20 Mart 2018 Salı

Felsefe Alanında Devrim..!


 Yazar, felsefe tarihini ve felsefe düşünce ve sistemlerinin gelişmesini, nicelik değişikliklerinin birikimi yoluyla gerçekleşen düz ve evrimsel bir süreç olarak tanımlıyor. Marksizmin, basit bir biçimde, daha önceki ilerici öğretilerin, esas olarak Fransız materyalistlerinin, İngiliz ekonomi-politikçilerinin ve Hegel’in idealist okulunun öğretilerinin bir devamı olduğu izlenimi yaratılıyor. 475. sayfada yazar, Marx ve Engels’ten önceki felsefe teorilerinin zaman zaman büyük keşifler oluşturmakla birlikte vardıkları bütün sonuçların tümüyle tutarlı ve bilimsel olmadığını söylüyor. Böyle bir tanım Marksizmi Marksizm öncesi felsefe istemlerinden yalnızca bütün sonuçları tümüyle tutarlı ve bilimsel bir teori olmasıyla ayırır. Sonuç olarak da Marksizm ile Marksizm öncesi felsefe öğretileri arasındaki fark yalnızca ikincisinin tamamen tutarlı ve bilimsel olmayışına indirgenmiş olur; eski düşünürler yalnızca “yanılmışlardır”. Gördüğünüz gibi burada yalnızca bir nicelik değişmesi sorunu vardır. Ne var ki, bu metafizik bir anlayıştır. Marksizmin doğuşu felsefede gerçek bir keşif, bir devrimdir. Her keşif, her sıçrama, süreçteki her kesinti, yeni bir duruma her geçiş gibi Marksizm de daha önceki nicelik birikimi olmadan, bu durumda, felsefenin Marx ve Engels’in keşiflerinden önceki gelişme aşamaları olmadan ortaya çıkamazdı. Ne var ki, yazarın, Marx ve Engels’in, ne kadar ileri olursa olsunlar daha önceki bütün felsefe sistemlerinden nitelik bakımından farklı, yeni bir felsefe yarattıklarını kavramadığı açıktır. Marksist felsefenin bütün önceki felsefelerle ilişkisini ve Marksizmin felsefede gerçekleştirdiği temel değişikliği, yani onu bir bilim haline getirdiğini hepimiz biliyoruz. Bu durumda, yazarın, dikkatini Marksizmde yeni ve devrimci olan unsurlar üzerinde değil de, Marksizmi Marksizm-öncesi felsefenin gelişmesine bağlayan unsurlar üzerinde toplaması, daha da gariptir. Oysa Marx ve Engels kendi keşiflerinin, eski felsefenin sonu anlamına geldiğini belirtmişlerdi.