Kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuşması için uzun soluklu bir
mücadele vermeleri gerekiyordu. Her hakkın elde edilmesi sürecinde olduğu gibi
bu hak da mücadele edilerek kazanıldı.
Aslında seçme ve seçilme hakkı sadece kadınlar için değil erkekler için de
yüzyılın olayı idi. Seçme ve seçilme hakkına giden yol, bu hakkın mal, ödenen
vergi miktarı ya da temel ve yüksek eğitim gibi kriterlerle ve belirli erkek
gruplarıyla kısıtlanmasının kaldırılmasından ve herkesi kapsayacak bir hal
almasından geçiyordu.
19. yüzyıldan itibaren, mülkiyet kısıtlaması aşınmaya başladı ve oy hakkı
erkeklerin çoğunluğunu kapsayacak şekilde genişledi. Anne Philips, Demokrasinin
Cinsiyeti kitabında “İşçilerin, işverenleri tarafından temsil edildikleri
düşüncesi, sanayi devrimi sırasında anlamsızlaşmıştı ama kadınların erkekler
tarafından temsil edildikleri düşüncesi güçlü yerini koruyordu. Oy hakkının
genişletilmesine karşı olanların tekrar tekrar ileri sürdükleri gibi,
kadınların kendilerine ait bir söz hakkına ihtiyaçları yoktu, çünkü onların
çıkarlarını koruyacak babaları ve kocaları vardı, kadınları ayrı düşünmek
anlamsızdı” diyor.
Oy hakkı konusunda liberallerin de talepleri vardı ama asıl olarak işçi hareketinin
verdiği mücadele 19. yüzyıla damgasını vurdu. Mülkün belirleyici olmaktan
çıktığı genel oy hakkı, Almanya’da Reich düzeyinde 1871’de tanıtıldı ve 1918’de
ise kadınlara oy hakkı verilmesi kararlaştırıldı.
1891: OY HAKKI PARTİ PROGRAMINDA
Clara Zetkin,
SPD kadınlara oy hakkını, 1891 yılında programına alan ilk parti oldu. Ama
karar, tabanda belli tereddütlerle karşılandı. Partinin bu kararı
doğrultusunda, August Bebel 1895 yılında Reichtag’da kadınlara yasal seçim
hakkı verilmesi için bir önerge sundu. 1898 yılında yapılan Enternasyonal İşçi
Kongresinde konuşan Clara Zetkin, kadınların sınırsız çalışma olanağı elde
etmesinin kadınların özgürleşmelerinde belirleyici rolüne dikkat çekti. Zetkin,
kapitalizmin sistem olarak aşılmasında, proleter kadın hareketinin mücadeleye
her alanda katılmasının zorunluluğunu vurguladı. Clara Zetkin, “Die Gleicheit”
(Eşitlik) dergisinde oy hakkı konusunda yazdı, kadınlara oy hakkının burjuva
toplumuna karşı kullanılacak silah olduğunu dile getirdi. Ama konunun partinin somut
faaliyetlerine girmesi için 10 yıl beklemek gerekecekti.
1907: OY HAKKI ARKAYA İTİLEMEZ!
Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi, ilk kez, 1907’de 14 ülkeden 52
kadın delegenin katılımıyla toplandı. Bu kongrede her iki cinsin evrensel ve
eşit oy hakkının bir parçası olarak, kadın işçilerin oy haklarını elde etmek
üzere tek bir birleşik taktiğin belirlenmesi konusu da ele alındı. Uluslararası
kadın sekretaryasının oluşturulması ve Die Gleichheit (Eşitlik) isimli bir
kadın gazetesinin, uluslararası sosyalist kadın hareketinin merkezi organı
haline getirilmesi kararları alındı.
Üç yıl sonra gerçekleşen 2. Kongrenin ana gündemi tüm kadınlar için
evrensel oy hakkı ile anneler ve çocukları için sosyal güvenlik ve sosyal
koruma talepleri idi. Kongrede oy hakkı talebi konusunda tartışma yaşandı.
Fabian Derneğinden İngiliz bir delege, sadece eğitimli ve mülk sahibi kadınlar
için “sınırlı ve nitelikli oy hakkı” önerisini kongreye taşıdı.
Avusturyalı kadın delegeler ise genel oy hakkına değil, erkekler için oy
hakkına öncelik verdiler. Victor Adler ve Adelheid Popp, erkeklerin genel oy hakkının
kazanılması için ajitasyonda, kadınlar için oy hakkını ön plana çıkarmamanın
amaca uy-gun olacağını dile getirdiler. Clara Zetkin’in tavrı ise kesindi:
Kadınlara oy hakkı istemi asla arkaya itilemez! Kongre, kadınların hak
eşitliğini bütün genişliği ile savunmayı ve bu ilkelerin herhangi bir nedenle
daraltılamayacağını karar altına aldı ve “Kadın işçilerin oy hakkı
mücadelesinin sınıf mücadelesinden ayrı bir dava olarak ele alınamayacağı ve bu
alanda verilecek her türlü tavizle, herhangi bir ilkesel sapmanın, tüm işçi
sınıfı davasına zarar verecek bir taviz olduğunu” savunan önergesini kabul
etti. Konferans katılımcıları Zetkin’in önerisiyle her yıl Uluslararası
Kadınlar Günü kutlanmasını da kararlaştırdı. Bu gün, öncelikle kadınların seçme
hakkı için propaganda yapmaya hizmet edecekti.
1912: KADINLAR GÜNÜNDE OY HAKKI TALEBİ
Kadınlar oy hakkı
1911’de SPD ve partinin kadın örgütleri, Berlin’de işçi erkek ve kadınlara
oy hakkı tanınması için düzenlenen ilk gösteriye katılma çağrısında bulundu.
Clara Zetkin, kutlamaya ilişkin Eşitlik dergisinde “Dünyanın şimdiye kadar
gördüğü, kadının eşitliği için yapılan en görkemli gösteri” diye yazıyordu.
1912 yılında Uluslararası Kadınlar Günü kutlamalarında kadın işçilerin
“kadınlara oy hakkı” diye sloganlar atarak gerçekleştirdikleri sokak
etkinlikleri, polis şiddetiyle karşılaştı. Bu durumu ‘kontrol dışı
taşkınlıklar’ olarak damgalayan reformist SPD çevreleri, “Yeni bir 1 Mayıs’a
dönüşmesini engellemek gerekir” dedikleri “Kadın günü kutlamalarının öldüğünü
ilan eden” bir parti kararı aldılar. Ancak bu karar, parti yönetimini
olağanüstü toplantıya çağıran Zetkin tarafından iptal ettirildi.
Sosyal Demokrat Eduard Bernstein’in 1917 yılında kadınlara seçim hakkı için
sunduğu önerge sadece SPD ve USPD tarafından desteklendi. Burjuva partiler,
“Kadınlar kamuoyuna çıkamazlar”, “Kadınlara seçim hakkı verilmesi aile için en
düşünülmedik ve en üzücü sonuçlara neden olacaktır”, “Eğer kadınlara seçim
hakkı verilirse o zaman artık evlilik kurumunda politik mücadeleler yaşanacak.
Bu olağanüstü acı veren bir tablonun ortaya çıkmasına neden olacaktır” gibi
gerekçelerle yasa taslağına karşı çıktılar. Ancak bu karşı direniş 1918 Kasım
Devrimi ile kırıldı.
1918 KASIM DEVRİMİ: TEŞEKKÜR BORÇLU DEĞİLİZ
1918 Kasım Devrimi işçi ve emekçileri olduğu gibi kadınların yaşamını da
etkileyecek değişimleri getirdi. 1918’de “Devrimci İşçi ve Asker Konseyi”
kadınlara genel seçme ve seçilme hakkını tanıyan kararı ilan etti. 19 Ocak
1919’da Ulusal Meclis seçimlerinde aday olan 300 kadından 37’si, 423 üyeye
sahip olan Ulusal Meclise seçildi. Eyalet meclislerinde ise 117 kadın yer aldı.
Bir zamanlar hizmetçilik, hasta bakıcılığı ve terzilik yapan ve 1905
yılından itibaren sosyal demokrat saflarda aktif olan Berlinli Marie Juchacz,
19 Şubat 1919’da şunları söylüyordu: “Biz Alman kadınlar bu hükümete teşekkür
borçlu değiliz. Bu hükümetin yaptığı şey, çok doğal bir şeydi: Kadınlara o güne
kadar haksız bir biçimde verilmeyen bir şeyi verdi.”
Kadınların eşit haklar talebi çok eskiye dayanmasına karşın işçi sınıfının
o dönem yükselen mücadelesi ile daha ileri noktalara taşındı ve kararlı bir
şekilde mücadele edildi. Ancak sorunlar oy hakkının kazanılmasıyla bitmiyordu.
Yeni durumlar, yeni sorun ve talepleri beraberinde getiriyordu. Kadınlar, genel
olarak sermayenin ihtiyaçlarına göre ucuz iş gücü olarak sanayiye çekiliyor,
özellikle her iki savaş döneminde, geleneksel görülen işlerin yanı sıra
erkeklerin de işlerini üstleniyor, böylece kadınların toplumsal konumları ve
dolayısıyla talepleri değişiyordu. Ancak bütün bu süreçte unutulmaması gereken
tek şey, kadınların lehine çıkartılan veya yeniden düzenlenen yasaların
Berlinli Marie Juchacz’ın söylediği gibi egemenlerin “zayıf cinse” sundukları
bir lütuf olmamasıydı. Bu değişen toplumsal koşulların dayatması ve kadınların
kararlı mücadelelerinin sonucuydu. Aradan geçen 100 yıl kadınların toplumsal,
politik ve sosyal yaşamın tüm alanlarına katılımında eşitliğin tam olarak
sağlanmasına yetmedi. Bu nedenle kadınlar olarak mücadelemiz devam ediyor.
Pelin ŞENER
Evrensel