12 Mart 2018 Pazartesi

Şekerde zarar oyunu..!


Ülkemizde bugün 33 şeker fabrikası bulunmakta olup bunların 25 tanesi devlete aittir. Devlete ait Türkşeker bünyesindeki şeker fabrikaları 2000 yılında özelleştirme kapsamına, 2008 yılında ise özelleştirilme programına alındı. Sonuçta, bu fabrikaların 14 tanesi için Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın sayfasında da görüleceği üzere 20 Şubat 2018 tarihinde özelleştirme ihale ilanına çıkıldı.
Özelleştirme bir sonuçtur. En önemli gerekçesi de siyasilerimizin sık sık beyan ettikleri üzere zarar etmeleri ve devletin sırtına yük olmalarıdır. Ancak, geçmişte yapılan pek çok özelleştirme örneğinde görüldüğü üzere kurumlar gerçekte zarar etmedikleri halde bir takım uygulamalarla zarar ettirilmişlerdir.
NBŞ KOTASI SÜREKLİ ARTIRILDI
Ülkemizde Şeker Kanunu 2001 yılında çıkarılmış, Adalet ve Kalkınma Partisi ülkemizi 2002 yılı sonundan itibaren yönetmeye başlamıştır. Şeker Kanunu çerçevesinde kurulan Şeker Kurumu şirketlere şeker üretim kotaları tahsis etmiş, şirketler de ihtiyaçları çerçevesinde sözleşmeli üretimle çiftçilere taahhütleri karşılığında üretim yaptırmıştır. Diğer yandan, IMF (Uluslararası Para Fonu) ve DB (Dünya Bankası) güdümlü tarım politikaları çiftçilerin tarlalarını terk etmesine yol açmıştır. Kotalar ve dış kaynaklı tarım politikaları, şeker pancarı üreten çiftçimizi doğrudan etkilemiş ve 2003 yılında pancar eken çiftçi sayısı 460 binden 2016 yılında 105 bine gerilemiştir. Tarlalar boşalmış ve tarım dışı amaçlı arazi kullanımları artmıştır.
Ayrıca, Şeker Kanunu ile yurtiçi pancar şekeri üretimimizin yüzde 10’u düzeyinde mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker (NBŞ) kotası belirlenmiştir. Bu kota 28 üye devlete sahip AB’de yüzde 5 ile sınırlandırılmıştır. Diğer yandan Şeker Kanunu ile NBŞ üretiminde Bakanlar Kuruluna kotayı yüzde 50 artırma ve eksiltme yetkisi verilmiştir. Bakanlar Kurulu bu yetkisini hemen her yıl yüzde 35 civarında NBŞ kotasını arttırma yönünde kullanmıştır. Bu çerçevede Türkiye, AB’nin ürettiği NBŞ’in neredeyse yarısına yakın bir miktarı tek başına üretmektedir. Piyasaya yüksek miktarda NBŞ girişi şeker fabrikalarımızın üretim ve satışlarını olumsuz etkilemiştir. Türkşeker 2005 yılına kadar kârlı bir şekilde üretimi sürdürür, hatta 2003 yılı kârı 265 milyon TL olurken, 2006 yılında 61 milyon TL zarar etmiş, 2009 yılından itibaren ise sürekli zarar eden bir kurum haline gelmiştir.
FABRİKALAR NEDEN ÇALIŞTIRILMADI?
Bir özelleştirme gündeme geldiğinde ortaya atılan ilk argüman kâr-zarar durumudur. Öncelikle de zarar ettiği gerekçesiyle bir kurumdan kurtulma sevinci siyasi iktidar tarafından halkımızla paylaşılır. Ancak bu kurumları kimin yönettiği, bir sorun varsa neden çözülmediği pek sorgulanmaz, hesap sorulmaz!
Türkşeker’in kamuoyuna açıklanan en son 2016 yılı faaliyet raporunda, 25 şeker fabrikasının 28,2 milyon TL, şeker enstitüsünün de 2,7 milyon TL olmak üzere toplamda 31,9 milyon TL zarar ettiği belirtilmektedir. Bu zararda çalıştırılmayan Ağrı, Alpullu (Kırklareli), Çarşamba (Samsun) ve Susurluk (Balıkesir) fabrikalarının payı çok büyük ve toplam 90,5 milyon TL’dir. Çarşamba ve Susurluk Şeker Fabrikaları 2011/2012 (Susurluk Şeker Fabrikası bu arada sadece 2014/2015 üretim yılında çalıştırılmıştır), Alpullu Şeker Fabrikası 2013/2014 ve Ağrı Şeker Fabrikası 2014/2015 üretim yılından itibaren çalıştırılmamıştır.
Çalıştırılmayan bu 4 fabrika hesabın dışında tutulduğunda şeker enstitüsü dahil 21 fabrikanın kârı 103,3 milyon TL, zararı ise 44,7 milyon TL’dir. Sonuçta, sadece çalışan fabrikalar ve şeker enstitüsü üzerinden yapılan hesapta Türkşeker’e ait şeker fabrikaları 2016 yılında 58,6 milyon TL kâr etmiştir, zarar değil!
Sorun Ağrı, Alpullu, Çarşamba ve Susurluk fabrikalarının çalıştırılmamasıdır. Nedeni konusunda küçük bir araştırma yapıldığında, bu fabrikalar için çiftçimizin yeterli miktarda şeker pancarı üretmediği/ürettirilmediği sonucuna kolaylıkla ulaşılabilir. Buradan da şeker fabrikalarının zarar etmesinin kökeninde tarım politikalarındaki yetersizlikler net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
İŞÇİ VE MEMUR SAYISI AZALDI
Türkşeker fabrikalarının işleme kapasiteleri karşılayacak şeker pancarı bulamamaları ve sonucunda sürekli zarar ediyor hale gelmeleri personel istihdamını da önemli düzeyde etkilemiştir. 2001/2002 yılları döneminde fabrikalarda istihdam edilen memur ve işçi sayısı yaklaşık 19 bin kişiden 2016/2017 yıllarında 8 bin kişiye gerileyerek yaklaşık yüzde 60 azalmıştır.
Bu veriler çerçevesinde şeker fabrikalarımızın gerçekte zarar etmeyecekleri, buna karşın mevcut politikalarla zarar ettirildikleri açıkça görülmelidir.
Türkşeker’e ait fabrikaların sorunu, üretim kısıtlaması ve buna bağlı hammadde yetersizliğidir. Bunu aşmanın yolu da çiftçiyi üretime yönlendirecek tarım politikasının tesis edilmesi ile pancardan şeker üretiminin önündeki engellerin kaldırılması olmalıdır.
Sorunu çözmek yerine şeker fabrikalarını özelleştirmek, birçok fabrikanın kapatılması ve pancar şekerinin yerini nişasta bazlı şekerin alması anlamına gelecektir ki bu da toplum sağlığı açısından çok daha vahim bir konudur.
ÖZELLEŞTİRME KURULUNA DEVREDİLEN MÜLKLER ZARAR YAZILDI
Türkşeker'e ait 25 şeker fabrikası ve şeker enstitüsü toplamda 32 milyon lira zarar ettiği halde, Türkşeker AŞ’nin toplam zararı 76 milyon lira olarak gözüküyor. Bunun nedenine bakıldığında ise kağıt üzerinde inanılmaz bir oyun oynandığı ortaya çıkıyor. Zira 76 milyon liralık zarar içinde en büyük pay, 31 milyon lira ile Türkşeker AŞ’nin kendisine ait arazi, bina yani mülklerinin özelleştirme yüksek kuruluna devredilmesi var. Bir devletin kurumundan, devletin bir başka kurumuna geçiş zarar mı yazılır? Yani kağıt üzerinden nereden zarar ettiririz diye uğraşılıyor. Bir diğer konu ise şeker enstitüsü için 2.7 milyon lira zarar yazılması. Milli Eğitim Bakanlığı kendi öğretmenine maaş ödediği için, Tarım Bakanlığı kendi personeline maaş ödediği için zarar mı yazılıyor? Ama Türkşeker’de zorla zarar göstermek için bu yapılıyor.
ŞEKER PANCARI EKEN KÖY, ÇİFTÇİ VE ARAZİ SÜREKLİ GERİLEDİ
Tarım Kanunu’na göre çiftçiye verilecek desteklerin milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı açıkça belirtilmektedir. Buna göre 2017 yılında çiftçiye 30,4 milyar TL destek verilmesi gerekirken, 12,7 milyar TL verilmiştir. 2018 yılı için verilmesi gereken 34,5 milyar TL iken, bütçeye konan 14,5 milyar TL’dir. Her iki yıl için verilen ve verilmesi öngörülen desteklerin milli gelire göre oranı yüzde 0,4 olmuştur. Kanunun çıkarıldığı 2006 yılından beri bu oran hep yüzde 0,4 ve yüzde 0,6 aralığında gerçekleşmiştir.
Diğer taraftan ülkemizdeki şeker fabrikalarını kapattıracak ve bir sanayi kolunu çökertecek kadar sıkıntı yaratan bir ürün olan şeker pancarı, hâlâ havza bazlı destekleme modelinde desteklenecek ürünler içerisinde yer almamaktadır.
Şeker sanayinin hammaddesini oluşturan şeker pancarı üretimine devletin kurumu Türkşeker verileri üzerinden baktığımızda 2001 yılında çıkarılan Şeker Kanunu ve bu çerçevede kurulan Şeker Kurumu’nun şeker üretim kotası getirmesi sonucu şeker pancarı eken köy ve çiftçi sayılarında çok hızlı bir gerileme sürecine girilmiştir.
Üretimi durdurulan fabrikalar özelinde konuyu incelediğimizde Ağrı Şeker Fabrikası için üretim yapan köy sayısı 2002 yılından 2016 yılına yüzde 80, çiftçi sayısı da yüzde 95 gerilemiştir. Alpullu Şeker Fabrikası için bu sayılar sırasıyla yüzde 70 ve yüzde 90, Çarşamba Şeker Fabrikası için yüzde 97 ve neredeyse yüzde 100, Susurluk Şeker Fabrikası için yüzde 72 ve yüzde 92 oranında gerilediği görülmektedir. Türkşeker’in 25 fabrikası üzerinden konuyu değerlendirdiğimizde aynı dönemler için bu fabrikalara şeker pancarı üreten köy sayısı yüzde 56 ve çiftçi sayısı ise yüzde 82 oranında gerilemiştir.
Türkşeker’e üretim yapan köy ve çiftçi sayısına paralel şeker pancarı ekim alanında da önemli düzeyde gerileme yaşanmıştır. Üretimi durdurulan Ağrı Şeker Fabrikası için şeker pancarı ekimi yapılan alan 2002 yılından 2016 yılına yüzde 90, Alpullu Şeker Fabrikası için yüzde 77, Çarşamba Şeker Fabrikası için neredeyse yüzde 100 ve Susurluk Şeker Fabrikası için yüzde 78 oranında küçülmüştür. Türkşeker’in fabrikaları genelinde ekim alanındaki gerileme aynı dönem için yüzde 30 düzeyinde olmuştur. Ancak, aynı dönem için şeker pancarı verimindeki artışla birlikte üretim 12,8 milyon tondan 13,1 milyon tona yükselerek yaklaşık 300 bin ton düzeyinde artış göstermiştir.
YILDA YAKLAŞIK 3 MİLYAR DOLAR KATMA DEĞER YARATIYOR
Şeker pancarı tarımı yarattığı katma değer açısından da çok önemlidir.
Şeker pancarı tarımı Gayri Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) buğdaya göre 6, ayçiçeğine göre 3,5 kat daha fazla katkı sağlar. Endüstri bitkileri içinde sağladığı katma değer bakımından ikinci sırada gelmektedir.
Şeker pancarı bitkisi, münavebede kendinden sonraki bitkiye verimli bir tarla bırakır. Kendinden sonra ekilen hububatta yüzde 20 verim artışı sağlar. Şeker pancarının baş ve yapraklarının toprakta bırakılması halinde dekara 4 kg saf fosfat, 15 kg saf potasyuma eş değer besin maddesi sağlar.
Şeker pancarı tarımı yılda yaklaşık 25 milyon tonluk taşıma hacmi yaratarak, taşıma sektörüne büyük bir pazar oluşturur.
Suni gübre, sulama tesisleri ve malzemeleri, traktör, pulluk, kültivatör, kazayağı, mibzer, kombikrümler, motopomp, çapa ve söküm makineleri, mücadele aletleri gibi tarım alet ve makineleri ile zirai mücadele ilaçları üreten sanayilerin ülkemizde kurulmasını ve gelişmelerini sağlamıştır. Ülkemizde tüketilen toplam gübrenin yüzde 10’u şeker pancarı tarımında kullanılmaktadır.
Ekim sisteminin münavebeye dayalı olması, monokültür zirai yapının polikültür zirai yapıya dönüşmesini sağlamıştır.
Pancar ekiminin ileri bir teknolojiyi gerektirmesi, üreticilerimizin tarımsal bilgi ve görgü düzeylerini yükseltmiştir.
Ülkemiz tarımında gerçek anlamda ilk kooperatifleşme pancar tarımı sayesinde gerçekleşmiş ve gelişmiştir. Bu sayede üreticilerin örgütlenmesinin temeli atılmıştır.
Şeker pancarı tarımı, aynı büyüklükteki bir ormana göre 3 kat daha fazla oksijen sağlar. İnsanlar için önemli bir oksijen kaynağıdır. Bir dekar pancar tarlası 6 kişinin yıllık oksijen ihtiyacını karşılayabilmektedir.
Şeker pancarından elde edilen melas, bazı kimya sanayi kolları ile özellikle alkol ve maya üretiminde kullanılmaktadır.
Pancar tarımı, alternatif ürünlerden buğdaya kıyasla 13, mısıra göre 8 ve ayçiçeğine kıyasla 5 kat daha fazla istihdam yaratmaktadır.
Pancar tarımı yarattığı büyük tarımsal istihdam düzeyi ile nüfusun kırsal kesimde tutulmasına, göçün yavaşlatılmasına ve bölgesel kalınmışlık farklılıklarının azaltılmasına en büyük katkıyı sağlayan ürünlerin başında gelmektedir.
Şeker pancarının yan ürünü olan yaş pancar posası (küspe) ve melas ile pancarın baş ve yaprak kısmı hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Bu yan ürünlerin kolay temin edilebilir ve ucuz olması, kırsal kesimde hayvancılığın gelişmesine ve yaygınlaşmasına yardımcı olmakta ve bu kesime ek gelir kaynağı yaratmaktadır. Pancar üreticisine teslim ettiği net pancarın yüzde 20-25’i kadar bedelsiz olarak yaş pancar posası verilmektedir. Bir dekar pancardan 50 kg et veya 500 litre süt üretimini sağlayacak hayvan yemi sağlanır.
Şeker pancarı ayrıca, petrol kaynaklarının azalmasıyla son yıllarda ön plana çıkan yenilenebilir enerji kaynağı biyoetanolün de en verimli hammaddelerinden biridir.
Şeker pancarı özetle; ülke tarımının gelişmesinin, modern tarım tekniklerinin uygulanmasının, tarım sanayinin ve kırsal kalkınmanın temel direğidir. Dünyada olduğu gibi ülkemiz şartlarında da katma değeri en yüksek ürünlerin başında gelmektedir. Yetiştirildiği alanlarda diğer ürünlere göre dört kat daha fazla katma değer sağlar. Şeker pancarı ve pancar şekeri sanayi ülkemizde yılda yaklaşık 3 milyar dolar katma değer yaratmaktadır.
UŞAKLI BİR KÖYLÜ NURİ (ŞEKER) EFENDİ
Ülkemizde şeker üretimi konusunda ilk ciddi adım Uşaklı bir köylü Molla Ömer oğlu Nuri (Şeker) Efendi tarafından atıldı. Nuri Efendi, şekerin Avrupa’da pancardan elde edildiğini duyduktan sonra konunun takipçisi oldu. 1906-1907 yıllarından itibaren Uşak’ta bir şeker fabrikası kurmayı düşünmeye başladı. Ancak, sürekli savaşlarla sarsılmış ve fakirleşmiş Türkiye’de bu düşüncesini hemen gerçekleştirebilecek bir zemin bulamadı.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının hemen ardından Nuri Efendi, 1923 yılında arkadaşlarıyla birlikte 600 bin lira sermayeli Uşak Terakki Ziraat AŞ’yi kurdu. Günlük pancar işleme kapasitesi 500 ton olarak planlanan Uşak Şeker Fabrikasının temeli Uşak Terakki Ziraat AŞ tarafından 1925 yılında atıldı ve üretime 17.12.1926 tarihinde başlandı. Uşak Şeker Fabrikası ülkemizde temeli ilk atılan şeker fabrikamızdır.
Uşak’ta bir şeker fabrikası kurma uğraşıları devam ederken, aynı yıllarda İstanbul’da Türkiye İş Bankası AŞ, Ziraat Bankası ve Trakya illeri Özel İdare Müdürlükleri ile özel şahısların iştiraki ile 1925 yılında 500 bin lira sermayeli İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları TAŞ kuruldu. Bu şirket Alpulu Şeker Fabrikası’nın temelini aynı yıl attı ve fabrika 11 ay gibi kısa bir sürede 26.11.1926 tarihinde ilk şekerimizi üretti. Bu tarih ülkemiz şeker sanayinin kuruluş günü olarak kabul edilmektedir.
Bu iki fabrikanın şeker üretimine geçmesinin ardından, 1933’de Eskişehir ve 1934’de de Turhal Şeker Fabrikalarının işletmeye açılmasıyla şeker fabrikası sayımız dörde yükselmiş oldu.
Şeker fabrikalarının bir çatı altında toplanarak şeker politikalarının tek elden yürütülmesi, fabrikalar arasında teknik ve mali dayanışmanın sağlanması amacıyla 1935’te mevcut dört fabrikayı bünyesine alarak Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (Türkşeker) kuruldu.
Bu dört fabrikanın kapasiteleri zaman içinde artırılarak 1950’li yıllara kadar şeker tüketimimiz karşılanmaya çalışıldı. Ancak, nüfus artışı ve insanımızın yaşam düzeyinin yükselmesiyle birlikte şekere olan talebin artması yeni fabrikalara ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Bu kapsamda 1953-1956 yılları arasında Adapazarı, Amasya, Konya, Kütahya, Burdur, Kayseri, Susurluk, Elazığ, Erzincan, Erzurum ve Malatya Şeker Fabrikaları kurularak fabrika sayısı 15’e çıkarıldı. 1962 ve 1963 yıllarında Ankara ve Kastamonu fabrikaları üretime geçti. 1977’de Afyon Şeker Fabrikası, 1980-1992 yılları arasında Muş, Ilgın, Bor, Ağrı, Elbistan, Erciş, Ereğli, Çarşamba, Çorum ve Kars ile 1998 yılında Yozgat Şeker Fabrikası işletmeye alındı.
Kaynak evrensel