Ülkemizde bugün 33 şeker fabrikası
bulunmakta olup bunların 25 tanesi devlete aittir. Devlete ait Türkşeker
bünyesindeki şeker fabrikaları 2000 yılında özelleştirme kapsamına, 2008
yılında ise özelleştirilme programına alındı. Sonuçta, bu fabrikaların 14
tanesi için Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın sayfasında da görüleceği üzere
20 Şubat 2018 tarihinde özelleştirme ihale ilanına çıkıldı.
Özelleştirme bir sonuçtur. En önemli
gerekçesi de siyasilerimizin sık sık beyan ettikleri üzere zarar etmeleri ve
devletin sırtına yük olmalarıdır. Ancak, geçmişte yapılan pek çok özelleştirme
örneğinde görüldüğü üzere kurumlar gerçekte zarar etmedikleri halde bir takım uygulamalarla
zarar ettirilmişlerdir.
NBŞ KOTASI SÜREKLİ ARTIRILDI
Ülkemizde Şeker Kanunu 2001 yılında
çıkarılmış, Adalet ve Kalkınma Partisi ülkemizi 2002 yılı sonundan itibaren
yönetmeye başlamıştır. Şeker Kanunu çerçevesinde kurulan Şeker Kurumu şirketlere
şeker üretim kotaları tahsis etmiş, şirketler de ihtiyaçları çerçevesinde
sözleşmeli üretimle çiftçilere taahhütleri karşılığında üretim yaptırmıştır.
Diğer yandan, IMF (Uluslararası Para Fonu) ve DB (Dünya Bankası) güdümlü tarım
politikaları çiftçilerin tarlalarını terk etmesine yol açmıştır. Kotalar ve dış
kaynaklı tarım politikaları, şeker pancarı üreten çiftçimizi doğrudan etkilemiş
ve 2003 yılında pancar eken çiftçi sayısı 460 binden 2016 yılında 105 bine
gerilemiştir. Tarlalar boşalmış ve tarım dışı amaçlı arazi kullanımları
artmıştır.
Ayrıca, Şeker Kanunu ile yurtiçi pancar
şekeri üretimimizin yüzde 10’u düzeyinde mısırdan elde edilen nişasta bazlı
şeker (NBŞ) kotası belirlenmiştir. Bu kota 28 üye devlete sahip AB’de yüzde 5
ile sınırlandırılmıştır. Diğer yandan Şeker Kanunu ile NBŞ üretiminde Bakanlar
Kuruluna kotayı yüzde 50 artırma ve eksiltme yetkisi verilmiştir. Bakanlar
Kurulu bu yetkisini hemen her yıl yüzde 35 civarında NBŞ kotasını arttırma
yönünde kullanmıştır. Bu çerçevede Türkiye, AB’nin ürettiği NBŞ’in neredeyse
yarısına yakın bir miktarı tek başına üretmektedir. Piyasaya yüksek miktarda
NBŞ girişi şeker fabrikalarımızın üretim ve satışlarını olumsuz etkilemiştir.
Türkşeker 2005 yılına kadar kârlı bir şekilde üretimi sürdürür, hatta 2003 yılı
kârı 265 milyon TL olurken, 2006 yılında 61 milyon TL zarar etmiş, 2009
yılından itibaren ise sürekli zarar eden bir kurum haline gelmiştir.
FABRİKALAR NEDEN ÇALIŞTIRILMADI?
Bir özelleştirme gündeme geldiğinde
ortaya atılan ilk argüman kâr-zarar durumudur. Öncelikle de zarar ettiği
gerekçesiyle bir kurumdan kurtulma sevinci siyasi iktidar tarafından halkımızla
paylaşılır. Ancak bu kurumları kimin yönettiği, bir sorun varsa neden
çözülmediği pek sorgulanmaz, hesap sorulmaz!
Türkşeker’in kamuoyuna açıklanan en son
2016 yılı faaliyet raporunda, 25 şeker fabrikasının 28,2 milyon TL, şeker
enstitüsünün de 2,7 milyon TL olmak üzere toplamda 31,9 milyon TL zarar ettiği
belirtilmektedir. Bu zararda çalıştırılmayan Ağrı, Alpullu (Kırklareli),
Çarşamba (Samsun) ve Susurluk (Balıkesir) fabrikalarının payı çok büyük ve
toplam 90,5 milyon TL’dir. Çarşamba ve Susurluk Şeker Fabrikaları 2011/2012
(Susurluk Şeker Fabrikası bu arada sadece 2014/2015 üretim yılında
çalıştırılmıştır), Alpullu Şeker Fabrikası 2013/2014 ve Ağrı Şeker Fabrikası
2014/2015 üretim yılından itibaren çalıştırılmamıştır.
Çalıştırılmayan bu 4 fabrika hesabın
dışında tutulduğunda şeker enstitüsü dahil 21 fabrikanın kârı 103,3 milyon TL,
zararı ise 44,7 milyon TL’dir. Sonuçta, sadece çalışan fabrikalar ve şeker
enstitüsü üzerinden yapılan hesapta Türkşeker’e ait şeker fabrikaları 2016
yılında 58,6 milyon TL kâr etmiştir, zarar değil!
Sorun Ağrı, Alpullu, Çarşamba ve
Susurluk fabrikalarının çalıştırılmamasıdır. Nedeni konusunda küçük bir
araştırma yapıldığında, bu fabrikalar için çiftçimizin yeterli miktarda şeker
pancarı üretmediği/ürettirilmediği sonucuna kolaylıkla ulaşılabilir. Buradan da
şeker fabrikalarının zarar etmesinin kökeninde tarım politikalarındaki
yetersizlikler net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
İŞÇİ VE MEMUR SAYISI AZALDI
Türkşeker fabrikalarının işleme
kapasiteleri karşılayacak şeker pancarı bulamamaları ve sonucunda sürekli zarar
ediyor hale gelmeleri personel istihdamını da önemli düzeyde etkilemiştir.
2001/2002 yılları döneminde fabrikalarda istihdam edilen memur ve işçi sayısı
yaklaşık 19 bin kişiden 2016/2017 yıllarında 8 bin kişiye gerileyerek yaklaşık
yüzde 60 azalmıştır.
Bu veriler çerçevesinde şeker fabrikalarımızın
gerçekte zarar etmeyecekleri, buna karşın mevcut politikalarla zarar
ettirildikleri açıkça görülmelidir.
Türkşeker’e ait fabrikaların sorunu,
üretim kısıtlaması ve buna bağlı hammadde yetersizliğidir. Bunu aşmanın yolu da
çiftçiyi üretime yönlendirecek tarım politikasının tesis edilmesi ile pancardan
şeker üretiminin önündeki engellerin kaldırılması olmalıdır.
Sorunu çözmek yerine şeker fabrikalarını
özelleştirmek, birçok fabrikanın kapatılması ve pancar şekerinin yerini nişasta
bazlı şekerin alması anlamına gelecektir ki bu da toplum sağlığı açısından çok
daha vahim bir konudur.
ÖZELLEŞTİRME KURULUNA DEVREDİLEN MÜLKLER
ZARAR YAZILDI
Türkşeker'e ait 25 şeker fabrikası ve
şeker enstitüsü toplamda 32 milyon lira zarar ettiği halde, Türkşeker AŞ’nin
toplam zararı 76 milyon lira olarak gözüküyor. Bunun nedenine bakıldığında ise
kağıt üzerinde inanılmaz bir oyun oynandığı ortaya çıkıyor. Zira 76 milyon
liralık zarar içinde en büyük pay, 31 milyon lira ile Türkşeker AŞ’nin
kendisine ait arazi, bina yani mülklerinin özelleştirme yüksek kuruluna
devredilmesi var. Bir devletin kurumundan, devletin bir başka kurumuna geçiş
zarar mı yazılır? Yani kağıt üzerinden nereden zarar ettiririz diye
uğraşılıyor. Bir diğer konu ise şeker enstitüsü için 2.7 milyon lira zarar
yazılması. Milli Eğitim Bakanlığı kendi öğretmenine maaş ödediği için, Tarım
Bakanlığı kendi personeline maaş ödediği için zarar mı yazılıyor? Ama
Türkşeker’de zorla zarar göstermek için bu yapılıyor.
ŞEKER PANCARI EKEN KÖY, ÇİFTÇİ VE ARAZİ
SÜREKLİ GERİLEDİ
Tarım Kanunu’na göre çiftçiye verilecek
desteklerin milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı açıkça belirtilmektedir.
Buna göre 2017 yılında çiftçiye 30,4 milyar TL destek verilmesi gerekirken,
12,7 milyar TL verilmiştir. 2018 yılı için verilmesi gereken 34,5 milyar TL
iken, bütçeye konan 14,5 milyar TL’dir. Her iki yıl için verilen ve verilmesi
öngörülen desteklerin milli gelire göre oranı yüzde 0,4 olmuştur. Kanunun
çıkarıldığı 2006 yılından beri bu oran hep yüzde 0,4 ve yüzde 0,6 aralığında gerçekleşmiştir.
Diğer taraftan ülkemizdeki şeker
fabrikalarını kapattıracak ve bir sanayi kolunu çökertecek kadar sıkıntı
yaratan bir ürün olan şeker pancarı, hâlâ havza bazlı destekleme modelinde
desteklenecek ürünler içerisinde yer almamaktadır.
Şeker sanayinin hammaddesini oluşturan
şeker pancarı üretimine devletin kurumu Türkşeker verileri üzerinden
baktığımızda 2001 yılında çıkarılan Şeker Kanunu ve bu çerçevede kurulan Şeker
Kurumu’nun şeker üretim kotası getirmesi sonucu şeker pancarı eken köy ve çiftçi
sayılarında çok hızlı bir gerileme sürecine girilmiştir.
Üretimi durdurulan fabrikalar özelinde
konuyu incelediğimizde Ağrı Şeker Fabrikası için üretim yapan köy sayısı 2002
yılından 2016 yılına yüzde 80, çiftçi sayısı da yüzde 95 gerilemiştir. Alpullu Şeker
Fabrikası için bu sayılar sırasıyla yüzde 70 ve yüzde 90, Çarşamba Şeker
Fabrikası için yüzde 97 ve neredeyse yüzde 100, Susurluk Şeker Fabrikası için
yüzde 72 ve yüzde 92 oranında gerilediği görülmektedir. Türkşeker’in 25
fabrikası üzerinden konuyu değerlendirdiğimizde aynı dönemler için bu
fabrikalara şeker pancarı üreten köy sayısı yüzde 56 ve çiftçi sayısı ise yüzde
82 oranında gerilemiştir.
Türkşeker’e üretim yapan köy ve çiftçi
sayısına paralel şeker pancarı ekim alanında da önemli düzeyde gerileme
yaşanmıştır. Üretimi durdurulan Ağrı Şeker Fabrikası için şeker pancarı ekimi
yapılan alan 2002 yılından 2016 yılına yüzde 90, Alpullu Şeker Fabrikası için
yüzde 77, Çarşamba Şeker Fabrikası için neredeyse yüzde 100 ve Susurluk Şeker
Fabrikası için yüzde 78 oranında küçülmüştür. Türkşeker’in fabrikaları
genelinde ekim alanındaki gerileme aynı dönem için yüzde 30 düzeyinde olmuştur.
Ancak, aynı dönem için şeker pancarı verimindeki artışla birlikte üretim 12,8
milyon tondan 13,1 milyon tona yükselerek yaklaşık 300 bin ton düzeyinde artış
göstermiştir.
YILDA YAKLAŞIK 3 MİLYAR DOLAR KATMA
DEĞER YARATIYOR
Şeker pancarı tarımı yarattığı katma
değer açısından da çok önemlidir.
Şeker pancarı tarımı Gayri Safi Milli
Hasıla’ya (GSMH) buğdaya göre 6, ayçiçeğine göre 3,5 kat daha fazla katkı
sağlar. Endüstri bitkileri içinde sağladığı katma değer bakımından ikinci
sırada gelmektedir.
Şeker pancarı bitkisi, münavebede
kendinden sonraki bitkiye verimli bir tarla bırakır. Kendinden sonra ekilen
hububatta yüzde 20 verim artışı sağlar. Şeker pancarının baş ve yapraklarının
toprakta bırakılması halinde dekara 4 kg saf fosfat, 15 kg saf potasyuma eş
değer besin maddesi sağlar.
Şeker pancarı tarımı yılda yaklaşık 25
milyon tonluk taşıma hacmi yaratarak, taşıma sektörüne büyük bir pazar
oluşturur.
Suni gübre, sulama tesisleri ve
malzemeleri, traktör, pulluk, kültivatör, kazayağı, mibzer, kombikrümler,
motopomp, çapa ve söküm makineleri, mücadele aletleri gibi tarım alet ve
makineleri ile zirai mücadele ilaçları üreten sanayilerin ülkemizde kurulmasını
ve gelişmelerini sağlamıştır. Ülkemizde tüketilen toplam gübrenin yüzde 10’u
şeker pancarı tarımında kullanılmaktadır.
Ekim sisteminin münavebeye dayalı
olması, monokültür zirai yapının polikültür zirai yapıya dönüşmesini sağlamıştır.
Pancar ekiminin ileri bir teknolojiyi
gerektirmesi, üreticilerimizin tarımsal bilgi ve görgü düzeylerini
yükseltmiştir.
Ülkemiz tarımında gerçek anlamda ilk
kooperatifleşme pancar tarımı sayesinde gerçekleşmiş ve gelişmiştir. Bu sayede
üreticilerin örgütlenmesinin temeli atılmıştır.
Şeker pancarı tarımı, aynı büyüklükteki
bir ormana göre 3 kat daha fazla oksijen sağlar. İnsanlar için önemli bir
oksijen kaynağıdır. Bir dekar pancar tarlası 6 kişinin yıllık oksijen
ihtiyacını karşılayabilmektedir.
Şeker pancarından elde edilen melas,
bazı kimya sanayi kolları ile özellikle alkol ve maya üretiminde
kullanılmaktadır.
Pancar tarımı, alternatif ürünlerden
buğdaya kıyasla 13, mısıra göre 8 ve ayçiçeğine kıyasla 5 kat daha fazla
istihdam yaratmaktadır.
Pancar tarımı yarattığı büyük tarımsal
istihdam düzeyi ile nüfusun kırsal kesimde tutulmasına, göçün yavaşlatılmasına
ve bölgesel kalınmışlık farklılıklarının azaltılmasına en büyük katkıyı
sağlayan ürünlerin başında gelmektedir.
Şeker pancarının yan ürünü olan yaş
pancar posası (küspe) ve melas ile pancarın baş ve yaprak kısmı hayvan yemi
olarak kullanılmaktadır. Bu yan ürünlerin kolay temin edilebilir ve ucuz
olması, kırsal kesimde hayvancılığın gelişmesine ve yaygınlaşmasına yardımcı
olmakta ve bu kesime ek gelir kaynağı yaratmaktadır. Pancar üreticisine teslim
ettiği net pancarın yüzde 20-25’i kadar bedelsiz olarak yaş pancar posası
verilmektedir. Bir dekar pancardan 50 kg et veya 500 litre süt üretimini
sağlayacak hayvan yemi sağlanır.
Şeker pancarı ayrıca, petrol
kaynaklarının azalmasıyla son yıllarda ön plana çıkan yenilenebilir enerji
kaynağı biyoetanolün de en verimli hammaddelerinden biridir.
Şeker pancarı özetle; ülke tarımının
gelişmesinin, modern tarım tekniklerinin uygulanmasının, tarım sanayinin ve
kırsal kalkınmanın temel direğidir. Dünyada olduğu gibi ülkemiz şartlarında da
katma değeri en yüksek ürünlerin başında gelmektedir. Yetiştirildiği alanlarda
diğer ürünlere göre dört kat daha fazla katma değer sağlar. Şeker pancarı ve
pancar şekeri sanayi ülkemizde yılda yaklaşık 3 milyar dolar katma değer
yaratmaktadır.
UŞAKLI BİR KÖYLÜ NURİ (ŞEKER) EFENDİ
Ülkemizde şeker üretimi konusunda ilk
ciddi adım Uşaklı bir köylü Molla Ömer oğlu Nuri (Şeker) Efendi tarafından
atıldı. Nuri Efendi, şekerin Avrupa’da pancardan elde edildiğini duyduktan
sonra konunun takipçisi oldu. 1906-1907 yıllarından itibaren Uşak’ta bir şeker
fabrikası kurmayı düşünmeye başladı. Ancak, sürekli savaşlarla sarsılmış ve
fakirleşmiş Türkiye’de bu düşüncesini hemen gerçekleştirebilecek bir zemin
bulamadı.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle
sonuçlanmasının hemen ardından Nuri Efendi, 1923 yılında arkadaşlarıyla
birlikte 600 bin lira sermayeli Uşak Terakki Ziraat AŞ’yi kurdu. Günlük pancar
işleme kapasitesi 500 ton olarak planlanan Uşak Şeker Fabrikasının temeli Uşak
Terakki Ziraat AŞ tarafından 1925 yılında atıldı ve üretime 17.12.1926
tarihinde başlandı. Uşak Şeker Fabrikası ülkemizde temeli ilk atılan şeker
fabrikamızdır.
Uşak’ta bir şeker fabrikası kurma
uğraşıları devam ederken, aynı yıllarda İstanbul’da Türkiye İş Bankası AŞ,
Ziraat Bankası ve Trakya illeri Özel İdare Müdürlükleri ile özel şahısların
iştiraki ile 1925 yılında 500 bin lira sermayeli İstanbul ve Trakya Şeker
Fabrikaları TAŞ kuruldu. Bu şirket Alpulu Şeker Fabrikası’nın temelini aynı yıl
attı ve fabrika 11 ay gibi kısa bir sürede 26.11.1926 tarihinde ilk şekerimizi
üretti. Bu tarih ülkemiz şeker sanayinin kuruluş günü olarak kabul
edilmektedir.
Bu iki fabrikanın şeker üretimine
geçmesinin ardından, 1933’de Eskişehir ve 1934’de de Turhal Şeker
Fabrikalarının işletmeye açılmasıyla şeker fabrikası sayımız dörde yükselmiş
oldu.
Şeker fabrikalarının bir çatı altında
toplanarak şeker politikalarının tek elden yürütülmesi, fabrikalar arasında
teknik ve mali dayanışmanın sağlanması amacıyla 1935’te mevcut dört fabrikayı
bünyesine alarak Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (Türkşeker) kuruldu.
Bu dört fabrikanın kapasiteleri zaman
içinde artırılarak 1950’li yıllara kadar şeker tüketimimiz karşılanmaya
çalışıldı. Ancak, nüfus artışı ve insanımızın yaşam düzeyinin yükselmesiyle
birlikte şekere olan talebin artması yeni fabrikalara ihtiyaç olduğunu ortaya
koydu. Bu kapsamda 1953-1956 yılları arasında Adapazarı, Amasya, Konya,
Kütahya, Burdur, Kayseri, Susurluk, Elazığ, Erzincan, Erzurum ve Malatya Şeker
Fabrikaları kurularak fabrika sayısı 15’e çıkarıldı. 1962 ve 1963 yıllarında
Ankara ve Kastamonu fabrikaları üretime geçti. 1977’de Afyon Şeker Fabrikası,
1980-1992 yılları arasında Muş, Ilgın, Bor, Ağrı, Elbistan, Erciş, Ereğli,
Çarşamba, Çorum ve Kars ile 1998 yılında Yozgat Şeker Fabrikası işletmeye
alındı.
Kaynak evrensel