Şırnak Vali Yardımcısı Ali Arıkan’ın
Şırnak’ta yakılmış, yıkılmış bir evin içinde verdiği poz, sosyal medyada büyük
tepki topladı. HDP Şırnak milletvekili Aycan İrmez, fotoğrafla ilgili soru
önergesi verdi.
Birilerinin açlığı, ölümü, yıkımı, acısı
‘terör unsuru’ haline getirilirken diğerlerinin bundan fayda sağlaması,
umursamaması, hatta muzaffer bir komutan edasıyla poz vermesi giderek sıradan
hale getiriliyor.
Bu fotoğraf, tam da vahşeti
sıradanlaştırmanın sembolü. Aynı zamanda bir mesaj: Sadece Şırnaklılar ve
Kürtlere değil, koca bir topluma ‘istersem seni sinek gibi ezer, üzerine
fotoğraf çekip havamı atarım’ deniyor.
Belli ki herşey kurgulanmış. Instagram
hesabından paylaştığı fotoğrafta Ali Arıkan, güneş gözlüklerinden kravatına,
ayakkabılarından çorabına, komple siyahlar içinde ve yıkık bir kapı kirişine
ayağını dayayıp dışarıya, uzaklara (nereye? Muhtemelen yıkılmış kente) bakıyor.
Acaba tavanı, duvarları isle kaplı
mekanla ‘uyum’ içerisinde olsun diye mi komple siyaha bürünmüş olabilir mi?
Yıkık kapıdan içeriye dolan ve Arıkan’ın
yüzüne vuran güneş ışığı, fotoğrafta hayata dair belki tek emare. Kendisi de
şöyle yazmış pozun altına: Into the sun- yani, güneşe doğru..
Instagramda yarış, daha enteresan nasıl
ve nerede poz verebiliriz, daha çok beğeniyi nasıl alabiliriz’in üzerine
kurulu. Ve herkes, farkında olarak veya olmayarak bu yarışın içinde.
Peki böyle bir pozu bir zamanlar o evde,
mahallede oturan insanlara anlatabilir misiniz?
Arıkan, o fotoğrafı hesabından
kaldırmamış. Dahası, bu fotoğrafa 684 beğenme eklenmiş. Yorumlar kaldırılmış
olmalı, zira tek satır yok...
Beğenilen şey acaba ne? Ali Bey’in spor
salonunda yaptığı selfie’lerden, resmi temaslarda çekilmiş fotoğraflarından
daha çok layklanan, yani ‘gideri’ olan şey ne bu fotoğrafta? Kurtlar Vadisi’ne
özenen bıçkın pozu mu?
Yoksa fotoğrafın alt metni mi: Kürtlerin
evlerinin yakılıp yıkılmış, devlet burada.
Belki de hepsi...
Çatışmaların şiddetli olduğu dönemlerde,
‘zafer’ ilan etmek adına sosyal medyada paylaşılan ölü, bütünlüğünü yitirmiş
insan bedenlerinin önünde poz verildiğini de gördük. Yıkılan evlerin
duvarlarına, yatak odalarına imzasını koyup paylaşanları da.
Yıkımın göbeğinde moda çekimi
yaparmışcasına poz verip sosyal medyada paylaşan devlet bir ilk. Üstelik
herhangi bir vatandaş değil, üst düzey bir devlet yetkilisi sözkonusu.
BAŞKALARININ ACISINI KENDİNE MEZE YAPMAK
“Savaş turizmi” ve “savaş pornosu”
terimlerinin icat edildiği bir çağdayız. Irak’tan Afganistan, “taze” çatışma
alanlarına ‘özel turlar’ düzenleniyor, isteyen müşterilere tüfekle poz
verdiriliyor... “Kimsenin gitmeye cesaret edemediği tehlikeli savaş alanlarına
gitmek” için kişi başına 40 bin dolar harcayanlar var. Maliyet yüksek, çünkü
şirket ne de olsa savaş alanında müşterinin güvenliğini sağlamakla mükellef.
Öte yandan “gerçek hayat”ta başta IŞİD
olmak üzere, şiddet içeren görüntüler bir savaş taktiği olarak kullanılıyor.
Vahşet görüntüleri çok tepki topladı ve tartışıldı; çoğunlukla engellense ve
paylaşılmasa da internette halen dolaşımda...
Vahşeti, şiddeti meşrulaştıran
paylaşımların vicdani ve insani boyutunu tartışırken belki de daha geniş açıdan
bakmak gerek.
Başımızı cep telefonunundan kaldırmadan
yaşıyoruz. Kendi suretini ister manzara, ister yıkım, ister kaza olsun, her
şeyin önüne boncuk gibi yerleştirmeyi marifet saymak çok yaygın.
Hal böyleyken başkalarının acısı,
yıkımı, sefaletiyle empati kurmak iyice güçleşiyor. Dehşet yaratan olayları
sorgulamak, üzerinde düşünmek yerine ‘o an’a dair paylaşım yapma veya takip
etme arzusu, her şeyin önüne geçiyor.
Korkarım ‘yıkımı, acıyı fon yapmak’
giderek ve hızla yaygınlaşacak. Yıkılmış, dümdüz edilmiş kadim kent Sur’un,
şimdilerde “inşa ve ihya”yla anılması, ‘yeni konut’ların Ali Ağaoğlu’nun çirkin
maketleri gibi pazarlanması misali, başkalarının acısı önünde öz çekimlere,
sosyal medya paylaşımlarına daha çok rastlayacağız.