
16 Nisan yaklaşırken, AKP referandum
çalışmalarına hız verdi. Bu çalışmalar sırasında aldatmaca, manipülasyon ve
çeşitli kelime oyunlarıyla, Şeflik rejiminin yolunu açan Anayasa değişikliği
maddelerinin çarpıtıldığını görüyoruz. Bu dosyada, afişlerden broşürlere,
söylemlerden vaatlere kadar gizlenmeye çalışılan gerçeklere dikkat çekmeye
çalışacağız. Dosyamızın ilk gününde Türkiye’nin dört bir yanındaki panoları
süsleyen, basında ve sosyal medyada da dolaşıma giren afişleri mercek altına
alıyoruz.
‘CUMHURBAŞKANI İKİ DÖNEM SEÇİLECEK’
YALAN
Afişte diyor ki: “Bir kişi en fazla iki
defa cumhurbaşkanı seçiliyor. Görev süresi 10 yıl ile sınırlanıyor.” 2007
yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesi kuralı getirildi ve görev süresi iki dönem ve toplam 10 yıl ile
sınırlandı. Dolayısıyla, AKP aslında 2007 yılında zaten yapılmış olan
değişikliği, bugün yeni bir değişiklikmiş gibi sunup oy istiyor. Ancak
aldatmaca bununla sınırlı değil. Çünkü Anayasa değişikliği paketinin 11’inci maddesi
ile şu değişiklik getiriliyor: “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis
tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir
defa daha aday olabilir.” Adrese teslim bir değişiklik bu! Amaç, Erdoğan’a, üç
dönem Cumhurbaşkanlığının yolunu açmak. Böylece AKP, 2007’deki değişikliği
yeniden paketleyip halka “hediye” diye yutturmaya çalışırken; aslında “Üç
dönem, 15 yıl Cumhurbaşkanlığının” önünü açmaya çalışıyor.
‘GÜÇLÜ MECLİS VE TEMSİLDE ADALET’ YALANI
Afişte diyor ki: “Güçlü Meclis.
Milletvekili sayısı 550’ten 600’e çıkarılıyor. Temsilde adalet geliyor.”
Milletvekili sayısının 600’e çıkarılacağı doğru, gerisi külliyen yalan!
Değişiklik ile Meclisin çok önemli yetkileri elinden alınıyor. Artık hükümet
kurmak için Meclisin güvenoyu gerekmeyecek. Meclis gensoru ile hükümet ya da
bakan düşüremeyecek. Meclis, hükümeti denetleyemeyecek. Meclisin
Cumhurbaşkanının yargılanmasına karar vermesi neredeyse imkânsız hale gelecek.
Meclis, Bakanlıkların kurulmasına, kaldırılmasına, görev ve yetkilerine karar
veremeyecek. Meclis, üst kademe kamu yöneticilerinin atama usul ve esaslarını
belirleyemeyecek. Meclisin bu yetkileri Cumhurbaşkanına verilecek; bir yandan
da Cumhurbaşkanı, tek imza ile çıkaracağı, kanun değeri taşıyan
“Cumhurbaşkanlığı kararnameleri” ile Meclisin yasama yetkisini kısmen gasp
edecek. Meclis, hükümetin başına yazılı olarak soru soramayacak. Meclis ara
veya tatildeyse, Cumhurbaşkanı toplantıya çağırmadığı sürece, toplanamayacak.
Cumhurbaşkanı, canı istediği zaman, hiçbir koşul aranmaksızın, Meclisi
feshedebilecek. Liste uzayıp gidiyor. Böyle bir Meclisin milletvekili sayısı
600’e çıksa ne çıkmasa ne? İçi boşaltılmış, işlevsizleşmiş bir Mecliste isterse
600 değil 600 bin vekil olsa bile, temsilde adalet sağlanabilir mi hiç?
‘KANUNLARI SADECE MECLİS YAPIYOR’ YALANI
Afişte diyor ki: “Güçlü ve yetkili
Meclis. Kanunları sadece Meclis yapıyor.” Anayasa değişikliği ile Bakanlar
Kurulu ve Kanun Hükmünde Kararnameler kaldırılıyor. AKP, buradan hareketle
kanunları sadece Meclis yapacak diyor. Oysa değişiklik paketinin 8’inci maddesi
ile Cumhurbaşkanına “yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi” çıkarma yetkisi veriliyor. Yani Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı
KHK’lerin yerini Cumhurbaşkanının kararnameleri alıyor! Kanunla eşit değerde
olan bu kararnameler ile Meclisin yasa yapma yetkisi bu sefer de Cumhurbaşkanı
tarafından gasbediliyor. Cumhurbaşkanına tek bir imza ile Meclisi baypas etme;
yürütmeye ilişkin her konuda her kuralı koyma yetkisi tanınıyor. Bugün Meclisin
yetkisinde olan Bakanlıkların kurulup kaldırılması, görev ve yetkilerinin
belirlenmesi; üst kademe kamu yöneticilerinin atanmalarına ilişkin usul ve
esasların belirlenmesi yetkileri de Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine terk
ediliyor. Sonra da çıkıyor, “Kanunları sadece Meclis yapıyor” diyorlar.
‘BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI’ YALANI
Afişte diyor ki: “Bağımsız ve tarafsız
yargı. Tarafsızlık Anayasa hükmü oluyor.” Şurası doğru, değişiklik paketinin
1’inci maddesi ile mahkemelerin başındaki “bağımsız” sıfatının yanına
“tarafsız” sıfatı ekleniyor. Ancak bir kelime oyunu var burada. Bağımsız
olabilmesi için yargı zaten tarafsız olmakla da yükümlü. Bu nedenle, bu
değişikliğin somut bir karşılığı yok. Bu kelime oyununu bir kenara bırakıp,
Anayasa değişikliği paketinin bütüne baktığımızda ise yargının açıkça
Cumhurbaşkanının tarafına itildiği görülüyor. Anayasa değişikliği paketinin
14’üncü maddesine göre Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinden 6’sını
Cumhurbaşkanı belirleyecek. 16’ncı maddeye göre ise Anayasa Mahkemesi’nin 15
üyesinden 12’si Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek. Bugün de
Cumhurbaşkanının yüksek yargı organlarının üyelerinin bir kısmını atama yetkisi
var. Ancak bugün Cumhurbaşkanı Anayasa gereği siyaseten tarafsız olmak zorunda.
Oysa Anayasa değişikliğinden sonra Cumhurbaşkanı artık siyasi olabilecek, hatta
bir siyasi partinin liderliğini yapabilecek. Dolayısıyla Anayasa değişikliği
ile Cumhurbaşkanı siyaseten taraf haline gelirken; Cumhurbaşkanına yargıyı da
taraflaştırma olanağı tanınıyor. Yargı bağımsızlığı tümüyle tarihe karışıyor…
‘HÜKÜMETİ MİLLET SEÇECEK’ YALANI
Afişte diyor ki: “Milletin hem Meclisi
hem hükümeti seçmesi için evet.” Gören de bakanlar seçimle belirlenecek sanır.
Millet sadece Cumhurbaşkanını seçecek, hükümeti ise Cumhurbaşkanı! Değişiklik
paketinin 8’inci maddesine göre bakanları atama ve görevden alma yetkisi, yani
hükümeti kurup dağıtma yetkisi tek başına Cumhurbaşkanına verilecek. Oysa bugün
hükümetin kurulabilmesi için milletin temsilcilerinin tümünden yani Meclisten
güvenoyu alınması gerekiyor. Değişiklik ile bu konuda tüm karar tek başına ve
Meclisin onayı aranmaksızın Cumhurbaşkanına veriliyor.
‘CUMHURBAŞKANINA CEZAİ SORUMLULUK
GELİYOR’ YALANI
Afişte diyor ki: “Yetkili ve sorumlu
Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanına cezai sorumluluk geliyor.” Cumhurbaşkanının
“yetkili”, hatta “süper yetkili” olacağı kesin ama Cumhurbaşkanına cezai
sorumluluk geldiği koca bir yalan. Değişiklik ile Cumhurbaşkanı tek başına
yürütmenin başı haline geliyor. Dolayısıyla karşılaştırmayı, bugün hükümetin
başı olan Başbakanın ile yarın hükümetin başı olması planlanan Cumhurbaşkanı
arasında yapmak gerekiyor. Bugün Başbakan hakkında, Meclis üye tam sayısının
10’da 1’i ile soruşturma açılması istenebilir, toplantıya katılanların salt
çoğunluğu ile soruşturma açılabilir, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
Başbakan yargılanmak üzere Yüce Divana (Anayasa Mahkemesine) sevk edilebilir.
Oysa Anayasa değişikliği paketinin 9’uncu maddesine göre Cumhurbaşkanı
hakkında, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile soruşturma açılması
istenebilecek, üye tam sayısının 5’te 3’ü ile soruşturma açılabilecek, üye tam
sayısının 3’te 2’si ile Cumhurbaşkanı Yüce Divana gönderilebilecek. Yani
Cumhurbaşkanına “cezai sorumluluk” gelmiyor; aksine inanılmaz güçlü bir koruma
kalkanı geliyor. Öte yandan Cumhurbaşkanı, göreviyle ilgili suçlar bakımından,
görevi bittikten sonra da bu korumadan yararlanabilecek. 600 milletvekilinden
400’ü “yargılansın” demediği sürece Cumhurbaşkanı ömür boyu yargılanmayacak.
Yani Mecliste referandumsuz Anayasayı değiştirecek kadar yüksek bir çoğunluk
olmadığı sürece Cumhurbaşkanına dokunulamayacak.
‘MECLİS GENÇLEŞECEK’ ALDATMACASI
Afişte diyor ki:“Gençlerimize
güveniyoruz. 18-24 yaş arası gençler Meclise giriyor. Temsilde adalet
sağlanıyor.” Milletvekili seçilme yaşının 25’ten 18’e düşürüleceği doğru ama
18-24 yaş arası gençlerin Meclise gireceği ve yaş bakımından temsilde adalet
sağlanacağı iddiaları gerçekten çok uzak. 2006 yılında yapılan Anayasa
değişikliği ile milletvekili seçilme yaşı 30’dan 25’e düşürülmüştü. Peki,
Meclis gençleşti mi? Gençlerin temsili arttı mı? Hayır! Bugün Meclis’te 30
yaşından küçük sadece 9 milletvekili var. Bunların 6’sı HDP, 1’i CHP, sadece
2’si AKP’den. Meclisin yaş ortalaması 50; Mecliste genç milletvekillerinin
oranı ise sadece yüzde 1,9. Yani seçilme yaşını düşürmekle, gençlerin önü
açılmıyor. Milletvekili olmanın (istisnaları olmakla birlikte) para, güç ve
lidere biat etmekten geçtiği Türkiye’de seçimle yaşını düşürmekle Meclis
gençleşmiyor; temsilde adalet sağlanmıyor.
‘SIKIYÖNETİM UYGULAMASI SON BULUYOR’
ALDATMACASI
Afişte diyor ki:“Sıkıyönetim uygulaması
son buluyor.” Bir gerçeğin bir kısmını söyleyip, bir kısmını saklı tutmak;
yalandan da beter! Evet, “sıkıyönetim” Anayasadan çıkarılıyor. Ancak madalyonun
öbür yüzünde güçlendirilmiş bir OHAL var. Sıkıyönetim kaldırılırken,
sıkıyönetim ilan edilebilmesi için gereken koşullar, OHAL’e taşınıyor.
Değişiklik paketinin 12’nci maddesi ile OHAL ilan etme yetkisi tek başına
Cumhurbaşkanına veriliyor. Ayrıca Cumhurbaşkanına, OHAL süresince,
vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini sınırlama, hatta durdurma yetkisi
tanınıyor. Cumhurbaşkanı OHAL sırasında çıkaracağı Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile tüm temel hak ve özgürlükleri askıya alabilecek. Bundan ala
sıkıyönetim mi olur? Böyle bir OHAL varken, sıkıyönetime ne hacet?
‘MECLİS HÜKÜMETİ DENETLEYECEK’ YALANI
Afişte diyor ki: “Milletin seçtiği
Meclis, hükümeti denetliyor.” Trajikomik bir yalan bu! Çünkü Anayasa
değişikliği ile Meclisin hükümeti denetleme yetkisi büyük ölçüde yok ediliyor.
Anayasa değişikliği paketinin 5’inci maddesi ile Meclisin bugünkü Anayasada yer
alan şu yetkisi Anayasadan çıkarılıyor: “Bakanlar kurulunu ve bakanları
denetlemek.” Öte yandan Anayasa değişikliği paketinin 6’ncı maddesi ile
Meclisin hükümeti denetlemek bakımından en önemli yetkilerinden biri olan
“gensoru” da kaldırılıyor. Bakanları atama ve görevden alma yetkisi tümüyle
Cumhurbaşkanına verilirken, Meclis bu konuda tamamen saf dışı bırakılıyor.
Değişikliğe göre Meclisin artık gensoru yetkisi olmayacak; Meclis hükümeti ya
da bir bakanı “güvensizlik” oyuyla düşüremeyecek. Bugün milletvekillerinin
hükümetin başı olan Başbakana yazılı soru sorma hakkı var. Değişiklik paketinin
6’ncı maddesine göre milletvekilleri, hükümetin başı haline gelecek olan Cumhurbaşkanına
yazılı olarak soru soramayacak.
Hazırlayan
Onur BAKIR