Kürtler 91 yıldır diz çökmediler,
Referandumdan sonra savaşı yükseltmek yine işe yaramayacak. Referandumun bence
en görünen sonucu bu olacak.
Geçtiğimiz Pazar günü Cumhurbaşkanı
Erdoğan Televizyonun birinde yaptığı konuşmada ilginç açıklamalarda bulundu.
Güneydoğu’da zaten yerle bir edilmekte
olan kent ve kasabaların yıkılıp yenilerinin yapılacağını söyledi.
“1-2 yıl içinde farklı bir Güneydoğu
göreceksiniz” dedi.
Bu sözler, 1925 yılında hazırlanan ve
günümüze kadar değişik dozlarda uygulanan Şark İslahat Planı’nın yeniden
gündeme getirileceğinin ilanıdır.
Aynı zamanda 16 Nisan sonrasında neler
olacak diye merak edenlere açık bir cevap niteliğindedir.
Üstelik de adeta bir içsavaş
duyurusudur.
24 Temmuz 2015’de kurulmasına çalışılan
barış masasının Erdoğan tarafından tekmelenip savaş ve şiddet siyasetine
dönülmesiyle bu politikanın sinyali verilmişti.
Kürt şehirleri, kasabaları,
mahallelerinde aylarca süren insanlık dışı sokağa çıkma yasakları, ablukalar ve
ağır silahlarla sivillere yönelik katliamlar ‘Diz çöktürme planı’ adı altında
bütün Kürtlere yönelik baskı, sindirme, tutuklama kampanyasını da beraberinde
getirdi. 500 bine yakın Kürt evini terketmek zorunda kaldı. Binlercesinin evi
de zaten güvenlik güçleri tarafından yerle bir edildi.
Şimdi Erdoğan’ın bu duyurusuyla 1925’de
kabul edilen Şark İslahat Planı’nın güncelleşmiş olarak çok daha geniş kapsamlı
uygulamaya sokulacağı anlaşılıyor.
Bu açıklama Kürtlerin yoğun olarak
yaşadıkları bütün bölgelerin silah zoruyla boşaltılmasını öngörüyor. Kimse
evinden kendi isteği ile çıkmayacağına göre yine devlet şiddeti uygulanacak
demektir.
Terkedilen evlerin yıkılarak bunların
yerine TOKİ’nin çirkin yeni rant şehirleri kurulacaktır.
Bir yıldır zaten bu planın pilot
çalışmaları Kısmen Cizre’de, kapsamlı olarak da Şırnak’ta, Sur’da, Nusaybin’de
yürütülmektedir.
Şiddete dayalı Kürt politikası yürümüyor
Bu uygulamaların temel dayanağı olan
Şark İslahat Planı, Kürt meselesini çözmenin ancak şiddete dayalı bir yeniden
yerleştirme ve asimilasyonun uygulanması ile mümkün olabileceğini kararlaştıran
bir devlet paradigmasıdır.
Bu paradigma hiç değişmemiştir ve hemen
her iktidar bu devlet politikasını anayasalara bile göstermediği itaatle
uygulamaya çalışmıştır.
Hemen hemen bütün iktidarlar tarafından
uygulanagelen bu plan geregince 1990’lı yıllarda üç bine yakın köy ve mezraa
yakıldı, yıkıldı. Milyonlarca Kürt herşeylerini bırakarak batı ve güneydeki
metropollere göçetmek zorunda kaldı.
Devlet içindeki çeteler tarafından
onbinlerce faili meçhul cinayet işlendi.
Buna rağmen Kürt meselesi çözülemedi. Bu
uygulamalar nedeniyle mesele daha da ağırlaştı.
AKP iktidarında ise ilk başlarda mesele
yine aynı devlet yöntemiyle çözülmek istendiyse de görüşmeler yoluyla barışçı
bir çözüm arayışlarına girilmek zorunda kalındı. Oslo’da yürütülen süreç
başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Öcalan’ın insiyatifiyle başlayan İmralı
süreci ise, AKP’nin barış ve çözüm konusundaki samimiyetsizliği nedeniyle 28
Şubat Dolmabahçe deklerasyonunun ilan edilmesinden hemen sonra Erdoğan
tarafından sonlandırıldı. Yeniden savaş süreci devreye girdi.
7 Haziran seçimlerinde Kürt siyasi
hareketi ve onunla birlikte hareket eden sol-demokrat siyasal yapılanmaların
başarısı hem AKP’yi hem de bu paradigmanın bekçisi devlet güçlerini korkuttu.
İktidarı kaybetme telaşına düşen AKP
yönetimi Kürt İslahat Planı paradigmasının devam etmesini isteyen odaklarla
işbirliği yapmak zorunda kaldı.
Böylece güncellenen İslahat Planı ile
son iki yıldır AKP iktidarı tarafından Kürtlere insafsız bir şiddet
uygulanıyor. Amaçları 91 yıldır gerçekleştiremedikleri şeyi yapabilmek.
Kürtlere ağır bir darbe vurarak bütün
eski kazanımlarını da geri alarak asimilasyon programlarına devam etmek.
Böylece hiç olmazsa on, onbeş yıl boyunca Kürt meselesini halletmek.(!) Acil
sorun olmaktan çıkartmak.
Bu amaçla Kürt siyasi hareketinin her
kademedeki temsilcileri tutuklanıyor, seçilmiş belediye başkanlarını görevden
alınarak kayyumlar atanıyor.Kürt sivil toplumu üzerinde terör uygulanıyor.
Son olarak da Turgut Özal ve Bülent
Ecevit’in de uygulamak istediği ama yapamadığı, Kürtleri zorunlu iskana tabi
tutarak ülkenin diğer bölgelerinde yaşamaya zorlamak.Böylece asimile etme
politikasına dönmek istiyorlar.
Bu sayede PKK’yı da
güçsüzleştirebileceklerini hesaplıyorlar.
Fakat bu hesaplar da tutmayacak. Kürtler
ağır kıyım ve baskıya rağmen diz çökmediler.
Son iki yılda gerçekleşen şiddet ve
yıkımlar nedeniyle 500 bine yakın Kürt evini, mahallesini terketmek zorunda
kaldı ama batıya ya da güneye göç etmedi. 1990’lardaki gibi büyük metopollere
de gitmedi. Yine aynı bölgede ya da yakın çevrede yaşam mücadelesi vermeyi
tercih etti.
Şimdi Erdoğan’ın açıklamasıyla bu
Kürtler yeniden hedefe alınmış bulunuyor.
Bu, hem insanlık dışı, acımasız bir
iskan programıdır hem de referandumdan sonra savaşın, şiddetin daha da
yükseltileceğinin işaretidir.
İslahat Planı devletin Kürt politikasıdır
Şark İslahat Planı’nın varlığı ancak
1993 yılında, değerli araştırmacı Mehmet Bayrak’ın ‘Kürtler ve Ulusal
Demokratik Mücadeleleri’ başlıklı kitabında zikrettiği belgelerle ortaya
çıkmıştır. Bayrak 2013 yında da Şark İslahat Planını daha ayrıntılı belgelerle,
‘Kürtlere vurulan kelepçe, Şark İslahat Planı’ adıyla yayınlamıştır. (Özge
Yayınları, Ankara 2013)
Cumhuriyet’in hemen kuruluşundan
itibaren oluşturulan Kürt siyasetinin esası “Ne bahasına olursa olsun Kürtlerin
ulusal bir topluluk olmasının önüne geçilmesi” olarak belirlendi. ( M. Bayrak,
Şark İslahat Planı, Dr. Mesut Yeğin’in önsözünden) Bu kuşkusuz, Kürtlerin
cumhuriyetin eşit haklara sahip yurttaşları olarak kabul edilmemesi anlamına
geliyordu.
Yine aynı önsözden devam edelim:
“Askeri/siyasi baskı siyasetinin
koruyuculuğunda yürütülen kapsamlı asimilasyon, Cumhuriyet’in Kürt meselesinde
takip ettiği ana mecra olageldi. Cumhuriyet’in 80 yıllık ( 91 yıllık) mesaisi,
yerinden etme, zorunlu iskan, yatılı öğretim, Türkçe mecburiyeti gibi bilindik
‘temsil’ tekniklerini, tedip ve tenkil bastırma araçlarının himayesinde
kullanmakla geçti”
Tedip, yola getirme, terbiye etme demek.
Tenkil ise kamuya zararlı kişi ya da
topluluğu ibret verecek şekilde cezalandırmak anlamı taşıyor.
91 yıldır devlet Kürtleri terbiye etmek,
yola getirmek için uğraşıyor. (Asimile etmeye çalışıyor) Bunu yapamadığı için
de başka topluluklara, halklara ibret verecek şekilde cezalandırmaya çalışıyor.
(Şiddet politikası)
Bu da sökmüyor. AKP Kürtlerin bütün
şehirlerini yıksa da sökmeyecek.
Üstelik 1925’den 2017’ye kadar
köprülerin altından çok sular aktı.
Referandumdan sonra savaşı yükseltmek de
işe yaramayacak.
Referandumun bence en görünen sonucu bu.