12 Nisan 2017 Çarşamba

Erdoğanın Önderliğinde Şark İslahat planı Yeniden Uygulamada..!

Kürtler 91 yıldır diz çökmediler, Referandumdan sonra savaşı yükseltmek yine işe yaramayacak. Referandumun bence en görünen sonucu bu olacak.
Geçtiğimiz Pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan Televizyonun birinde yaptığı konuşmada ilginç açıklamalarda bulundu.
Güneydoğu’da zaten yerle bir edilmekte olan kent ve kasabaların yıkılıp yenilerinin yapılacağını söyledi.
“1-2 yıl içinde farklı bir Güneydoğu göreceksiniz” dedi.
Bu sözler, 1925 yılında hazırlanan ve günümüze kadar değişik dozlarda uygulanan Şark İslahat Planı’nın yeniden gündeme getirileceğinin ilanıdır.
Aynı zamanda 16 Nisan sonrasında neler olacak diye merak edenlere açık bir cevap niteliğindedir.
Üstelik de adeta bir içsavaş duyurusudur.
24 Temmuz 2015’de kurulmasına çalışılan barış masasının Erdoğan tarafından tekmelenip savaş ve şiddet siyasetine dönülmesiyle bu politikanın sinyali verilmişti.
Kürt şehirleri, kasabaları, mahallelerinde aylarca süren insanlık dışı sokağa çıkma yasakları, ablukalar ve ağır silahlarla sivillere yönelik katliamlar ‘Diz çöktürme planı’ adı altında bütün Kürtlere yönelik baskı, sindirme, tutuklama kampanyasını da beraberinde getirdi. 500 bine yakın Kürt evini terketmek zorunda kaldı. Binlercesinin evi de zaten güvenlik güçleri tarafından yerle bir edildi.
Şimdi Erdoğan’ın bu duyurusuyla 1925’de kabul edilen Şark İslahat Planı’nın güncelleşmiş olarak çok daha geniş kapsamlı uygulamaya sokulacağı anlaşılıyor.
Bu açıklama Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bütün bölgelerin silah zoruyla boşaltılmasını öngörüyor. Kimse evinden kendi isteği ile çıkmayacağına göre yine devlet şiddeti uygulanacak demektir.
Terkedilen evlerin yıkılarak bunların yerine TOKİ’nin çirkin yeni rant şehirleri kurulacaktır.
Bir yıldır zaten bu planın pilot çalışmaları Kısmen Cizre’de, kapsamlı olarak da Şırnak’ta, Sur’da, Nusaybin’de yürütülmektedir.
Şiddete dayalı Kürt politikası yürümüyor
Bu uygulamaların temel dayanağı olan Şark İslahat Planı, Kürt meselesini çözmenin ancak şiddete dayalı bir yeniden yerleştirme ve asimilasyonun uygulanması ile mümkün olabileceğini kararlaştıran bir devlet paradigmasıdır.
Bu paradigma hiç değişmemiştir ve hemen her iktidar bu devlet politikasını anayasalara bile göstermediği itaatle uygulamaya çalışmıştır.
Hemen hemen bütün iktidarlar tarafından uygulanagelen bu plan geregince 1990’lı yıllarda üç bine yakın köy ve mezraa yakıldı, yıkıldı. Milyonlarca Kürt herşeylerini bırakarak batı ve güneydeki metropollere göçetmek zorunda kaldı.
Devlet içindeki çeteler tarafından onbinlerce faili meçhul cinayet işlendi.
Buna rağmen Kürt meselesi çözülemedi. Bu uygulamalar nedeniyle mesele daha da ağırlaştı.
AKP iktidarında ise ilk başlarda mesele yine aynı devlet yöntemiyle çözülmek istendiyse de görüşmeler yoluyla barışçı bir çözüm arayışlarına girilmek zorunda kalındı. Oslo’da yürütülen süreç başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Öcalan’ın insiyatifiyle başlayan İmralı süreci ise, AKP’nin barış ve çözüm konusundaki samimiyetsizliği nedeniyle 28 Şubat Dolmabahçe deklerasyonunun ilan edilmesinden hemen sonra Erdoğan tarafından sonlandırıldı. Yeniden savaş süreci devreye girdi.
7 Haziran seçimlerinde Kürt siyasi hareketi ve onunla birlikte hareket eden sol-demokrat siyasal yapılanmaların başarısı hem AKP’yi hem de bu paradigmanın bekçisi devlet güçlerini korkuttu.
İktidarı kaybetme telaşına düşen AKP yönetimi Kürt İslahat Planı paradigmasının devam etmesini isteyen odaklarla işbirliği yapmak zorunda kaldı.
Böylece güncellenen İslahat Planı ile son iki yıldır AKP iktidarı tarafından Kürtlere insafsız bir şiddet uygulanıyor. Amaçları 91 yıldır gerçekleştiremedikleri şeyi yapabilmek.
Kürtlere ağır bir darbe vurarak bütün eski kazanımlarını da geri alarak asimilasyon programlarına devam etmek. Böylece hiç olmazsa on, onbeş yıl boyunca Kürt meselesini halletmek.(!) Acil sorun olmaktan çıkartmak.
Bu amaçla Kürt siyasi hareketinin her kademedeki temsilcileri tutuklanıyor, seçilmiş belediye başkanlarını görevden alınarak kayyumlar atanıyor.Kürt sivil toplumu üzerinde terör uygulanıyor.
Son olarak da Turgut Özal ve Bülent Ecevit’in de uygulamak istediği ama yapamadığı, Kürtleri zorunlu iskana tabi tutarak ülkenin diğer bölgelerinde yaşamaya zorlamak.Böylece asimile etme politikasına dönmek istiyorlar.
Bu sayede PKK’yı da güçsüzleştirebileceklerini hesaplıyorlar.
Fakat bu hesaplar da tutmayacak. Kürtler ağır kıyım ve baskıya rağmen diz çökmediler.
Son iki yılda gerçekleşen şiddet ve yıkımlar nedeniyle 500 bine yakın Kürt evini, mahallesini terketmek zorunda kaldı ama batıya ya da güneye göç etmedi. 1990’lardaki gibi büyük metopollere de gitmedi. Yine aynı bölgede ya da yakın çevrede yaşam mücadelesi vermeyi tercih etti.
Şimdi Erdoğan’ın açıklamasıyla bu Kürtler yeniden hedefe alınmış bulunuyor.
Bu, hem insanlık dışı, acımasız bir iskan programıdır hem de referandumdan sonra savaşın, şiddetin daha da yükseltileceğinin işaretidir.
İslahat Planı devletin Kürt politikasıdır
Şark İslahat Planı’nın varlığı ancak 1993 yılında, değerli araştırmacı Mehmet Bayrak’ın ‘Kürtler ve Ulusal Demokratik Mücadeleleri’ başlıklı kitabında zikrettiği belgelerle ortaya çıkmıştır. Bayrak 2013 yında da Şark İslahat Planını daha ayrıntılı belgelerle, ‘Kürtlere vurulan kelepçe, Şark İslahat Planı’ adıyla yayınlamıştır. (Özge Yayınları, Ankara 2013)
Cumhuriyet’in hemen kuruluşundan itibaren oluşturulan Kürt siyasetinin esası “Ne bahasına olursa olsun Kürtlerin ulusal bir topluluk olmasının önüne geçilmesi” olarak belirlendi. ( M. Bayrak, Şark İslahat Planı, Dr. Mesut Yeğin’in önsözünden) Bu kuşkusuz, Kürtlerin cumhuriyetin eşit haklara sahip yurttaşları olarak kabul edilmemesi anlamına geliyordu.
Yine aynı önsözden devam edelim:
“Askeri/siyasi baskı siyasetinin koruyuculuğunda yürütülen kapsamlı asimilasyon, Cumhuriyet’in Kürt meselesinde takip ettiği ana mecra olageldi. Cumhuriyet’in 80 yıllık ( 91 yıllık) mesaisi, yerinden etme, zorunlu iskan, yatılı öğretim, Türkçe mecburiyeti gibi bilindik ‘temsil’ tekniklerini, tedip ve tenkil bastırma araçlarının himayesinde kullanmakla geçti”
Tedip, yola getirme, terbiye etme demek.
Tenkil ise kamuya zararlı kişi ya da topluluğu ibret verecek şekilde cezalandırmak anlamı taşıyor.
91 yıldır devlet Kürtleri terbiye etmek, yola getirmek için uğraşıyor. (Asimile etmeye çalışıyor) Bunu yapamadığı için de başka topluluklara, halklara ibret verecek şekilde cezalandırmaya çalışıyor. (Şiddet politikası)
Bu da sökmüyor. AKP Kürtlerin bütün şehirlerini yıksa da sökmeyecek.
Üstelik 1925’den 2017’ye kadar köprülerin altından çok sular aktı.
Referandumdan sonra savaşı yükseltmek de işe yaramayacak.

Referandumun bence en görünen sonucu bu.