Her fırsatta demokrasi ve özgürlüklere örnek gösterilen AB'nin aslında demokrasi ve özgürlüklerin düşmanı emperyalist bir oluşum olduğu hemen her fırsatta ve uygulamada görülüyor. Örneğin AB, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanıdığını belirtirken, pratik uygulamalar da bunun tam tersini tanıtlamaktadır. AB'nin kendi emperyalist gerici politikalarının dışında hareket eden her gelişmeye düşmanca davranırken İspanya örneğinde olduğu gibi ulusların zoraki birliğe karşı çıkan kararlara askeri müdahalelerde bulunmaktan geri kalmıyor.
Örneğin, Katalonya özerk bölgesinin 25 Eylül'deki bağımsızlık referandumunda 'evet' çıkması sonrası bağımsızlık ilan edip etmediğini açıklamasına ilişkin çağrıları yanıtsız bırakması üzerine olağanüstü toplanan İspanya kabinesinin görüşmesi sona erdi. Başbakan Mariano Rajoy, Katalonya'da 6 ay içerisinde yeni seçim istediklerini açıkladı.
İspanya Başbakanı Mariano Rajoy, Katalonya ekonomisinin referandumdan sonra zor duruma düştüğünü öne sürerek, elde edilen dataların 'zor duruma' işaret ettiğini açıkladı ve 'endişeliyiz' dedi. Rajoy ayrıca Katalonya'nın yönetiminin bir an önce İspanya hükümetine bağlanması gerektiğini vurguladı.
İspanya Başbakanı Mariano Rajoy, kabine üyeleriyle yaptığı olağanüstü toplantının ardından Katalonya'nın özerkliğinin askıya alınma kararını açıkladı.
Bölgelerin özerkliklerini askıya alan ve merkezi yönetime bağlayan anayasanın 155. maddesinin işletileceğini söyleyen Rajoy, hükümetin Katalonya'da yeni bir seçim istediğini belirtti.
Öte yandan Rajoy, bunların Katalonya'nın özerkliliğinin askıya alındığı anlamına gelmediğini, yalnızca 'hukuku çiğneyen' bazı yerel yetkililerin görevden alınmasına karar verdiklerini vurguladı.
Tüm bunlar İspanya hükümetini destekleyen AB'nin kendine göre demokrat olduğunu ve burjuvazinin çıkarlarıyla bağlanmış bir demokrasi zihniyetine ve pratiğine sahip olduğunu gösteriyor.