Tarsus Ceza İnfaz Kurumu Kampus Cezaevi açıldığı haziran ayından bu yana
işkence iddialarıyla gündemde. Tutukluların aileleri ve avukatları aracılığıyla
ya da mektuplarla dışarıya duyurdukları işkencenin boyutu tüyler ürpertici.
Öyle ki tutuklular dayak nedeniyle kemiklerinin kırıldığından, çıplak aramadan,
rutin hale gelen kaba dayaktan, yerlerde sürüklenmekten, hücreye kapatılmaktan,
her türlü onur kırıcı muamele ve hakarete maruz bırakılmaktan, susuzluktan, aç
kalmaktan söz ediyor. Avukatlar görüştükleri müvekkillerinin vücutlarındaki
işkence izlerini, şişlikleri, morlukları görebildiklerini anlatıyor. İşkence
iddialarının araştırılması ve sorumluların yargılanmasına ilişkin yapılan
başvurular ise sonuçsuz kalıyor. Sorumluların yargılanması bir yana, mağdurlar
cezalandırılıyor. Avukatlar ve milletvekilleri cezaevi yetkililerine
ulaşamıyor, herhangi bir soruşturma başlatılmıyor, en sık kullandığı
argümanlardan biri 'İşkenceye sıfır tolerans' olan hükümet ise başvurulara
karşılık vermiyor.
Kamuoyunda Tarsus T Tipi Cezaevi olarak bilinen kampus içinde bir kadın
cezaevi, bir çocuk cezaevi ve 3 T tipi cezaevi bulunuyor. Cezaevinden açıldığı
haziran ayından beri işkence ve kötü muamele haberleri geliyor. Önce cezaevine
sevk edilen kadın tutukluların yaşadığı işkence gündeme geldi. Daha sonra
tutuklu gazetecilere ve siyasi tutuklulara yönelik birçok işkence iddiası
basına yansıdı.
‘SOSYAL TESİSLERİ OLACAK’ DENDİ, İŞKENCEYLE GÜNDEMDE
İnşaatına 11 Temmuz 2013’te başlanan Tarsus Ceza İnfaz Kurumu Kampus
Cezaevi Türkiye’nin en büyük cezaevlerinden biri. Cezaevi açılmadan önce basına
yansıyan haberlerde, hakkında övgüyle söz ediliyordu. 110 milyon 880 bin TL’ye
ihale edilen cezaevinin ‘idari ve sosyal tesisleri, kreşi, çarşı binası, sağlık
ocağı, ziyaretçi binası, çok amaçlı salonu, tarım, tekstil, temizlik gibi çok
sayıda değişik alanda üretime yönelik işlevler hayata geçireceği anlatılıyordu.
Ama cezaevi faaliyete geçtiği 2017 yılı boyunca sadece işkence ve kötü
muameleyle gündemde.
ASKERİ NİZAM, ÇIPLAK ARAMA, DAYAK…
Cezaevinde gördükleri işkenceyle gündeme gelen gazeteciler Erdoğan Alayumat
ve Serkan Erdoğan’ın avukatı, aynı zamanda Adana Barosu Cezaevi Komisyonu
Başkanı olan Avukat Tugay Bek’le cezaevinde yaşananları, işkenceye ilişkin
girişimlerinin nasıl sonuçlandığını konuştuk.
Cezaevinde korkunç bir tablo olduğunu dile getiren Bek, tutukluların askeri
nizamda sayım vermeye zorlandığını, çıplak aramaya tabi tutulduklarını, darp
edildiklerini ve sistematik bir işkence uygulandığını söyledi.
İŞKENCE GİRİŞTE BAŞLIYOR
Cezaevine gelen bir tutuklunun daha girişte çıplak aramaya maruz kaldığını
ve işkencenin böylece başladığını söyleyen Bek, "Başka bir cezaevinden
nakille gitse dahi zorla çıplak aramaya tabi tutuluyorlar ve bunu kabul
etmeyenler darp ediliyor. Bu herkese standart uygulanıyor" dedi.
'BU UYGULAMAYI İLK KEZ TARSUS'TA GÖRDÜK'
Bek, cezaevinde tutukluların günlük yaşamının bir parçası haline gelen
uygulamalara dair şu örneği veriyor: “Geçen hafta görüştüğüm müvekkiller
hastane, adliye gibi yerlere gidişlerinden sonra bile geri dönüşte yine çıplak
aramaya maruz kaldıklarını anlattı. Çıplak arama oldukça yaygın, bunu birçok
cezaevi yapıyor. Ancak hastane ve adliyeye gidişten sonra da yapılmasını bir
tek Tarsus’ta gördük."
Adana Barosu Cezaevi Komisyonu Başkanı Tugay Bek
İŞKENCEYE İTİRAZ EDENE İŞKENCE
Tutuklulara ısrarla 'askeri nizam' dayatması yapıldığını belirten Bek,
"Tek sıra halinde dizilmelerini ve kendilerini saymaları isteniyor.
Tutuklu ve hükümlülerin sıraya geçerek askeri nizamda komut vermesi rencide
etmek ve onur kırmak amacı taşıyor. Çoğunlukla siyasi tutuklular, 'Biz asker
değiliz, yönetmeliklerde, mevzuatta sayımın bu şekilde verileceğine dair bir
madde yok' diyerek itiraz ediyor. Erdoğan Alayumat’ta olduğu gibi itiraz
edenler darp edilip, 'süngerli oda' diye tabir edilen odaya konuyor.
'GÖRÜŞ SIRASINDA İŞKENCE İZLERİNİ GÖREBİLİYORUZ'
Avukatların müvekkillerinin üzerindeki işkence izlerini, morlukları,
şişlikleri rahatlıkla görebildiklerini söyleyen Bek, "İzleri
görebileceğimiz düzeyde işkence yapılıyor. Bir de göremediklerimiz var tabi.
Örneğin Erdoğan’ın sol kulağında işitme kaybı meydana geldi. İşkenceyi
yapanların, bunun dışarıya yansımasından, duyulmasından herhangi bir çekincesi
yok. Çok rahatlar" diyor.
'İŞKENCE YAPANLAR RAHAT, ÇÜNKÜ HUKUKİ GİRİŞİMLER SONUÇSUZ'
Bu rahatlığı işkence gören tutuklular için yaptıkları hukuki girişimlerin
sonuçsuz kalmasına bağlayan Bek, "Örneğin gazeteciler Erdoğan Alayumat,
Serkan Erdoğan ve diğer tutuklulara uygulanan işkenceye ilişkin suç duyurusunda
bulunduk. İşkence mağdurlarının vücudundaki izler kaybolmadan, bunların delil
olarak tespit edilmesini talep ettik. Ama bu yapılmadı, rapor da aldırılmadı.
Kamera kayıtlarının incelenmesini talep ettik ama bu yönde de bir girişim
olmadı" diyor.
'İŞKENCE KİŞİSEL DEĞİL, KURUMSAL VE SİSTEMATİK'
Bek, tutuklulara işkence edilmesinin ardından sorumlulara dokunulmamasını
hatta mağdurların cezalandırılmasını ise şu sözlerle değerlendiriyor: "Bu
durum, cezaevlerindeki kötü muamele, hukuksuzluk ve işkencenin birkaç
görevlinin tutumu olmadığını, kurumsal ve sistematik olduğunu gösteriyor.
Kurumsal olmasa iddiaların soruşturulması gerekirdi ama bu yapılmıyor. İşkence
yapanlar yerine mağdurlar cezalandırılıyor" diyor.
'YETKİLİLERİN SESSİZLİĞİ CESARETLENDİRİYOR'
İşkence gören müvekkillerinin hak arama süreçlerinde hiçbir taleplerinin
karşılanmadığını söyleyen Bek, "Şikâyette bulunuyoruz ama hiçbir yaptırım
yok. Bu cezasızlık uzun yıllardır böyle sürüyor. İşkence yapanlar da bunu
biliyor ve bu nedenle rahatlar. Kamuoyunun bilmesinden, avukatların olanları
dışarıda duyurmasından rahatsız değiller. Çünkü tek başına olayın duyulmasının
bir caydırıcılığı yok. Bu işkenceler karşısındaki hükümetin, yetkililerin
sessizliği, 'Siz yapın, biz arkanızdayız' demek. Bakanlığın, siyasi iradenin de
arkalarında olduğunu düşünüyorlar. En azından şimdilik cezasız kalacaklarından
eminler. Bu da rahat davranmalarını sağlıyor" dedi.
'CEZAEVİ YÖNETİMİYLE GÖRÜŞMEK İMKANSIZ'
Cezaevi yönetimine ulaşıp, dert anlatmak ise imkansız. Müvekkillerinin
gördüğü işkencelerden sonra cezaeviyle hiç görüşemediklerini belirten Bek,
"Cezaevi yönetimi görüşme taleplerini reddediyor. Bakanlıktan izin alın
vs. diyor. Hiç görüşme şansımız olamadı" diyor.
İŞKENCEDEN SONRA SÜRGÜN
İşkence yapanlara herhangi bir soruşturma açılmadığı gibi mağdurlara ceza
verildiğini hatırlatan Bek, "İşkence iddiaları savcılığa yansıdığında
sessizlikle karşılanıyor. Ama örneğin işkence mağdurları Erdoğan Alayumat ve
Serkan Erdoğan, Samsun Bafra Cezaevi'ne sevk edildi. Bu işkence olayını
paylaştıkları için sürgün edildiler, tek sebebi bu. Sürgünler de başlı başına
bir mağduriyet yaratıyor. Başka bir cezaevine nakil savunma hakkının da
ihlalidir. Mesela Erdoğan Alayumat, Hatay’da yargılanacak. Serkan Erdoğan ise
Mersin'de. Biz en güneydeyiz ama onları en kuzeydeki cezaevine gönderdiler.
Avukattan kaçırmak istedikleri için bunun yapıldığını görüyoruz" diyor
BEŞTAŞ: SAYISIZ BAŞVURU YAPTIK, CEVAP ALAMADIK
Tarsus’taki işkence iddialarına ilişkin defalarca girişimlerde bulunan
isimlerden biri de HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş. TMMB’de konuya
ilişkin soru ve araştırma önergeleri veren Beştaş’a ne tür girişimlerde
bulunduklarını ve ne yanıt aldıklarını sorduk. İşkence iddialarına ilişkin çok
yoğun başvurular olduğunu, kendilerinin de ilgili yerlere çok sayıda girişimde
bulunduklarını söyleyen Beştaş, “Ancak ne yazık ki hiçbir sonuç alamadık.
Sürekli işkence, kötü muamele, hak ihlali bilgileri geliyor. Defalarca soru
önergeleri ve araştırma önergesi verdik. Bakanlık nezdinde girişimlerde
bulunduk. Ama bakanlık, hükümet, yetkililer tümü susarak geçiştirmeyi tercih
etti” dedi.
‘İŞKENCEYE SESSİZ ONAY’
Geçtiğimiz çarşamba da Tarsus Başsavcısı ve Cezaevi Müdürüyle görüşmek için
resmi başvuruda bulunduklarını, bunun da hiçbir ciddi gerekçe gösterilmeden
reddedildiğini söyleyen Beştaş, "Bu hafta bakanlık düzeyinde yine
girişimlerimiz olacak. Adalet Bakanlığı'na daha önce de başvurduk. Meclis İnsan
Hakları Komisyonu’na da sayısız başvuru ilettik. Ama hiçbir girişim yok ve
işkence vakaları, bize yapılan başvurular azalmak yerine artıyor. Hükümetin bu
suskunluğunun tek izahı var; 'Biz hükümet olarak bu uygulamaları
destekliyoruz.' Devletin denetim ve gözetiminin en yoğun olduğu kurumlar
cezaevleri. Bu işkenceler sürüyorsa bunun sebebi hükümetin sessiz kalması,
onaylaması" şeklinde konuştu.
'BURASI PİLOT CEZAEVİ Mİ?'
Türkiye'deki tüm cezaevlerinde işkencenin gündemde olduğunu ancak Tarsus T
Tipi Cezaevi’nin adeta pilot cezaevi olarak belirlendiğini söyleyen Beştaş,
"En ağır ve sistematik işkence vakaları buradan yansıyor. Sadece
cezaevinde değil, bu cezaevine sevkler sırasında da ağır işkence haberleri geliyor.
Biz girişimlerimizi sürdüreceğiz” dedi.
KADIN TUTUKLULARA İŞKENCE
Haziran ayında Tarsus T Tipi Kadın Cezaevi'ne sevk edilen kadın tutuklular,
yaşadıkları işkenceyi aileleri aracılığıyla duyurdu. İddiaların ardından 1
Temmuz’da bir rapor hazırlayan İHD, savcılığa suç duyurusunda bulundu.
İddiaların araştırılması için, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel
Müdürlüğüne, TBMM İnsan Hakları Komisyonuna, HDP ve CHP meclis gruplarına ve
cezaevinden sorumlu savcıya da dilekçeler ile darp raporları gönderildi.
‘ASKER SAÇIMIZDAN TUTUP ATTI, GARDİYANLAR DÖVDÜ’
İHD’nin kadın tutuklularla yapılan görüşmelere dayandırarak hazırladığı
raporda tutukluların anlatımlarına yer verildi. O anlatımlardan bazıları
şöyleydi;
"21 Haziran’da Tarsus C Tipi’nden nakil amacıyla cezaevinden
çıkarıldık. Ring aracının içinde sürekli bize cinsiyetçi küfürler, hakaretler
etmeye başladılar. Askerler 'Sizi burada öldürürsek kimsenin ruhu bile duymaz'
diye tehdit etti. Yeni kalacağımız T Tipi cezaevine vardığımızda, askerler
saçlarımızdan ve boynumuzdan tutarak ring arabasından çıkarıp aşağı attılar…
Askerler gelip kelepçemizi çıkardı ve infaz koruma memurları o odada bizi
dövmeye başladılar… Sonra erkek gardiyanlar boğazımızı sıkmaya başladılar.
'YARALANDIM AMA DOKTORA ÇIKARILMADIM'
"...Çenemin sol tarafının üst kısmı ve vücudumun değişik yerlerinde
yaralanmalar oldu. Revir için dilekçe yazdım ama doktora çıkarılmadım… Cezaevi
yeni yapıldığı için su yok, iki gündür musluktan su gelmeye başladı ancak su
çamur şeklinde akıyor ve pis kokuyor. Yemek çok az geliyor bu nedenle kimse
doymuyor sürekli açlık çekiyoruz… Sabah akşam ayakta sayım yapılmaya
zorlanıyoruz… Nakil yapılırken koğuş arkadaşlarımızın çoğu çok kötü darp
edildi. Özellikle arama noktasında darp edildiler. Cezaevi yeni yapıldığı için
sadece taş bina var, onun dışında hiçbir sosyal faaliyet yok. Sular kirli,
sıcak su yok. Soğuk su ile duş almaya çalışıyoruz..."
SAVCILIĞA GÖRE 'PROVOKASYON AMAÇLI ASILSIZ İDDİA'
İHD’nin, Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı ve olayın araştırılarak,
sorumlular hakkında işlem yapılmasını talep ettiği dilekçeye 6 Ekim’de cevap
geldi. Savcılık iddiaları soruşturmak yerine, 'suçlamaların asılsız olduğunu'
ve bunların, 'Ceza İnfaz kurumlarına yönelik provoke amaçlı yapılan asılsız
iddialar' olduğunu söyledi. Kadın tutukluların gördüğü işkence Meclis’te de
gündeme geldi. Araştırma ve soru önergeleri verildi, Meclis İnsan Hakları
Komisyonu’ndan inceleme yapması talep edildi ancak bu girişimlerin tümü
sonuçsuz kaldı.
KADIN TUTUKLULAR AÇLIK GREVİ YAPTI
Tarsus T Tipi Kadın Cezaevi’nde hak ihlalleri nedeniyle 52 kadın 1 haftalık
açlık grevi yapmıştı. Ağustos ayında cezaevi yönetimi taleplere cevap
vermeyince bu sefer 12 kadın süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. Daha
sonra yeni tutukluların katılmasıyla açlık grevi 60 kişiyle sürdürüldü. Kadın
tutuklular, cezaevindeki fiziki koşulların iyileştirilmesi ve cezaevi
yönetiminin hukuk dışı uygulamalarının son bulmasını, açık görüşte kabin
sistemine son verilmesini, erkek görevliler tarafından aranmalarına son verilmesini,
hasta tutukluların hastaneye götürülmesini ve cezaevi yönetimiyle diyalog
kurabilmeyi talep ediyordu. Açlık grevi yönetimin kimi talepleri kabul
edeceğini bildirmesi üzerine eylül ayında sonra erdi. Ancak cezaevinden daha
sonra gelen haberler hak ihlallerinin devam ettiğini gösterdi.
CEZAEVİ MÜDÜRÜ DİYARBAKIR’DAN TANIDIK!
Tarsus T Tipi Kadın Cezaevi Müdürü Mahmut Çaça, 1996 yılında 11 siyasi
tutuklunun yaşamını yitirdiği, 24’ünün de yaralandığı Diyarbakır E Tipi
Cezaevi’nin 2. Müdürü’ydü. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden
davada sanık olarak yer aldı. Hakkında 'kasten yaralama' suçundan açılan dava
zaman aşımı nedeniyle düştü.
GAZETECİLERE İŞKENCE
Ekim ayı başında kampus içinde bulunan Tarsus T-2 Kapalı Cezaevi'nde KHK
ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (Dihaber) muhabiri Erdoğan Alayumat ve
Özgürlükçü Demokrasi gazetesi çalışanı Serkan Erdoğan’ın da aralarında
bulunduğu 13 tutukluya yapılan işkence gündeme gelmişti. Gazeteciler çok sayıda
infaz koruma memuru tarafından darp edilmiş, çırılçıplak soyulmuş, yerlerde
sürükelenrek, 'süngerli oda' olarak tabir edilen hücreye konmuştu. Daha sonra
avukatı Tugay Bek’e yaşadıklarını anlatan Erdoğan Alayumat, işkence sırasında
gardiyanların, 'Gazeteci bunu da yaz' diyerek dalga geçtiklerini anlatmıştı.
Alayumat ve Erdoğan’ın gördüğü işkenceye ilişkin girişimler sonuçsuz kalmış,
işkence yapanlara her hangi bir yaptırım uygulanmazken, işkence görenler
disiplin cezası almış, daha sonra da başka bir cezaevine sürgün edilmişti.
CEZAEVİNDE İNTİHAR CİDDİ BOYUTTA
Türkiye’de cezaevlerinde yaşanan sorunlar işkence ve Tarsus’la sınırlı
değil. Kötü muamele, fiziki yetersizlikler, tutukluların insani taleplerine
karşı kayıtsızlıkların gündemden düşmediği hapishanelerde birçok intihar vakası
da yaşanıyor. Ankara Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın bilgi edinme
talebine Haziran ayında Adalet Bakanlığı’ndan gelen yanıta göre, 2011-2016
yılları arasında toplam 280 hükümlü ve tutuklu intihar etti. Bunlardan 7’si
12-17 yaş aralığında, 27’si 18-21 yaş aralığında, 246’sı ise 21 yaş üstü
tutuklu ve hükümlüler.
İNTİHARLAR HER YIL ARTIYOR
CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, cezaevindeki intiharlara
ilişkin soru önergesine Adalet Bakanlığı tarafından geçtiğimiz günlerde gelen
yanıta göre ise 2009 yılında 39, 2010 yılında 46, 2011 yılında 34, 2012 yılında
40, 2013’te 44, 2014’te 53, 2015’te 43, 2016’da ise 66 tutuklu ve hükümlü
intihar etti. Resmi veriler intihar vakalarının artarak sürdüğünü gösteriyor.
8 YILDA 77 ÇOCUK VE GENÇ İNTİHARI
Nisan 2017’de CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi'nin
cezaevlerindeki çocuk tutuklulara ilişkin soru önergesini yanıtlayan Adalet
Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre ise 2009 ve 2017 yılları arasında
yaşları 12 ile 17 arasında değişen 9 çocuk intihar etti. 18-21 yaş arasındaki
genç tutuklulardan ise 68’i bu yıllar arasında intihar etti. 8 yılda toplam 77
çocuk ve genç tutuklu cezaevlerinde yaşamını sonlandırdı.
Hasta tutukluların serbest kalması ve dışarıda tedavi edilmesi için her
hafta eylem yapılıyor
357’Sİ AĞIR, 1025 HASTA TUTUKLU
İnsan Hakları Derneği’nin 2017 Ağustos verilerine göre hapishanelerde
357’si ağır olmak üzere toplam 1025 hasta tutuklu var. Adalet Bakanlığı’nın
Mayıs ayı verilerine göre ise 2017 yılı Şubat ayı itibarı ile Adli Tıp Kurumu
raporuyla ağır ve sürekli hastalığı belgelenen tutuklu ve hükümlü sayısı 841.
451 HASTA TUTUKLU HAYATINI KAYBETTİ
Cumhuriyet Başsavcılıkları aracılığıyla, ceza infaz kurumları tarafından
yapılan bildirimlere göre son beş senede ağır hasta olduğu Adli Tıp Kurulunca
belirlenmesine karşın, ceza tehir işlemleri gerçekleştirilmeden hayatını
kaybeden tutuklu sayısı 451. Kayıtlara göre, en fazla hasta tutuklu ölümü 2016
yılında gerçekleşti. Adalet Bakanlığının açıkladığı verilere göre son beş yılda
ağır hastalığı nedeniyle tahliye edilen mahpus sayısı ise 832.