23 Ocak 2018 Salı

BM Raportöründen tüyler ürperten Türkiye raporu: İşkence, tecavüz...!

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye'de ağır işkence iddiaları ayyuka çıkmıştı.
İşkence iddialarının ardından ise Birleşmiş Milletler İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Özel Raportör Nils Melzer, Türkiye'de incelemelerde bulundu. 27 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Ankara, Diyarbakır, Şanlıurfa ve İstanbul'da incelemelerde bulunan BM Raportörü; Dışişleri, Adalet ve İçişleri Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Ankara ve Diyarbakır Başsavcılıkları, Adli Tıp Kurumu yetkililerinin yanısıra; hak savunucuları, avukatlar, doktorlar, bağımsız örgütler, diplomatlar ve bizzat tutuklu ya da gözaltında tutulan kişilerle görüştü.
Melzer, bir adli tıp uzmanıyla birlikte Sincan, Diyarbakır, ve İstanbul'da bazı cezaevleri ve polis nezarethanelerini ziyaret etti, kadın, erkek ve çocuk yaşta tutuklu ve zanlılarla konuştu.
Melzer, raporunu tamamladı. Rapor, BM İnsan Hakları Yüksek Konseyi 37. İnsan Hakları Oturumlarına sunulacak. Türkiye'den de savunma istendi rapora karşı. Ancak Türkiye, rapordaki tüm iddiaları reddetti.
Melzer'in hazırladığı 21 sayfalık rapor 26 Şubat ve 23 Mart tarihleri arasında BM İnsan Hakları Yüksek Konseyi 37. İnsan Hakları Oturumlarına sunulacak. Raporda yer alan iddialar ise tüyler ürpertici.
Melzer, raporunda, işkence ve kötü muamelenin Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası birçok sözleşmeyle yasaklandığını hatırlatıyor. Ancak buna rağmen özellikle 2015 yılın ortalarından itibaren işkence ve kötü muamelede ciddi bir artışın yaşandığına dikkat çekiyor.
Türkiye’de beyan edilen hükümet politikası ile pratikteki uygulaması arasında ciddi bir kopukluk olduğunu ifade eden Melzer, “Özellikle, 15 Temmuz 2016 başarısız darbenin hemen ardından ve ülkenin güney doğusundaki şiddet olaylarda meydana gelen yaygın işkence ve diğer kötü muamele türlerine ilişkin ısrarcı iddialara rağmen, konuyla ilgili resmi soruşturma ve kovuşturmalar son derece nadir görülmektedir. Bu durum işkence ve diğer kötü muamele biçimlerinin fiilen dokunulmazlığına ilişkin güçlü bir algı yaratmaktadır” diyor.
Raporunda, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile sadece Türkiye’de bulunduğu sürece kadar 100 bine yakın kamu görevlisinin işten çıkarıldığını ve aralarında asker, polis, hakim, savcı, avukat, sağlık personeli, insan hakları savunucuları ile gazeteciler dahil olmak üzere 40 binden fazla kişinin tutuklandığına dikkat çeken Melzer, ziyareti sonrası tutuklamaların devam ettiğini ifade etti.
Rapordan öne çıkanlar şöyle:
Şiddetli dayak, yumruk ve tekme, nesnelerle darbeler, falaka, tehdit ve sözlü tacizler, çıplak soymak, cinsel şiddet ve tecavüz, uykudan yoksun bırakma, birkaç gün boyunca göz kapaklarını açık tutturmak, kelepçelemek gibi çok sayıda işkence yöntemleri rapor edildi. Birçok gözaltı yerinin aşırı miktarda kalabalık olduğu iddia edildi ve gıda, su veya tıbbi tedaviye yeterli erişimi olmadığı belirtildi. Ayrıca hem mevcut hem de eski tutukluların avukat ve akrabalarına erişiminin engellendiği, herhangi resmi bir gerekçe olmaksınız gözaltı süreleri 30 güne kadar uzatılıyor.
Özel Raportöre eşlik eden adli tıp uzmanları tarafından gerçekleştirilen tıbbi muayenelerde, kötü muamele iddialarıyla tutarlı fiziksel işaretlerin tespit edildiği belirtilen raporda, birçok vakada işkence iddialarına tutarlı olarak acı, sıkıntı ve psikolojik travma, psikolojik veya psikiyatrik destek gerektiren depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi zihinsel bozuklukların gözlemlendiği belirtildi.
Temmuz 2015 tarihinde PKK ile hükümet arasında yapılan “barış görüşmeleri“nin son bulması sonrası Türkiye’deki şiddet olaylarının tekrar arttığını ve 2016 darbe girişimi sonrası baskı ile şiddetin daha da arttığına vurgu yapan Melzer, “PKK üyesi” olmakla suçlanan kişilerin gözaltına alınma sürecinde ve gözaltı merkezlerine götürüldükleri esnada veya resmi soruşturma kapsamı dışında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığının altını çizdi. Raporda, “Kötü muamele olaylarının çoğunun tutuklama ve tutuklamalara maruz kaldıkları ve tutukevine götürülürken ağırlıklı olarak polisin veya jandarmanın özel operasyon ekipleri tarafından yapıldığı iddia ediliyor. İşkence ve kötü muamele yöntemleri olarak da şiddetli dayak, tekme, yumruklama, sözlü saldırılar, cinsel şiddet tehditleri, uzatılmış stres pozisyonları ve kelepçelenme, su, yiyecek ve uykuya yeterli erişimi yoksun bırakma gibi yöntemler kullanılıyor. Bir kişi ise nesnelerle tecavüze uğradığını bildirdi” denildi.
Darbe girişimi ile bağlantılı olarak meydana gelen kötü muamelelerin darbe girişiminden birkaç hafta sonra büyük oranda azaldığını ama ülkenin Güneydoğusunda işkence, kötü muamelenin, gözaltı ve sorgulamanın hala yaygın bir biçimde devam ettiğini belirten Melzer, raporunda kişilere başkaları üzerine ifade vermeleri yönünde işkence yapıldığını ve işkence altında alınan ifadelerle insanların tutuklandığına dikkat çekti. Şiddetin daha çok resmi olmayan gözaltı merkezlerinde yapıldığını, resmi gözaltı merkezlerinde ise daha çok kaba şiddet ve hakaretin yaşandığına vurgu yapan Melzer, özellikle kadın tutukluların nakilleri esnasında cinsel şiddetle tehdit edildiğini ve tıbbi muayenelerinin ise erkek gardiyanların gözetiminde mahremiyetlerinin ihlal edilerek yapıldığını aktardı.
Tutuklu yüksek yargı mensubu, asker ve özellikle de Kürt siyasi parti yöneticilerinin ciddi tecrit koşullarına maruz bırakıldığına dönük iddiaları yerinde incelemek istediklerini ama zaman kısıtlığı nedeniyle bunu yapamadıklarını belirten Melzer, insanların 15 günü aşan sürelerle tecride maruz kaldığını, mutlak bir suretle yasaklanmış işkence ve insanlık dışı kötü muamele kapsamındaki uygulamaların yaşandığını ifade etti. Melzer, tutukluların dış dünya ile bağını koparan tecrit uygulamasının kesinlikle işkence ve kötü muamele olduğunu hatırlattı.
Cezaevlerinde, gözaltı sırasında, nakillerde, doktor muayenesinde ve hatta hücrelerde dahi çıplak aramanın önceden haber verilmeksizin veya açıkça gerekçelendirilmeksizin yapıldığını kaydeden Melzer, bu uygulamanın sadece tutuklulara veya gözaltına alınanlara değil aynı zamanda ziyaretçilerine de yapıldığını raporunda yer verdi. Bu uygulamaların özellikle darbe girişimi sonrası daha da arttığına işaret eden Melzer, hükümetin yasadışı nesnelerin tespiti için bu tür araştırmalar yapıldığını söylediğini ama bunun insanlık dışı, mahremiyetin ihlali veya onur kırıcı bir muamelenin yasaklanması ilkelerine saygılı bir biçimde yapması gerektiğini belirtti.
Ankara Sincan, Diyarbakır E ve D tipi, Silivri, Urfa ve Esenler cezaevlerinde bulunan kadın, erkek ve çocuk tutuklularla görüşmeler yapan Melzer, bir çok cezaevinde kapasitesinin çok üstünde tutuklunun olduğunu söyledi. Melzer, özellikle çocuk cezaevlerinde koşulların kaygı verici boyutlarda olduğunu belirterek, ayrıca cezaevlerinde sağlık ve hijyen koşullarının da sorunlu olduğunu ve sağlık personellerinin yetersiz olduğunu ifade etti.
Melzer, gözaltı merkezlerinin de gerekli koşulları sağlamadığını belirterek, raporunda devamla şunları belirtti:
Gözaltı merkezlerinde 20-30 kişi kalıyor. Bu kadar insanın birkaç gün boyunca burada kalmasının fiziki koşulları yok. Hücrelerde pencereler olmadığı için kişiler ışıktan mahrum ve zaman kavramından mahrum bırakılıyor. Tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçlar için ancak hücrenin dışında yerler bulunuyor. Hücrelerde kalanlar ısıtma sisteminin olmadığını sadece ziyaretten birkaç gün önce takıldığını söylediler. Kişilerin oturması ve yatması için olan kısımlara minder ve kaplamalar da ziyaret öncesi takılmış. Ziyaret esnasında açıkça görülüyordu ki boya ve badana da yeni yapılmıştı. Ayrıca hücrelerin 24 saat video ile izlenmesi özel hayatın gizliliği ilkesini ihlal ediyor.
Raporunda, 2016 yılında sadece 24 polis ile ilgili soruşturma açıldığı fakat şuana kadar bu kişiler hakkında iddianamelerin hazırlanmadığını belirten Melzer, “Darbe girişimi sonrası işkence ve kötü muameleye ilişkin bu kadar iddia varken sadece bir avuç kişi hakkında iddia var gibi görünüyor” dedi. Bireysel vakaların incelenmesine izin verilmediğini kaydeden Melzer, İçişleri Bakanlığı yetkilileri ile yaptıkları görüşmede yetkililerin kendilerine işkence ve kötü muamele ilgili sadece 5 tane ciddi başvurunun yapıldığını ve bu kişiler hakkında da soruşturma açılıp disiplin önlemlerinin alındığının ifade edildiğini söyledi.
Melzer, KHK kararlarının gözden geçirilmesi ile ilgili oluşturulan komisyon üyelerinin çoğunluğunun hükümet tarafından atanmasının kararların bağımsızlığını ve tarafsızlığı ile ilgili meşru soruları gündeme getirdiğini kaydetti. OHAL kanunları gerekçe gösterilerek savcıların işkence şikayetlerini soruşturmadığı yönünde bazı kararların elinde olduğunu belirten Melzer, raporunda “İşkence failleri dokunulamaz” algısıyla tutarlı göründüğünü söyledi.
Raporunda, KHK’lerin düzenli mevzuata girmemesi gerektiğini belirten Melzer, muhalefetin susturulması ve hükümetin eleştirilmesinin önünü kapatan Terörle Mücadele Kanunu’nun değiştirilmesi gerektiğini ve OHAL’in sonlandırılmasını istedi. İşkence iddialarının araştırılmasını da isteyen Melzer, bu konudaki önlemlerin alması gerektiğini vurguladı.
Melzer’in raporuna ilişkin Türkiye de, BM’ye 36 sayfalık bir savunma gönderdi. İşkence ve kötü muamele iddialarını ret eden Türkiye, BM Raportörü Melzer’in “teröristlerle” görüştüğünü ve onların iddiaları üzerinden bir rapor yazdığını ileri sürdü. Melzer’in raporunda, işkence gören grupları tanımlarken kullandığı “Gülenci olduğu iddia edilen”, “PKK üyesi olmakla suçlanan kişiler” ifadelerine de itiraz eden Türkiye, bu kişilerin terörist olduğunu ve “FETO Terör Örgütü”, “PKK Terör Örgütü” ifadelerinin kullanması gerektiğini savundu. Melzer’in, Temmuz 2015 tarihinde Güneydoğu’da artan şiddet olaylarını anlatırken kullandığı “Çatışma” ifadesinin de rapordan kaldırılmasını isteyen Türkiye, Temmuz 2015 tarihinden sonra Güneydoğuda yaşanan şiddetin PKK’nin yoğun saldırıları olarak nitelendirilmesi gerektiğini iddia etti.