15 Temmuz darbe girişimi sonrasında
Türkiye'de ağır işkence iddiaları ayyuka çıkmıştı.
İşkence iddialarının ardından ise
Birleşmiş Milletler İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Özel Raportör Nils Melzer,
Türkiye'de incelemelerde bulundu. 27 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Ankara,
Diyarbakır, Şanlıurfa ve İstanbul'da incelemelerde bulunan BM Raportörü;
Dışişleri, Adalet ve İçişleri Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Ankara
ve Diyarbakır Başsavcılıkları, Adli Tıp Kurumu yetkililerinin yanısıra; hak
savunucuları, avukatlar, doktorlar, bağımsız örgütler, diplomatlar ve bizzat
tutuklu ya da gözaltında tutulan kişilerle görüştü.
Melzer, bir adli tıp uzmanıyla birlikte
Sincan, Diyarbakır, ve İstanbul'da bazı cezaevleri ve polis nezarethanelerini
ziyaret etti, kadın, erkek ve çocuk yaşta tutuklu ve zanlılarla konuştu.
Melzer, raporunu tamamladı. Rapor, BM
İnsan Hakları Yüksek Konseyi 37. İnsan Hakları Oturumlarına sunulacak.
Türkiye'den de savunma istendi rapora karşı. Ancak Türkiye, rapordaki tüm
iddiaları reddetti.
Melzer'in hazırladığı 21 sayfalık rapor
26 Şubat ve 23 Mart tarihleri arasında BM İnsan Hakları Yüksek Konseyi 37.
İnsan Hakları Oturumlarına sunulacak. Raporda yer alan iddialar ise tüyler
ürpertici.
Melzer, raporunda, işkence ve kötü
muamelenin Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası birçok sözleşmeyle
yasaklandığını hatırlatıyor. Ancak buna rağmen özellikle 2015 yılın
ortalarından itibaren işkence ve kötü muamelede ciddi bir artışın yaşandığına
dikkat çekiyor.
Türkiye’de beyan edilen hükümet
politikası ile pratikteki uygulaması arasında ciddi bir kopukluk olduğunu ifade
eden Melzer, “Özellikle, 15 Temmuz 2016 başarısız darbenin hemen ardından ve
ülkenin güney doğusundaki şiddet olaylarda meydana gelen yaygın işkence ve
diğer kötü muamele türlerine ilişkin ısrarcı iddialara rağmen, konuyla ilgili
resmi soruşturma ve kovuşturmalar son derece nadir görülmektedir. Bu durum
işkence ve diğer kötü muamele biçimlerinin fiilen dokunulmazlığına ilişkin
güçlü bir algı yaratmaktadır” diyor.
Raporunda, Kanun Hükmünde Kararnameler
(KHK) ile sadece Türkiye’de bulunduğu sürece kadar 100 bine yakın kamu
görevlisinin işten çıkarıldığını ve aralarında asker, polis, hakim, savcı,
avukat, sağlık personeli, insan hakları savunucuları ile gazeteciler dahil
olmak üzere 40 binden fazla kişinin tutuklandığına dikkat çeken Melzer,
ziyareti sonrası tutuklamaların devam ettiğini ifade etti.
Rapordan öne çıkanlar şöyle:
Şiddetli dayak, yumruk ve tekme,
nesnelerle darbeler, falaka, tehdit ve sözlü tacizler, çıplak soymak, cinsel
şiddet ve tecavüz, uykudan yoksun bırakma, birkaç gün boyunca göz kapaklarını
açık tutturmak, kelepçelemek gibi çok sayıda işkence yöntemleri rapor edildi.
Birçok gözaltı yerinin aşırı miktarda kalabalık olduğu iddia edildi ve gıda, su
veya tıbbi tedaviye yeterli erişimi olmadığı belirtildi. Ayrıca hem mevcut hem
de eski tutukluların avukat ve akrabalarına erişiminin engellendiği, herhangi
resmi bir gerekçe olmaksınız gözaltı süreleri 30 güne kadar uzatılıyor.
Özel Raportöre eşlik eden adli tıp
uzmanları tarafından gerçekleştirilen tıbbi muayenelerde, kötü muamele
iddialarıyla tutarlı fiziksel işaretlerin tespit edildiği belirtilen raporda,
birçok vakada işkence iddialarına tutarlı olarak acı, sıkıntı ve psikolojik
travma, psikolojik veya psikiyatrik destek gerektiren depresyon ve travma
sonrası stres bozukluğu gibi zihinsel bozuklukların gözlemlendiği belirtildi.
Temmuz 2015 tarihinde PKK ile hükümet
arasında yapılan “barış görüşmeleri“nin son bulması sonrası Türkiye’deki şiddet
olaylarının tekrar arttığını ve 2016 darbe girişimi sonrası baskı ile şiddetin
daha da arttığına vurgu yapan Melzer, “PKK üyesi” olmakla suçlanan kişilerin
gözaltına alınma sürecinde ve gözaltı merkezlerine götürüldükleri esnada veya
resmi soruşturma kapsamı dışında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığının
altını çizdi. Raporda, “Kötü muamele olaylarının çoğunun tutuklama ve
tutuklamalara maruz kaldıkları ve tutukevine götürülürken ağırlıklı olarak
polisin veya jandarmanın özel operasyon ekipleri tarafından yapıldığı iddia
ediliyor. İşkence ve kötü muamele yöntemleri olarak da şiddetli dayak, tekme,
yumruklama, sözlü saldırılar, cinsel şiddet tehditleri, uzatılmış stres
pozisyonları ve kelepçelenme, su, yiyecek ve uykuya yeterli erişimi yoksun
bırakma gibi yöntemler kullanılıyor. Bir kişi ise nesnelerle tecavüze
uğradığını bildirdi” denildi.
Darbe girişimi ile bağlantılı olarak
meydana gelen kötü muamelelerin darbe girişiminden birkaç hafta sonra büyük
oranda azaldığını ama ülkenin Güneydoğusunda işkence, kötü muamelenin, gözaltı
ve sorgulamanın hala yaygın bir biçimde devam ettiğini belirten Melzer,
raporunda kişilere başkaları üzerine ifade vermeleri yönünde işkence
yapıldığını ve işkence altında alınan ifadelerle insanların tutuklandığına
dikkat çekti. Şiddetin daha çok resmi olmayan gözaltı merkezlerinde
yapıldığını, resmi gözaltı merkezlerinde ise daha çok kaba şiddet ve hakaretin
yaşandığına vurgu yapan Melzer, özellikle kadın tutukluların nakilleri
esnasında cinsel şiddetle tehdit edildiğini ve tıbbi muayenelerinin ise erkek
gardiyanların gözetiminde mahremiyetlerinin ihlal edilerek yapıldığını aktardı.
Tutuklu yüksek yargı mensubu, asker ve
özellikle de Kürt siyasi parti yöneticilerinin ciddi tecrit koşullarına maruz
bırakıldığına dönük iddiaları yerinde incelemek istediklerini ama zaman
kısıtlığı nedeniyle bunu yapamadıklarını belirten Melzer, insanların 15 günü aşan
sürelerle tecride maruz kaldığını, mutlak bir suretle yasaklanmış işkence ve
insanlık dışı kötü muamele kapsamındaki uygulamaların yaşandığını ifade etti.
Melzer, tutukluların dış dünya ile bağını koparan tecrit uygulamasının
kesinlikle işkence ve kötü muamele olduğunu hatırlattı.
Cezaevlerinde, gözaltı sırasında,
nakillerde, doktor muayenesinde ve hatta hücrelerde dahi çıplak aramanın
önceden haber verilmeksizin veya açıkça gerekçelendirilmeksizin yapıldığını
kaydeden Melzer, bu uygulamanın sadece tutuklulara veya gözaltına alınanlara
değil aynı zamanda ziyaretçilerine de yapıldığını raporunda yer verdi. Bu
uygulamaların özellikle darbe girişimi sonrası daha da arttığına işaret eden
Melzer, hükümetin yasadışı nesnelerin tespiti için bu tür araştırmalar yapıldığını
söylediğini ama bunun insanlık dışı, mahremiyetin ihlali veya onur kırıcı bir
muamelenin yasaklanması ilkelerine saygılı bir biçimde yapması gerektiğini
belirtti.
Ankara Sincan, Diyarbakır E ve D tipi,
Silivri, Urfa ve Esenler cezaevlerinde bulunan kadın, erkek ve çocuk
tutuklularla görüşmeler yapan Melzer, bir çok cezaevinde kapasitesinin çok
üstünde tutuklunun olduğunu söyledi. Melzer, özellikle çocuk cezaevlerinde
koşulların kaygı verici boyutlarda olduğunu belirterek, ayrıca cezaevlerinde sağlık
ve hijyen koşullarının da sorunlu olduğunu ve sağlık personellerinin yetersiz
olduğunu ifade etti.
Melzer, gözaltı merkezlerinin de gerekli
koşulları sağlamadığını belirterek, raporunda devamla şunları belirtti:
Gözaltı merkezlerinde 20-30 kişi kalıyor.
Bu kadar insanın birkaç gün boyunca burada kalmasının fiziki koşulları yok.
Hücrelerde pencereler olmadığı için kişiler ışıktan mahrum ve zaman kavramından
mahrum bırakılıyor. Tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçlar için ancak hücrenin
dışında yerler bulunuyor. Hücrelerde kalanlar ısıtma sisteminin olmadığını
sadece ziyaretten birkaç gün önce takıldığını söylediler. Kişilerin oturması ve
yatması için olan kısımlara minder ve kaplamalar da ziyaret öncesi takılmış.
Ziyaret esnasında açıkça görülüyordu ki boya ve badana da yeni yapılmıştı.
Ayrıca hücrelerin 24 saat video ile izlenmesi özel hayatın gizliliği ilkesini
ihlal ediyor.
Raporunda, 2016 yılında sadece 24 polis
ile ilgili soruşturma açıldığı fakat şuana kadar bu kişiler hakkında
iddianamelerin hazırlanmadığını belirten Melzer, “Darbe girişimi sonrası
işkence ve kötü muameleye ilişkin bu kadar iddia varken sadece bir avuç kişi
hakkında iddia var gibi görünüyor” dedi. Bireysel vakaların incelenmesine izin
verilmediğini kaydeden Melzer, İçişleri Bakanlığı yetkilileri ile yaptıkları
görüşmede yetkililerin kendilerine işkence ve kötü muamele ilgili sadece 5 tane
ciddi başvurunun yapıldığını ve bu kişiler hakkında da soruşturma açılıp
disiplin önlemlerinin alındığının ifade edildiğini söyledi.
Melzer, KHK kararlarının gözden
geçirilmesi ile ilgili oluşturulan komisyon üyelerinin çoğunluğunun hükümet
tarafından atanmasının kararların bağımsızlığını ve tarafsızlığı ile ilgili
meşru soruları gündeme getirdiğini kaydetti. OHAL kanunları gerekçe
gösterilerek savcıların işkence şikayetlerini soruşturmadığı yönünde bazı
kararların elinde olduğunu belirten Melzer, raporunda “İşkence failleri
dokunulamaz” algısıyla tutarlı göründüğünü söyledi.
Raporunda, KHK’lerin düzenli mevzuata
girmemesi gerektiğini belirten Melzer, muhalefetin susturulması ve hükümetin
eleştirilmesinin önünü kapatan Terörle Mücadele Kanunu’nun değiştirilmesi
gerektiğini ve OHAL’in sonlandırılmasını istedi. İşkence iddialarının
araştırılmasını da isteyen Melzer, bu konudaki önlemlerin alması gerektiğini vurguladı.
Melzer’in raporuna ilişkin Türkiye de,
BM’ye 36 sayfalık bir savunma gönderdi. İşkence ve kötü muamele iddialarını ret
eden Türkiye, BM Raportörü Melzer’in “teröristlerle” görüştüğünü ve onların
iddiaları üzerinden bir rapor yazdığını ileri sürdü. Melzer’in raporunda,
işkence gören grupları tanımlarken kullandığı “Gülenci olduğu iddia edilen”,
“PKK üyesi olmakla suçlanan kişiler” ifadelerine de itiraz eden Türkiye, bu
kişilerin terörist olduğunu ve “FETO Terör Örgütü”, “PKK Terör Örgütü” ifadelerinin
kullanması gerektiğini savundu. Melzer’in, Temmuz 2015 tarihinde Güneydoğu’da
artan şiddet olaylarını anlatırken kullandığı “Çatışma” ifadesinin de rapordan
kaldırılmasını isteyen Türkiye, Temmuz 2015 tarihinden sonra Güneydoğuda
yaşanan şiddetin PKK’nin yoğun saldırıları olarak nitelendirilmesi gerektiğini
iddia etti.