Afrin'in T.C. ordusu tarafından işgal edilmesi değişik politik kesimlerce
farklı değerlendirmelere tabi tutuldu.
Erdoğan bölgede T.C. devletinin etkinliğini yaymak ve iç politikada şeflik
rejimine yolu temizlemek bakımından Afrin’e askeri işgale kalkışmış ve
emperyalistlerin de zimni de olsa onayı almıştır.
Bazı çevrelerin Afrin'in işgalini ABD ve Rusya onayına bağlamaları ve T.C
devleti kendi başına bu işgale kalkışmaz demelerine 1974 yılında Kıbrıs
müdahalesini hatırlatmak yeridir.
Türkiye Kıbrıs’ı işgal ettiği zaman komşusu NATO ülkesi Yunanistan’a rağmen
yapmıştı bunu.Hemde ABD emperyalizmine sıkıca bağımlı olduğu halde, askeri ittifak
halinde olduğu bir ülkenin Yunanistan'ın himayesindeki bir devlete saldırdı.
Yıllarca ABD’nin silah ambargosuna maruz kaldı. BM Güvenlik Konseyi
defalarca Türkiye aleyhine kararlar aldı. Fakat hiç kimse askeri güçle gidip
Türkiye’yi Kıbrıs’tan kovalamayı göze almadığı için Türkiye, 40 yıldır
işgalinin üzerine oturmuş keyfini çıkartıyor.
“Tamam müzakere edelim, görüşelim” diyor, sanki işgalci olan karşı tarafmış
gibi kendi şartlarını dayatıyor.
Aynı şeylerin Türkiye’nin Suriye’de asker bulundurduğu yerler için
yapmayacağının garantisi yoktur.
“Önce ayağıma yer edeyim!, sonra genişletirim, zamana uydururum”
politikasıyla TC devleti hep kazançlı çıkmıştır.
Kuzey Kıbrıs işgal edildi, Hatay nasıl ilhak edildiyse Afrin’in işgal
edilip 30 kmlik yeşil kuşak oluşturularak ÖSOnun denetimine verilerek işgalin
resmileştirilmesi mümkündür.
Mevcut halde Suriye Haritasına baktığımızda, IŞID’dan sonra şeriatçı
çetelerin gerilediği; Suriye’de Rejim güçleri ile Kuzey’de SDF güçlerinin hakim
olduğu görülüyor. Türkiye ise şu anda kendi desteklediği türlü şeriatçı
grupların elindeki IDLIP ile, bizzat işgal ettiği Cerablus-Azez-Elbab arasında
kalan Afrin’i yutarsa, kendi kontrolü altında birbiriyle bağlantılı bir YEŞİL
KUŞAK oluşturmuş olacak.
Türkiye’de mülteci olan Suriyelilerin önemli kısmını burada ikame edebilir;
böylece demografi dizaynı yaparak baştan beri dayattığı “Suriye’de Güvenli
bölge” tezini kolayca hayata geçirmiş olur. Bu alanı bu biçimiyle de meşrulaştırmaya
çalışır.
Bunun önündeki en büyük engel tabi ki Afrin’dir ve onu yutarsa isteğine
kavuşmuş hem denetimindeki bölgeleri birleştirmiş, hem de şeriatçılara nefes
aldırmış olur. Bu aynı zamanda kendi yayılmacı-işgalci tabanını oluşturur.
Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunur görünür ama Suriye’nin eni sonu
federal bölgelere ayrılacağını da bilirler. Öyleyse böylesi durumda kendilerine
en yakın unsurların bulunacağı bir bölgeyi hazırlayıp, önce bununla pazarlık
masasında “hami” rolüyle otururlar.
KKTC gibi kendine bağımlı kukla devletçikler kurdururlar. Burada askeri güçleri,
karakolları bulunur; ekonomik olarak kendilerine bağlarlar. İlerleyen
zamanlarda da yine bir fırsat çıktı mı bu bölge kendine önce bağımsızlık, sonra
Türkiye’ye katılma kararı vermesini kollarlar.
Dolayısıyla Türkiye’yi Afrin’in işgalinden caydıracak asıl faktör ABD ve
Rusya değil, bu alanda nasıl bir Kürt direnişle karşılaşacağıdır. Direniş güçlü
olursa, kendileri bizzat Türkiye ile savaşa girmek istemeyen ama onun iyi bir
ders almasını isteyen herkes (Suriye rejimi dahil) direnişçilere yardım eder;
Türkiye’nin hesapları bozulabilir.
Ne olursa olsun bu ağır yıllar içinde savaş dışında kalmayı ve iç barışını
korumayı başarmış olan Afrin kenti gelinene durumda emperyalistlerinde
desteğiyle Türkiye’ye tabakta meyve olarak sunulmuş ve Rojava devriminin boğulması
için Kürtlere açıktan savaş ilan edilmiştir.