Erdoğan ve şürekası şeriatçılar
yalancılıkta Hitleri geride bıraktı. Her türlü sahtekarlık, yolsuzluk,
usulsüzlük herkesin gözü önünde olur; her şey ayan beyan ortadadır ama sanki
yokmuş gibi davranır Erdoğan ve yalancılar orduus şeriatçılar.
Örneğin Futbolda şike olduğunu herkes
biliyordu. Ortada net deliller de itiraflar da vardı. Futbol Federasyonu Etik
Kurulu önce 5 maçta şike, 3 maçta şikeye teşebbüs tespiti yaptı. Araya siyaset
girdi, 7 ay sonra TFF yeni bir karar açıkladı. Federasyon Başkanı Yıldırım
Demirören, “Şike var ama sahaya yansımadı” gibi garabet bir açıklama yaptı.
Yine bir ‘hokus-pokus’ ile yeşil sahalar bir anda pirüpak edilmişti.
Bu ucube kararın arkasında elbette,
“Şahıslar yüzünden tüzel kişiler cezalandırılmamalı” diyen dönemin başbakanı
Erdoğan vardı. Sanki şahıslar, şikeyi tüzel kişi olan kulüpleri için değil de
kendi aile şirketleri için yapmışlar gibi… Sanki şike sonucu başka tüzel
kişiler, yani futbol kulüpleri mağdur olmamış gibi…
Aynı garabet, son Man Adası belgelerinde
de yaşandı. Savcılık, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı belgelerin gerçek
olduğunu tespit etti ama buna rağmen ‘takipsizlik’ kararı verdi. Neden? Neden
olacak; “hukuk siyasetin köpeğidir” de ondan. Bu devrin yargısını en güzel
anlatan cümle bu.
Man Adası belgelerinin ibretlik mazisini
şöyle bir hatırlayalım.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 28
Kasım 2017 tarihli grup toplantısında belgeleri açıkladı. İddiaya göre
Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen, kardeşi Mustafa Erdoğan, oğlu Burak Erdoğan,
dünürü Osman Ketenci ve eski özel kalem müdürü Mustafa Gündoğan, vergi cenneti
olarak adlandırılan Man Adası’nda 1 sterlin sermaye ile kurulu bulunan Bellway
Limited Şirketine 15 Aralık 2011’den 4 Ocak 2012’ye kadar toplam 15 milyon
dolar aktarmıştı.
Aynı gün AKP’den bir açıklama yapılarak
belgelerin sahte olduğu öne sürüldü. AKP Sözcüsü Mahir Ünal, “Kılıçdaroğlu
kendi yalan ve iftirasında boğulacak” dedi. Erdoğan’ın avukatı Ahmet Özel,
“Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği kağıtların tamamı sahte” iddiasında bulundu.
Erdoğan ise o gün AKP grup toplantısında Kılıçdaroğlu’na, “Müptezel, müfteri,
FETÖperest zat” ifadeleri ile cevap verdi. Buna benzer hakaretleri bir başka
‘zat’ sıralamaya kalksa Cumhurbaşkanı’na hakaret davası açarken kendisi o gün
AKP Genel Başkanı sıfatıyla ağzına geleni söylüyordu. Erdoğan, CHP liderine,
“İspat et, görevi bırakacağım” diye açık çek de verdi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise
Kılıçdaroğlu’na, “Şerefi olan özür diler, istifa eder” diye seslendi.
Yandaş medya ertesi günden itibaren
Kılıçdaroğlu’nu bir kez daha boy hedefi haline getirecekti.
Türkiye gazetesi 29 Kasım 2017
tarihinde, “Hesap yalan, belge sahte” manşeti ile çıktı. Yeni Şafak, “İftiracı
ve sahtekar” manşeti attı. Star, “Tescilli iftiracının sahte belgesi FETÖ’den”
başlıklı haberinde, “Kılıçdaroğlu’nun belge diye salladığı kağıtlar sahte
çıktı” deniyordu. Nasıl ‘sahte çıkmıştı’? Ne olmuştu da bu belgelerin sahte
olduğu anlaşılmıştı? Cevap: Erdoğan’ın avukatı öyle demişti. Erdoğan’ın avukatı
‘bu sahtedir’ diyorsa o belge alelıtlak sahtedir tabii…
Sabah’tan Mehmet Barlas, “Bay Kemal’ın
Grup’taki konuşmasını dikkatle izledim. Bırakın belgeyi, ilgisiz, belirsiz
isimlerle dolu bir masal okudu.” diyordu. Peşin peşin bunu ‘masal’ olarak
etiketlemişti. Bu ‘dikkatle izlemiş’ haliydi Bay Barlas’ın. ‘İlgisiz’,
‘belirsiz’ dediği isimlerin tamamı Erdoğan’ın ailesi ve yakın çevresinden
oluşuyordu.
29 Kasım’da Saray’ında bir konuşma yapan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Man Adası’na tek kuruş gitmedi, aksine şirket
satışından para geldi” açıklaması yaptı. Ardından, “Zerre kadar şahsiyetin
varsa çekil git” diye seslendi anamuhalefet liderine. “O kürsüden salladığın
her kağıt, ya yalan çıktı ya yanlış çıktı. Hiçbirinin doğru olmadığı ortaya
çıkmasına rağmen özür dilemeyi aklından geçirmedin.” eleştirilerini sıraladı. “Söylediklerinin
hepsi yalan. Utanması, arlanması yok. Yüzü kızarmaz, çünkü manda derisi gibi…”
şeklinde hakaretler etti.
Başbakan Binali Yıldırım da aynı gün
aynı nezahetle, ecmaı ve derinliği Erdoğan’la yarışacak bir üslupla
“Kılıçdaroğlu her seferinde şapa oturdu” yorumunu yaptı.
Star’ın 30 Kasım tarihli manşeti, “Yine
rezil kepaze oldu” şeklindeydi. Sanki bu ülkede rezil, kepaze olunurmuş gibi…
Sanki daha sonra “AKP’nin köpeği” olan bu yargı bile belgelerin gerçek olduğunu
ortaya koyduğunda herhangi biri rezil, kepaze olacakmış gibi…
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı o gün,
yani 30 Kasım’da bir soruşturma başlatarak Kılıçdaroğlu’ndan belgeleri istedi.
Güneş, 1 Aralık 2017 tarihinde “Takkesiz
FETO” manşeti ile çıktı. Erdoğan ve rejimin gazeteleri, her zaman olduğu gibi
yolsuzluk, usulsüzlük, vergi kaçakçılığı, kara para gibi suçlamaları “FETÖ”
yaygarası ile bastırmaya çalışıyordu.
Akşam, 2 Aralık 2017’de “Man kafa”
manşeti ile çıktı. Adanın ismine atıfla Kılıçdaroğlu’na “Man kafa” diyordu.
Yeni Şafak, 3 Aralık’ta, “Kargo ABD’den
geldi” manşetini attı. Haberdeki iddiaya göre CHP’ye ABD’den sahte belgelerle
dolu bir kargo gelmişti. Man Adası belgesi de onlardan biriydi.
Meclis’teki bütçe görüşmelerinde konuşan
Başbakan Binali Yıldırım, “Belgeler alenileşince uzmanlar baktı. Size verilen
belgeler sahte” çıkışı yaptı CHP sıralarına doğru.
5 Aralık tarihli AKP grup toplantısında
CHP liderine istifa çağrısı yapan Erdoğan, “İpliğini pazara çıkardık. Ana
muhalefetin, yani ana hıyanetin başına çağrımı tekrarlıyorum. Ortada bir para
gönderme işi olmadığına göre istifa etmesini bekliyorum” dedi.
Peki neticede ne oldu? Ne çıktı ortaya?
Soruşturmayı tamamlayan Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı, “Belgeler gerçek” dedi. Halk Bankası’na sormuş ve
bankadan, “Evet, belgeler gerçek, sahte değil” cevabı almıştı.
Ne oldu şimdi? Hani bu belgeler ABD’den
kargo ile gelmişti? Hani ‘masal’dı? Hani Binali Bey’in bahsettiği uzmanlar,
nerede? O uzmanlar hangi belgeye bakmıştı? Nasıl ‘sahte’ hükmü verebilmişlerdi?
Kimdi o uzmanlar? Şimdi Binali Yıldırım ne diyecek?
Peki ya Erdoğan? Avukatı
“Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği kağıtların tamamı sahte” iddiasında bulunmuştu.
Kendisi de “Müptezel, müfteri, FETÖ perest, utanmaz, arlanmaz, manda derisinden
yüzü var” gibi kavgada söylenmeyecek hakaretleri peşi peşine sıralamıştı. Şimdi
ne söyleyecek? Kılıçdaroğlu’na, “İstifa et’ çağrısı yapıyordu. “İspat et,
görevi bırakacağım” diyordu. Şimdi istifa etmesi gereken Erdoğan değil mi ?
Asıl utanmazlık, arlanmazlık, yüzsüzlük,
sahtekar, Erdoğan ve emir eri yandaş medya … Savcılık, ‘gerçek’ dediği bu
belgelerin gereğini yapmak yerine ‘takipsizlik’ kararı vermeside yargının neye
göre çalıştığını gösteriyor. Erdoğan şeflik rejiminin hık deyici gazeteleri ise
bu kararı ‘zafer’ gibi sundu. İlk gün “Hesap yalan, belge sahte” manşetini atan
Türkiye, bu kararın ardından “Kağıt parçaları elinde kaldı. Kılıçdaroğlu’nun
salladığı belgeler kağıt parçası çıktı.” dedi. Sanki savcılık, “Bu belgeler
sahte değil, gerçek” tespiti yapmamış gibi… Dedik ya, ‘bu ülkede her şey
olunur, bir tek rezil olunmaz’…
Peki savcılık neden takipsizlik kararı
verdi? Asıl tartışılması gereken nokta burası. Man Adası gibi bir vergi
cennetinde 1 sterline bir şirket kuruluyor. Şirketin kurucusu, Erdoğan’ın bir
zamanlar 10 milyon Euro’sunu beğenmeyip “Nasıl olsa kucağımıza oturacaklar”
dediği işadamı Sıtkı Ayan. Ve Erdoğan’ın oğlu, kardeşi, eniştesi, dünürü, özel
kalemi bu şirket üzerinden yüklü para transferi gerçekleştiriyor. Savcılık
sadece, “Paralar Man’a gitmedi. Tam tersine, oradan Türkiye’ye geldi” diyor.
Peki neden soruşturmuyor; bu para ne parası? Ne amaçla geliyor? Vergisi ödenmiş
mi? Hangi ticarete dayalı olarak transfer edilen bir para bu? Bir şirket
satışından söz ediliyor. Hangi şirket satıldı? Kimin şirketiydi bu? Neden Man
Adası’ndaki Bellaway isimli 1 sterlinlik şirkete satıldı? Neden Erdoğan’ın
kucağına oturttuğu işadamına bir şirket satışı gerçekleştirildi? Bütün bunları
araştırmadan savcılık nasıl olup da ‘kara para yoktur’ hükmü verebiliyor?
Türkiye’de bağımsız bir yargı
olmadığını, hukukun ‘siyasetin köpeği’ olduğunu, bu karar bunu bir kez daha
tescilledi.
Türkiye’de medyanın korku duvarları
içine hapsedilidiği Erdoğan ve şürekasının söylemlerinin herşeyi belirlediği
bir yerde gerçeklerin açığa çıkması için çaba göstermenin havanda su dövmeye
benzediğini söylemeliyiz. .
Şimdi Man adası belgelerinin gerçek
olduğunun tanıklandığı duurmda CHP’nin ne derece iyi bir muhalefet partisi
olduğunu ,kendi iddia ve sözlerine ne kadar sahip çıkarak Erdoğan’ı
Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa ettirmek için ne kadar ısrarlı bir mücadele içind
eolacaktır. ettiremeyecekler mi, göreceğiz.
Elbette şeriatçı Erdoğan ve şürekasının
yalandan sınır tanımazlığını dikkate aldığımızda ne yapılırsa yapılsın bunların
Utanması, arlanmasını beklemek hiçte gerçekçi olmayacaktır Biliyoruz ki
şeriatçı Erdoğan ve yalancılar ordusunu yüzlerin manda derisi olduğunu
biliyoruz ve bunlar hesabı ancak emekçi haklarımızın soracağını unutmamalıyız