Çocuğun üstün yararına sahip çıkmak,
çocukların çocuk olarak kalması için mücadele etmek için, çocuk sussa da bizim
asla susmamamız gerekir.
Ülkemizde ne zaman kadınlara ve
çocuklara yönelik vahşice işlenen tecavüz, cinsel istismar, cinayet suçlarında
bir artış yaşansa, gelen tepkilerin en önemlisi hemen “İdam edelim, hadım
edelim bunları” oluyor. Ya da “İçeride icabına baksınlar” temennisi... İşlenen
bu suçlara en ağır cezanın verilmesi elbette herkesin talebi. Okulundan evine
gitmeye çalışan bir genç kıza tecavüz edip öldüren, sonra yakan şahıslara en
ağır cezanın verilmesini kim istemez? Hayatı yeni yeni anlamaya çalışan
çocukları küçük yaşta travmalara itenlere en ağır cezanın verilmesi kimin içini
rahatlatmaz?
Kadınlara karşı adeta bir cins kırımın
yaşanmasına, üstelik en olmadık bahanelerle işledikleri bu ağır suçları
kılıfına uydurmaya çalışanlara karşı öfkemiz dinmiyor. Hele de bu suçların
çocuklara karşı işlenmesi, öfkemizi daha da artırıyor. Çocuklara yönelik cinsel
istismar vakalarının artışı karşısında idam tartışmaları ve kimyasal hadım
cezası özellikle siyasi iktidarın da kışkırtması ile uzun zamandır sürekli
gündemde tutuluyor.
ÖFKELENMEKTE HAKLIYIZ, ANCAK...
Ülkemizde çocuklara yönelik cinsel
istismar suçları açısından maalesef gündeme adeta bomba gibi düşen vakalara
bakınca öfkelenmemek mümkün değil. Karaman’da Ensar Vakfı yurtlarında kalan
çocukların cinsel istismarı, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ne beş
ay içinde başvuran 115 hamile çocuğun varlığı, Ataşehir’de bir çiftlikte
alıkonulan ve istismara uğrayan kız çocukları, Adana’da 3 yaşındaki bebeğe
cinsel istismar vakası... Bu mide bulandırıcı olayları daha fazla uzatmayalım.
Sonuç olarak, kimsenin kolay kolay unutamayacağı ve ülkenin gündeminde kara
harflerle yerini alan bu cinsel istismar vakalarına yönelik, sağduyu sahibi
herkesin bir daha yaşanmasın diye tepki vermesi son derece normal.
Ancak faillerin en ağır cezayı alması
denince, maalesef büyük çoğunluğun aklına idam cezası, hadım etme geliyor.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, iktidarın söylemleriyle de bu durum
körükleniyor. Çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarında istatistiklere de
yansıyan artışı ve halkın tepkisini kendi gerici hedeflerine bağlıyor. Tıpkı
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, çocuklara yönelik cinsel
istismar sanıklarına kimyasal hadım cezası getirileceği müjdesi (!) verirken,
bu arada zina konusunda yanlış yaptıklarını, onu da düzenleyeceklerini
söylemesi gibi...
AKP bu tutumu, kanun çıkarma taktiği
açısından bir bahane olarak uygulamakta, uzunca bir süredir: “Zaten uygulamada
bu var, biz sadece yasal hale getiriyoruz”.
Uygulamada kanunlara aykırı bir şekilde
var olan bir durumu, kendi açısından meşru kılarak halka da kabul ettirme
çabası. Çocuk yaşta evliliklere karşı bir politika geliştirmesi gereken
iktidarın, “Evli erkeklere ceza verilince mağduriyet oluyor” demesi; çocuk
yaşta evliliklere karşı bir önlem almaması ya da çocuğun cinsel istismarına
ilişkin yasal düzenlemede sürekli “çocuğun rızası” gibi bir kavramı ortaya
atması hukuka aykırı uygulamaların devamına yeşil ışık yakması anlamına
geliyor.
Basında, sosyal medyada her geçen gün
bir başkasını tartıştığımız, dinci gerici hocaların açıklamaları da işin bir
diğer boyutunu oluşturuyor. “6 yaşında kız çocuğuyla da evlenilebilir”, “Kız
çocukların eve getirdiği para haramdır”, “Kadın çalışırsa fuhşa teşvik eder”
gibi birçok gerici açıklama adeta boca ediliyor. Gerici ve cinsiyet ayrımcı,
kadın cinsini aşağılayıcı ifadelere, siyasi iktidarın müdahale etmemesi, aksine
cesaretlendirmesi de kadın ve çocuklara yönelik suçların artmasının
nedenlerinden biri. 6 yaşındaki çocukla evlenilir açıklamasının yapılması
normal ama bunu eleştiren haberlerin yapılması sakıncalı kabul edilip, bu
haberlere erişim engelleme kararı verilmesi bunun vahim bir örneğidir.
İNFİALİN GAZINI ALMAK
Çocuklara yönelik cinsel istismar
suçlarında, faillere idam cezası verilmesinin talep edilir hale gelmesinin
önemli nedenlerinden biri de yargı pratiği. Mahkemelerin, bu suça ilişkin
olarak verdiği cezalar, maalesef sadece kamuoyunu derinden sarsan, protesto
eylemlerine neden olan, toplumda infial yaratan vakalar olduğunda, bir “ceza”
oluyor. Özgecan Aslan’ı öldürenlerin kısa süren yargılama neticesinde hiçbir
indirim verilmeden ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasında veya Ensar
Vakfı yurdundaki istismar davası sanığının 600 yıl ceza almasında olduğu
gibi... Peki, ya bunlar dışındaki davalar?
Yargının tutumunun “diğer” davalarda ne
olduğunu ise bizler yaşadığımız pratikten, basına yansıyan haberlerden acı bir
şekilde görüyoruz. “Çocuğun rızası” gibi bir kavramı çocuğa yönelik cinsel
istismar davalarında bir içtihat haline getiren mahkemeler, bu açıdan dahi
çocuk istismarını cesaretlendiriyor. Tecavüz mağduru kadınlara “Neden
bağırmadın, neden etek giydin” gibi kadını suçlayan sorular soran mahkemeler,
aynı tutumu maalesef çocukların cinsel istismar davalarında da “çocuğun rızası”
ifadesi ile sergilemektedir.
Küçük bir çocukla yetişkin bir insan
arasında rızaya dayalı bir “cinsel ilişki” olabileceğini öngörmek ve bu yönde
kararlar vermek Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır.
Ayrıca Çocuk Hakları Sözleşmesinde, Çocuk Koruma Kanununda, Medeni Kanunda 18
yaşın altındaki her birey çocuk kabul edilirken; Türk Ceza Kanununda 15 yaş
sınırı belirlenmesi de çocuk hakları açısından hukuka uygun değildir.
ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI İÇİN
Mağdur vekili olarak takip ettiğim ve
basına yansımayan bir davada, üç kız çocuğuna da cinsel istismarda bulunan
babanın davasında, mahkeme heyeti de dahil kız kardeşlerin yaşadıklarını
dinlerken göz yaşlarımızı tutamadık. Ancak, buna rağmen çocuklarını istismar
eden baba tutuklanmadı. Yani ne kadar “duygulansa” da mahkeme, yerleşmiş
cinsiyet önyargılarını aşamadı.
Bu açıdan, intikam nidaları eşliğinde
yürütülen hadım etme, idam gibi tartışmalar, çocuğa yönelik cinsel istismar
suçlarını toplumsal bir mesele olmaktan çıkarmaya hizmet ediyor. Tüm bu çocuk
yaşta evliliklere yeşil ışık yakılması, 6 yaşında çocukla evlenilebilir gibi
akıl dışı açıklamalar, “ama çocuğun da rızası vardı” zihniyetinin mahkeme
kararlarıyla meşrulaştırılması bütünlüklü şekilde ele alınmayınca, sorunun
politik ve toplumsal kaynakları görünmez kılınıyor.
Her gün çocuğun cinsel istismarına
yönelik bir başka vaka ortaya çıkarken, çocuklarımız daha da güvensizliğe
itilirken, çocuğun üstün yararına sahip çıkmak için, çocukların çocuk olarak
kalması için, çocuk sussa da bizim asla susmamamız gerekir.
NELER YAPILMALI?
- Çocuklar için etkili, kolay
ulaşılabilir, güvenilir ve hak temelli başvuru mekanizmaları oluşturulmalı,
çocuklar bu şekilde güçlendirilmeli.
- Ebeveynlerin ve çocuklarla çalışan
uzmanların konuyla ilgili bilgi ve farkındalık düzeyleri artırılmalı, bu konuda
hak temelli yaklaşım ve tutum geliştirecek güçlendirici çalışmalar planlanmalı.
- Çocuğa karşı her türlü şiddetin suç
olduğu yasalarda yer almalı, bu konuda bildirim yükümlülüğünün bulunduğunun tüm
toplum tarafından benimsenmesi sağlanmalı.
- Çocuğa karşı cinsel şiddet vakalarının
hiçbir gerekçe ile cezasız kalmaması ve yargı mensuplarının çocuk istismarı
konusunda hak temelli bir algıya sahip olmaları sağlanmalı.
- Önleyici ve koruyucu yaklaşıma sahip,
etkili, hak temelli bir çocuk koruma sistemi kurulmalı ve sistemin etkisini
izleyecek hak temelli bir izleme mekanizması kurulmalı.
- Yasa gereği 18 yaşını doldurmayan her
birey çocuk olduğuna göre evlenme yaşı 18’e çıkarılmalı, 16 yaşında hakim izni
ile, 17 yaşında veli onayı ile evlenmeye izin veren Medeni Kanun düzenlemesi
kaldırılmalı.
- Çocukların gayri resmi
evlendirilmesinin önlenmesine yönelik önlemler alınmalı. Bu tür birlikteliklere
meşruiyet kazandıran uygulamalar önlenmeli ve söylemleriyle toplumda bu bilinci
üreten kişilere dönük cezai yaptırımlar sağlanmalı.
- Çocuğun yargılama sırasında ikinci kez
örselenmesini önlemeyi amaçlayan yasal düzenlemeler uygulanmalı. Bunun denetimi
ve takibi sistemli olmalı.
- Çocukların okula devam takibi
yapılmalı, devamsızlık nedenleri ortaya çıkarılıp çocuk lehine çözümlenmeli.
- Okullarda yeter sayıda ve yetkin
rehber öğretmen bulunmalı, çocuklar etkin şekilde desteklenmeli.
- Cinsel istismar suçunun failinin de
çocuk olması durumunda, çocuk fail bakımından cezalandırıcı değil onarıcı
adalet ilkeleri uygulansın.
İSTİSMARI TEŞVİK EDEN ADIMLARDAN
BAZILARI
- Anayasa Mahkemesi bir yasa iptaliyle
“Çocukların cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi”nin önünü
açtı.
- 2016 Kasım ayında çocuk
istismarcılarının evlilik yoluyla cezasız bırakılmasını öngören bir önerge AKP
Hükümeti eliyle Meclise getirildi. Önerge, halkın tepkileriyle geri
püskürtüldü.
- 2017 Mayıs ayında çocuk istismarının
önlenmesi için hazırlanan araştırma önergesi, AKP milletvekillerinin oy çokluğu
ile reddedildi.
- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’nın 2016 Faaliyet Raporu bakanlığın sorumluluk alanındaki birçok
hedefin gerçekleştirilme oranı “sıfır” olarak belirtildi. Kadın, çocuk,
engelli, yaşlı, şehit yakını ve gazilerin haklarının korunması ile ilgili
bakanlık birimi hedeflerinden sadece 1’ine ulaştı. O da “Çanakkale Zaferi için
81 ilde mevlit okutma” planı!
- Yapılan bir yönetmelik değişikliğiyle
çocuk istismarlarını en çok açığa çıkaran meslek grubu olan rehberlik
öğretmenlerinin görev tanımı değiştirildi!
HADIM CEZASI İSTEMEK NE DEMEK?
Hadım cezası istemek, cinsel suçları
işleyenleri ‘hasta’ görmek demektir. “Tecavüz ve tüm cinsel saldırının
temelinde erkeklerin cinsel haz arzusu vardır”, “Bazı erkekler kendilerini
tutamaz, hastalıklı, sapık erkeklerin devlet eliyle bedenlerine müdahale edilmesi
gerekir” düşüncelerinin ifadesidir. Oysa bu, doğru değildir. Tecavüz ve cinsel
saldırı kadın-erkek arasındaki güç eşitsizliklerinden bağımsız düşünülemez.
İDAM İSTEMEK NE DEMEK?
İdam ‘kısasa kısas’ hukukunun işlemesi
demektir. Devlete bireyin yaşamını elinden alma hakkını verir, idam cezası
adalet sistemini öç alma ve şiddet uygulama üzerinden kurar. Bütün araştırmalar
ortaya koymakta ki idam cezasının olduğu ülkelerde cinsel şiddet ve
cinayetlerde azalma olmuyor. İdam cezasının olduğu Hindistan, Afganistan,
Pakistan, Suudi Arabistan, Irak, İran gibi ülkelerde tecavüz oldukça yaygın.
Üstelik Türkiye’de idam cezası olduğu süre içerisinde tek bir erkek tecavüz
nedeniyle idam edilmedi. Bunun aksine 10’u aşkın kadın erkekleri öldürdüğü için
idam edildi.
Av. Devrim AVCI
Ekmek ve Gül