8 Mart’ı bu yıl da cezaevinde karşılayan
DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, ‘Tek sözüm; ne yaparlarsa yapsınlar biz
kazanacağız. 8 Mart’ta kadınların sokaktaki ‘Jin jiyan azadî’ sesine
havalandırmalarımızda atacağımız sloganlarla ortak olacağız’ dedi
Milyonlarca kadın 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü’nü sokakta ve meydanda karşılamaya hazırlanırken, tutuklu bulunan binlerce
kadın ise cezaevlerinin soğuk duvarlarına rağmen 8 Mart’ı büyük bir coşkuyla
kutlayacak. 6 Kasım 2016’dan bu yana Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde
tutuklu bulunan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat
Tuncel de 8 Mart’ı cezaevinde karşılayanlardan. Cezaevine gönderdiğimiz
soruları cevaplayan Tuncel, 8 Mart’ı, Efrin savaşını ve muhaliflere yönelik
baskıları değerlendirdi.
‘Esas neden Kürt düşmanlığı’
Efrine yönelik saldırıların hiçbir
meşruluğunun olmadığını belirten Tuncel, “İktidarın Efrin’e yönelik
saldırılarının esas nedeni Kürtlere karşı uyguladıkları düşmanca politikadır.
Kürdistan halkının, hak ve özgürlük taleplerini bastırmak, kendi kaderini
kendilerinin tayin etmesini ve Suriye’de siyasal çözüm masasına Kürtlerin
katılmasını engellemek istiyor. Türkiye sınırları içinde bulunan 20 milyonu
aşan Kürtlere karşı inkar, imha ve asimilasyon politikasının uygulayıcısı olan
AKP-MHP faşist ittifakı, sınırları dışında bulunan Kürt halkının kazanımlarını
ortadan kaldırmaya çalışıyor” dedi.
‘Türk devletinin söylediği koca bir
yalan’
Kürt kadın ve gençlerinin Kobanê’de
DAİŞ’e karşı verdiği mücadeleyle Ortadoğu’da bulunan halkların geleceklerinin
karartılmasını engellediğini hatırlatan Tuncel, bu direniş sayesinde tüm
dünyanın gözünün Kobanê’ye çevrildiğini ifade etti. Demokratik Suriye
Federasyonu’nun bu direniş sayesinde Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni, Alevi, Êzidî,
Hıristiyan ve tüm inanç ile etnik kesimin içinde bulunduğu demokratik bir düzen
kurduğunun altını çizen Tuncel, “Efrin’e yönelik saldırlar işte bu demokratik
düzene karşıdır. Efrin’de Türkiye’ye yönelik hiçbir güvenlik tehdidi yoktur. Bu
Türkiye’nin haksız, hukuksuz işgali meşrulaştırmak için uydurduğu koca bir
yalandır. Efrin Suriye’de 7 yıldır süren vekalet savaşlarında en güvenli
alandır. Savaştan kaçan yüzbinlerce insan Efrin’e sığınmıştır. En son kanton
seçimlerinde en yüksek katılım yine Efrin’de olmuştur” dite belirtti.
‘Bu irade karşısında sonuç alamazlar’
Uluslararası güçlerden gelen
açıklamalara da değinen Tuncel, “ABD orası bizim alanımız değil diyerek, Rusya
hava sahasını açarak, Kürtlere karşı işlenen savaş suçunu ortak olmaktadırlar.
Yine AB ülkeleri ‘endişeliyiz’ açıklamaları dışında işgali durdurmak, kadın,
çocuk sivil katliamları engellemek için somut hiçbir şey yapmamaktadır. 43
gündür Kürdistan halkı yaşadığı her yerde, sokaklara çıkarak işgali protesto
etmektedir. Efrin halkı ağır silah, uçaklarla, tanklarla yapılan bombardımana
rağmen toprağını terk etmeyerek dünyada eşine az rastlanır, görkemli bir
direniş sergilemektedir. Bu tarihi direnişe 7’den 70’e tüm Efrin halkları
katılmaktadır. Bu irade karşısında hiçbir güç sonuç almayacaktır” dedi.
‘Ölü bedene işkence yapacak kadar
alçalıyorlar’
Kobanê’de olduğu gibi Efrin’de de
direnişin kadın öncülüğünde geliştiğini vurgulayan Tuncel, şunları kaydetti:
“Bu direniş en çok erkek egemen zihniyetin faşist temsilcilerini korkutuyor. O
nedenle Barin Kobanê’nin ölü bedenine işkence yapacak kadar alçalıyor,
küçülüyorlar. Barin’in ölü bedeni bile işgalcileri korkutuyor. Binlerce kadın
şimdi Efrin’de kadınların özgürlük ve topraklarını korumak için direnişe
katılıyor. Bu direniş, mücadele, özgürlük, eşitlik, barış talebi olan tüm dünya
kadınlarına moral vermektedir. Efrin’de direnen mücadele eden tüm kadınlara
selam olsun.”
‘Her gün Efrîn için eylemdeyiz’
Tuncel, Efrin’deki gelişmeleri günlük
gazetelerden ve TV’den takip etmeye çalıştıklarını belirterek, “Ana akım medya
tek ses olduğu için AKP’nin siyasi bülteni gibi haber yapıyor. Muhalif basından
da gerçek tablo yeterince yansımıyor. Ancak bizler yaptığımız tartışmalarla
öngörülerle süreci anlamaya, analiz etmeye çalışıyoruz. Her gün attığımız
sloganlarla işgale karşı Efrin halkıyla dayanışmayı sürdürüyoruz” ifadelerini
kullandı.
‘Mutlak tecrite çevirdiler’
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde
devam eden ağırlaştırmış tecridi de değerlendiren Tuncel, “Müzakere masasını
deviren AKP, Sayın Abdullah Öcalan üzerinde ağır tecrit koşullarını mutlak
tecride çevirmiştir. Daha sonra seçilmiş halkı iradesini yok sayarak DBP’nin 94
belediyesine zorla el koymuş, belediye eş başkanları, milletvekilleri başta
olmak üzere binlerce siyasetçi hapsetmiştir” dedi.
‘Hitler yöntemlerine sarıldılar’
İktidarın 15 Temmuz darbe girişiminin
bahane ederek tek adam rejimine geçtiğini ifade eden Tuncel, şöyle devam etti:
“Şimdi bu tek adam rejiminin yasasını çıkarmayı mevcut hukuksuzluğa, hukuki bir
kılıf bulmaya çalışıyorlar. AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan’da tıpkı Hitlerin
sarıldığı en etkili yalana sarılarak ‘Türk halkının kader savaşı’ algısını
oluşturuyor. ‘Bu savaş aslında savaş değil, kendi güvenliğimiz için bir
zorunluluk savaşı biz başlatmadık mecbur kaldık’ algısıyla bu savaş bir ölüm
kalım meselesi olarak topluma sunulmaktadır. ‘ülkenin bekası’ için
milliyetçiliği, dinciliği, cinsiyetçiliği körükleyerek ‘asker yurttaşlar’ yaratarak,
toplumu militarize etmektedir. Farklı ses ve görüşler bu algı operasyonunun
hedefi haline getirilmektedir.”
‘Herkesin HDP Kongresi’nin mesajını iyi
okuması lazım’
Efrin saldırılarının başladığı günden bu
yana binlerce kişinin tutuklandığını kaydeden Tuncel, şunları vurguladı: “TTB
yöneticileri gözaltına alınarak onlar şahsında demokratik kamuoyuna gözdağı
verildi. DTK, HDK, DBP eş başkanları ile birlikte yüzlerce siyasetçi
tutuklandı. AKP-MHP faşist ittifakının uyguladığı bu baskılar karşısında tek alternatif
HDP’dir. Keza 2 yıldır hız kesmeden devam eden siyasi soykırım operasyonlarına
rağmen 11 Şubat’ta Ankara’da on binlerce insan öfkesi, coşkusuyla herkese güçlü
bir mesaj vermiştir. Herkesin bu mesajı doğru okuması gerekir.”
‘Bize düşen umudu diri tutmak’
AKP-MHP’nin savaş politikalarının
cezaevlerine de yansıdığını aktaran Tuncel, “Şu an birçok cezaevinde sistematik
işkence uygulanıyor. Tek tip elbise uygulamasına geçmeden önce baskı, zor ve
zulüm politikalarıyla tutsakların irade ve direncini kırmaya çalışıyorlar.
Tutsaklar, çıplak arama, ayakta sayım, kelepçeli tedavi, keyfi aramalar vb.
birçok uygulamayla karşı karşıya kalıyor. Bu süreçte AKP-MHP faşist iktidarı
hem dışarıda hem içerde irade kırmaya, teslim almaya, mücadelemizin
kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. O nedenle içerideki mücadele ve
direnişte, dışardaki mücadeleyi ortaklaştırmak gerekir. Yaşadığımız siyasal
gelişmeler bir konsept olarak devrededir. Bu konsept karşısında yapılacak tek
şey mücadele ve direnci büyüterek demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesinin
kazanımlarını korumaktır. Umudu diri tutmaktır. Egemenler bizlerin başarabilme
umudunu kırmaya çalışıyor. Bizler ise buna karşı umudumuzu her gün büyüterek
halkımızın bizden beklentilerine doğru cevaplar vererek, doğru öncülük yapmak
için her zamankinden daha örgütlü olmak durumdayız” diye ifade etti.
‘Ne yaparlarsa yapsınlar kazanacağız’
Kürt siyasetçilerine yönelik bugün
yapılan operasyonların 2009 yılında “KCK” adı altındaki tutuklamaların devamı
olduğunu ve “rehin” alma politikasının sürdüğünün altını çizen Tuncel,
değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Bu yeni değildir. Gerçi 90’lı yıllarda da
partilerimiz kapatılıyor, yöneticilerimiz hapsediliyor hatta katlediliyordu.
Türkiye bir tekrarı yaşıyor. Hangi yönetim gelirse gelsin geleneksel inkar,
imha ve asimilasyon politikalarını güncelleyerek uyguluyorlar. ‘Devlet aklı’
değişmiyor. Ama Kürtler değişiyor, gelişiyor. Kürt halkı ulusal ve demokratik
birlik konusunda önemli gelişmeler elde etti. Her geçen gün örgütlü halk gücünü
büyütüyor. Tüm zorbalığa baskıya rağmen özgürlük mücadelesinden asla taviz
vermiyor. Biz bir halk hareketiyiz ve halk her zaman kendi öncülerini çıkarmayı
başarmıştır. Yedekli çalışmak eskiden çok kullandığımız bir kavramdı. Faşizm
koşullarında herkes her an hapsedilebilir, o nedenle gözaltına alınan
tutuklanan arkadaşımızın yerine birisi görevi üstlenecektir. Ki, öyle oluyor.
Cezaevinde pratik yönetim işlerini yürütmek pek olanaklı değil. Çünkü dışarıda
olan arkadaşlarımıza söyleyeceğim tek şey şudur: Ne yaparlarsa yapsınlar biz
kazanacağız. O nedenle tüm çalışmalarımızda zafere kilitlenerek ve bunun
gereklerini yerine getirerek yürütmeliyiz. Halkımızla güçlü diyalog kurma,
DBP’nin asli görevi olan eğitim ve örgütleme çalışmasını aksatmadan demokratik,
ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızın halkla buluşmasının olanaklarını
yaratmak için çalışmak bize kazandıracaktır.”
‘Arada duvarlar olsa da sesimiz ulşacak’
Son olarak tüm kadınların 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü’nü kutlayan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, “8 Mart’ı bu yıl
da zindanda geçireceğiz. Kadınlar sokakta ‘Jin jiyan azadî’ sloganlarını
atarken, bizde havalandırmalarımızda bu sese ortak olmaya çalışacağız.
Halaylarımızı çekecek, özgürlük şarkılarını söyleyeceğiz. Aramızda duvarlar
olsa da Kandıra’da bulunan 30 arkadaşımızın sesi ulaşacak birbirine. Akşam
olduğunda da her zaman olduğu gibi haberlere bakacağız. Ana akım medyanın
gördüğü kadarıyla izleyeceğiz. Bir görüntüden bir pankarttan yola çıkarak
değerlendirme yapacağız. Kadınlar için zor bir yıl yaşandı. Ancak gelecekte çok
kolay görünmüyor. Çocuk gelinler, çocuk anneler, çocuklara cinsel istismar,
taciz, tecavüz, şiddet, katliam ve kadın kelimelerini yan yana kullanmaya devam
edeceğiz. Tüm bunlara son vermek için mücadele eden direnen kadınlara da
sevgilerimizi sunuyorum. Siz çalışan kadın emekçiler şahsında bir kez daha tüm
kadınların gününü kutluyorum” ifadelerini kullandı.
MA / Sadiye Eser