3 Mart 2018 Cumartesi

Sokaklardaki ‘Jin Jiyan Azadî’ seslerine parmaklıklar arkasından ortak olacağız…!


8 Mart’ı bu yıl da cezaevinde karşılayan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, ‘Tek sözüm; ne yaparlarsa yapsınlar biz kazanacağız. 8 Mart’ta kadınların sokaktaki ‘Jin jiyan azadî’ sesine havalandırmalarımızda atacağımız sloganlarla ortak olacağız’ dedi
Milyonlarca kadın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü sokakta ve meydanda karşılamaya hazırlanırken, tutuklu bulunan binlerce kadın ise cezaevlerinin soğuk duvarlarına rağmen 8 Mart’ı büyük bir coşkuyla kutlayacak. 6 Kasım 2016’dan bu yana Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de 8 Mart’ı cezaevinde karşılayanlardan. Cezaevine gönderdiğimiz soruları cevaplayan Tuncel, 8 Mart’ı, Efrin savaşını ve muhaliflere yönelik baskıları değerlendirdi.
‘Esas neden Kürt düşmanlığı’
Efrine yönelik saldırıların hiçbir meşruluğunun olmadığını belirten Tuncel, “İktidarın Efrin’e yönelik saldırılarının esas nedeni Kürtlere karşı uyguladıkları düşmanca politikadır. Kürdistan halkının, hak ve özgürlük taleplerini bastırmak, kendi kaderini kendilerinin tayin etmesini ve Suriye’de siyasal çözüm masasına Kürtlerin katılmasını engellemek istiyor. Türkiye sınırları içinde bulunan 20 milyonu aşan Kürtlere karşı inkar, imha ve asimilasyon politikasının uygulayıcısı olan AKP-MHP faşist ittifakı, sınırları dışında bulunan Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor” dedi.
‘Türk devletinin söylediği koca bir yalan’
Kürt kadın ve gençlerinin Kobanê’de DAİŞ’e karşı verdiği mücadeleyle Ortadoğu’da bulunan halkların geleceklerinin karartılmasını engellediğini hatırlatan Tuncel, bu direniş sayesinde tüm dünyanın gözünün Kobanê’ye çevrildiğini ifade etti. Demokratik Suriye Federasyonu’nun bu direniş sayesinde Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni, Alevi, Êzidî, Hıristiyan ve tüm inanç ile etnik kesimin içinde bulunduğu demokratik bir düzen kurduğunun altını çizen Tuncel, “Efrin’e yönelik saldırlar işte bu demokratik düzene karşıdır. Efrin’de Türkiye’ye yönelik hiçbir güvenlik tehdidi yoktur. Bu Türkiye’nin haksız, hukuksuz işgali meşrulaştırmak için uydurduğu koca bir yalandır. Efrin Suriye’de 7 yıldır süren vekalet savaşlarında en güvenli alandır. Savaştan kaçan yüzbinlerce insan Efrin’e sığınmıştır. En son kanton seçimlerinde en yüksek katılım yine Efrin’de olmuştur” dite belirtti.
‘Bu irade karşısında sonuç alamazlar’
Uluslararası güçlerden gelen açıklamalara da değinen Tuncel, “ABD orası bizim alanımız değil diyerek, Rusya hava sahasını açarak, Kürtlere karşı işlenen savaş suçunu ortak olmaktadırlar. Yine AB ülkeleri ‘endişeliyiz’ açıklamaları dışında işgali durdurmak, kadın, çocuk sivil katliamları engellemek için somut hiçbir şey yapmamaktadır. 43 gündür Kürdistan halkı yaşadığı her yerde, sokaklara çıkarak işgali protesto etmektedir. Efrin halkı ağır silah, uçaklarla, tanklarla yapılan bombardımana rağmen toprağını terk etmeyerek dünyada eşine az rastlanır, görkemli bir direniş sergilemektedir. Bu tarihi direnişe 7’den 70’e tüm Efrin halkları katılmaktadır. Bu irade karşısında hiçbir güç sonuç almayacaktır” dedi.
‘Ölü bedene işkence yapacak kadar alçalıyorlar’
Kobanê’de olduğu gibi Efrin’de de direnişin kadın öncülüğünde geliştiğini vurgulayan Tuncel, şunları kaydetti: “Bu direniş en çok erkek egemen zihniyetin faşist temsilcilerini korkutuyor. O nedenle Barin Kobanê’nin ölü bedenine işkence yapacak kadar alçalıyor, küçülüyorlar. Barin’in ölü bedeni bile işgalcileri korkutuyor. Binlerce kadın şimdi Efrin’de kadınların özgürlük ve topraklarını korumak için direnişe katılıyor. Bu direniş, mücadele, özgürlük, eşitlik, barış talebi olan tüm dünya kadınlarına moral vermektedir. Efrin’de direnen mücadele eden tüm kadınlara selam olsun.”
‘Her gün Efrîn için eylemdeyiz’
Tuncel, Efrin’deki gelişmeleri günlük gazetelerden ve TV’den takip etmeye çalıştıklarını belirterek, “Ana akım medya tek ses olduğu için AKP’nin siyasi bülteni gibi haber yapıyor. Muhalif basından da gerçek tablo yeterince yansımıyor. Ancak bizler yaptığımız tartışmalarla öngörülerle süreci anlamaya, analiz etmeye çalışıyoruz. Her gün attığımız sloganlarla işgale karşı Efrin halkıyla dayanışmayı sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Mutlak tecrite çevirdiler’
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde devam eden ağırlaştırmış tecridi de değerlendiren Tuncel, “Müzakere masasını deviren AKP, Sayın Abdullah Öcalan üzerinde ağır tecrit koşullarını mutlak tecride çevirmiştir. Daha sonra seçilmiş halkı iradesini yok sayarak DBP’nin 94 belediyesine zorla el koymuş, belediye eş başkanları, milletvekilleri başta olmak üzere binlerce siyasetçi hapsetmiştir” dedi.
‘Hitler yöntemlerine sarıldılar’
İktidarın 15 Temmuz darbe girişiminin bahane ederek tek adam rejimine geçtiğini ifade eden Tuncel, şöyle devam etti: “Şimdi bu tek adam rejiminin yasasını çıkarmayı mevcut hukuksuzluğa, hukuki bir kılıf bulmaya çalışıyorlar. AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan’da tıpkı Hitlerin sarıldığı en etkili yalana sarılarak ‘Türk halkının kader savaşı’ algısını oluşturuyor. ‘Bu savaş aslında savaş değil, kendi güvenliğimiz için bir zorunluluk savaşı biz başlatmadık mecbur kaldık’ algısıyla bu savaş bir ölüm kalım meselesi olarak topluma sunulmaktadır. ‘ülkenin bekası’ için milliyetçiliği, dinciliği, cinsiyetçiliği körükleyerek ‘asker yurttaşlar’ yaratarak, toplumu militarize etmektedir. Farklı ses ve görüşler bu algı operasyonunun hedefi haline getirilmektedir.”
‘Herkesin HDP Kongresi’nin mesajını iyi okuması lazım’
Efrin saldırılarının başladığı günden bu yana binlerce kişinin tutuklandığını kaydeden Tuncel, şunları vurguladı: “TTB yöneticileri gözaltına alınarak onlar şahsında demokratik kamuoyuna gözdağı verildi. DTK, HDK, DBP eş başkanları ile birlikte yüzlerce siyasetçi tutuklandı. AKP-MHP faşist ittifakının uyguladığı bu baskılar karşısında tek alternatif HDP’dir. Keza 2 yıldır hız kesmeden devam eden siyasi soykırım operasyonlarına rağmen 11 Şubat’ta Ankara’da on binlerce insan öfkesi, coşkusuyla herkese güçlü bir mesaj vermiştir. Herkesin bu mesajı doğru okuması gerekir.”
‘Bize düşen umudu diri tutmak’
AKP-MHP’nin savaş politikalarının cezaevlerine de yansıdığını aktaran Tuncel, “Şu an birçok cezaevinde sistematik işkence uygulanıyor. Tek tip elbise uygulamasına geçmeden önce baskı, zor ve zulüm politikalarıyla tutsakların irade ve direncini kırmaya çalışıyorlar. Tutsaklar, çıplak arama, ayakta sayım, kelepçeli tedavi, keyfi aramalar vb. birçok uygulamayla karşı karşıya kalıyor. Bu süreçte AKP-MHP faşist iktidarı hem dışarıda hem içerde irade kırmaya, teslim almaya, mücadelemizin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. O nedenle içerideki mücadele ve direnişte, dışardaki mücadeleyi ortaklaştırmak gerekir. Yaşadığımız siyasal gelişmeler bir konsept olarak devrededir. Bu konsept karşısında yapılacak tek şey mücadele ve direnci büyüterek demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesinin kazanımlarını korumaktır. Umudu diri tutmaktır. Egemenler bizlerin başarabilme umudunu kırmaya çalışıyor. Bizler ise buna karşı umudumuzu her gün büyüterek halkımızın bizden beklentilerine doğru cevaplar vererek, doğru öncülük yapmak için her zamankinden daha örgütlü olmak durumdayız” diye ifade etti.
‘Ne yaparlarsa yapsınlar kazanacağız’
Kürt siyasetçilerine yönelik bugün yapılan operasyonların 2009 yılında “KCK” adı altındaki tutuklamaların devamı olduğunu ve “rehin” alma politikasının sürdüğünün altını çizen Tuncel, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Bu yeni değildir. Gerçi 90’lı yıllarda da partilerimiz kapatılıyor, yöneticilerimiz hapsediliyor hatta katlediliyordu. Türkiye bir tekrarı yaşıyor. Hangi yönetim gelirse gelsin geleneksel inkar, imha ve asimilasyon politikalarını güncelleyerek uyguluyorlar. ‘Devlet aklı’ değişmiyor. Ama Kürtler değişiyor, gelişiyor. Kürt halkı ulusal ve demokratik birlik konusunda önemli gelişmeler elde etti. Her geçen gün örgütlü halk gücünü büyütüyor. Tüm zorbalığa baskıya rağmen özgürlük mücadelesinden asla taviz vermiyor. Biz bir halk hareketiyiz ve halk her zaman kendi öncülerini çıkarmayı başarmıştır. Yedekli çalışmak eskiden çok kullandığımız bir kavramdı. Faşizm koşullarında herkes her an hapsedilebilir, o nedenle gözaltına alınan tutuklanan arkadaşımızın yerine birisi görevi üstlenecektir. Ki, öyle oluyor. Cezaevinde pratik yönetim işlerini yürütmek pek olanaklı değil. Çünkü dışarıda olan arkadaşlarımıza söyleyeceğim tek şey şudur: Ne yaparlarsa yapsınlar biz kazanacağız. O nedenle tüm çalışmalarımızda zafere kilitlenerek ve bunun gereklerini yerine getirerek yürütmeliyiz. Halkımızla güçlü diyalog kurma, DBP’nin asli görevi olan eğitim ve örgütleme çalışmasını aksatmadan demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızın halkla buluşmasının olanaklarını yaratmak için çalışmak bize kazandıracaktır.”
‘Arada duvarlar olsa da sesimiz ulşacak’
Son olarak tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, “8 Mart’ı bu yıl da zindanda geçireceğiz. Kadınlar sokakta ‘Jin jiyan azadî’ sloganlarını atarken, bizde havalandırmalarımızda bu sese ortak olmaya çalışacağız. Halaylarımızı çekecek, özgürlük şarkılarını söyleyeceğiz. Aramızda duvarlar olsa da Kandıra’da bulunan 30 arkadaşımızın sesi ulaşacak birbirine. Akşam olduğunda da her zaman olduğu gibi haberlere bakacağız. Ana akım medyanın gördüğü kadarıyla izleyeceğiz. Bir görüntüden bir pankarttan yola çıkarak değerlendirme yapacağız. Kadınlar için zor bir yıl yaşandı. Ancak gelecekte çok kolay görünmüyor. Çocuk gelinler, çocuk anneler, çocuklara cinsel istismar, taciz, tecavüz, şiddet, katliam ve kadın kelimelerini yan yana kullanmaya devam edeceğiz. Tüm bunlara son vermek için mücadele eden direnen kadınlara da sevgilerimizi sunuyorum. Siz çalışan kadın emekçiler şahsında bir kez daha tüm kadınların gününü kutluyorum” ifadelerini kullandı.
MA / Sadiye Eser