18 Mart 2018 Pazar

Ünlü Nazi avcılarından mesaj var..!


Avrupa'da aşırı sağ ve ırkçı eğilimler giderek yükseliyor. Ortadoğu'daki savaşlar, neden oldukları büyük göç dalgaları ve gelir dağılımındaki dengelerin değişmesi, Avrupa'yı da büyük ölçüde etkiliyor.
Bu gelişmelere daha muhafazakar ve içe kapanık tepkiler gösteren kıta, hayatlarını Nazilerle mücadele adamış Serge ve Beate Klarsfeld'i hayli endişelendiriyor.
The Washington Post gazetesinde, azılı Nazi katillerinin peşine düşen çiftin günümüzdeki faşist eğilimler karşısındaki görüşlerine yer veriliyor.
Serge ve Beate Klarsfeld yalnızca Avrupa’nın en ünlü Nazi avcıları değil. Yarım yüzyılı aşkın bir süredir aynı zamanda kıtanın vicdanının gönüllü bekçileri.
Karı-kocadan oluşan bu ekip çok zor araştırmalar ve çoğu zaman da cesurca kahramanlıklar göstererek Şam’ın dış mahallelerinden Bolivya’nın ormanlarına birçok katilin izini sürdü.
Maurice Papon, Paul Touvier ve Lyon kasabı olarak bilinen Klaus Barbie gibi eski Nazilerin ve Fransız işbirlikçilerinin yakalanmasını ve hüküm giymesini sağladılar. Ayrıca Nazi gaz odalarına gönderilen binlerce Fransız Yahudisinin hikayesini belgelediler.
Görevleri adaleti aramanın yanı sıra çoğu kişinin unutmayı tercih ettiği bir savaşta işbirliği ve suçluluk konularıyla ilgili Avrupalı bir hesaplaşmayı sağlamak.
1995’te Cumhurbaşkanlığına geldikten kısa bir süre sonra Jacques Chirac’ın “Aydınlanma ve İnsan Hakları’nın evi olan Fransa sözünü tutmayıp koruduğu insanları cellatlarına teslim etti” demesi büyük ölçüde onların etkisiyle oldu.
Ancak bugün 82 ve 79 yaşlarında olan Serge ve Beate Klarsfeld, Avrupa ve ötesinin durumu konusunda dehşete kapılmış durumda olduklarını söylüyorlar. Tüm kıtada öncelikle sağcı popülist hareketler ve şimdi de özellikle genç seçmenlerin desteklediği hükümetler yükseliyor.
Birbirine paralel güçler olan milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı bir kez daha kamusal alanda kabul edilebilir hâle gelmiş durumda. Klarsfeldlerin onlarca yıldır koruduğu günümüzün normlarını değiştirecek şekilde geçmişin gerçekleriyle oynama isteği Polonya’dan ABD’ye birçok yerde görülüyor.
“Bugünün gençleri açlık nedir bilmiyor. Savaşı bilmiyorlar,” diyor Serge. “Avrupa Birliği’nin Avrupa’ya ne kadar çok şey kattığını bilmiyorlar ve önceki neslin bugün sahip olduklarımız için ne kadar çok çalıştığını bilmiyorlar.”
Klarsfeldler birlikte yazdıkları hatıralarını yayınlamak üzereler. “Gerçeği Avlamak” adlı kitapta sırayla duyulan sesleri hem bir evliliğin tarihini hem de ortak bir hedefi anlatıyor.
“İnsanlar genelde çok pasif davranıyor ve hiçbir şey yapamayacaklarını düşünüyorlar. Ama bir şeyler yapabilirler ve biz de bir şeyler yapan insanları açıklıyoruz” diyor Serge.
1935 yılında Bükreşli bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Serge II. Dünya Savaşının başında ailesiyle birlikte Fransa’ya taşındı.
30 Eylül 1943 gecesi Gestapo evlerine geldiğinde aile Nice şehrinde yaşıyordu. Askerler babasını tutuklarken 8 yaşındaki Serge, annesi ve kardeşi, babalarının tam da bu an için hazırlamış odluğu sahte bir dolabın arkasında saklanmıştı.
Arno’nun onlara söylediği son sözler “anahtarlarım” oldu. Bu anahtarlarla çıkarken Nazi askerlerin içeride birilerinin varlığından şüphelenmemesini sağlamak için kapıyı kilitledi.
Arno Klarsfeld Auschwitz’de öldü.
Bunun tam tersi olarak, Beate, Paris’e taşınıp Serge’le tanışıncaya kadar Holokost hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyordu.
1939’da Protestan bir işçi ailesinin kızı olarak Berlin’de dünyaya geldi. Ailesi 1933 yılında Hitler’e oy vermişti. Babası daha sonra Alman ordusunda piyade eri olarak görev yaptı. “Küçükken anaokulumda führer için şiirler okurdum,” diye anlatıyor hatıralarının bir bölümünde.
Ailesi ise ne savaş sırasında ne sonrasında Nazizm altında gerçekleşenler için sorumluluk hissetti.
Çift, 11 Mayıs 1960’ta tesadüf eseri metroda karşılaştığında Serge 24 yaşında bir öğrenci Beate ise 21 yaşında bir au-pairdi. Birkaç istasyon sonra Serge o zamanlar zar zor Fransızca konuşabilen Beate’ye bir şeyler söyleme cesaretini toparladı.
Serge’nin hatıralarında yazdığı şekliyle: “Nazi Almanyası imajıyla yüzleştiğinde, bunu kabul etti. Bu imaja karşı inkarcılıkla değil ama pozitif eylemle hareket etmek için içinde yükselen kararlılığı hissedebiliyordum”
Çiftin kariyeri hâline gelecek olan yolun çerçevesini Serge’nin kişisel deneyimi belirledi. Hatıralarında şöyle diyor: “Soykırımı bir mucize eseri ve babasının fedakarlığıyla atlatan bir çocuk o çığlığa sessiz kalsaydı tüm hayatım bir ihanet olmaz mıydı?”
Serge Klarsfeld’in daha önce yazdığı bir kitap Fransa’dan gönderilen çocuklara odaklanıyordu.
1997 tarihli bir Washington Post makalesi Klarsfeldler’den “bir ulusun yakasından elin çekmeyen vicdanı” olarak bahsediyordu.
Ancak Klarsfeldlerin Avrupa’nın önde gelen Nazi avcıları olarak uluslararası kamuoyunun gündemine oturmasına Beate’in cesareti yol açtı. 1968 yılında Beate, eski bir Nazi propaganda görevlisi olan Batı Almanya’nın o zamanki başbakanı Kurt Kiesinger’i kamu oyu önünde tokatladı.
O ânı hatırlarken yalnızca fırsattan yararlandığını düşünüyor. “Gözünü tutup doktor istedi.” Bir yıl sonra Kiesinger’in siyasi kariyeri sona ermişti.
Bolivya’dan Çekoslovakya’ya ve Serge’nin babası da dahil olma üzere binlerce Yahudi’nin Fransa’dan gönderilmesini yöneten Adolf Eichmann’ın eski bir asistanı olan Nazi lideri Alois Brunner’in izini sürmek için gittiği Suriye’ye kadar birçok ülkede tutuklanmış ve gözaltına alınmış Beate.
Ancak çiftin yakaladığı en önemli Nazi’nin Barbie olduğu tartışılamaz. 1944 Nisan’ından SS subayı Barbie 44 Yahudi yetimin Fransa’nın doğusunda yer alan küçük Izieu’dan gönderilmesini istemişti. Ancak ABD istihbarat servisi Marksizm karşıtı faaliyetlerle yardım karşılığında Bolivya’ya kaçmasına yardım etmişti.
Klarsfeldler 1970’lerde Barbie’nin yerini öğrenmişlerdi ve 1983’te Fransa’ya iadesi için başarılı lobi faaliyetleri yürüttüler. İNsanlığa karşı suçlardan hüküm giyen Barbie 1991’de Lyon’da hapishanede öldü.
Duruşmasının ilk gününe Barbie’nin “Tüm sorunlarım Madame Klarsfeld Bolivya’ya geldiğinde başladı” dediği iddia ediliyor.
1960’lardaki Vichy hükümetini çalışmaları Nazi Almanya’sıyla işbirliğini ilk ortaya çıkaranlardan biri olan Amerikalı tarihçi Robert Paxton, Paris sokaklarında bugün görülebilen en acı veren anıtlar olan Fransa’dan zorla gönderilen Yahudi çocukların okuduğu okulların önündeki siyah plakların Klarsfeldler sayesinde yerleştirildiğini söylüyor. Paxton’a göre Klarsfeldler “Halka ilişkiler anlamında inanılmaz yüksek bir etki gösterdiler.”
Başarılarına rağmen Klarsfeldler kendilerini tebrik etmiyor. Buna vakitleri yok. Serge şöyle diyor: “Hayatımızın sonuna kadar savunacağımız değerler için savaşıyoruz. Biz öldükten sonra ne olacağını bilemeyiz.”