Kadın Dernekleri Federasyonu, Diyarbakır Barosu ile birlikte 'Kadın-Erkek
Eşitliğine İlişkin Uluslararası Normlar Işığında Türkiye'de Kadına karşı
Şiddetle Mücadele ve Yeni ve Güçlü bir enstrüman olarak İstanbul Sözleşmesi'
isimli yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirdi.
Toplantıya Diyarbakır'da faaliyet yürüten kadın dernekleri ve sivil toplum
örgütleri katıldı.
52 bin 500 kişinin üyesi olan federasyon, 16 ülkede faaliyet yürüten bir
çatı örgütü. Ayrıca Türkiye'de acil yardım hattı işleterek profesyonel yardım
hizmeti veren bir kuruluş.
Kadın Dernekleri Federasyonu, İstanbul Sözleşmesi'nin hayata geçirilmesi
adına bir koordinasyon kurulunu oluşturmak amacıyla Türkiye'nin 81 ilinde
barolarla benzer toplantılar gerçekleştirecek.
Toplantıda konuşan Federasyon Başkanı Canan Güllü, Türkiye'nin İstanbul
Sözleşmesi'ni imzalayan ilk ülke olduğunu ama uygulamada ciddi tıkanıkların
olduğunu söyledi.
2017'den günümüze kadar şiddet mağduru 286 kadının öldürüldüğünü belirten
Canan Güllü, kadına yönelik şiddetin herhangi bir siyasete malzeme gibi
görülmesinin yanlış olduğunu ve bu sorunu bir memleket meselesi gibi ele
aldıklarını ifade etti.
Türkiye'de uzun yıllardır kadına yönelik şiddette durumun yaralanmadan
ölüme doğru bir seyir izlediğini kaydeden Güllü, son iki yılda erkeklerin
kadınlara karşı çocuklarını bir intikam aracı gibi kullandığını, çocuklar
üzerinden eşlerine ders vermek, intikam almak gibi bir eğilimin arttığına vurgu
yaptı. Yaşanan iki olayı örnek göstererek erkeğin eşinden intikam almak için
çocuklarını öldürdüğünü hatırlattı.
'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VAR AMA UYGULAMAYA HEVES YOK'
Canan Güllü kadınların uğradığı şiddete dair devletin elinde sağlıklı bir
veri olmadığına söyledi.
"1500 kadın öldürüldü deseniz 'A öyle mi' diyecekler çünkü devletin
elinde veri yok. Veriler daha çok STKL'lar üzerinden sağlanıyor. Kadınlar
karakola gittiğinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği sürecini takip edecek
yeterlilikte kolluk görevlisi yok. Bu yüzden iş cinayetlerinin de kadın
cinayetlerine karıştığı bir durum ortaya çıkıyor" dedi.
"Adalet Bakanı '17 yılda şiddet yüzde 1400 arttı' dedi. Evet rakam
artıyor, artan oranda intikama dönüşen bir hırs var. Cinsel istismar olayları
da arttı. Kadını da çocuğu da meta görüyor. BM'nin '18 yaş altı olanlar
çocuktur' diyen sözleşmesine imza attık ama 'O çocukları 12 yaşında
evlendirelim' diyen bir tecavüz önergesiyle de karşı karşıyla kaldık. Bu
pencereden bakınca tüm bunları engelleyecek bir İstanbul Sözleşmesi var ama
uygulamaya heves yok."
BBC Türkçe'den Hatice Kemer'e konuşan Canan Güllü, kolluk görevlilerinin
kendilerine gelen şikayetlere nasıl yaklaşmaları gerektiğinin bilmesinin çok
önemli olduğunu vurguladı.
Canan Güllü, önceki yıllarda birçok polisin kadına karşı şiddet konusunda
eğitildiğini hatırlattı. 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki ihraçların
kadın cinayetlerine etkisinin fazla olduğunu savundu.
"Karakollarda polisler kalmadı. Şiddet gören kadına nasıl yardım
etmesi gerektiğini bilmeyen polisler var. Oralarda size yardıma gidecek kolluk
kuvveti kalmadı, 'Bu ülkede darbe var sana yardım edemem' sözlerini ifade
etmeye başladı kolluk. Yargıda dosyalar, diğer dosyaların altında kaldı. Bu tür
konularda hem şiddet hem istismarda yargının uzaması adalete olan güveni
sarsıyor" değerlendirmesini yaptı.
Belediyelerin kadın danışma merkezlerinin ve kadın sorunlarıyla ilgilinen
sivil toplum örgütlerinin kapatılmasının yarattığı boşluğa da dikkati çekti.
Kadına karşı şiddetle mücadelenin siyaset üstü bir mevzu olduğunu ve
herhangi bir siyasetin arka bahçesi gibi görülmesinin yanlış olduğunu ifade
etti.
'ENSESTE GÖZÜZÜ KAPMAYIN'
Son 10 yılda ensest ilişkiler üzerinden çalışma yaptıklarını aktaran Canan
Güllü, kimsenin bu konuya gözünü kapamaması gerektiğini de söyledi.
Ensest vakalarının yargıya taşınması için takipçi olacaklarını belirten
Güllü, cinsel istismar ve ensest vakaları ile ilgili bölge ve il bazında
açıklama yapmanın doğru olmayacağını ifade etti.
Kesintisiz 12 yıllık eğitimin önemine dikkati çeken Güllü, anaokulundan
başlayacak şekilde toplumsal cinsiyet eğitimin acil bir durum olduğunu ve
müfredatlara girmesi gerektiğini savundu.
'Şiddet mağduru kadınların uzlaşmaya itilmesi şiddeti sürdürüyor'
Şiddet mağduru kadınların mahkemeler tarafından uzlaşmaya gönderilmesi
kararının çok yanlış olduğunu da söyleyen Güllü, bunun şiddeti sürdüren bir
yaklaşım olduğunu savundu. Bu konuda barolara, hakim ve savcılara büyük
görevler düştüğünü vurguladı.
Canan Güllü, kadınların kazanılmış haklarından geriye gidişin olduğunu da
savundu:
"Nafakasını indirmek kadını şiddete daha çok maruz etmek demektir.
Meclis'te boşanma komisyonu kurmak, boşanmaların önüne geçme aslında pompalanan
şiddetin içeriye doğru kadın üstünde hükmünün devam etmesini sağlamaktır."
Güllü, dünyada başlayan "Me Too / Ben de" kampanyaların
Türkiye'de karşılık bulmasının zor olduğunu savunuyor. Türkiye'nin geleneksel
bir ülke olduğunun altını çiziyor.
"Ben de tacize uğradım diyen kadın hem medyada hem farklı noktalarda
yok ediliyor. Bunu sanat camiasında bazı sanatçılar kullanmaya çalıştı ama
sonuca ulaşmadı. Ben de uğadım demek yerine uğramadan önlem almak, uğradığınız
anda yargıya intikal etmesini sağlamak geçmiş diliyle konuşmak yerine anında
yerinde müdahaleyi sağlamak önemli" diyor.