Silivri Cezaevinde bulunan hasta tutuklu
Ömer Lütfi Zere’nin tedavisi çift kelepçe dayatmasını kabul etmemesi nedeniyle
yapılmıyor. Cezaevinden mektup yazan tutuklular, görevlilerin Zere’ye
“Kelepçeyi kabul etmezsen öleceksin” dediğini aktardı.S
Cezaevlerinden her gün yeni bir hak
ihlali haberi gelirken Silivri Cezaevinden Evrensele mektup yazan tutuklular,
yaşadıkları hak ihlallerini anlattı. Tutuklular Şerif Turunç ve Mithat Öztürk,
cezaevlerinde sürekli olarak keyfi uygulamalara maruz kaldıklarını belirttiler.
Sağlık haklarının çeşitli gerekçelerle
engellendiğini dile getiren Turunç, “Sağlık bir haktır. Ancak bu lütuf
sayılıyor. Sağlık hakkımız türlü keyfi uygulamalarla engelleniyor. Son aylarda
çift kelepçe dayatılıyor. Dört asker, bir komutan nezaretinde hastaneye
götürülürken, tutsak ellerindeki kelepçe dışında bir kelepçeyle de bir askere
kelepçelenmek isteniyor. Bu işkencedir. Sözde ‘güvenlik’ adı altında yapılıyor”
dedi. Öztürk de “Tedavi hakkımız engelleniyor. Birkaç aydır tedavi için
hastaneye gittiğimizde ikinci kelepçe dayatması yapılmaktadır. Normal
kelepçenin dışında, ikinci bir kelepçeyle askere bağlanmamız isteniyor.
Arkadaşlarımız bu dayatmayı kabul etmedikleri için tedavi olmadan geri
getirilmektedir. Hastalığın çok ciddi veya ölüm riskinizin olması onları
ilgilendirmiyor” dedi.
‘TUTUKLULARA KELEPÇELİ MUAYANE
DAYATILIYOR’
Öztürk, hasta tutuklu Ömer Lütfi
Zere’nin durumuna da değinerek şunları söyledi: “Tedavi olmaması durumunda kan
zehirlenmesinden ölüm riski olan arkadaşımız Ömer Lütfi Zeren’in çift kelepçe
dayatması yüzünden tedavisi engellenmektedir. Hastane doktoru ‘Kelepçeyi kabul
etmezsen öleceksin’ diyebilmektedir. Kelepçe meselesini çözüp hastayı tedavi
etmesi gereken doktor ‘ya kelepçe ya ölüm’ diyor. Çift kelepçe dayatması
dışında, kelepçeli muayene meselesi de var. Bizi doktora kelepçeli
çıkarıyorlar. Jandarma ‘Doktor söylerse çıkarırım’ diyor, doktor ‘Asker ne
derse o olur’ diyor. Danışıklı dövüş anlayacağınız. Oysa kelepçesiz muayene
yasal bir haktır.”
‘CEZAEVİNDE HUKUK FARKLI MI İŞLİYOR?’
Mektupların sansürlendiğini söyleyen
Turunç, “Tutsakların ellerindeki tek iletişim aracı bu mektuplar. Ailelerimize,
arkadaşlarımıza yazdığımız mektuplar çeşitli bahanelerle engelleniyor. ‘Yüksek
Güvenlikli’ hapishane de kontrol edilip bize gönderilen mektup buraya
geldiğinde sansürleniyor. Yasa, hukuk, mevzuat ülkenin her tarafında farklı mı
işliyor? Gazeteci ve milletvekillerine yazdığımız mektuplar bile ‘örgütsel
haberleşme’ denilerek sansürleniyor” dedi.
Güvenlik gerekçeleri öne sürülerek kitap
alma haklarının da engellendiğini anlatan Turunç, “Ülkenin bütün kitabevlerinde
satılan, yasaklanmamış, mahkeme kararıyla toplatması olmayan kitaplara, kültür
sanat dergilerine herhangi bir toplatma kararı olmaksızın el konuyor,
verilmiyor. Kitapları sınırlamanın, yasaklamanın nasıl bir güvenlik gerekçesi
olabilir” derken Öztürk ise, sohbet haklarının da engellendiğini aktararak
şunları söyledi: “2000-2007 yılları arasında ölüm oruçları 122 tutsağın
ölümüyle sonuçlandı. O zaman Adalet Bakanlığı 45/1 genelgesinde haftalık 10
saat, 10 kişi ile sohbet olacağını açıklamıştı. Biz burada 3 saat kullanabiliyoruz
bu hakkı. Genel hücre aramaları, açık görüş haftalarında ise çıkamıyoruz. Yani
ayda 2 hafta kullanıyoruz bu hakkı. Oysa ki 10 saat haftada 10 kişi ile sohbet
hakkı bakanlıkça tanınmış bir haktır.”