Kübalılar öfkeli. Komünist Parti
militanları, Raúl Castro’nun halefinin seçilmesiyle ilgili gizliliğe veryansın
ediyorlar. Pinar del Rio’daki orta düzey bir Parti yetkilisi, davetli olduğum
içkili bir yemeğin ardından öfkeli bir şekilde, Parti hiyerarşisinin, öncü
üyelerin halef seçimi süreciyle ilgili görüşlerini dikkate almadığından şikâyet
ediyor: “Her zaman nabız ölçülürdü. Yüksek seviyelere danıştıklarını duyuyorum,
ama buraya gelen yok. Terk edilmiş hissediyoruz”. Beni göstererek “Seçimle
ilgili benim bildiğim kadarını o da biliyor. Ve bir başka sorun daha var. Halk,
Miguel Díaz-Canel’e (Castro’nun olası halefi) ısınamadı. Soğuk, mesafeli biri,
asla gülmüyor. Kendisini tanıtmak için çok az şey yaptı.” diyor. Bu kadar açık
sözlü, bu kadar gözü kara olması beni hayrete düşürdü.
Küba’nın en batıdaki bölgesi olan Pinar
del Rio’da saha çalışması yapan bir Kübalı arkadaşımlayım. Parti militanları da
dâhil çok sayıda insan, yerel hükümetin çalışmadığından ve kendilerini Havana
tarafından terk edilmiş gibi hissettiklerinden bahsediyor. Arkadaşım bununla
ilgili ne yaptıklarını sorduğunda, omuz silkiliyorlar.
Saygın bir yazar olan Havana’daki yakın
bir arkadaşım alışılmadık bir şekilde açık sözlü: “Küba sosyalizmi, insan
onurunu yüceltmesiyle bilinen uluslararası itibarımız, bu tuhaf sözde
kapitalizmle bitti”. Genç Kübalılar ve resmi çevrelerin dışındakiler ilgisiz
kalma eğiliminde. Havana’nın yoksul dış mahallesi La Lisa’da yaşayan, genç ama
göreceli olarak üst düzey devlet görevlisi ve biraz da gönülsüz Parti militanı
Mario, arkadaşlarının apolitik olduğunu söylüyor: “Seçimin bir fark
yaratacağını düşünmüyorlar. Raúl, Parti’nin lideri olarak kalacak. Yaşamları en
az bugünkü kadar zorlu olacak. Hiçbir şey değişmeyecek”.
Havana’nın doğusundaki Sovyet zamanı
konut projelerinden Alamar’da yaşayan Ofelia, Kaliforniya’daki cemaatin
uzantısı olan bağlı olduğu Evanjelik Pentakostal Kilisesi’nin bağışladığı
ikinci el kıyafetleri satıyor: “Kimin başkan olacağı fark etmez. Yukarıdakiler
zenginleşecek, alttakiler, yani benim gibiler, fakir kalmaya devam edecek”.
Kafasını eğiyor ve buruk bir şekilde gülümseyerek “Artık yanımızda Fidel yok”
diyor.
Uzun süredir Partili olan oda arkadaşım
Yudith’e durumu nasıl gördüğünü sorduğumda “Siyaset tartışmayalım. Çok sıkıcı.
Keyifli şeylerden konuşalım” diye yanıtlıyor.
Ocak 2018’de, üç hafta boyunca Havana’da
ve çevresinde yaşayan arkadaşlarımla konuşuyorum. On beş yıldır görüştüğüm
Kübalı erkek ve kadınlarla yeni görüşmeleri kayıt altına alıyorum. Öfke,
yılgınlık, yeni ortaya çıkan bir açık sözlülük ve teslimiyetle karşılaşıyorum.
Görüştüğüm neredeyse herkes karamsar. Bu hâl bulaşıcı.
Önde gelen bir araştırma enstitüsünün
bir atölyesine katılıyorum. Odadakilerin çoğu hükümetin piyasa yanlısı ekonomik
kararlarını eleştiriyor. Çoğu eşitsizliğin etkilerini çalışıyor. Eleştirilerine
karşı çıkmak için katılımcıların birkaçı Raúl Castro’nun yapılması gerekeni
yaptığını ve hükümetin güvenli ellerde kalacağına emin olduklarını
açıklıyorlar. Konuşmacılardan biri Küba liderliğine uzun bir övgü olarak, Çin
Komünist Partisi’yle ilgili anlamsız güzellemeler yapıyor. Dinleyenler, kuşkulu
gözlerle sabırla bitirmesini bekliyorlar. Toplantının bitiminde yönetici sertçe
not defterine vuruyor: “Karar vericiler bizi dikkate almıyorlar. Bu ülkede
Marksizm kapı dışarı edilmiştir.”
Sovyetler Birliği çöktüğünde, Küba hâlâ
toparlanamadığı uzun bir ekonomik krize girdi. Ekonomiyi ayakta tutabilmek,
elektriği sağlayabilmek, temel gıda maddeleri ve ilaçları ithal etmek için
Fidel ve danışmanları turizmi desteklediler. Devlet, ABD dolarının dolaşımını
yasallaştırdı ve Kübalıların büyük ölçüde turizmi destekleyecek şekilde küçük
işletmeler açmasına, oda kiralamasına, evini restorana çevirmesine izin verdi.
Ama gönülsüzce. Fidel defalarca ekonomi toparlanır toparlanmaz bu işletmeleri
yasadışı ilan etmekle tehdit etti. Hayatının son büyük ideolojik mücadelesini,
“Fikirlerin Savaşını”, Kübalıların yeni zenginler dediği yeni girişimcilerin
yükselişine karşı verdi. Kübalıların çoğu başlangıçta artan eşitsizliğe
içerlediler. Çoğu bana, bunun Devrimin ideallerine ihanet olduğunu söyledi.
Raúl Castro, abisinin yerine geldiğinde,
resmi siyaset ciddi şekilde değişti. Raúl Castro hükümeti, Fikirlerin Savaşını
rafa kaldırdı, devlet sektöründe büyük ölçekli işten çıkarmalara gitti ve belirli
sınırlar içerisinde özel işletmelerin çoğalmasını cesaretlendirdi. Az sayıda
Kübalı, yasal ve yasadışı olarak mümkün olanın sınırlarını zorlamak için daha
elverişli havanın avantajını kullanabildi. Miami’deki akrabalarından veya
devletin kasasını soymaktan gelen paraları kullanan yeni zenginler, büyük ve
gösterişli restoranlar açtılar, lüks Airbnb hizmeti vermek için mülk satın
aldılar, küçüklü büyüklü ithalat işlemleri yürüttüler. Çoğu yeni kavuştukları
zenginliğin havasını attı.
Raúl Castro, oyunun kurallarına
uydukları sürece yeni girişimcileri Küba’nın ekonomik geleceği için umut olarak
tarif ediyor. Parti çizgisini yansıtan Granma gazetesi bunu, özel girişimciler
Kübalıların genel sağlık hizmetlerini ve parasız eğitimini karşılayan döviz
getirdikleri için gelir ve refahtaki artan eşitsizlik bir yere kadar hoş
görülmeli diye açıklıyor. İnsanların, Devrime ihanet olarak gördükleri şey,
giderek ekonomik eşitsizliklerin kabul edilmesine dönüşüyor. Şikâyet etmek
yerine, veya onun yanı sıra, kendilerini gelişen piyasa ekonomine sıradan işçi
veya gerekli araçlara sahiplerse sokaklarda seyyar satıcı, bisiklet taksi
şoförü, cep telefonu tamircisi, kahve satıcısı olarak dâhil etmeye
çalışıyorlar.
Görüştüğüm Kübalılar bana hoşnutsuz
olduklarını anlatıyorlarsa da sokaklara inmeyi bırakın, toplu hareket
edecekleri bile şüpheli. Kübalıların geleneksel direniş yöntemi ülkeyi terk
etmektir. Başkan Obama’nın, Kübalıları ABD’ye çekmek için düzenlenmiş göç
programına son vermesi ve Başkan Trump’ın, ABD’nin Havana’daki elçiliğini ciddi
bir şekilde küçültmesinin ardından ülkeyi terk etmek artık daha zor. Yine de
Kübalılar göç etmenin yöntemlerini aramaya devam ediyorlar. Ülkeyi terk etmek,
on yıllardır Küba’daki basıncı alarak patlamayı engelleyen bir yöntem.
2018’in başındaki hava, Başkan Obama’nın
2016’da yaptığı Havana ziyaretindeki havadan belirgin bir şekilde farklı. O
zaman çoğu insan koşulların kötü olduğunu söylüyordu ama umutlulardı. Kemer
sıkmadan, masaya yiyecek koymak için borçlanmaktan, koşulların iyileşeceğine dair
vaatlerden bıkanlar Obama’yı kurtarıcı olarak gördüler. Pencerelere, salon
duvarlarına, hatta devletin işlettiği barlara fotoğrafları asıldı. Yudith,
Obama, Küba başkanlığına aday olursa büyük bir çoğunlukla kazanır diye espri
bile yapmıştı. Kübalılar, ABD yatırımlarının akacağını, turizmin patlayacağını,
özel işletmelerin gelişeceğini ve yaşam kalitesinin artacağını umdular.
Obama’nın planı Devrimi ticaretle
öldürmektiyse bile, Trump, Washington ve Miami’nin uzun süredir desteklediği
ilkel rejim değişimi yaklaşımını canlandırdı. Hükümeti devirmeye ve Küba
ordusunun ticari işlemlerine zarar vererek ekonomiyi boğmaya çalışıyor. Küba
ordusu; turizm sektörünün büyük kısmı, Mariel’deki yeni Liman ve Serbest Bölge
ve önemli ithalat-ihracat şirketleri de dâhil olmak üzere ülke ekonomisinin
ciddi bir kısmını kontrol ediyor. Trump’ın Küba karşıtı siyaseti şaşırtıcı bir
şekilde etkili oluyor. Trump’ın duyurduğu önlemlerin ardından, otel
yöneticilerine göre Küba’ya gelen ABD’li turist sayısında üçte birlik bir azalış
var. Küba hükümetiyle anlaşma görüşmeleri yürüten bir dizi ABD’li şirket geri
çekildi. Ocak ayında sıkılaşan ambargonun etkilerini gördüm. Havana’daki ve
plajlardaki oteller ve restoranlar, en iyi zamanlarında yarı yarıya doluydular.
Turist otobüsleri büyük park alanlarında boş boş duruyorlardı. Birçok taksici
bana turizm sektöründeki işlerinden çıkarıldıklarını söylediler. Rus ve Çinli
turlar artışta ama ABD’li turistlerin boşalttığı yeri doldurmaya yetmiyor.
Kübalıların talihsizlikleri Trump
tarafından kat kat arttırıldı ama kaynakların durumu da karmaşık. Siyasi ve
ekonomik krize saplanmış olan Venezuela, son dört yılda Küba’ya indirimli ihraç
ettiği petrolü yüzde 40 azalttı. Küba’nın yeni ekonomisinin merkezi olması
tasarlanan Mariel Limanı, Brezilya’da sağcı darbeyle görevden uzaklaştırılan
siyasetçilere yakın firmalar tarafından finanse edilmişti. Küba hükümeti,
2016’da Matthew Kasırgası’yla harap olan hastane, okul ve evleri yeniden inşa
ederken daha yıkıcı, Havana ve civarında can kayıplarına yol açan, şeker ve
kakao hasadını yok eden ve gıda ürünleri ve yumurta üretimini vuran Irma
Kasırgası’na yakalandı. Hükümet, kıtlıklar karşısında karneyle dağıtılan
yiyeceklerin miktarını düşürdü. Bu esnada serbest piyasada yiyecek fiyatları
arttı.
Küba toplumu parçalanıyor gibi. Çok
sayıda aile, muhtemelen bunlar çoğunlukta, çok az olan gelirlerini “devlet
kaynaklarını başka yöne çevirerek destekliyor” – ki bu devletten çalarak
oluyor. Parti militanı Mario, bana, “Damarlarımıza kadar işlemiş. Size birkaç
örnek vereyim: bir hastane kafeteryasından sorumlu bir Parti üyesi arkadaşım,
ailesi düzgün bir yemek yiyebilsin diye her gün eve yiyecek götürüyor.
Doktorlar karaborsada satmak için ilaç çalıyor. Aynı binada yaşadığımız, Hotel
Nacional’daki bir mutfak asistanı, zengin müşterilere ve özel restoranlara
satmak için jambon ve peynir taşıyor. Herkes çalıyor, çoğu buna mecbur. Elbette
ne kadar yüksekteyseniz o kadar çok çalabiliyorsunuz” diye anlatıyor.
Kübalılar yeni mülk sahibi sınıfa
“yükselen sınıf” diyor. Butik oteller, restoranlar, spor salonları, tamir
dükkânları, inşaat şirketleri var ve devlet kaynaklarını büyük ölçekli
götürüyorlar. Temmuz 2017’de hükümet, var olan işletmelere yeni limitler
getirip yeni ticaret lisansları vermeyi şimdilik durdurdu. Bunun özel sektörün
gelişmesinde anlık bir ara mı yoksa bir siyaset değişikliği mi olduğunu hiç
kimse bilmiyor.
Küba’da, yükselen yeni bir işsiz ve az
çalışan sınıfı da var. Güvenilir ekonomik istatistik bulmak zor ama raporlara
göre 2017’de nüfusun yüzde 20’si yoksulluk çekiyordu. Pahalı bir Havana
mahallesi olan Vedado’da kaldığım pansiyonun balkonundan en yoksul Kübalıları
izliyorum. Köşedeki çöp bidonlarını karıştırıyorlar. Havana merkezinde
dilenenleri görüyorum. Bunlar turistleri etkileyip birkaç CUC (Küba’nın
konvertibl para birimi) almak isteyen cıvıl cıvıl genç erkek ve kadınlar
değiller, gelip geçenlerden yiyecek veya para istemek için el yazılarıyla
İspanyolca yazdıkları kağıtları tutan yoksul insanlar. Havana’nın kalabalık
ticari bölgesi Calle Obispo’da, plastik poşet, karton ve bez parçalarıyla dolu
bir el arabasıyla yürüyen yaşlı bir adam görüyorum. Arkadaşım ve ben bir
kitapçıya doğru giderken adamı görüyoruz, arkadaşım şüphelerimi doğruluyor: bir
evsiz. Evsizlik çok nadiren görülüyor ama manzara, yeni Küba’nın nasıl
olacağının habercisi olabilir. Leonardo Padura’nın, Leon Troçki’yi öldüren ve
sonra yaşamını Küba’da sürdüren adamla ilgili Köpekleri Seven Adam kitabını
almak istiyorum. Fiyatı 30 CUC. Bu, bir devlet sektörü çalışanının bir aylık
maaşına denk. Kitaplar eşitsizliğin ölçü birimi halinde.
Ulusal Birlik
Sonia, Londra uçuşum için beni José
Martí Havalimanı’na götürüyor. Komünist Parti çizgisi hakkında bıkmadan yol
göstermeye çalışan iyi bir arkadaşım. Dedikodu kazanı Partideki bölünmelerle
ilgili hikâyelerle dolup taştığı için görevi daha güç oldu. Latin Amerika
Stadyumu’ndaki kavşağa dikkatlice yaklaşırken büyük bir reklam panosu
görüyorum. Kübalıların Raúl Castro’nun halefinin seçilmesini bekledikleri 19
Nisan’daki Ulusal Meclis toplantısını duyuruyor. İki sözcük kırmızıyla
yazılmış: ULUSAL BİRLİK. Bir bildiri değil de uyarı gibi. Raúl Castro, halef
seçiminin işlemesi için bir derecede siyasi birliğe ihtiyaç duyuyor. Irma
Kasırgası’nın sonuçlarını atlatmak için hükümetin daha fazla zamana ihtiyacı
olduğunu söyleyerek görevi devretmeyi iki ay ertelemişti. Siyasetle ilgilenen
Kübalılar –ki çoğu ilgilenmiyor- görev devrinin, Castro güçlerinin Parti
içindeki diğer muhaliflerle bir anlaşmaya varamadıkları için ertelendiğine
inanıyor.
Bu, kulağa inandırıcı geliyor. Parti
içindeki Raulcüler ve Fidelciler arasındaki bölünme derin. İlk olarak 2009’da
Raúl resmi olarak kardeşinin yerine geldikten sonra Fidel’in yakın
müttefiklerini görevlerinden alınca patlak verdi. Raúl, iktidarını
sağlamlaştırdıktan sonra, bazı Parti üyelerinin sosyalizmi zayıflatacağını
düşündükleri şekilde özel işletmelerin önünü açtı. İki kamp arasındaki
gerilimler 2011’de, Küba Komünist Partisi tüzüğünden eşitlikçiliği çıkarıp
“eşit haklar ve fırsatlar” eklediğinde doruk noktasına ulaştı. Değişimi
eleştirenler; eşit fırsatların, eşitlikçiliğin yumuşak bir sürümü olmadığını,
eşitsizliği yapılandırmanın bir yöntemi olduğunu öne sürüyor.
Küba’daki tek bölünme, Raulcüler ve
Fidelciler arasındaki bölünme değil. Raúl döneminin bir özelliği olarak daha
fazla siyasi ses zımnen hoş görüldü: Adadaki ve diasporadaki yeni zenginler,
Kübalı Amerikalılar, Kübalı akademisyenler, müzisyenler ve sanatçılar; ırkçılık
karşıtı, feminist ve çevreci gruplar; bloggerlar ve öncekinden daha açık bir
şekilde şikâyetlerini dile getiren Kübalılar. Ama sadece hoş görü var.
Demokrasi yanlısı gruplar, müzikleri ve sanatları açıkça hükümet karşıtı olan
müzisyen ve sanatçıların ses çıkarmasına izin verilmiyor.
Küba siyaseti durma noktasına gelmiş
gibi görünüyor olabilir. Kübalılar bu görünümün altında, Raulcüler ve
Fidelcilerin kavga ettiğini söylüyor. Geleceği kontrol kavgası. Ayrılmamdan
önceki akşam Sonia’ya, bugünle Castro’nun halefinin duyurulacağı 19 Nisan
arasında ne olmasını beklediğini soruyorum. Tarih rastgele seçilmemişti: 19
Nisan, ABD’nin Domuzlar Körfezi çıkartmasında yenildiği günün yıldönümü. Sonia,
Küba tarihindeki bu anı özetlemeye çalışıyor. Gergin gülümsemesi aksini söylese
de “Endişeli değilim. Raúl’un arkasında ordu var ve güvenlik aygıtı güvence altında.
Oğlu, devlet güvenliğinin başında. Damadı, Ordu’nun ticari işlerini yürütüyor.
Oralarda endişelenecek bir şey yok. Ama Parti o kadar kesin değil. Miguel
Díaz-Canel, Parti’den geliyor. Parti adamı. Ama arkasında Ordu’ya ve güvenlik
aygıtına ihtiyacı var. Díaz-Canel, şu anda hiçbir şey söyleyemez. Çenesini
kapalı tutmalı. Belki, başkan olduktan sonra yavaş yavaş ne düşündüğünü, nerede
durduğunu anlayacağız. Belki de anlamayacağız” diyor
Devrimle birlikte büyüyen arkadaşımın
aksine görüştüğüm Kübalıların çoğu Miguel Díaz-Canel’in ne düşündüğünü veya
nerede duracağını umursamıyor. Kendilerini siyasi elitten son derece kopmuş
hissediyorlar. Miguel Díaz-Canel’le ilgili soru sorduğum zaman en sık aldığım
yanıt “Kim?” veya “Siyasetçilerin hepsi aynı; kendileri için oradalar” oluyor.
Kübalıların evlerinin çoğunda TV sürekli
açıktır. Televizyon dizileri ve futbol maçları hariç nadiren Küba kanalları
izleniyor. Kübalıların çoğu yapabiliyorlarsa Miami’den yayın yapan Univision’u
izliyorlar.
05.04.2018
Elizabeth Dore, yakında Verso’dan
çıkacak “Küba Düşündüğünüz Gibi Değil” kitabının yazarı ve BBC Dünya
Servisi’inde Kübalı Hayatlar programının sunucusu.
Kaynak: Verso
Çeviri: Kontra Salvo