3 Nisan 2017 Pazartesi

'Evet' sonrası tufandır..!

Lozan Antlaşması’nın yıldönümü olan 24 Temmuz’da yeniden savaş başlatan ve referandumda başarması halinde daha da pervasızlaşacak olan Erdoğan’ın bir savaş yönetimi olmak; MHP ile birlikte Kürtlere karşı savaşarak, herkesi susturup iktidarını sürdürmek istediğini söyleyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Bu anayasa değişiklikleri, Kürt soykırımı üzerinden AKP-MHP iktidarının tahkimidir. Demokratik olmayan her gelişme Kürt düşmanlığıdır. Yaklaşım çerçevemiz bu olduğu için 'Hayır’ diyoruz. Hayır, bu otoriter hegemonik anlayışı frenler, bu da Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından yeni imkanlar doğurabilir" dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, ANF’den Agir Nûjiyan’ın sorularını yanıtladı. Dün ANF’de yayınlanan kapsamlı söyleşinin, referandum ve olası sonuçlarıyla ilgili bölümünü özetleyerek paylaşıyoruz:
12 Eylül’ün restorasyonudur
Biz, 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL’in 12 Eylül 1980 darbesi gibi bir darbe olduğunu düşünüyoruz. Referanduma sunulan anayasa değişikliklerini 1982 Anayasası’nın daha otoriter yönetime kavuşturulması anlayışıyla restore edilmesi olarak görüyoruz. 12 Eylül anayasası da Kürt soykırımını hedefliyordu. Bu anayasa değişiklikleri, Kürt soykırımı üzerinden AKP-MHP iktidarının tahkimidir. Ne Türkiye halklarına ne de Kürt halkına herhangi bir yararı var. Bizim açımızdan, yani Kürtler açısından herhangi bir değişikliğe 'Evet' ya da 'Hayır' dememizin ölçüsü demokratik olup olmadığıdır. Kürtler demokratik olan her gelişmeye evet derler, demokratik olmayan her gelişmeye de hayır derler. Çünkü demokratik olmayan her gelişme Kürt düşmanlığı; demokratik her gelişme de Kürt sorununun çözümü için bir adımı ifade eder. Yaklaşım çerçevemiz bu olduğu için 'Hayır’ diyoruz. Hayır, bu otoriter hegemonik anlayışı frenler, bu da Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından yeni imkanlar doğurabilir.
'Evet’in çıkmasıyla pervasızlaşacak
Lozan Antlaşması’nın yıldönümü olan 24 Temmuz’da savaş başlatıldı, şiddetlendirildi. Referandumda 'Evet’in çıkmasıyla birlikte bu daha pervasız yürütülecektir. Türkiye ve Kürdistan savaş alanı haline getirilecektir.
Zaten Erdoğan bir savaş yönetimi olmak; MHP ile birlikte Kürtlere karşı savaşarak, savaş ortamında herkesi susturarak iktidarını sürdürmek istiyor. 16 Nisan’da 'Evet' çıkarsa Türkiye ve Kürdistan'da savaş daha da şiddetlenecek; bu savaş Türkiye dışına da yayılacaktır. Bunun ne Türkiye halkları açısından ne de Kürtler açısından bir yararı olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye savaş alanı olacak
Böyle bir savaş yönetimine karşı Kürt Özgürlük Hareketi olarak direneceğiz, direnişi daha da kapsamlılaştıracağız. Artık savaşın sadece Kürdistan’la sınırlı olması söz konusu olamaz. Geçmişte de Türkiye'de bazı eylemler yapılıyordu ama yeni dönemle birlikte Türkiye de en az Kürdistan kadar savaş alanı haline gelecektir. Çünkü demokrasi güçlerini ezmek istiyor, Kürtleri ezmek istiyor, demokratik yollardan sorunu çözmek istemiyor. Demokrasiye inanmıyor. Demokrasinin Kürtlerin işine yarayacağını düşünüyor. Zaten Türkiye şimdiye kadar bu nedenle demokratikleşmiyor. Kürtler yararlanır diye demokratik adım atmıyorlar.
Direniş de tarihi olacak
Referandum sonucu soykırımcı faşist bir yönetim ortaya çıktığında buna karşı direnişimiz tarihi olacaktır; bir nevi seferberlik halinde bir savaş yürüteceğiz. Zaten onlar “16 Nisan sonrası savaşı büyüteceğiz, yaygınlaştıracağız, şöyle asacağız, şöyle keseceğiz, şöyle bitireceğiz” diyorlar. Bu, aslında savaşı yükseltmek anlamına geliyor.
Faşist yönetim kaybedecek
Kuşkusuz bunlar hayali hedeflerdir. Bizi ezmek için onlarca hükümet kuruldu ama hep başarısız kaldılar. Kürt direnişi ani bir parlamayla ortaya çıkmış bir direniş değildir. Yüzyıllık bir temeli vardır. Özellikle 45 yıldır bir mücadele veriyoruz. Demokratik devrim, sosyal devrim, kültürel devrim gerçekleştirmişiz; toplumsal değişim yaratmışız. Güçlü ideolojik ve siyasal temellere sahibiz. Sadece Kürdistan'ın değil, Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun sorunlarını çözecek ideolojik ve siyasi bir yaklaşımımız var. Bu açıdan bu ezme naraları kesinlikle boştur; kendilerini kandırmaktırlar. Bütün faşistler iktidarlarını sağlamak için böyle iddialarda bulunurlar. AKP iktidarı hiçbir biçimde bu hedeflerine ulaşamayacak ve kaybedecektir. AKP iktidarının yenilgisi, kaybetmesi, Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı yürüttüğü savaşın başarısız olmasıyla gerçekleşecektir.
Türkiye'nin iç koşulları, bölge koşulları ve dünya koşulları da AKP-MHP ittifakı ne kadar saldırırsa saldırsın başarılı olamayacağını gösteriyor. Direnecek ve başaracak olan kesinlikle bizler olacağız. Bu nedenle “Mutlaka kazanacağız” şiarıyla 2017 yılında mücadeleyi AKP iktidarına karşı her yerde sürdüreceğiz. O bize karşı her yerde savaşı yürütmek istiyorsa biz de ona karşı her yerde bütün imkanlarımızı kullanarak direneceğiz. Bizim cevabımız böyle olacaktır.
Barış süreci mümkün değil
Türkiye'de barış süreci diye bir süreç başlatmak mümkün değil. Kürt sorununun çözüm anlayışının olmadığı yerde nasıl barış olacak? Kürt’ün gücü bitirilmek, ezilmek, tasfiye edilmek isteniyor. Kürtlerin gücünü ezip yeniden 20. yüzyıldaki gibi soykırımcı sömürgeci sistem altına almak istiyor. Böyle bir ortamda Türkiye'de herhangi bir barış süreci olmaz, bir çözüm süreci gelişmez. Türkiye'nin Bakurê Kurdistan’daki, Rojava’daki politikası açık değil midir? Şehirleri yakıp yıkmadı mı, yerle bir etmedi mi? Demokratik siyaset üzerindeki saldırılar ortada. Binlerce tutuklu var. Bütün belediye eşbaşkanları görevden alındı ve tutuklandı. Şu anda dünyada hiçbir ülkede olmadığı kadar kadın siyasetçi tutukludur. Bu kadar kadın siyasetçinin tutuklandığı bir yerde bir barış süreci, bir çözüm gelişebilir mi? 12 Eylül 1980’de darbe geldiği zaman Kürt Özgürlük Hareketi'nin ve Kürtlerin kökünü kazımak hedefleniyordu; bir kök kazıma saldırısı başlatılmıştı; şimdi de AKP-MHP ittifakı böyle bir saldırı başlatmıştır. Hedef Kürtlerin iradesini kırmak, sindirmek ve boyun eğdirmektir. Herhalde irade kırma, sindirme ve boyun eğdirdikten sonra barış olmaz! Buna da teslimiyet derler. Teslimiyetin de barış olmadığı açıktır. Tabii ki teslim olunursa ortalık süt liman olur, sessizlik olur. Güçlünün Barışı denen Pax Romana olur. Bunun da barış olmadığı açıktır.
Barış ancak mücadeleyle gelişir

Bu açıdan adalet olmazsa, eşitlik olmazsa barış da olmaz. Şimdi dünyada çeşitli çevreler “adalet yoksa barış da yok” diyorlar. Kürdistan'da da adalet yok, bu ortamda nasıl barış olacak? Bu açıdan biz bir barış sürecinin ancak direnişle, mücadeleyle gelişebileceğini düşünüyoruz. Eğer güçlü bir direniş ortaya konulur, bu politikalar boşa çıkarılırsa, o zaman demokratikleşmenin önü açılır. Barış demokratikleşmeyle gelir. Barışla demokratikleşmenin arasında doğrudan bağ vardır. Türkiye'de demokratikleşme olmadan barış olmaz. Şu anda da iktidarın demokratikleşme diye bir derdi yoktur. Aksine daha fazla otoriter olma çabası içindedir. Zaten daha fazla otoriter olacaklarını açıkça söylüyorlar.