İki ülke arasındaki son gerilim
Washington-Ankara hattında daha önce çıkan krizleri de akıllara getirdi.
Türkiye'nin eski Washington Büyükelçisi
ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu, 1 Mart tezkeresi ve "çuval
olayı" sırasında ABD ile yaşanan krizin birinci derecede tanığıydı.
BBC Türkçe'ye konuşan Loğoğlu, iki ülke
ilişkilerinde bugüne dek öne çıkan 6 krizi ve son vize gerilimini
değerlendirdi.
Küba Füze Krizi
Ekim 1962'de patlayan "Küba Füze
Krizi", Soğuk Savaş'ın iki süper gücünü, ABD ve Sovyetler Birliği'ni,
nükleer savaşın eşiğine getirdi. Küba üzerinde uçan U2 uçaklarının burada
nükleer başlıklı füzeleri keşfetmesiyle, eski ABD Başkanı John F. Kennedy
Sovyetlere Küba'ya nükleer silah sağlamaları durumunda, büyük bir krizin patlak
vereceği uyarısında bulundu.
Taraflar bir süre karşılıklı restleşmeyi
sürdürdü ancak ABD ve Sovyetler Birliği'nin karşılıklı pazarlıkları sonucunda
gelinen nokta Türkiye'yi de krizin bir parçası yaptı.
Sovyetler, Küba'dan nükleer silahlarını
çekeceğini ancak önce ABD'nin Türkiye ve İtalya'daki nükleer başlıklarını geri
çekmesi gerektiğinde ısrar etti.
Faruk Loğoğlu'na göre, ABD ve Sovyetler
Birliği arasında Türkiye'den silahların kaldırılması yönünde verilen kararın
"Ankara'ya danışılmadan alınması", krizin dokusunu oluşturuyordu.
1964 - Johnson Mektubu
ABD'nin 36'ıncı başkanı Lyndon B.
Johnson, 5 Haziran 1964'te dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye ilettiği mektubunda
Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri harekât düzenleyeceğinden haberdar olduğunu ve
bundan endişe duyduğunu yazdı.
Faruk Loğoğlu'na göre, ABD'nin askeri
operasyonu önlemek için gönderdiği mektupta en kritik mesaj "Karşınızda
Sovyetler Birliği'ni bulursanız, yanınızda biz olmayacağız" vurgusuydu.
İsmet İnönü'nün yanıtı ise "Yeni
bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır" oldu.
Mektupta, ABD ile tam istişarede
bulunması için Türkiye'den keskin bir dille talepte bulunan Johnsson, aksi
takdirde "NATO Konseyi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin acele
toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağını" belirtmişti.
Loğoğlu'na göre Türkiye bu kriz sonrası,
"göreceli olarak NATO'ya daha az bağımlı" politikalar izlemeye
başladı.
1974 - Haşhaş ekiminin yeniden
başlatılması
Faruk Loğoğlu'nun dikkat çektiği bir
başka kriz, 1974'te dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in haşhaş ekimini yeniden
başlatmasıyla patlak verdi.
Amerika'da yükselen uyuşturucu tüketimi
artarken, Türkiye de uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanan bazı ülkeler
arasındaydı.
1971'de haşhaş ekimini tamamen
yasaklayan Türkiye'nin 3 yıl sonra aksi bir karar alması Washington'la
ilişkilerde gerginlik yarattı.
"Karar ayrıca tartışılabilir ama
Bülent Ecevit, Türkiye'nin duruşunu göstermişti" diyen Loğoğlu, elde
edilen ürünlerin uluslararası standartlara intikal etmesi yönündeki adımlarla
beraber, krizin ilişkilere kalıcı hasar vermeden atlatıldığını hatırlatıyor.
1974 - İncirlik'in kullanımının askıya
alınması
Adana il sınırları içindeki İncirlik
Üssü, Soğuk Savaş döneminde ABD'nin Sovyetler Birliği'ne karşı kilit operasyon
merkezlerinden biriydi. ABD ile Türkiye'nin müttefiklik ilişkilerinde ise,
önemli bir pazarlık aracıydı.
ABD 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sonrası
Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya karar verdi.
Türkiye, ülke sınırları içinde ABD'nin
kullanımındaki İncirlik Üssü ve diğer üslerin kullanımını askıya alarak,
buraların kontrolünü Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) devretti.
Bülent Ecevit ise 2002 yılında Hürriyet
gazetesinden Sedat Ergin'e yaptığı açıklamada, ''Yasaklayıcı tutumlarına karşın
haşhaş üretimini belli kurallar içinde serbest bırakışımız ABD'de çok tepki
uyandırmıştı. Kongre'nin ambargosu aslında Kıbrıs değil, haşhaşla ilgiliydi.
Sonra Kıbrıs'a yamandı'' dedi.
ABD Kongresi'nin Eylül 1978'te ambargoyu
kaldırması sonrası, İncirlik Üssü eskisi gibi faaliyet göstermeyi sürdürdü.
Üs, Orta Doğu'da Irak Şam İslam Devleti
(IŞİD) örgütüne karşı mücadele eden ABD liderliğindeki koalisyon güçleri için
kilit önemde olarak görülüyor.
2003 - 1 Mart Tezkeres
Faruk Loğoğlu, Washington Büyükelçisi
olarak görevini sürdürürken yakınen tanık olduğu, ABD'nin Irak'ı işgal
sürecindeki 1 Mart tezkeresi kararının, iki ülke arasında en çok iz bırakan
kriz olduğu görüşünde.
O dönem Türk askerlerin yabancı ülkelere
gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına ilişkin
tezkere, gönderildiği TBMM'den geçmedi.
Loğoğlu'na göre, ABD bu dönemde çok
istediği tezkerenin TBMM'den geçeceği beklentisindeydi. Tezkere kapsamında
İskenderun'a konuşlandırılacak askerler, araçlar ve gemilerin ıslah çalışmaları
için o dönem yaklaşık 200 milyon dolar ayrılmıştı.
Loğoğlu bu döneme dair anılarını şu
sözlerle anlattı:
"Ben Büyükelçiydim. 'Başka bir
karar da çıkabilir' diyerek onları uyardığımı hatırlıyorum. 'Türkiye bir
parlamento devletidir ve bu irade karşısında beklemek lazımdır' demiştim. ABD
yine de Doğu Akdeniz'i Amerikan gemileriyle doldurdu. Ama beklenen olmadı.
"ABD, tezkere kararı sonrası
çaresiz olmadığını Irak'a güneyden girerek gösterdi. Ancak tezkerenin TBMM'den
geçmemesi,'hem ABD ordusunda hem de ABD Kongresi'nde olumsuz izler
bıraktı".
'Çuval olayı'
4 Temmuz 2003'te Irak'ın Süleymaniye
kentinde Amerikan askerleri, Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı subayların
bulunduğu karargâha baskın düzenledi, buradaki Türk askerleri ise başlarına
çuval geçirilmesi sonrası gözaltına alınarak sorgulanmak üzere Bağdat'a
götürüldü.
Faruk Loğoğlu bu süreçte "ABD'nin
olayın üzerine gitmesi gerektiği gibi gitmediğini" belirtti ve ekledi:
"Ben bu konunun araştırılması için
bir komisyon kurulmasını önerdim ancak biz Washington olarak devreden
çıkarıldık ve yaşananlar, Türk Dışişleri Bakanlığı ve Ankara Büyükelçiliği
tarafından ele alındı. Türkiye de ısrarlı davranmadı."
Son krizi nasıl değerlendirmeli?
Türkiye'nin eski Washington Büyükelçisi
ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu, ABD'nin göçmen olmayan vize
hizmetlerini askıya almasına yönelik son kararının daha önce bir emsali
olmadığına dikkat çekiyor.
Faruk Loğoğlu'na göre karar "baştan
sona hatalı ve ağır".
"ABD'nin yaklaşımı orantısız ve
gereksiz. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler Türk vatandaşı, tutuklamakta
bir aykırılık yok" diyen eski diplomata göre konuyla ilgisi olmayan
onbinlerce vatandaş mağdur olacak:
"Kararın gerekçesini anlamak güç.
İçinden çıkılması hem kolay, hem zor bir durum. 'Karşılıklı vize başvuruları
yeniden alınmıştır' denilmeli - ki bu kolay olanı. Ancak bu, bir birikimin
devamı. Irak, Suriye, YPG-PYD, ABD'li vatandaşların tutuklanması, davalar...
İlişkiler doygunluk noktasına geldi. ABD ise yanlış bir düğmeye bastı."
KAYNAK: BBC TÜRKÇE