Tam teçhizatlı askerler, mermi ve bomba yorgunu bir sokağın köşesine
mevzilenmiş.
Karşılarındaki hedefi tarıyorlar neredeyse.
Enkaza dönmüş yapılar arasından “ateşkes” komutu veriyor bir asker.
Namlular susuyor.
Bir anons duyuluyor ardından:
“Teslim olun! Kaçacak yeriniz yok.”
Yarısı yıkık bir evin ardından “Ateş etmeyin, teslim oluyoruz” diye bağırıyor
bir kişi.
Sokağın başından, elleri havada, tek sıra çıkıyor biri çocuk üç kişi.
Askerler diz çöktürüp üzerlerini arıyor. Bir de “tebligat” yapılıyor
“teslim” olanlara:
“Gençler, devletin güvencesi altındasınız. Bize emanetsiniz. Size kimse
zarar vermeyecek.”
Bu görüntüleri Genelkurmay Başkanlığı Şubat 2016’da servis etti, akşam
haberlerinde bütün televizyonlar “Sur’da üç terörist teslim oldu”, “Sur’da
PKK’lılar böyle teslim oldu” diye “flaş, flaş” verdiler.
Ancak ortaya çıktı ki, bütün bu görüntüler “mizansen”miş.
Mezopotamya Ajansı başarılı bir gazetecilik örneği vererek, Sur’daki
çatışmalı süreçte biri çocuk üç kişinin mahalleden çıktıkları ana ilişkin
gerçek görüntülere ulaştı ve dün yayınladı.
Gerçek hiç de öyle Genelkurmay’ın servis ettiği, yandaş televizyon
kanallarının haber bültenlerinde bangır bangır yayınladığı gibi değilmiş.
Dün ortaya çıkan görüntülere göre sivil elbiseli üç kişi bir tankın önünde.
Bulundukları alan çatışmalar nedeniyle yıkıntılar arasında, yerler çamur
içinde.
Elleri havada olan bu üç kişi zırhlı araçtan verildiği tahmin edilen
komutlar doğrultusunda soyunmaya başlıyor.
“Tahmin edilen” diyoruz çünkü görüntüler kesilmiş ve sesi de silinmiş.
Tedirgin bir yüz ifadesiyle soyunuyor tankın önündeki üç kişi. İç
çamaşırlarıyla kalıyorlar.
Elleri havada, bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar karşısındaki JÖH’lülere ya
da PÖH’lülere.
Sur’dan tahliye edildikten sonra tutuklanan üç zanlı Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesi’nde “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” suçunu işledikleri
iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanıyor.
İşte bu görüntüler de sanık avukatlarının talebi üzerine yargılamayı
yürüten mahkemenin kararıyla Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün göndermesi
üzerine ortaya çıktı.
22 Şubat 2016’da zırhlı araç kamerasından çekildiği anlaşılan görüntüler de
sanıkların anlatımlarını doğruluyor.
“Akrabalarımıza yardım için gittiğimiz Sur’da 65 gün boyunca mahsur kaldık.
Tahliye edildikten sonra bir gün boyunca Sur’da bir evde bekletildik. Ertesi
gün askerler bize ‘Film çekilecek, oyun oynayacağız siz de bu oyunun figüranı
olacaksınız, öyle gideceksiniz’ dediler. Bizi çatışmanın olduğu bir bölüme,
askerlerin gezindiği bir yere götürdüler. Burada üstümüzdeki elbiseleri
çıkardılar ve teslim oluyormuş gibi video çekimi yaptılar. Çekim sırasında bize
teslim oluyormuş gibi bağırmamızı da söylediler.”
Sanıkların aktardığına göre bu mizanseni kabul etmeyenler tehdit edilmiş,
kafasına silah dayanmış.
Hatta mizansen görüntülerin çekilmesinin ardından asker ve özel
harekâtçıların kendilerini infaz etmek istediği, ancak görüntülerin basına
servis edilmesi nedeniyle bir komutanın uyarısıyla bundan vazgeçildiği de
sanıkların anlatımları arasında yer alıyor.
Ortaya çıkan bu görüntülerden de anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın AKP’si Kürt
sorununun çözümünde “savaş” şıkkını tercih ettiği andan itibaren 1990’ların
Ergenekon devletine, JİTEM yöntemlerine kesinkes geri dönmüştür.
Bugün gelinen noktada AKP devleti Ergenekon’la koalisyon yapmış; sadece
bölgede değil, tüm Türkiye’de Olağanüstü Hal’iyle ve Kürtlere uygulanan
baskılarla 90 yılların “güvenlikçi devleti”yle yarışır hale gelmiştir.
Sadece son bir ay içersinde yaşanan birkaç somut olay bile, Türkiye’nin
giderek iç barıştan uzaklaşıp, daha büyük çatışmalara gebe hale geldiğinin açık
göstergesidir.
Kurtalan’ın Kayabağlar köyü ilkokulunda öğretmenler çocukların alınlarına
ay yıldız çizerek, ellerine bayrak verip evlerine göndermiş.
Bir başka haber de Mezopotamya Ajansı’ndan:
“Kayyım atanan Şırnak’ın Cizre Belediyesi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle
yaptığı anonslarda tüm işyerlerine Türk bayrağı asma zorunluluğu getirdi.
Anonsta, iş yerlerine bayrak asmayanlar hakkında idari işlem başlatılacağı
belirtildi.”
Bunun ne anlama geldiğini daha iyi kavramak için önce bu ülkede Kürt olmak
gerekiyor.
Selahattin Demirtaş kadar iyi anlatmak için de bu acıyı yüreğinde hisseden
bir siyasetçi olmak şart.
“Bizim karşı olduğumuz şey, bayrağa ırkçı, milliyetçi anlam yüklemek.
Milliyetçiliğin ve bir etnik kimliğin, ırkın temsilidir bu bayrak deyip zorla
dayatılmasıdır. Bu yanlıştır. Bayrak devleti ve vatandaşları temsil eder ve biz
bundan da gocunmuyoruz. ‘İşte sen Türklüğü kabul edeceksin, kendi anadilini
önce kimliğini inkar edeceksin, bu bayrağı da zorla kabul ettireceğim sana’
denirse orada etki-tepki oluşur. 12 Eylül döneminde, Diyarbakır Cezaevi’nde ve
Türkiye’nin birçok cezaevinde Kürt olduğu için tutuklanan siyasi tutuklulara
Türk bayrağı önünde diz çökmeleri, biat etmeleri, itirafçı olmaları dayatıldı.
Yani bayrak işkence aleti olarak kullanıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı
işkence aleti yapılamaz. Asıl bayrağa hakareti yapanlar onlardır, biz değiliz.”
(25 Mayıs 2015,Star TV)
AKP devleti ile Ergenekon koalisyonunun Türkiye’yi Kürt sorununda getirdiği
nokta sadece Türk bayrağı dayatmasıyla sınırlı değil.
Daha birkaç gün önce sosyal medyaya düşen bir görüntüyle ilgili haber çok
şeyi anlatıyor:
“Şırnak’ın Gündoğdu Mahallesi’nde bulunan Tümgeneral Ömer Keçecigil
İlkokulu’nda Kürtçe konuşmak yasaklandı. Dün sabah sosyal medyaya düşen bir
fotoğrafta öğretmenin sınıfın panosuna ‘Kürtçe konuşmayacağım’, ‘Ders içinde
konuşmayacağım’ ve ‘sınıfta kavga etmeyeceğim’ yazılı kağıtları astığı
görüldü.”
Yine bu ay içersinde gelen başka bir habere bakalım:
“Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutukluların Kürtçe konuşması
‘örgüt propagandası yapıyorsunuz’ deniler yasaklandı, Kürtçe yazılan mektuplara
ise soruşturmalar açıldı.”
Daha geçtiğimiz ay yaşandı bu olay Ağrı’nın Patnos ilçesinde:
“Devriye gezen polis ekipleri İpekyolu üzerinde bir düğün konvoyunda sarı,
kırmızı, yeşil mendiller sallayanları görünce araçları durdurdu. Polis araç
konvoyunun arasına dalarak mendilleri sallayan dört kişiyi gözaltına aldı.
Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen dört kişi,
çıkarıldıkları mahkemece PKK/KCK’nın propagandasını yapmak suçundan
tutuklandı.”
Kürtlerin seçtikleri parti başkanları, milletvekilleri, belediye
başkanları; kurdukları partilerin il başkanları, ilçe başkanları, beş bine
yakın kadrosu cezaevinde.
Sivil siyasetin yolu Kürtlere apaçık tıkanmış durumda.
Yetmiyor artık gelinen noktada çocuklarının alnına ay yıldız çiziliyor,
okulda ve hapiste Kürtçe yasaklanıyor, düğünlerde yeşil, sarı, kırmızı mendil
sallamak bile tutuklama sebebi oluyor.
Bütün bu tablo bize gösteriyor ki, “Yeni Türkiye”, “İleri Demokrasi”
sloganlarıyla iktidara tırmandıkça tırmanan Erdoğan’ın AKP’si az gitmiş, uz
gitmiş, sonunda “bir Ergenekon boyu” yol gitmiş.
Celal Başlangıç/ artıgerçek.com