Evlat edindikleri gazetecilere birer de
mektup yollayan Fransız meslektaşları, dayanışmalarının süreklilik taşıdığını
ve yargılama süreci adalete uygun bir sonuca varana kadar süreceğini
vurguladılar.
14 Fransız gazeteci ve evlat edindikleri
Türkiyeli gazetecilerin listesi şöyle:
Sorj Chalandon (Ahmet Şık), Catherine
Clément (Çağdaş Erdoğan), Florence Aubenas (Cihan Acar), Fabienne Sintes (Zehra
Dogan), Elise Luce ( Aysenur Parıldak), Edwy Plenel (Tunca Ögreten), Bernard
Pivot (Turhan Günay), Annick Cojean (Kadri Gürsel), Marie-Monique Robin (Meltem
Oktay), Patrick de Saint-Exupery ( İnan Kızılkaya), Pierre Haski (Ahmet Altan),
Jean-Xavier de Lestrade (Kazım Kızıl), Jean-Claude Guillebaud (Mehmet Altan),
Plantu (Musa Kart).
Fransız gazetecilerin Türkiyeli
meslektaşlarına yolladıkları mektuplar ise şöyle:
Gazeteci - yazar Sorj Chalandon’dan
Ahmet Şık’a
Ahmet Şık,
Parmaklıkların arkasında tutsak olan
birisi için ne tür bir dilek dileyebilir ki insan ? Özgür olsam, Silivri’nin
telleri önünde öfkemi haykırsam. Kumru olsam, uçsam şehrin üstünde, bulutları
delip zindana doğru iniş yapsam. Rüzgar olsam, essem, kükresem Büyükçekmece
açıklarında. Marmara’nın suyundan, tuzundan, kumundan, gelecek yağmurlardan güç
alsam, üflesem hapishanenin duvarlarını titretircesine.
İster özgür insan, ister kumru ya da
rüzgar olayım, senin için tek dileğim var Ahmet, o da adalet.
Yalnız değilsin Ahmet. Ailen,
yakınların, Türkiye’de ve dünyanın dört bir yerindeki arkadaşların, biz hepimiz
senin rehin alınan özgürlüğünün bekçileriyiz, tepende uçan kuşlarız, esen
rüzgârız.
Çocuklarınızın atacağı kahkahalar, bu
adaletsizliğin acısını çıkaracaktır.
Saygıyla, sevgiyle
Romancı, felsefeci ve eleştirmen Catherine
Clément’den foto muhabiri Çağdaş Erdoğan’a
Sevgili kızım, sevgili küçüğüm,
Resmi makamların seni bir terör örgütüne
üye olmakla suçlandığını öğrendim. Sana yürek diliyorum, cesaret gönderiyorum
bu zorlu döneme göğüs gerebilmen için. Tarih, hapis cezası çektikten sonra
halklarını özgürleştiren kahramanlarla dolu! Zor günler yaşıyorsun. Keşke
elimden daha fazlası gelebilse senin için. Sana düş dolu geceler ve sıkıntısız
günler diliyorum. Bu yeni yılın özgürlüğüne kavuşma yılı olması diliyor,
gözlerinden öpüyorum.
Le Monde muhabiri Florence Aubenas’tan
Cihan Acar’a
Hapishaneden çıkan ve tekrar tutuklanma
tehlikesi devam eden bir Türk dostuma mektup:
Sevgili Cihan,
Sana bu mektubu gönderirken, son derece
aykiri bir harekette bulunduğum düşüncesini zihnimden atamıyorum. Ben Fransa’da
bir gazeteci olarak sana yazıyorum. Ve sen Türkiye’de bir gazeteci olarak beni
okuyorsun. Sence de bunun tam tersi olması gerekmez miydi?
Tutuklandığında çekilen iki polisin
arasındaki fotoğrafını gördüğümden beri sana sormak istediğim o kadar çok soru
var ki. Bir meslektaşın attığı tweette Kürt muhaliflerden ünlülere kadar
herkesin cenaze törenlerini çok güzel haber yaptigin için sana “Mezarlık Cihan”
lakabı taktıklarını söylemişti. Geçen yaz nihayet tahliye oldun. Peki bugün davan
ne durumda? Hayatın nasıl? Çalışabiliyor musun? Peki Türkiye nasıl bugünlerde?
Sokaklar, insanlar, köyler? Gazeten yasaklandığından bu yana en çok neyi
özledin? Hangi haberi, hangi töreni bize iletemedin ?
Buradan bakınca, hem senden hem ülkenden
haber almak gitgide zorlaşıyor.
Sevgili Cihan, 2018 yılında senin için
en büyük dileğim bu sorulardan sadece birine dahi olsa cevap verebilmen.
Özgürce.
Gazeteci, TV kanalı France Inter'de
programcı Fabienne Sintes’ten Zehra Dogan’a
Sevgili Zehra,
Son haftalarda, sana yardım etmek için
çırpınan dostların sayesinde seni ve özellikle eserlerini tanıdım. Haberi
olmayanlar için hatırlatmak isterim : çizdiğin bir tablo ve bir yazı yüzünden
aylardır hapistesin.
Ülkeni ve onun karmaşasını çiziyorsun ve
kaleme alıyorsun. Ve iste tam da bu özgür ruhunu hapsetmek istiyorlar. Seni
sessizliğe gömebilmek için çok daha fazlasını yapmaları gerekiyor. Bunu senin
yazdıklarını okuduktan ve eserlerini inceledikten sonra anladım. Ayrıca,
internette « Gözler dört açık » isimli videonu izledim. Herkes mutlaka 5 dakikasını ayırıp bu videoyu
izlemeli ve anlamalı.
Tabii ki 2018 yılı için dileğim senin
tekrar özgürlüğüne kavuşman. Bizim burada ne kadar büyük bir şans olduğunu
anlamadan sahip olduğumuz devinme, gezme özgürlüğüne, yazma ve çizme
özgürlüğüne tekrar kavuşmanı diliyorum. 2018 senin ve sadece bir gazetede yazı
yazdıkları için haksız yere tutuklananların özgürlüğe kavuştuğu yıl olsun.
Ve bizler gibi özgür ülkelerinde rahatça
yaşayanlar için ise, Türkiye’de haksız yere mahkum edilen, çalışması yasaklanan
gazetecilerin ve sanatçıların durumunu “gözlerimiz dört açık” şekilde takip
ettiğimiz yıl olsun.
Gazeteci, France 2 TV Kanalı'nda sunucu
Elise Lucet’ten Ayşenur Parıldak’a
Sevgili Ayşenur, 2018 yılı başlıyor ve
sen cezaevindesin. Seni koğuşunda hayal ediyorum ve her yeni yılda dostlarımıza
gönderdiğimiz iyi niyet dileklerimi sana iletmek zor geliyor. Ama yine de, bu
sene yeni yil dileklerimi herkesten önce sana göndermek istiyorum. Doğal olarak
dileğim özgürlüğüne kavuşman. Ancak, bilhassa seni sen yapan gücünü korumanı
diliyorum. Silahlı bir terör örgütü üyesi olduğun iddiasıyla haksız yere 7,5
yıl hapis cezasına mahkum edilmenin senin için ne derece zor olduğunu
biliyorum. Sen bir hukuk öğrencisiydin ve Zaman gazetesine adli haberler
yazıyordun. Tutuklandıktan sonra kötü muamele gördün. Şiddete ve cinsel tacize
maruz kaldın. Mektubunda “Burada unutulmaktan korkuyorum” demiştin. Hayır, seni
unutmuyoruz ! Sana ihtiyaç duyduğun tüm gücü gönderiyorum buradan. Türkiye’deki
hapishanelerin kalın duvarlarını delerek sana ulaşacak bir güç yolluyorum.
Senin için mücadele etmeye devam edeceğiz. Tıpkı Erdoğan hükümeti tarafından
yargılanan veya mahkum edilen yüzlerce meslektaşımız için mücadeleye devam
edeceğimiz gibi. #LiberezLesTous (Hepsini özgür bırakın)
Gazeteci, Mediapart haber sitesinin
kurucusu Edwy Plenel’den Tunca Ögreten’e
Sevgili Tunca Öğreten,
323 gün süren tutukluluğunun ardından
özgürlüğünüze kavuştuğunuz 7 Aralık’ta Twitter üzerinden mesajlaşmıştık. O
günden beri görüşemedik. Bana Mediapart adına verdiğim destekten dolayı nazikçe
teşekkür etmiştiniz. Halbuki siz sadece işinizi yaptığınız için adli tahkikata
tabi tutulurken, tutuklanırken, yargılanırken bizim elimizden ne kadar az sey
geliyor. Sizler her şeyinizi riske ediyorsunuz. Özgürlüğünüzü, mesleğinizi,
işinizi, kısaca hayatınızı.
3 Nisan tarihinde davanızın görüleceği
bu yeni yılın ilk günlerinde sizin için iyilik, güzellik, sağlık, huzur yani
kısaca mutluluk diliyorum. Ancak, mesleki deformasyondan olsa gerek iyi niyet
dileklerine biraz şüpheyle yaklaşıyorum. Biz gazeteciler tarihin önceden
yazılmadığını, öngörülemez ve tahmin edilemez olduğunu çok iyi biliyoruz.
Mesela kim tahmin edebilirdi ki iktidarın merkezindeki yolsuzlukları ortaya
çıkardığınız, vatandaşlarınızın haber alma hakkını savunduğunuz için bir gün
terörist muamelesi göreceğinizi ?
Maruz kaldığınız bu talihsiz durum
aslında sadece ülkeniz için değil hepimiz için bir uyarıdır. Haber verme
özgürlüğünün, gerçeği ortaya çıkarma ödevimizin ve eleştiri hakkımızın hedef
alınabileceğini kabullenmek, demokrasiden vazgeçmek demektir. Bu karışık ve
belirsiz dönemde, dünyanın dört bir yanında iktidarlar ve siyasetçiler
gazeteciliği kriminalize etmeye çalışmaktadır. Fransa’da ne mutlu ki bu
girişimler sadece sözde kalıyor. Bazı siyasetçiler, bizim sesimizi kısmamızı ve
kamusal tartışmalardan tamamen çekilmemizi istiyor. Şüphesiz onlar sadece
hakikatten korkuyorlar. Aslında onların ne kadar zayıf, ne kadar cahil ve
sorumsuz olduklarını ortaya çıkarmamızdan endişe ediyorlar.
Sevgili Tunca, bugün siz, sizinle ayni
durumda olan diğer kadın ve erkek meslektaşlarınız gibi gazetecilik mesleğinin
onurusunuz. Sizi kardeşçe selamlıyorum.
Goncourt Akademisi'nin Başkanı ve
gazeteci Bernard Pivot’tan Turhan Günay’a
Sevgili Turhan,
Sizi tanımıyorum ama işlerinizi takdir
ediyorum - ayrıca cesaretinize de hayranım.
Her ikimiz de edebiyatı ve düşünce
özgürlüğünü, okuma ve yazma özgürlüğünü seviyoruz. Bunlardan dolayı
mahkemelerde sürünerek cezalandırılabiliyorsunuz. Bu çok aptalca olduğu gibi
büyük bir rezalet. Bu tahammülsüzlüğe tahammül etmek zor. Umuyorum ki 2018
bunlara son verecek.
Candan dayanışma ile…
Gazeteci, Albert Londres Ödülleri Jürisi
Başkanı Annick Cojean'dan Kadri Gürsel'e
Sevgili Kadri,
25 Aralık'taki duruşmana katılamadım,
Hint okyanusunda bir seyahatte idim. Biliyor musun o gün göstermelik adalet ve
iktidarın savcıları karşısında duran senin gibi cesur gazetecileri çok
düşündüm. Ahmet Şık'ın duruşma salonundan çıkarıldığı ve (birçok gazeteciyi
hapiste bırakarak) Mart ayına ertelenen bu gülünç dava ile ilgili kısaca
konuştuğumuzda senin duruşunun ne kadar dik ve zarif olduğunu gördüm : bunun
Fransa'daki tatil dönemini mahvetmesinden endişe duyuyordun. "Hayat devam
etmeli" diye yazdın bana.
Hayat devam ediyor tabii ki Kadri. Ama
bugün hangi gazeteci Türkiye'de olanlara duyarsiz kalabilir ? Hangi gazeteci
Erdoğan tarafından özellikle de basın mensupları olmak üzere her meslekten
işsiz bırakılan kişiler karşısında dehşete kapılmaz ? Hangi gazeteci sizin gibi
dürüst ve değerli meslekdaşları ile sonsuz bir dayanışma içinde olmaz ? Sizler
en güzelini ve en önemlisini, üstelik de işinizin gereğini yapıyorsunuz :
bilgilendiriyorsunuz. Size desteğimizi "Hapiste olan bir gazeteci, benim
de ifade özgürlüğümü susturuyor" diye bir slogan ile duyurduk. Evet,
bizler, gazeteciler, sıkı bir zincir oluşturmalıyız. Ve birimizin başına
gelenin hepimizi ilgilendirmesi gerekir. Dünyada gazeteciliğin üzerine kötü bir
rüzgar esiyor. Bunun karşısında dik, ilkelerimizde kararlı ve sıkı durmalıyız.
Vatandaşlarımızı özgürce ve bağımsız olarak bilgilendirme arzusu hepimizi
birbirimize kenetlemeli.
Hapiste 11 ay geçirdin Kadri. 11 ay. Çok
daha fazlasına da çarptırılabilirsin. Bu tamamen bir haksızlik. Tam bir
skandal. Çünkü sana atif edilen saçma sapan suçlar karşısında masum olmanin da
üstünde - "teröristlik" - şaka gibi - Türkiye basınının yüz akısın.
Yani hepimizin yüz akısın.
"Hapisteyken hiç gün ve ay
saymadım, her zaman ileriye baktım" dedin geçenlerde, hiç kimseye karşı
kin beslemediğini, sadece öfkeli olduğunu de ekleyerek. "Felsefi,
ruhani" bir öfke dedin. Evet Kadri, biz de, Albert Londres Ödülleri'nde
olsun, Multimedya Yazarlar Birligi'nde olsun, "Bilgi vermek Suç
Değildir" Kollektifi'nde olsun, Sınır Tanımayan Gazeteciler'de olsun, biz
de çok öfkeliyiz.
Sana 2018'de en iyisini diliyorum. Bu
çirkefliklerden kurtulmani diliyorum. Seyahat özgürlüğü de dahil olmak üzere
tam özgürlüğe kavuşmanı diliyorum. Güzel mesleğimizi dünyanın her yerinden
meslekdaşlarının da uzun süredir takdir ettiği gibi, her zamanki kabiliyetin ve
bütünlüğün ile icra edebilmeni diliyorum. Bir de tabi özel hayatında, aile
hayatında mutlu olmanı diliyorum. Geçtigimiz Eylül ayında hapisten çıktığında
eşinle öpüştüğün anın fotoğrafı tüm dünyada özgürlüğün şahane bir sembolü oldu.
Son olarak, senin sözlerini kullanarak yazıyorum : Türkiye'de gazeteciliğin
"koma"dan çıkmasını diliyorum.
Candan dostluk ve dayanışma ile,
Gazeteci, TV belgeselcisi Marie-Monique
Robin’dan Meltem Oktay’a
Sevgili Meltem,
Paris’in kuzey banliyösünde bulunan
Pierrefitte sur Seine’deki evimden yazıyorum sana. Buraya 18 yıl önce eşim ve
şu an 20, 23 ve 26 yaşlarında olan üç kızım ile beraber taşınmıştım. Bir gün
umarım ziyaretime gelirsin. Bahçemizi gösteririm sana. Organik bir bostanım ve
iki kovanım var. Her sabah işe koyulmadan önce bahçeyi dolanıp doğanın ne
durumda olduğuna göz atarım. Şu an kış, toprak dinleniyor, baharı bekliyor,
arılar da sıcacık kovanlarında balın içinde uyuyor.
Sen geldiğinde sana büromu da göstereceğim.
Bürom bir in gibi, her yerde tavana kadar birikmiş kitaplar yığılı.
Otuz üç yıldır gazeteciyim. Bu mesleği
dünyamızı anlatmak için ve tehditlere karşı, insan haklarına destek olmak için
seçtim.
Bu sayede 200’ün üzerinde haber ve
televizyon belgeseli yaptım, on iki kitap yazdım. Bu benim uzmanlık alanım.
Seçtiğim konu üzerinde iki yıl kadar çalışıp hakkında ya bir film, ya bir kitap
hazırlarım. En çok tanınan araştırmalarımdan biri; "Monsanto'nun gözünden
dünya" (Bu belgesel elli kadar ülkede yayınlandı ve kitap yirmi iki dile
çevrildi). Yıllar geçtikçe ekolojiyle ilgili konulara hassasiyetim arttı, çünkü
insanlığın geleceği için çok endişeliyim. Görünen o ki; dünyamızı yönetenler
21. yüzyılın ciddi zorluklarına karşı önlem alamıyorlar; iklim değişikliği,
biyoçeşitlilik, her türlü kirlilik (hava, su, gıda) ve eşitsizliğin hızlı
ilerleyişi. Sinekkuşu gibi, çocuklarımıza güzel ve mavi bir dünya bırakmak için
elimden geleni yapıyorum.
2018 yılının ilk günlerinde seni
düşünüyorum, en yakın zamanda görüşebileceğimizi umut ediyorum.
Şefkatle,
Gazeteci, kıdemli muhabir Patrick de
Saint-Exupery’den İnan Kızılkaya’ya
Sevgili Inan
Tanışmıyoruz. Hiç tanışmadık,
karşılaşmadık. Sen benim için bir isimden ibaretsin, ben de herhalde senin
için...
Buna rağmen, seni sık sık düşünüyorum.
Düşünüyorum çünkü başına gelenlere anlam
veremiyorum. Daha doğrusu fazlasiyla iyi anlıyorum. Gazetecisin, ve mesleğini
yapmak istedin. Sadece mesleğini. Gazetecilik mesleğini. "Gazetecilik
olanları anlatma işidir" demiştin 2017'nin Mart ayında, Çağlayan Adalet
sarayının ağır ceza mahmekesinin 23. bürosunda iken.
Bir yıl öncesinde "yasadışı örgüte
üyelik" suçundan tutuklanmıştın. Bu "yasadışı örgüt"ün ne
olduğunu anlamaya çalıştım. Becerebildiğimden emin değilim.
Fakat emin olduğum, tutuklandığın sırada
Özgür Gündem gazetesinin Yazı İşleri Müdürü olarak atandığın. Öyleyse
Türkiye'de bir gazete "yasadışı örgüt" mü oluyor ? Belki... Ülkende
acı, çok acı bir rüzgar esiyor bu aralar. Her şeyi söndürüyor.
Ve seni de söndürdü. 16 Ağustos 2016'da,
Türk polisi gazetenin binasına baskın düzenlediği sırada aleyhine 92 dava
açıldı. Evet, 92 ! Ve sen, rüzgarı acı esen bu ülkede istisna değilsin.
Tutuklanmadan önce birkaç söz haykırabildin: "Kürtlere karşı savaş
başladığından beri Devlet bize saldırıyor". Evet sen de Kürtsün, bunu
belirtmemiştim.
440 gündür hapistesin. 31 Ekim 2017'de
geçici olarak serbest bırakıldın. 40 yaşını geçtikten sonra hâlâ ömür boyu
hapis cezası riski ile karşı karşıyasın. 6 Mart 2018'de tekrar hakim karşısına
çıkınca belki birşeyler daha öğreneceksin geleceğin ile ilgili.
Iyimser olmak istiyorum. Ama
zorlanıyorum. Bir devlet acı rüzgarı estirdiği zaman kontrolü yitirir. Rüzgarın
sahibi olmaz. Buna iknasın, Inan Kizilkaya. Bunun için direniyorsun, bu sayede
ayaktasın. "Tarih ve toplum son sözü söyleyecek" dedin. Inan, seni
düşünüyorum. Mahkemede haykırdığın şu sözleri düşünüyorum: "Bir gazeteci
gerçeğe, olaylara, trajedilere, birileri rahatsız olacak veya tepki verecek
diye gözlerini kapatamaz." Senin sözlerin benim de sözlerim, bizim de
sözlerimiz.
Senin başına gelenlere, seni söndürmek
isteyen acı rüzgara gözlerimi kapatamam. Senin rüzgardan daha güçlü olduğuna
inanmak istiyorum.
Hepimiz adına. Teşekkürler Inan.
Patrick de Saint-Exupéry
Gazeteci, Sınır Tanımayan Gazeteciler
Örgütü RSF Pierre Haski’den Ahmet Altan’a
Sevgili Ahmet,
Hiç karşılaşmamıs olsak da ben sizi
uzaktan “gördüm”; bir televizyon ekranındaydınız, alışkın olduğunuz tartışma
programlarından birinde değil, Istanbul Adalet Sarayı’nın duruşma salonlarından
birindeydiniz geçtiğimiz Kasım ayında. Kaldığınız hapishaneden kameralı
konferansta idiniz, sizin gibi tutuklu bulunan kardeşiniz Mehmet ile beraber.
Bir Cumhuriyet savcısı tarafından hayat
boyu hapis istemi ile üç ayrı davadan yargılanan, ve davasının sonucunu
bekleyen birisinden ne dilenir ? Özgürlüğünüzü dileyemem çünkü sizin de çok
güzel olarak yazdığınız gibi, zaten kafanızın içinde özgürsünüz siz, kaldığınız
hücrenin parmaklıkları her ne kadar uzun olursa olsun, sizin kendinizi özgür
hissetmenize engel olamayacaklar. Öyleyse en azından adalet dileyelim, bugünkü Türkiye’de
size inkâr edilen adalet.
Göstermekte olduğunuz cesarete candan
dayanışma ve hayranlıkla.
Sinemacı, yönetmen ve yapımcı
Jean-Xavier de Lestrade’dan Kazım Kızıl’a
Sevgili kardeş gazeteci,
Özgürlüğüne kavuşman beni neşelendirse
de, beraat ettiğini duyana kadar tam rahatlayamayacağım. Demokles’in kılıcından
sonunda kurtulunca kameranı tekrar alıp seni kalpten ilgilendiren konularına
dönebileceksin : “sıradan insanlar”ın yaşadıkları adaletsizliği görünür kılmayı
seviyorsun. Bunu ustalıkla, cesaret ve inançla yapıyorsun. Bunu biliyorsun. Bil
ki başlattığın işler bazılarının baskıcı ve karanlık olmasını istediği ülkenin
sınırlarını aşıyor. Her birimiz bunun bir örneğiyiz. 2018’in harika projelerle
dolu şahane bir yıl olmasını diliyorum. Daha çok belgesel çek, çok çek.
Belgesellerin daha adaletli bir gelecek yaratacak.
Gazeteci yazar ve denemeci Jean-Claude
Guillebaud’dan Mehmet Altan’a
İnanilmaz bir suçlama!
Bu sene Türkiye’de hapiste bulunan
meslekdaşım Mehmet Altan’a yeni yıl dileklerimi sunmaktan dolayı memnunum.
Kendisine kardeş gazeteci olmayı memnuniyetle ile kabul ettim. Istanbul
Üniversitesi’nde görev yapan 64 yaşındaki bu ekonomi profesörünün “anayasayı
devirmeye teşebbüs” ve “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlarına cevap vermesi
gerekiyor. Avrupalı bir Türkiye taraftarı olarak kendisi sık sık değişik basın
kurumlarında, televizyonlarda görüşlerini ifade ediyordu. Mehmet Altan,
Türkye’de Kemalist Cumhuriyet’in yarattığı sıkıntıları yenmek için Ikinci
Cumhuriyet’in kurulmasi gerektiğini söylüyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’ndeki gelişmeleri
yargılamak bana düşmez. Fakat Mehmet Altan’ın inanılmaz yargı süreci kendi
kendini anlatmaya yeter. Takdir sizin ! Hakkında açılmış üç ayrı davadan hayat
boyu hapis istemi ile yargılanıyor ! Bunlardan bir tanesinin duruşması
önümüzdeki 12 Şubat’ta olacak. Sevgili Mehmet Altan, yanınızda olacağımdan ve
hakkınızdaki her bilgiyi ulaştıracağımdan hiç süpheniz olmasin. Avukatınız
aracılığı ile şöyle bir mesaj ulaştırdınız : “Hapishanede dar ve neşesiz bir
hayat var. Birgün Türkiye tekrar hukuk devleti olursa, bir saniye bile şüpheli
olarak görülmeyeceğimi biliyorum. Ben sadece demokrasi talep ettiğim için
süpheliyim.”
Savaşçı bir ruha sahip olduğunuzu ve
moralinizin yüksek olduğunu duydum. Öyle kalmasını diliyorum. Son olarak, her
ne kadar haksız yere özgürlüğünden yoksun bırakılmışken bu zor olsa da sana
harika bir doğum günü diliyorum. Fransa’daki dostlarının kalbi seninle.