2 Mart 2018 Cuma

BM’de Türkiye: İşkence sistemin bir parçası, OHAL insan haklarını felç ediyor..!


Birleşmiş Milletler'in (BM) Cenevre’deki binası ardı ardına Türkiye'ye dair önemli konferanslara sahne oluyor. Son olarak Türkiye’de yaşanan insan hakları ve işkence konusunda Dünya İşkence Karşıtı Organizasyon (OMCT) ile Uluslararası Hukukçular Komisyonu (İCJ) tarafından bir konferans organize edildi. Konferansta konuşmacı olarak ise, Türkiye ile ilgili işkence raporu hazırlayan BM İşkenceye Karşı Özel Raportörü Nils Melzer, İCJ Yönetim Kurulu Başkanı Massimo Frigo ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Yönetim Kurulu üyesi Osman İşçi yer aldı.
İlk sunumu BM İşkenceye Karşı Özel Raportörü Nils Melzer yaptı. Türkiye’ye ilk olarak 2016 yılının sonunda gittiğini ve 5 günlük bir süre içerisinde Ankara, Diyarbakır, Urfa ve İstanbul’da çeşitli görüşmelerde bulunduğunu aktaran Melzer, cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde yaptığı incelemeler ile tanık anlatımları üzerinden bir rapor hazırladığını, bu raporu da dün İnsan Hakları Konseyi’ne sunduğunu hatırlattı.
İşkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı uluslararası yasalara dikkat çeken Melzer, Türkiye’de işkence iddialarına ilişkin tarafsız ve adil bir soruşturma yürütülmediğini söyledi. Yine insan hakları ihlali ve özel olarak işkence meselesinde bir cezasızlığın uygulandığının altını çizen Melzer, yüksek görevlerde çalışan birçok insanın görevlerinden alındığını, tutuklandığını ve insanların kendilerini güvende hissetmediklerini ifade etti.
Melzer, sadece son üç aylık süreçte bile çok sayıda hak ihlali vakasının kendilerine ulaştığı bilgisini verdi.
‘İşkence sistemin bir parçası’
Melzer, “Bir de ziyaretimin ardından geçen bir yıllık süreci düşünün. Durum öyle bir hal almış ki, başına kötü bir şey gelen birisi için ‘demek ki kötü bir insan’ yaklaşımı mevcut. İşkence sistemin bir parçasına dönmüş durumda” dedi.
İnsanları iyi veya kötü diye ayırmanın tehlikeli sonuçlarının olacağının altını çizen Melzer, “OHAL süreci, insan haklarını felç ediyor. Toplum ‘biz ve sizler’ diye ikiye ayrılıyor ve bu çok tehlikeli bir durum. İnsan haklarının kutuplaşması veya ayrımcılığın düşüncede başlaması, acil durumlar ortadan kalktıktan sonra da devam edeceği için çok tehlikeli bir durum. Her şey kafalarda, OHAL kalksa bile bu kutuplaşmanın ortadan kalkması kolay olmaz” dedi.
İşçi: Pasaportuma el konuldu
Konferansa video bağlantısı ile katılan İHD Yönetim Kurulu üyesi Osman İşçi ise, OHAL’den kaynaklı pasaportuna el konulduğu için konferansa fiziki olarak katılamadığını ifade etti. İşçi, bu durumun aslında insan hakları savunucularına yönelik uygulamaların bir örneği olduğunu belirtti.
Maruz kaldıkları baskıların üzerinde duran İşçi, “İnsan hakları savunucuları olarak örneğin gözaltı merkezlerinde yaşananları incelemek istesek de buna izin verilmiyor ya da çok kısıtlı. Yaşanan ihlallere ilişkin açıklama yapan veya itirazlarını dile getirenler ‘hain’ veya ‘terörist’ olmakla suçlanıyor” dedi.
‘İşkenceye sıfır soruşturma’
Yaşanan işkence iddialarına ilişkin ise, soruşturma yürütülmediğini söyleyen İşçi, “İşkenceye karşı sıfır toleras, işkenceye karşı sıfır soruşturmaya dönmüş durumda” diye konuştu.
‘OHAL amacından farklı uygulanıyor’
Uluslararası Hukukçular Komisyonu üyesi Massimo Frigo da, konuşmasında Olağanüstü Hal süreçlerinin devletlerin yaşanan bir durum karşısında tekrardan normalleşmeyi sağlamak için yaptığı ve mümkün olduğunca kısa sürmesi gereken bir durum olduğunu, ancak Türkiye’de yaşananın bunun dışında bir durum olduğunu söyledi.
Hukukçulardan akademisyenlere kadar birçok alanda yürütülen soruşturmalara ve baskılara dikkat çeken Frigo, “Türkiye, OHAL yasalarından doğan hak ihlallerini araştırmak için bir komisyon kurdu. Ama dosyalar o kadar çok fazla ki, günde 11 dava alsalar bile bunun on yılı aşkın bir zamanda sonlanması mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de davaların AİHM’e gelmeden önce Anayasa Mahkemesi’ne gittiğini de hatırlatan Frigo, Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın başvurularını hatırlatarak, “Ama geçtiğimiz aylarda yerel mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayı reddettiğini de gördük. Bütün bunlar mevcut yargı sisteminin bağımsız bir yargı kapasitesinde olmadığını gösteriyor” dedi.