12 Nisan 2018 Perşembe

Demirtaş Mahkemede 6-8 Ekim'in perde arkasını anlattı..!


Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tutuklu olduğu davanın 3. duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görüldü.
Edirne F Tipi Kapalı Hapishanesi'nde tutuklu bulunan Demirtaş duruşmaya katılırken, HDP Eş Genel Başkanları Sezai Temelli ve Pervin Buldan, milletvekilleri ve partililer de duruşmayı izledi. Duruşmaya 50 kişilik izleyici kotası getirilirken, sarı basın kartı olmayan gazeteciler içeri alınmadı.
Demirtaş, 6-8 Ekim Kobanê eylemlerini kapsayan fezlekeyle ilgili konuştu. Soruşturma dosyasının Ankara ve Diyarbakır arasında "yetkisizlik" gerekçesiyle birkaç kez gidip geldiğini ve kararın tutuklanmasından 3 gün önce verildiğini söyleyen Demirtaş, "İki tane ağır ceza mahkemesinin kararına rağmen dosya bu kadar gidip geliyor. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 6-8 Ekim dosyasını bu iddianameye koyuyor ve soruşturmayı yürütüyor" dedi. Bu şekilde 9 fezleke olduğunu kaydeden Demirtaş, "Bariz bir şekilde siyasi iradenin, iktidarın müdahalesi. Birileri tek tek bu savcıları arayıp, dosya Diyarbakır'da birleşecek, diyor. Hepiniz yetkisizlik kararı verip Demirtaş'ın dosyalarını Diyarbakır'da tutuklamaya etkili olabilecek. Bu kadar net. Çünkü tek tek fezlekeler üzerinde tutuklama yapamazlar diye düşünüyorlardı. Suçun alt ve üst limitini artırmak, kaçma şüphesi oluşturmak kendince ve işte 'ifadeye de gelmedin' deyip, 150 yıl istenen biriyle ilgili tutuklama yapılması normaldir algısı oluşturmak" diye konuştu.
TUTUKLANMAMIZ 6-8 EKİM'İN YIL DÖNÜMÜNE DENK GETİRİLDİ
Demirtaş, tutuklanmalarının 6-8 Ekim'in yıl dönümüne denk getirildiğine dikkat çekti. Demirtaş, şunları söyledi: "Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ da dahil olmak üzere evimiz basılıp, adeta kaçırılarak alınırken, plan zaten yapılıyordu. Bunları biz bilmiyor da değiliz. Ben 12 yıllık milletvekiliyim, 8 yılım eş genel başkanlıkla geçti. Devlette, hükümette ne oluyor, neler koşuluyor iyi biliyoruz. Bana yönelik operasyon 6 Ekim akşamı yapılacaktı. 6-8 Ekim'in yıl dönümünde. Ama benim bir yurt dışı programım vardı, 5'inde yurt dışındaydım, operasyon ertelendi. Hatta operasyonu planlayanların fırça yediğini de biliyorum, 'niye yurt dışı yasağı koymadınız' diye. Ben bile bile, cezaevinde giyeceğim ortopedik ayakkabıyı da satın alarak Türkiye'ye döndüm. Bir süre sonra evim basıldı, milletvekili arkadaşlarımla birlikte gözaltına alındım."
Gözaltına alınıp tutuklanmalarının "siyasi operasyon" olarak tanımlayan Demirtaş, "Savcılıklar bunun parçası oldular. Bunu kim yapıyordu? Cemaatin savcıları yapıyordu. Sizler yargılıyorsunuz. Bu ülkede adil yargı bir gün tıkır tıkır işleyecek ve hepsi eminim adil, bağımsız yargı önünde hesap verecekler. Bunun için de biz, elimizden gelen tüm çabayı göstereceğiz" diye konuştu.
Hakkındaki 1 ve 2 no'lu fezlekelerin tamamının kumpas olduğunu söyleyen Demirtaş, fezlekelerde sahte deliller, olmayan dinleme kayıtları, olmayan gizli tanık beyanları bulunduğunu kaydetti. Demirtaş, konuşmalarının bağlamından koparıldığını, konuşma yaptığı kişinin farklı tanıldığını belirtti.
İDDİANAME YAPTIKLARIMLA İLGİLİ AZ SÖYLEMİŞ
"İddianame benim yaptıklarımla ilgili az söylemiş. Ben sadece bu kadar siyasi faaliyet yürütmüşsem ayıp bana. 500 sayfa değil, ben 5 milyon sayfa konuşma yaptım" diyen Demirtaş, ekledi: "Ama kumpas ve tuzakların benim üzerime mal edilmesine asla rıza göstermeyeceğim."
Daha sonra söz alan Av. Cihan Aydın, dinleme kararını alan savcı ve hakimlerin Gülen cemaati soruşturmasından tutuklu olduğunu hatırlatarak, bu kararların hukuka uygun olup olmadığının mahkemece tartışılması gerektiğin belirtti.
Ardından tekrar söz alan Demirtaş, "Bu ülkenin mahkemeleri, savcıları, polisleri bu ülkenin yurttaşları ile ilgili neden bir kumpas kurma ihtiyacı duyarlar" diye sordu.
Kürt sorununun savaş, şiddet, silah dışı yöntemlerle çözümünün devreye girdiği, arayışların olduğu her dönemde provokasyonların da olduğunu belirten Demirtaş, şöyle devam etti: "Çözüm sürecini bitirecek girişimler oldu. Neden? Türkiye Kürt sorununu çözerse, PKK silah bırakırsa, Türkiye'de şiddet olmazsa, ne asker ne sivil ne PKK'li yaşamanı yitirse, Türkiye'de iç barış ortamı oluşmuş olacak. Bu da sadece kendi içinde değil bütün bölgedeki Kürt halkıyla önemli bir stratejik ittifaka doğru gidebilir. Bu, bütün küresel dengeleri etkileyebilecek bir mesele, o nedenle cemaatin bir savcısının, polisinin, kendisinin ne yaptığının farkında olmayabilir, onu yönlendiren aygıt kesinlikle bu amaçla hareket etmiştir. Demokratik siyaset özgürce konuşmazsa medya, yürütme, yargı buna geniş bir tolerans aralığıyla ifade özgürlüğü kapsamında yaklaşmayı başaramazsa silahları susturmak kolay değil. Cemaat bunu keşfetmiş. Cemaat kendi başına yapan bir örgüt değil. 15 Temmuz'da da ortaya çıkmadı. Ne zaman ki Türkiye kendi iç barışı konusunda hamle yaptıysa bu tür kumpaslar yaptılar. Şimdi bundaki amaç beni cezalandırmak değil. Bu fezlekeler, fezlekeye dönüşmeden önce istihbarat raporları olarak MGK üyelerinin önüne gidiyordu. Amaç ordu ile yargı ile hükümeti karşı karşıya getirmek, hükümetle bizi karşı karşıya getirmek. O yüzden fezlekeler 4 yıl sonra hazırlandı. Dertleri bizi cezalandırmak değildi, dertleri o gün başlayan arayışları sonlandırmaktı."
Fezlekelerde aktarılan dinleme kayıtları ile tezgah kurulduğunu ve kendisinin yasa dışı örgüt üyeleriyle sürekli görüşme yapıyormuş gibi gösterilmeye çalışıldığını anlatan Demirtaş, görüşme içeriklerinin çarpıtıldığını, görüştüğü kişilerin yanlış aktarıldığını kaydetti.
KÜRTÇE KONUŞMAK İÇİN ÖRGÜT TALİMATI MI GEREKİYOR?
Belediye başkanları, parti genel başkanları, başkan yardımcıları ile yaptıkları telefon görüşmelerini aktararak, "Beni arar da talimat da verir, miting düzenleyelim, şunu yapalım diyebilir. Ben de örgütsel olarak bana bağlı olan bütün birimlere talimat verebilirim" diyen Demirtaş, Bismil Belediye Başkanı ile 8 Mart mitingi üzerine yaptığı bir konuşmanın, anayasa çalışmaları konusunda Ahmet Yıldırım ile yaptığı konuşmaları örnek göstererek, tüm bunların iddianamede PKK talimatı olarak gösterildiğini belirtti. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonunda yapılan bir konferansın dahi "terör faaliyeti" olarak tanımlandığını söyleyen Demirtaş, Mercek adlı gizli tanığın Ahmet Türk ile kendisinin Meclis'teki Kürtçe konuşmasının PKK'nin talimatı olduğu yönündeki ifadesine yanıt verdi. Demirtaş, "Ayıptır nerede ne konuşacağımızı bilmeyeceğiz de PKK bize talimat vermiş. Hadi ben o zaman gençtim de Ahmet Türk yaşını başını almış, Meclis'te Kürtçe konuşmak için örgüt talimatı mı gerekiyor?" dedi.
Grup toplantısında Kürtçe konuşma meselesini 21 Nisan Dünya Anadil Günü öncesinde Meclis'teki grup toplantı salonunda düzenledikleri toplantıda ele aldıklarını söyleyen Demirtaş, şöyle devam etti: "Bu ülkede Kürtler var, burada da kendi grup toplantımızda iki kelime kendi anadilimizde konuşacağız. Bunu Türkiye'ye anlatacağız. Siyasi amacımız bu yani. Bunu yapmak için bir örgüt üyesi gelip bize talimat verecek de, konuşmayı yapan da ben değil Ahmet Türk idi, ben ondan sonra Meclis'te Kürtçe konuşma yaptım, eş genel başkanken. Demek istediğim kumpas kuruyorsunuz bize hakaret etmeyin bari. Böyle bir tanık var mı yok, mahkemeniz istiyor, gelmiyor, keşke gelse kapalı salondan konuşsun da sesini duyalım."
MİT MÜSTEŞARI 'KANDİL'E GİDİP İKNA EDECEĞİZ' DEDİ
Çözüm sürecini halka anlatmak için yaptıkları toplantılarla ilgili iddialara da yanıt veren Demirtaş, bu toplantılarda Öcalan'ın görüşlerini anlattığını, çözüm sürecini savunduğunu ifade etti. Demirtaş, o dönem yapılan istihbarat kayıtlarının amacının çözüm sürecini sabote etmek olduğunu belirtti. Demirtaş, şöyle devam etti: "Bu kötü niyetli istihbarat çalışmasıdır, yargı çalışması değil. İstihbaratın başı, MİT'in müsteşarı, benimle birlikte İmralı'ya gelecek, görüşme yapacağız, hükümetle oturacağız planlama yapacağız, denilecek ki ‘Biz de Kandil'e gideceğiz, PKK'yi ikna edeceğiz, PKK'ye sempati duyan tabanı ikna edeceğiz. Bunu beraber koordine edeceğiz.' Biz bu çalışmaları yaparken, başka bir istihbarat örgütü ya da başka biri adına çalışan bir istihbarata faaliyet suçmuş gibi bunları istihbarata dönüştürüp MGK'nın önüne sunacak. Biraz önce söz ettiğim 2008-2009 kumpası gibi. 2014'e kadar da aynen bu şekilde sürmüştür."
PARTİ BİNASINA GİRMESİ DELİL OLDU
Hakimin ortam dinlemesi olarak okuduğu çözümlere itiraz eden Demirtaş, bu açıklamasının bir basın toplantısından olduğunu söyledi. Demirtaş, parti binasına girip çıkmasının dahi iddianamede yer aldığını belirterek, "Savcı ne diyor? DTK'nin çalışmaları yürütmüş olduğu yapılan BDP Diyarbakır il binasındaki toplantıya giriş ve çıkış yaptı. Ben partimin eş genel başkanıyım, partimin il binasına giriş ve çıkış yaptığımı tespit etmiş savcı. Yani gerçekten kutlamak lazım. Partimin binasına girip çıkmış olmayı, tek başına bir delil olarak dosyaya koymuş" dedi.
Hakimin iddianamede katıldığı bir cenazeye dair bölümü okuması üzerine de Demirtaş, "Ben bugüne kadar çok sayıda cenazeye katıldım, taziyeye katıldım. Nasıl suç oluşturmuşum, bunu da savcı açıklamamış. Propaganda mı yapmışım, Fatiha mı okumuşum, slogan mı atmışım, taş mı atmışım? Belirtmediği için bir şey diyemiyorum" dedi. Demirtaş, cenazeye katılmanın ahlaken de siyaseten de hukuken de sorgulanamayacağını sözlerine ekledi.
BU KADAR BÜYÜK İŞLERLE UĞRAŞIRKEN SİTEDE OKUYUP HEMEN KOŞALIM...
Hakim, Demirtaş'a "Özellikle silahlı terör örgütü PKK-KCK'nın güdümünde yayın yapan basın organlarını ilanı veya internet sitesi üzerindeki çağrıları üzerine bu eylemlere katıldığınız iddiası var" diye sordu. Demirtaş'ın yanıtı şöyle oldu: "Bu tamamen yalan, yanlıştır. Ben korsan gösterici değilim, partinin eş genel başkanıyım. Parti genel merkezinde MYK'mız, PM'miz toplanıyor, karar alıyor. Bunları duyuruyoruz, basın duyurusu yapıyoruz. Başka fezlekelerde var, göreceksiniz. Başka bir fezlekede onun duyurusunu yapmışım. Mitinge çağrı yapmıştım. O basın toplantısı suç konusu olmamış, ama çağrı yapan ben, 'Şu tarihte miting yapacağız, valilik izin versin, şunları savunacağız' diye, o basın duyurusunu suç diye görmüş, o tarihte ne PKK ne KCK çağrısını koymamış. Yok çünkü, çağrı yapan biziz. O basın toplantısı için ayrı fezleke hazırlamış, o gün gelmiş mitinge gitmişiz, yürümüşüz, onu da ayrı suç saymış, demiş ki 'örgütün çağrısı sonucu yaptı.' Sen kendin bizzat beş gün önce yaptığımız kendi çağrıma ayrıca fezleke hazırlamışsın. Biz öyle örgüt sitesinden okuduk falan bunlar yakışmaz. Siyaset yapıyoruz. Türkiye'nin üçüncü büyük partisiyiz. Bu kadar büyük işlerle uğraşırken, sitede okuyup hemen koşalım."
Demirtaş, hakimin "DTK'yı Abdullah Öcalan'dan görüş alarak mı kurdunuz?" sorusuna ise şu yanıtı verdi: "O konuda bilgim yok ama Akil İnsanlar fikri Öcalan'a aitti. İki hafta sonra Dolmabahçe'de Akil İnsanlar Heyeti Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı."
DAVUTOĞLU 'KONABE'YE DESTEĞE HAZIRIZ' DEMİŞ
Demirtaş, konuşmasında 6-8 Ekim Kobane eylemleriyle ilgili bölümünde kamuoyuna bugüne kadar açıklanmayan bazı bilgiler verdi. Buna göre Demirtaş, 6-8 Ekim öncesi, Eylül'ün son günlerinde partisinin düzenlediği bir konferans için Amerika'ya gitti. Bu sırada Pervin Buldan Demirtaş'ı aradı ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Selahattin bey niye Amerika'da, çözümü niye orada arıyor, çözüm Ankara'dadır. Niye gelmiyor bizimle görüşmüyor da Amerika'da bu konuları konuşuyor" dediğini aktardı. Bunun üzerine programını iptal ederek ertesi gün Türkiye'ye dönen Demirtaş, 1 Ekim günü Davutoğlu ile görüştü. Görüşmeye dönemin DTK Eş Başkanı Selma Irmak ile Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve danışmanları da katıldı. Demirtaş, önerilerini sıralarken Başbakan Davutoğlu da Demirtaş'ın özetle anlattığına göre, şunları söyledi: "Bizim hakkımızda IŞİD'e destek olan hükümet algısı oluştu, bunu düzeltmemiz lazım. Bizim IŞİD'e desteğimiz yok, Kürtler bizim kardeşimiz. Kobane'ye her türlü desteği yapmaya hazırız ne istiyorlarsa."
Davutoğlu'nun aynı zamanda Salih Müslim'i davet edeceklerini söylediğini belirten Demirtaş, Müslim'in iki gün sonra Türkiye'ye geldiğini ve Dışişleri Bakanı müsteşarıyla görüştüğünü hatırlattı. Demirtaş, görüşmenin ardından Başbakanlık önünde yaptığı açıklamada olumlu mesajlar verdiğine işaret etti.
Ahmet Davutoğlu'nun "Bizim onlardan taleplerimiz var onların da bizden talepleri var daha önce de görüşmüştük, uzlaşacağımızı düşünüyorum biz ne gerekiyorsa yapacağız" dediğini belirten Demirtaş, PYD'nin talebinin ise Qamişlo'da bekleyen yardım konvoyunun Suruç'tan geçerek Kobane'ye ulaştırılması olduğunu anımsattı.
Demirtaş, Davutoğlu'nun kendisine "Selahattin bey bu devlet Kürtlerin de devletidir, bunu gösterin buna ihtiyaç var tam zamanı. Ben Hakan Fidan'a talimat vereceğim, bu konvoyun geçişi için ne gerekiyorsa derhal yapsınlar, sizin de parti arkadaşlarınız bu konuda yardımcı olsunlar" dediğini aktardı. Bunun üzerine Sırrı Süreyya Önder'in Urfa'ya giderek 4 gün beklediğini ancak IŞİD saldırılarını yoğunlaştırmasına rağmen konvoyun geçişinin sağlanmadığını söyledi. 6 Ekim akşamı Kobane gündemiyle olağanüstü MYK toplantısı yaptıklarını hatırlatan Demirtaş, toplantı sırasında Suruç'ta bulunan bir arkadaşlarının arayarak Mürşitpınar sınır kapısının düşmek üzere olduğunu söylediğini ifade etti.
Demirtaş, şöyle devam etti: "Başbakan konvoyun Türkiye topraklarından geçmesini kabul etti, ama Mürşitpınar kapısı düşerse o konvoyun artık geçme ihtimali de kalmayacak. Orada birkaç bin sivil kalmıştı, büyük çoğunluğu Türkiye tarafına alınmıştı. Onlar da birkaç saat sonra katledilmiş olacaktı. Ne yapacağımızı tartışırken dedim ki ben, 'Başbakan ile bir görüşeyim, durumun kritikliğini anlatayım. Dedik ki bak, şu kısmı çok önemli: Biz 6 gün önce hükümete teşekkür ettik, sürecin olumlu olduğunu belirttik ve hükümete bu konuda çalışmalarda yardımcı olacağımızı benim ağzımdan Başbakanlık önünde açıkladık. Fakat aradan 5-6 gün geçti, hiçbir gelişme olmadı. Bizim bir siyasi tutum göndermemiz lazım. Hükümeti eleştiren bir şey yapmamız lazım, çünkü birkaç saat sonra katliam olduğunda, binlerce insan katledildiğinde, bizim tabanımız başta olmak üzere insanlar diyecek ki, 'Oradaki katliamdan HDP de sorumludur. Çünkü HDP dedi ki, olumlu gelişmeler oluyor ve halkı rehavete sevk etti, hükümet de bir şey yapmadı, kandırıldık, IŞİD'liler de insanları katletti." Acilen bir açıklama yayımlayalım, hem hükümeti protesto edelim hem de IŞİD'e karşı insanların protesto hakkını kullanmasını isteyelim, siyasi tutumumuzu şu saatte açıklayalım dedik. Suruç'ta büyük bir miting organize edelim. Dünyanın dikkatini sınırda büyük bir mitingle çekelim dedik."
6 GÜN SONRA DAVUTOĞLU: NE HALİNİZ VARSA GÖRÜN
Toplantı devam ederken Başbakan Davutoğlu ile 11-12 dakika telefonda görüştüğünü söyleyen Demirtaş, Davutoğlu'nun "Bu konuşmayı kamuoyuna kapalı yapıyoruz" dediğini belirtti. Demirtaş, "Şimdi burada yargı konusu olduğu için açıklıyorum" dedi ve şöyle devam etti: "12 dakika boyunca Başbakan'a durumu anlatmaya çalıştım. Tabii Ahmet Davutoğlu Hoca, öyle dinlemeyi çok seven biri değil, daha çok konuşur. 12 dakikanın 3-4 dakikası ben konuştum, geri kalanında onu dinledim. Bana verdiği mesaj şuydu; aşağı yukarı, tırnak içinde belirtiyorum, mealen; 'Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü, işte böyle bize muhtaç olursunuz Ortadoğu'da bizsiz yaprak kımıldamaz. Kürtler bizsiz hareket ederse başlarına bu gelir. Hadi bakalım şimdi ne yapıyorsunuz.' Mealen buydu. İnanamadım. 6 gün önce konuştuğum Davutoğlu bu muydu, inanamadım. 'Ya ne diyorsunuz Sayın Başbakan' dedim. 'Biz ne konuştuk, nereye geldik, siz 6 gündür ne tartıştınız kendi içinizde? O konvoyun oradan geçmesini beklerken siz bana neler söylüyorsunuz.' 'Böyle Selahattin Bey' dedi. 'Yarın olsun, bir daha bakarız, yarın değerlendiririz' dedi. Dedim ki, 'basite alıyorsunuz Sayın Başbakan, insanlar sizden destek bekliyor. Ben çıktım teşekkür ettim. Destek olacağınızı açıkladınız. PYD Eşbaşkanı'nı çağırıp burada görüştünüz, bir uzlaşmaya vardınız. Yapmayın mesele çok kritik, bu kadar basite almayın. Lütfen bu akşam, boş bir kamyon bile olsa oraya gönderin, orada olacak şeylerin sorumluluğu çözüm sürecini berhava etmesin. Ahmet Davutoğlu, Ortadoğu fatihi edasıyla 'ne haliniz varsa görün' havasındaydı. Telefon görüşmesi bitti ve moralim bozuk bir şekilde toplantıya geri döndüm, arkadaşlara anlattım. Budur dedim, arkadaşlar da dedi ki, 'Biz de bu arada yazılı kısa bir açıklama yapmışız.' Davaya konu açıklama budur. Ama o gün, siyasi bir tavır açıklamamız gerekir düşüncesiyle o açıklama yapıldı. Öyle gösteri olacak, insanlar sokağa çıkacak, provokasyon gösteriler olacak, beklenti de bu değildi."
Demirtaş, söz konusu MYK açıklaması öncesinde zaten birçok kentte yürüyüşlerin yapıldığını ancak herhangi bir şiddet eylemine dönüşmediğini söyledi.
EFKAN ALA 'KONTROL EDEMEDİĞİMİZ GÜVENLİK GÜÇLERİ VAR' DEDİ
Olayların başlamasının ardından kendisi, Eş Genel Başkan Yardımcısı Ali Ürküt ve Figen Yüksekdağ'ın koordinesinde saatlerce il ve ilçe örgütleriyle görüşerek şiddetin durması için çabaladıklarını kaydeden Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder'in de Ankara'da hükümetle temas halinde olduğunu ve neredeyse saat başı dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala ile telefonda görüştüğünü söyledi. Demirtaş, "Nerede provokasyon varsa biz il-ilçe teşkilatlarımızı seferber ediyorduk. İçişleri Bakanı, oradaki güvenlik güçlerini seferber ediyordu. Efkan Ala'yı da çağırmanız lazım. 'Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var' diyordu Efkan Ala. 'Ama bu provokasyonu başka türlü el ele vermezsek engelleyemeyiz.' Katılıyorum, büyük bir provokasyon var. Koordineli olalım, el ele olalım, bilgi akışı sürekli olsun aramızda. Nasıl durdurabiliyorsak hızlı bir şekilde, her yerde elimizden geleni yapalım. 8'i akşamını çıkardıktan sonra evet tablo ağırdı. Onlarca kişi katledilmiş, bir sürü iş yeri yağmalanmış, yakılmış, yıkılmış ve ne olacağı da belli değil. Güvenlik güçlerinin kontrolünden çıkmış. 8 Ekim'de olaylar gelişince, bakanlıkla kurduğumuz anlayış gereğince İmralı'dan, yetiştirseydiler o akşam, 8 Ekim'de yapacaktık fakat 9 Ekim sabahı yetişti, 9 Ekim'de yaptık. Neredeyse yüzde 99 durdu. Çünkü 9 Ekim için hepimiz çok tedirgindik."
Abdullah Öcalan'ın mesajının ardından olayların durduğunu ancak aynı akşam Bingöl Emniyet Müdürüne suikast düzenlendiğini kaydeden Demirtaş, bunun da provokasyon olduğunu kaydetti. Demirtaş'ın verdiği bilgiye göre, olaydan sonra İçişleri Bakanı Ala Sırrı Süreyya Önder'i arayarak bu eylemin PKK'nin merkezi kararı olup olmadığının ve ateşkesi bozup bozmadıklarının Kandil'den sorulmasını istedi. Çözüm sürecinde Kandil ile iletişim için kullandıkları bir hat olduğunu, Erbil'deki bir siyasetçi üzerinden iletişim kurduklarını ancak bu hattı sadece 6-8 Ekim ve hendek çatışmaları günlerinde kullandıklarını söyleyen Demirtaş, Kandil'in "Bingöl'deki saldırı yüzde 100 bizimle bağlantılı değildir. Bizim eylemimiz değildir. Çözüm sürecini bitirmeye yönelik bir provokasyondur. Ateşkesi bozmuş değiliz. Çözüm sürecinin arkasındayız" dediğini aktardı.
Bu sırada Erdoğan başkanlığında Bakanlar Kurulu toplantısı olduğunu belirterek, hükümetin tavrının Kandil'den gelecek açıklamaya bağlı olduğuna işaret eden Demirtaş, şöyle devam etti: "Sırrı Süreyya Önder diyor ki, 'Ben Efkan Bey'e aktardığımda bir oh çekti, dedi ki öbür türlü olsaydı hiç içinden çıkamazdık. Çok geçmedi, Başbakan Davutoğlu çıktı bir açıklama yaptı; 'Emniyet Müdürümüzün ve şehit arkadaşlarımızın intikamı alındı, 4 PKK'li teröristi Bingöl çıkışında öldürdük.' Davutoğlu'nun açıklaması."


Duruşma yarın devam edecek.