Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP)
önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın tutuklu olduğu davanın 3.
duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görüldü.
Edirne F Tipi Kapalı Hapishanesi'nde
tutuklu bulunan Demirtaş duruşmaya katılırken, HDP Eş Genel Başkanları Sezai
Temelli ve Pervin Buldan, milletvekilleri ve partililer de duruşmayı izledi.
Duruşmaya 50 kişilik izleyici kotası getirilirken, sarı basın kartı olmayan
gazeteciler içeri alınmadı.
Demirtaş, 6-8 Ekim Kobanê eylemlerini kapsayan
fezlekeyle ilgili konuştu. Soruşturma dosyasının Ankara ve Diyarbakır arasında
"yetkisizlik" gerekçesiyle birkaç kez gidip geldiğini ve kararın
tutuklanmasından 3 gün önce verildiğini söyleyen Demirtaş, "İki tane ağır
ceza mahkemesinin kararına rağmen dosya bu kadar gidip geliyor. Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı, 6-8 Ekim dosyasını bu iddianameye koyuyor ve
soruşturmayı yürütüyor" dedi. Bu şekilde 9 fezleke olduğunu kaydeden
Demirtaş, "Bariz bir şekilde siyasi iradenin, iktidarın müdahalesi. Birileri
tek tek bu savcıları arayıp, dosya Diyarbakır'da birleşecek, diyor. Hepiniz
yetkisizlik kararı verip Demirtaş'ın dosyalarını Diyarbakır'da tutuklamaya
etkili olabilecek. Bu kadar net. Çünkü tek tek fezlekeler üzerinde tutuklama
yapamazlar diye düşünüyorlardı. Suçun alt ve üst limitini artırmak, kaçma
şüphesi oluşturmak kendince ve işte 'ifadeye de gelmedin' deyip, 150 yıl
istenen biriyle ilgili tutuklama yapılması normaldir algısı oluşturmak"
diye konuştu.
TUTUKLANMAMIZ 6-8 EKİM'İN YIL DÖNÜMÜNE
DENK GETİRİLDİ
Demirtaş, tutuklanmalarının 6-8 Ekim'in
yıl dönümüne denk getirildiğine dikkat çekti. Demirtaş, şunları söyledi:
"Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ da dahil olmak üzere evimiz
basılıp, adeta kaçırılarak alınırken, plan zaten yapılıyordu. Bunları biz
bilmiyor da değiliz. Ben 12 yıllık milletvekiliyim, 8 yılım eş genel
başkanlıkla geçti. Devlette, hükümette ne oluyor, neler koşuluyor iyi
biliyoruz. Bana yönelik operasyon 6 Ekim akşamı yapılacaktı. 6-8 Ekim'in yıl
dönümünde. Ama benim bir yurt dışı programım vardı, 5'inde yurt dışındaydım,
operasyon ertelendi. Hatta operasyonu planlayanların fırça yediğini de
biliyorum, 'niye yurt dışı yasağı koymadınız' diye. Ben bile bile, cezaevinde
giyeceğim ortopedik ayakkabıyı da satın alarak Türkiye'ye döndüm. Bir süre
sonra evim basıldı, milletvekili arkadaşlarımla birlikte gözaltına
alındım."
Gözaltına alınıp tutuklanmalarının
"siyasi operasyon" olarak tanımlayan Demirtaş, "Savcılıklar
bunun parçası oldular. Bunu kim yapıyordu? Cemaatin savcıları yapıyordu. Sizler
yargılıyorsunuz. Bu ülkede adil yargı bir gün tıkır tıkır işleyecek ve hepsi
eminim adil, bağımsız yargı önünde hesap verecekler. Bunun için de biz,
elimizden gelen tüm çabayı göstereceğiz" diye konuştu.
Hakkındaki 1 ve 2 no'lu fezlekelerin
tamamının kumpas olduğunu söyleyen Demirtaş, fezlekelerde sahte deliller,
olmayan dinleme kayıtları, olmayan gizli tanık beyanları bulunduğunu kaydetti.
Demirtaş, konuşmalarının bağlamından koparıldığını, konuşma yaptığı kişinin
farklı tanıldığını belirtti.
İDDİANAME YAPTIKLARIMLA İLGİLİ AZ
SÖYLEMİŞ
"İddianame benim yaptıklarımla
ilgili az söylemiş. Ben sadece bu kadar siyasi faaliyet yürütmüşsem ayıp bana.
500 sayfa değil, ben 5 milyon sayfa konuşma yaptım" diyen Demirtaş,
ekledi: "Ama kumpas ve tuzakların benim üzerime mal edilmesine asla rıza
göstermeyeceğim."
Daha sonra söz alan Av. Cihan Aydın,
dinleme kararını alan savcı ve hakimlerin Gülen cemaati soruşturmasından
tutuklu olduğunu hatırlatarak, bu kararların hukuka uygun olup olmadığının
mahkemece tartışılması gerektiğin belirtti.
Ardından tekrar söz alan Demirtaş,
"Bu ülkenin mahkemeleri, savcıları, polisleri bu ülkenin yurttaşları ile
ilgili neden bir kumpas kurma ihtiyacı duyarlar" diye sordu.
Kürt sorununun savaş, şiddet, silah dışı
yöntemlerle çözümünün devreye girdiği, arayışların olduğu her dönemde
provokasyonların da olduğunu belirten Demirtaş, şöyle devam etti: "Çözüm
sürecini bitirecek girişimler oldu. Neden? Türkiye Kürt sorununu çözerse, PKK
silah bırakırsa, Türkiye'de şiddet olmazsa, ne asker ne sivil ne PKK'li
yaşamanı yitirse, Türkiye'de iç barış ortamı oluşmuş olacak. Bu da sadece kendi
içinde değil bütün bölgedeki Kürt halkıyla önemli bir stratejik ittifaka doğru
gidebilir. Bu, bütün küresel dengeleri etkileyebilecek bir mesele, o nedenle
cemaatin bir savcısının, polisinin, kendisinin ne yaptığının farkında
olmayabilir, onu yönlendiren aygıt kesinlikle bu amaçla hareket etmiştir.
Demokratik siyaset özgürce konuşmazsa medya, yürütme, yargı buna geniş bir
tolerans aralığıyla ifade özgürlüğü kapsamında yaklaşmayı başaramazsa silahları
susturmak kolay değil. Cemaat bunu keşfetmiş. Cemaat kendi başına yapan bir
örgüt değil. 15 Temmuz'da da ortaya çıkmadı. Ne zaman ki Türkiye kendi iç
barışı konusunda hamle yaptıysa bu tür kumpaslar yaptılar. Şimdi bundaki amaç
beni cezalandırmak değil. Bu fezlekeler, fezlekeye dönüşmeden önce istihbarat
raporları olarak MGK üyelerinin önüne gidiyordu. Amaç ordu ile yargı ile
hükümeti karşı karşıya getirmek, hükümetle bizi karşı karşıya getirmek. O
yüzden fezlekeler 4 yıl sonra hazırlandı. Dertleri bizi cezalandırmak değildi,
dertleri o gün başlayan arayışları sonlandırmaktı."
Fezlekelerde aktarılan dinleme kayıtları
ile tezgah kurulduğunu ve kendisinin yasa dışı örgüt üyeleriyle sürekli görüşme
yapıyormuş gibi gösterilmeye çalışıldığını anlatan Demirtaş, görüşme
içeriklerinin çarpıtıldığını, görüştüğü kişilerin yanlış aktarıldığını
kaydetti.
KÜRTÇE KONUŞMAK İÇİN ÖRGÜT TALİMATI MI
GEREKİYOR?
Belediye başkanları, parti genel başkanları,
başkan yardımcıları ile yaptıkları telefon görüşmelerini aktararak, "Beni
arar da talimat da verir, miting düzenleyelim, şunu yapalım diyebilir. Ben de
örgütsel olarak bana bağlı olan bütün birimlere talimat verebilirim" diyen
Demirtaş, Bismil Belediye Başkanı ile 8 Mart mitingi üzerine yaptığı bir
konuşmanın, anayasa çalışmaları konusunda Ahmet Yıldırım ile yaptığı
konuşmaları örnek göstererek, tüm bunların iddianamede PKK talimatı olarak
gösterildiğini belirtti. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonunda
yapılan bir konferansın dahi "terör faaliyeti" olarak tanımlandığını
söyleyen Demirtaş, Mercek adlı gizli tanığın Ahmet Türk ile kendisinin
Meclis'teki Kürtçe konuşmasının PKK'nin talimatı olduğu yönündeki ifadesine
yanıt verdi. Demirtaş, "Ayıptır nerede ne konuşacağımızı bilmeyeceğiz de
PKK bize talimat vermiş. Hadi ben o zaman gençtim de Ahmet Türk yaşını başını
almış, Meclis'te Kürtçe konuşmak için örgüt talimatı mı gerekiyor?" dedi.
Grup toplantısında Kürtçe konuşma
meselesini 21 Nisan Dünya Anadil Günü öncesinde Meclis'teki grup toplantı
salonunda düzenledikleri toplantıda ele aldıklarını söyleyen Demirtaş, şöyle
devam etti: "Bu ülkede Kürtler var, burada da kendi grup toplantımızda iki
kelime kendi anadilimizde konuşacağız. Bunu Türkiye'ye anlatacağız. Siyasi
amacımız bu yani. Bunu yapmak için bir örgüt üyesi gelip bize talimat verecek
de, konuşmayı yapan da ben değil Ahmet Türk idi, ben ondan sonra Meclis'te
Kürtçe konuşma yaptım, eş genel başkanken. Demek istediğim kumpas kuruyorsunuz
bize hakaret etmeyin bari. Böyle bir tanık var mı yok, mahkemeniz istiyor,
gelmiyor, keşke gelse kapalı salondan konuşsun da sesini duyalım."
MİT MÜSTEŞARI 'KANDİL'E GİDİP İKNA
EDECEĞİZ' DEDİ
Çözüm sürecini halka anlatmak için
yaptıkları toplantılarla ilgili iddialara da yanıt veren Demirtaş, bu
toplantılarda Öcalan'ın görüşlerini anlattığını, çözüm sürecini savunduğunu
ifade etti. Demirtaş, o dönem yapılan istihbarat kayıtlarının amacının çözüm
sürecini sabote etmek olduğunu belirtti. Demirtaş, şöyle devam etti: "Bu
kötü niyetli istihbarat çalışmasıdır, yargı çalışması değil. İstihbaratın başı,
MİT'in müsteşarı, benimle birlikte İmralı'ya gelecek, görüşme yapacağız,
hükümetle oturacağız planlama yapacağız, denilecek ki ‘Biz de Kandil'e
gideceğiz, PKK'yi ikna edeceğiz, PKK'ye sempati duyan tabanı ikna edeceğiz.
Bunu beraber koordine edeceğiz.' Biz bu çalışmaları yaparken, başka bir
istihbarat örgütü ya da başka biri adına çalışan bir istihbarata faaliyet
suçmuş gibi bunları istihbarata dönüştürüp MGK'nın önüne sunacak. Biraz önce
söz ettiğim 2008-2009 kumpası gibi. 2014'e kadar da aynen bu şekilde
sürmüştür."
PARTİ BİNASINA GİRMESİ DELİL OLDU
Hakimin ortam dinlemesi olarak okuduğu
çözümlere itiraz eden Demirtaş, bu açıklamasının bir basın toplantısından olduğunu
söyledi. Demirtaş, parti binasına girip çıkmasının dahi iddianamede yer
aldığını belirterek, "Savcı ne diyor? DTK'nin çalışmaları yürütmüş olduğu
yapılan BDP Diyarbakır il binasındaki toplantıya giriş ve çıkış yaptı. Ben
partimin eş genel başkanıyım, partimin il binasına giriş ve çıkış yaptığımı
tespit etmiş savcı. Yani gerçekten kutlamak lazım. Partimin binasına girip
çıkmış olmayı, tek başına bir delil olarak dosyaya koymuş" dedi.
Hakimin iddianamede katıldığı bir
cenazeye dair bölümü okuması üzerine de Demirtaş, "Ben bugüne kadar çok
sayıda cenazeye katıldım, taziyeye katıldım. Nasıl suç oluşturmuşum, bunu da
savcı açıklamamış. Propaganda mı yapmışım, Fatiha mı okumuşum, slogan mı
atmışım, taş mı atmışım? Belirtmediği için bir şey diyemiyorum" dedi. Demirtaş,
cenazeye katılmanın ahlaken de siyaseten de hukuken de sorgulanamayacağını
sözlerine ekledi.
BU KADAR BÜYÜK İŞLERLE UĞRAŞIRKEN SİTEDE
OKUYUP HEMEN KOŞALIM...
Hakim, Demirtaş'a "Özellikle
silahlı terör örgütü PKK-KCK'nın güdümünde yayın yapan basın organlarını ilanı
veya internet sitesi üzerindeki çağrıları üzerine bu eylemlere katıldığınız
iddiası var" diye sordu. Demirtaş'ın yanıtı şöyle oldu: "Bu tamamen
yalan, yanlıştır. Ben korsan gösterici değilim, partinin eş genel başkanıyım.
Parti genel merkezinde MYK'mız, PM'miz toplanıyor, karar alıyor. Bunları
duyuruyoruz, basın duyurusu yapıyoruz. Başka fezlekelerde var, göreceksiniz.
Başka bir fezlekede onun duyurusunu yapmışım. Mitinge çağrı yapmıştım. O basın
toplantısı suç konusu olmamış, ama çağrı yapan ben, 'Şu tarihte miting
yapacağız, valilik izin versin, şunları savunacağız' diye, o basın duyurusunu
suç diye görmüş, o tarihte ne PKK ne KCK çağrısını koymamış. Yok çünkü, çağrı
yapan biziz. O basın toplantısı için ayrı fezleke hazırlamış, o gün gelmiş
mitinge gitmişiz, yürümüşüz, onu da ayrı suç saymış, demiş ki 'örgütün çağrısı
sonucu yaptı.' Sen kendin bizzat beş gün önce yaptığımız kendi çağrıma ayrıca
fezleke hazırlamışsın. Biz öyle örgüt sitesinden okuduk falan bunlar yakışmaz.
Siyaset yapıyoruz. Türkiye'nin üçüncü büyük partisiyiz. Bu kadar büyük işlerle
uğraşırken, sitede okuyup hemen koşalım."
Demirtaş, hakimin "DTK'yı Abdullah
Öcalan'dan görüş alarak mı kurdunuz?" sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"O konuda bilgim yok ama Akil İnsanlar fikri Öcalan'a aitti. İki hafta
sonra Dolmabahçe'de Akil İnsanlar Heyeti Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında
toplandı."
DAVUTOĞLU 'KONABE'YE DESTEĞE HAZIRIZ'
DEMİŞ
Demirtaş, konuşmasında 6-8 Ekim Kobane
eylemleriyle ilgili bölümünde kamuoyuna bugüne kadar açıklanmayan bazı bilgiler
verdi. Buna göre Demirtaş, 6-8 Ekim öncesi, Eylül'ün son günlerinde partisinin
düzenlediği bir konferans için Amerika'ya gitti. Bu sırada Pervin Buldan
Demirtaş'ı aradı ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Selahattin bey
niye Amerika'da, çözümü niye orada arıyor, çözüm Ankara'dadır. Niye gelmiyor
bizimle görüşmüyor da Amerika'da bu konuları konuşuyor" dediğini aktardı.
Bunun üzerine programını iptal ederek ertesi gün Türkiye'ye dönen Demirtaş, 1
Ekim günü Davutoğlu ile görüştü. Görüşmeye dönemin DTK Eş Başkanı Selma Irmak
ile Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve danışmanları da katıldı. Demirtaş,
önerilerini sıralarken Başbakan Davutoğlu da Demirtaş'ın özetle anlattığına
göre, şunları söyledi: "Bizim hakkımızda IŞİD'e destek olan hükümet algısı
oluştu, bunu düzeltmemiz lazım. Bizim IŞİD'e desteğimiz yok, Kürtler bizim
kardeşimiz. Kobane'ye her türlü desteği yapmaya hazırız ne istiyorlarsa."
Davutoğlu'nun aynı zamanda Salih
Müslim'i davet edeceklerini söylediğini belirten Demirtaş, Müslim'in iki gün
sonra Türkiye'ye geldiğini ve Dışişleri Bakanı müsteşarıyla görüştüğünü
hatırlattı. Demirtaş, görüşmenin ardından Başbakanlık önünde yaptığı açıklamada
olumlu mesajlar verdiğine işaret etti.
Ahmet Davutoğlu'nun "Bizim onlardan
taleplerimiz var onların da bizden talepleri var daha önce de görüşmüştük,
uzlaşacağımızı düşünüyorum biz ne gerekiyorsa yapacağız" dediğini belirten
Demirtaş, PYD'nin talebinin ise Qamişlo'da bekleyen yardım konvoyunun Suruç'tan
geçerek Kobane'ye ulaştırılması olduğunu anımsattı.
Demirtaş, Davutoğlu'nun kendisine
"Selahattin bey bu devlet Kürtlerin de devletidir, bunu gösterin buna
ihtiyaç var tam zamanı. Ben Hakan Fidan'a talimat vereceğim, bu konvoyun geçişi
için ne gerekiyorsa derhal yapsınlar, sizin de parti arkadaşlarınız bu konuda
yardımcı olsunlar" dediğini aktardı. Bunun üzerine Sırrı Süreyya Önder'in
Urfa'ya giderek 4 gün beklediğini ancak IŞİD saldırılarını yoğunlaştırmasına
rağmen konvoyun geçişinin sağlanmadığını söyledi. 6 Ekim akşamı Kobane
gündemiyle olağanüstü MYK toplantısı yaptıklarını hatırlatan Demirtaş, toplantı
sırasında Suruç'ta bulunan bir arkadaşlarının arayarak Mürşitpınar sınır
kapısının düşmek üzere olduğunu söylediğini ifade etti.
Demirtaş, şöyle devam etti:
"Başbakan konvoyun Türkiye topraklarından geçmesini kabul etti, ama
Mürşitpınar kapısı düşerse o konvoyun artık geçme ihtimali de kalmayacak. Orada
birkaç bin sivil kalmıştı, büyük çoğunluğu Türkiye tarafına alınmıştı. Onlar da
birkaç saat sonra katledilmiş olacaktı. Ne yapacağımızı tartışırken dedim ki
ben, 'Başbakan ile bir görüşeyim, durumun kritikliğini anlatayım. Dedik ki bak,
şu kısmı çok önemli: Biz 6 gün önce hükümete teşekkür ettik, sürecin olumlu
olduğunu belirttik ve hükümete bu konuda çalışmalarda yardımcı olacağımızı
benim ağzımdan Başbakanlık önünde açıkladık. Fakat aradan 5-6 gün geçti, hiçbir
gelişme olmadı. Bizim bir siyasi tutum göndermemiz lazım. Hükümeti eleştiren
bir şey yapmamız lazım, çünkü birkaç saat sonra katliam olduğunda, binlerce
insan katledildiğinde, bizim tabanımız başta olmak üzere insanlar diyecek ki,
'Oradaki katliamdan HDP de sorumludur. Çünkü HDP dedi ki, olumlu gelişmeler
oluyor ve halkı rehavete sevk etti, hükümet de bir şey yapmadı, kandırıldık,
IŞİD'liler de insanları katletti." Acilen bir açıklama yayımlayalım, hem
hükümeti protesto edelim hem de IŞİD'e karşı insanların protesto hakkını
kullanmasını isteyelim, siyasi tutumumuzu şu saatte açıklayalım dedik. Suruç'ta
büyük bir miting organize edelim. Dünyanın dikkatini sınırda büyük bir mitingle
çekelim dedik."
6 GÜN SONRA DAVUTOĞLU: NE HALİNİZ VARSA
GÖRÜN
Toplantı devam ederken Başbakan
Davutoğlu ile 11-12 dakika telefonda görüştüğünü söyleyen Demirtaş,
Davutoğlu'nun "Bu konuşmayı kamuoyuna kapalı yapıyoruz" dediğini
belirtti. Demirtaş, "Şimdi burada yargı konusu olduğu için
açıklıyorum" dedi ve şöyle devam etti: "12 dakika boyunca Başbakan'a
durumu anlatmaya çalıştım. Tabii Ahmet Davutoğlu Hoca, öyle dinlemeyi çok seven
biri değil, daha çok konuşur. 12 dakikanın 3-4 dakikası ben konuştum, geri kalanında
onu dinledim. Bana verdiği mesaj şuydu; aşağı yukarı, tırnak içinde
belirtiyorum, mealen; 'Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü, işte böyle bize muhtaç
olursunuz Ortadoğu'da bizsiz yaprak kımıldamaz. Kürtler bizsiz hareket ederse
başlarına bu gelir. Hadi bakalım şimdi ne yapıyorsunuz.' Mealen buydu.
İnanamadım. 6 gün önce konuştuğum Davutoğlu bu muydu, inanamadım. 'Ya ne
diyorsunuz Sayın Başbakan' dedim. 'Biz ne konuştuk, nereye geldik, siz 6 gündür
ne tartıştınız kendi içinizde? O konvoyun oradan geçmesini beklerken siz bana
neler söylüyorsunuz.' 'Böyle Selahattin Bey' dedi. 'Yarın olsun, bir daha
bakarız, yarın değerlendiririz' dedi. Dedim ki, 'basite alıyorsunuz Sayın
Başbakan, insanlar sizden destek bekliyor. Ben çıktım teşekkür ettim. Destek
olacağınızı açıkladınız. PYD Eşbaşkanı'nı çağırıp burada görüştünüz, bir
uzlaşmaya vardınız. Yapmayın mesele çok kritik, bu kadar basite almayın. Lütfen
bu akşam, boş bir kamyon bile olsa oraya gönderin, orada olacak şeylerin
sorumluluğu çözüm sürecini berhava etmesin. Ahmet Davutoğlu, Ortadoğu fatihi
edasıyla 'ne haliniz varsa görün' havasındaydı. Telefon görüşmesi bitti ve
moralim bozuk bir şekilde toplantıya geri döndüm, arkadaşlara anlattım. Budur
dedim, arkadaşlar da dedi ki, 'Biz de bu arada yazılı kısa bir açıklama yapmışız.'
Davaya konu açıklama budur. Ama o gün, siyasi bir tavır açıklamamız gerekir
düşüncesiyle o açıklama yapıldı. Öyle gösteri olacak, insanlar sokağa çıkacak,
provokasyon gösteriler olacak, beklenti de bu değildi."
Demirtaş, söz konusu MYK açıklaması öncesinde
zaten birçok kentte yürüyüşlerin yapıldığını ancak herhangi bir şiddet eylemine
dönüşmediğini söyledi.
EFKAN ALA 'KONTROL EDEMEDİĞİMİZ GÜVENLİK
GÜÇLERİ VAR' DEDİ
Olayların başlamasının ardından kendisi,
Eş Genel Başkan Yardımcısı Ali Ürküt ve Figen Yüksekdağ'ın koordinesinde
saatlerce il ve ilçe örgütleriyle görüşerek şiddetin durması için
çabaladıklarını kaydeden Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder'in de Ankara'da hükümetle
temas halinde olduğunu ve neredeyse saat başı dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala
ile telefonda görüştüğünü söyledi. Demirtaş, "Nerede provokasyon varsa biz
il-ilçe teşkilatlarımızı seferber ediyorduk. İçişleri Bakanı, oradaki güvenlik
güçlerini seferber ediyordu. Efkan Ala'yı da çağırmanız lazım. 'Bizim kontrol
edemediğimiz güvenlik güçleri var' diyordu Efkan Ala. 'Ama bu provokasyonu
başka türlü el ele vermezsek engelleyemeyiz.' Katılıyorum, büyük bir
provokasyon var. Koordineli olalım, el ele olalım, bilgi akışı sürekli olsun
aramızda. Nasıl durdurabiliyorsak hızlı bir şekilde, her yerde elimizden geleni
yapalım. 8'i akşamını çıkardıktan sonra evet tablo ağırdı. Onlarca kişi
katledilmiş, bir sürü iş yeri yağmalanmış, yakılmış, yıkılmış ve ne olacağı da
belli değil. Güvenlik güçlerinin kontrolünden çıkmış. 8 Ekim'de olaylar
gelişince, bakanlıkla kurduğumuz anlayış gereğince İmralı'dan, yetiştirseydiler
o akşam, 8 Ekim'de yapacaktık fakat 9 Ekim sabahı yetişti, 9 Ekim'de yaptık.
Neredeyse yüzde 99 durdu. Çünkü 9 Ekim için hepimiz çok tedirgindik."
Abdullah Öcalan'ın mesajının ardından
olayların durduğunu ancak aynı akşam Bingöl Emniyet Müdürüne suikast
düzenlendiğini kaydeden Demirtaş, bunun da provokasyon olduğunu kaydetti.
Demirtaş'ın verdiği bilgiye göre, olaydan sonra İçişleri Bakanı Ala Sırrı
Süreyya Önder'i arayarak bu eylemin PKK'nin merkezi kararı olup olmadığının ve
ateşkesi bozup bozmadıklarının Kandil'den sorulmasını istedi. Çözüm sürecinde
Kandil ile iletişim için kullandıkları bir hat olduğunu, Erbil'deki bir
siyasetçi üzerinden iletişim kurduklarını ancak bu hattı sadece 6-8 Ekim ve
hendek çatışmaları günlerinde kullandıklarını söyleyen Demirtaş, Kandil'in
"Bingöl'deki saldırı yüzde 100 bizimle bağlantılı değildir. Bizim
eylemimiz değildir. Çözüm sürecini bitirmeye yönelik bir provokasyondur.
Ateşkesi bozmuş değiliz. Çözüm sürecinin arkasındayız" dediğini aktardı.
Bu sırada Erdoğan başkanlığında Bakanlar
Kurulu toplantısı olduğunu belirterek, hükümetin tavrının Kandil'den gelecek
açıklamaya bağlı olduğuna işaret eden Demirtaş, şöyle devam etti: "Sırrı
Süreyya Önder diyor ki, 'Ben Efkan Bey'e aktardığımda bir oh çekti, dedi ki
öbür türlü olsaydı hiç içinden çıkamazdık. Çok geçmedi, Başbakan Davutoğlu
çıktı bir açıklama yaptı; 'Emniyet Müdürümüzün ve şehit arkadaşlarımızın
intikamı alındı, 4 PKK'li teröristi Bingöl çıkışında öldürdük.' Davutoğlu'nun
açıklaması."
Duruşma yarın devam edecek.