Uluslararası aktörlerin oyun sahası haline gelen Suriye’de, çelişen
çıkarlar ve güç devşirme kaygısı her gün yeni cepheler açılmasına neden oluyor.
Suriye ‘de 2011 yılında dış aktörlerin de etkisiyle başlayan savaş, 8.
yılında büyük güçler arasında Soğuk Savaş dönemi rüzgarlarını estiren bir
gerilimi beraberinde getirdi. Önce dış güçlerin vekil yerel unsurlara para ve
silah desteğiyle giriştiği çatışma, bugün ABD, Rusya, Britanya, Fransa, İran,
Türkiye’nin de aralarında olduğu ülkelerin bizzat kendi ordularıyla dahil
oldukları bir kapışmaya dönüştü. Sahadaki tablo istemli hamleler kadar,
provokasyonlara da açık bir zemin sunuyor. Dönemsel ve tarihsel çıkarları
uyarınca hem askeri hem diplomatik ittifaklar kurup dağıtan çok sayıda dış
aktör, iç politikadaki sıkışmalarına çare bulmak için de Suriye’yi bir oyun
sahası olarak değerlendiriyor. Her aktör bir diğeri ile Suriye’de bölgeler
bazında kimi zaman ittifak kimi zaman ise karşıt cephede.
ABD
Irak işgalinin ardından Suriye’deki savaşın da en önemli oyuncularından ABD
son 17 yılda Ortadoğu’daki askeri misyonlar için 7 trilyon dolar harcadı. Resmi
rakamlarla Suriye’de 2 bine yakın askeri personeli, başta Tabka ve Tanf olmak
üzere 15’e yakın üssü bulunan ABD’nin bu ülkedeki varlığı halen IŞİD karşıtı
mücadele olarak gerekçelendiriliyor. Doğu Akdeniz’de deniz gücüne sahip olan
ABD, Türkiye, Ürdün ve Umman’da da konuşlu hava gücüyle Suriye’yi vurmak için
farklı seçeneklere sahip. Suriye’nin kuzeyindeki petrol zengini Deyr ez Zor ve
çevresinde varlığını sürdüren ABD yerel müttefik olarak en ciddi desteği
YPG/PYD’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne veriyor. ABD
daha önce eğit-donat programı çerçevesinde ÖSO’ya destek vermiş, IŞİD ve El
Nusra’nın gelişmesine göz yumduğu iddiaları gündeme yansımıştı. Trump yönetimi,
bir yandan Suriye’den çekilme planlarını dillendirirken bir yandan da Rusya’yla
tarihinin en ciddi gerilimlerinden birini yaşayarak zikzaklı bir tutum izliyor.
Suriye topraklarının Şam kontrolüne geçmesinden rahatsız olduğu bilinen
Washington ve müttefiklerinin, enerji kaynakları üzerinde etki sahibi olmak,
bölgede artan ve giderek Akdeniz’i zorlayan Moskova etkisini kırmak, İran’ı baskı
altına almak gibi hedeflere sahip olduğu biliniyor. ABD ve müttefiklerinin son
dönemde özellikle Soçi ve Astana ile ilerleyen siyasi çözüm süreçlerinden
rahatsız olduğu, Kürtler, silahlı İslamcı güçler ve Şam olarak tasnif
edilebilecek üçlü yapıyı yerleştirmek isteyen bir politikayı devreye soktuğu
yorumları dikkat çekiyor. Türkiye ile özellikle YPG/PYD gündemi nedeniyle
gerilim yaşayan Beyaz Saray’ın son dönemde ise NATO müttefikiyle daha yumuşak
bir ilişki kurarak Ankara-Moskova yakınlaşmasını engelleme politikasına
geçtiği, Türk- Amerikan diplomatlarının Kuzey Suriye için ortak yol haritası
toplantıları yaptıkları biliniyor.
FRANSA
Ülke tarihinin en genç Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron liderliğindeki Fransa,
Ortadoğu’daki tarihsel hırslarını yeniden canlandırdığı bir dönemden geçiyor.
AB içindeki tartışmaları alevlendiren sığınmacı politikası yükünü neredeyse
tamamen Almanya’nın üzerine atan Fransa, Suriye’de ABD liderliğindeki IŞİD
karşıtı koalisyonun aktif üyelerinden. Beş ayrı üste konuşlanmış 200 ila 800
arasında askerle sahada bulunan Fransa’nın Doğu Akdeniz’de de Aquitaine adlı
bir fırkateyni bulunuyor. AB ülkeleri arasında deniz ötesi faaliyetlerde
sivrilen Fransa’nın son dönemde Suudi Arabistan ve ABD’yle ilişkileri
yoğunlaştırması dikkat çekiyor. Trump’ın ortadan kaldırmak veya köklüce revize
etmek istediği İran uluslararası nükleer anlaşması konusunda da Macron
yönetiminin ABD’ye göz kırptığı biliniyor.
BRİTANYA
AB’den çıkış (Brexit) yönünde tarihi bir karara imza atan Londra, Theresa
May’in başbakanlığında, bir kez daha Ortadoğu siyasetinin önemli aktörlerinden
biri olarak sahnede. Son yirmi yıllık süreçte de Irak ve Suriye müdahalelerinin
öncülerinden Britanya’da hükümet, Almanya ve Fransa merkezli şekillenen AB’den
çıkışı, dünya siyasetinde elini rahatlatma ve ABD’yle müttefikliğini geliştirme
olanağı olarak görüyor. May hükümeti, Brexit nedeniyle yaşanan iç ve dış
tartışmaları ise Skripal krizinde Rusya’ya karşı Batı’yı arkasına alarak
dizginlemiş görünüyor. Suriye savaşının başında ÖSO, İslamcı gruplara silah ve
para desteği veren Londra’nın, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi gibi silahlı
muhalefete yakın sivil toplum örgütleriyle de ilişkileri bulunuyor. ABD
öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun parçası olan Britanya, daha önce IŞİD
hedeflerine yönelik hava saldırılarına, Kıbrıs üssündeki Tornado uçaklarıyla
destek verdi.
TÜRKİYE
Suriye savaşıyla tarihin en büyük göç dalgalarından birini kucaklamak
zorunda kalan Türkiye, Suriye’de çatışmaların neredeyse ilk gününden itibaren
Şam’a karşı tavrını ortaya koydu. İç çatışmanın başlamasından hemen önce bahar
havası esen Şam-Ankara ilişkileri bir anda ters yüz hale geldi. Ankara sahada
ÖSO’yu desteklerken Suriye muhalefetinin siyasi merkezlerinden biri haline
geldi. ÖSO kuvvetleriyle ortak düzenlenen Cerablus ve Afrin harekatlarıyla
Ankara’nın önceliği son dönemde Suriye’nin kuzeyini PYD/YPG unsurlarından
arındırmak ve İslamcı güçlerin yerleştiği bir tampon alan yaratmak oldu. ABD,
Batı ve Körfez ülkeleriyle önce Şam karşıtlığında buluşan Ankara, IŞİD-YPG çatışmasında
Kürt siyasetinin güç kazanmasıyla ABD ile ilişkilerinde sorun yaşadı. Moskova
ile de gel-git’li bir ilişki yaşayan Türkiye son dönemde ateşkesi sağlamak
üzere oluşturulan Astana sürecinin İran ve Rusya ile birlikte partnerlerinden
biri haline geldi. Sığınmacı dalgasını Batı’yla ilişkilerinde koz olarak
kullanma yeteneğini gösteren Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde Astana
partnerleriyle yaşayabileceği en önemli gerilimin cihatçıların yoğun olarak
bulunduğu İdlib bölgesi olabileceği belirtiliyor. Çatışmasızlığı sağlamak
konusunda Rusya’yla ortak çalışan Ankara, Esad’ın geleceği, Kürtlerin siyasi
temsiliyeti ve Guta’da yaşananlarla ilgili Moskova’yla ihtilafta.
RUSYA
Suriye’de 2015 yılındaki katılımıyla savaşın seyrini değiştiren en önemli
aktörlerden olan Rusya, İran’la birlikte Şam hükümetinin kilit müttefiki.
Suriye’deki etkin hamleleriyle bir yandan ülkenin yeniden inşası ve enerji
kaynakları için ticari kazanımlar elde eden Putin liderliğindeki Rusya, bir
yandan da sahip olduğu askeri üslerle askeri nüfuz alanını genişletmeyi
başardı. Suriye’deki varlığını IŞİD ve El Nusra karşıtı faaliyetle
gerekçelendiren ordusunun Suriye’de 3 bin civarında askeri personeli bulunuyor.
Tartus’ta deniz ve Lazkiye’de Hmeymim hava üssüne sahip. Cenevre görüşmelerinde
çıkmaza giren siyasi süreç ise yine Rusya öncülüğünde Soçi’de düzenlenen Suriye
Ulusal Diyalog Kongresi ile ivmelenmiş görünüyor. Kırım’ın ilhakından bu yana
Batı’yla ilişkilerinde sertleşme başlayan Rusya’nın, çok sayıda aktörün etkin
olduğu Suriye sahasında üstlendiği misyonun riskleri bulunduğu, karmaşık
Ortadoğu coğrafyasının istikrarsızlık yaratan doğasının Moskova’yı da
etkileyeceği yorumları yapılıyor.
İRAN
2015 yılında BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Britanya Çin,
Rusya, Fransa) ve AB ile uluslararası nükleer anlaşma yaparak kendisine
uygulanan ablukayı büyük oranda kırmayı başaran Tahran, Suriye’deki nüfuzunu
genişlettikçe ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in radarına girmeye başladı.
Devrim Muhafızları’na bağlı milisler ve destek verdiği Hizbullah güçleriyle
sahada etkin hale gelen İran askeri gücü, İsrail saldırılarının hedefi oluyor.
İran destekli milislerin Şam, Dera ve Kuneytra başta olmak üzere çok sayıda
cephede savaştığı belirtiliyor. Kürt meselesindeki gerilimin kendisini etkileyeceğini
düşünen, Sünni güçlerin etkinliğine ise mezhepsel olarak karşı çıkan İran,
Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumayı ve bu sayede nüfuzunu artırmayı
hedefliyor.
İSRAİL: CİHATÇILARA DESTEK VERİYOR
Filistin sorunu ve bölgede İran etkisi nedeniyle Suriye savaşına kayıtsız
kalmayan İsrail’in sahada 7 ayrı cihatçı örgüte destek sağladığı iddiaları son
aylarda basına yansıdı. İsrail’e karşı Filistin’e verdiği destek nedeniyle
İsrail’in hedefinde olan Suriye’de Devlet Başkanı Esad’ın tam hakimiyetle
iktidarını sürdürmesi İsrail açısından tahammülü kolay bir seçenek olarak
görünmüyor. Öte yandan, 2007 Lübnan savaşında İsrail’e büyük kayıplar verdiren
Hizbullah’ın ve İran’ın Şam davetiyle sahadaki varlığı, Suriye’nin batısındaki
Golan Tepeleri’ni kontrol altında tutmak isteyen İsrail’in kaygılarını
artırıyor. Duma’daki kimyasal saldırı iddialarının ardından Suriye’deki İran
askeri varlığına yönelik saldırı düzenleyen Netanyahu liderliğindeki İsrail,
Suudi Arabistan ve ABD’yle temaslarını artırarak bölgede Tahran’ın nüfuzunu
kırma peşinde.
KÖRFEZ ÜLKELERİ: GERİLİMDE ROLÜ BÜYÜK
Krizin patlak verdiği 2011’den bu yana Suriye’deki savaşta vekil güçlerin
en önemli destekçileri olan Körfez ülkelerinin, bugün tırmanan gerilimde de
büyük bir role sahip oldukları yorumları sürüyor. Guta’da kimyasal silah
saldırısına maruz kaldığı iddia edilen Duma, Suudi Arabistan’ın desteklediği
bilinen Ceyş ül İslam’ın (İslam Ordusu) elindeydi. Riyad’ın aynı zamanda El
Kaide’nin Suriye kolu Nusra’yla bağlantılı, İdlib’de konuşlu Heyet Tahrir el
Şam’a da Katar ve Kuveyt lie birlikte destek verdiği öne sürülüyor. “Ilımlı
İslamcı” politika izleyen, Batı’da “reformcu” olarak lanse edilen Veliaht Prens
Selman döneminde Suudi Arabistan, İran’a karşı İsrail’le ilişkileri
yumuşatırken Yemen’de de yine İran destekli Husilere karşı operasyonlara
liderlik ediyor. Mezhepsel gerilimin öncülerinden Suudi Arabistan ve BAE’nin
son dönemde ambargo uyguladığı Katar’ın ise Ahrar uş Şam ve Feylak el Rahman
gibi silahlı örgütlere desteği olduğu savunuluyor. ABD Başkanı Trump’ın son
dönemde Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasındaki buzları eritmeye çalıştığı,
İran’a karşı ortak bir politika izlemek için çaba harcadığı biliniyor. ABD,
Britanya, Fransa, Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır’ın son dönemde Suriye’nin Şam’ın
kontrolüne geçmesini engellemek ve çok parçalı yapıyı zorlamak üzere
temaslarını yoğunlaştırdığı haberleri basına yansıdı. Veliaht Prens’in son
Washington ve Paris turunda verdiği yatırım taahhütlerinin ise Suriye
geriliminin tırmanmasını tetiklediği değerlendirmeleri gündeme geliyor.