Fehmi Koru ile Akbaylar arasındaki
‘cemaat’ kavgası bel altına indi. Burak Akbay’ın cemaat evlerinde yetiştiğini
iddia eden ve bunu bizzat babası Ertuğrul Akbay’ın kendisine söylediğini
vurgulayan Fehmi Koru’ya baba Akbay’dan sert bir yanıt geldi.
Ertuğrul Akbay, Koru ile arasında geçen
konuşmayı anlatırken bel altı vuruş yaptı.
Akbay’ın yanıtı Sözcü gazetesinin
bugünkü manşetinde ‘Ertuğrul Akbay, Fehmi Koru’nun iftirasına cevap verdi’
manşetiyle yer aldı.
“Bak Fehmi! Öyle bir yalan söylüyorsun
ki!..” diye başlayan Ertuğrul Akbay, oğlu Burak Akbay’ın İsviçre’de
1990-1994 yılları arasında okuduğunu
belirtiyor. “25 yıl kadar önce, hem de İsviçre'de cemaat evleri ne gezer ki…
Türkiye'de bile, o yıllar cemaat evleri
var mıydı, yok muydu onu ben bilemem.
Ancak, FETÖ'yü ilah yapan sen ve senin
gibiler bilir…
Zira, Zaman Gazetesi'nin
kurucularındansın.”
Akbay, Fehmi Koru’nun “Fetullah'ın Türkiye-Pensilvanya
arasında postacılığını yaptığını” ve “Amerika'ya her gittiğinde de Fetullah'ın
evinde kaldığını” da söylüyor. Ve Koru’nun “Burak Akbay'ın yine gazetecilik
yapan babası Ertuğrul Akbay ile bir gezi sırasında sohbetimiz olmuştu. Ertuğrul
Akbay, bana oğlu Burak'ın 'İsviçre'de cemaate ait bir evde kaldığını, o sayede
doğru düzgün yetiştiğini' övgü ile anlatmıştı” sözlerine söz konusu gezide
yaşananları anlatarak yanıt veriyor:
“Yıl 1996…
Günlerden 12 Aralık…
O zaman Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller'le
birlikte Brüksel'deyiz.
Fehmi Koru da var.
Zaten, Fehmi ile birçok seyahate
birlikte gittiğimiz için eski yıllara dayalı bir arkadaşlığımız bulunuyor.
O gece de…
Brüksel'in en lüks lokantalarının,
barlarının bulunduğu Grande Place meydanında bulunan bir mekana Fehmi Koru ile
birlikte gitmiştik.
Garson bizi yan masadaki iki güzel kızın
bulunduğu bir masaya oturttu.
Boyuna, posuna bakmayın!
Meğer, Fehmi benim diyen çapkınlara taş
çıkartacak kadar çapkın ve centilmenmiş…
Bunu da o gece öğrendim.
Adamda bir İngilizce var ki, sormayın.
İngiliz sanırsınız.
Hemen kızlara aksanlı İngilizcesiyle iyi
akşamlar, dedi…
Kızlar gülümseyince de Fehmi hemen atağa
geçip, bir sakıncası yoksa birlikte otursak nasıl olur, dedi.
Kızlar da;
-Why not, deyince ilk golü atmış olduk.
Kızlar gerçekten çok güzeldi…
Hele, Fehmi'nin üzerine çalıştığı
Annette bir içim suydu.
Fehmi kızlara ne içersiniz, diye
sorunca;
-Kırmızı şarap, dediler.
-Fehmi ben de şarabın kırmızısını çok
severim, deyip garsona bir şişe şarap getirmesini söyledi.
Garson getirdiği büyük bir şarap
şişesini kızların ve Fehmi'nin bardağına döktükten sonra…
Benim bardağıma da dökmek isteyince;
-İçki içmiyorum. Bana su koyun, dedim.
Bu arada Fehmi kızlarla kadeh
tokuşturduktan sonra, kadehini bir yudumda boşalttı.
Gözlerime inanamıyordum.
Şaşırıp kalmıştım.
Fehmi'ye;
-Sen ne biçim dindarsın. Nasıl şarap
içersin, deyince…
-Bu üzüm suyu, ne var bunda, dedi. Sonra
da, esprili bir şekilde gülerek…
Bunu yurt dışında içiyoruz. Yurt içinde
içersek günah olur.
Yurt dışında da bunu içmezsek gazımızı!
çıkartamayız.
Ne var bunda?..
Arap şeyhleri de ülkelerinde içmiyorlar,
dış ülkelere çıkınca içiyorlar.
Bunun günahı olsa! onlar içmez…
-Peki sen neden içmiyorsun?
Gençliğimde tek, tük içtim. Ama, bağımlı
olmadım.
İçkiye de bir türlü alışamadım.
Sevemedim.
40 yıldır da hiç içki içmiyorum.
Çevremde herkes hiç içki içmediğimi bilir.
Spora düşkünüm. İyi bir sporcu da vücuda
zarar verdiğinden, benim gibi içki, sigara içmez. Ondan böylesine genç kaldım.
-Ya oğlun, dedi?
Sigara hiç içmez… Ama, ancak sosyal
yerlerde içki içtiğini biliyorum.
Ama, oğlum benim ve annesi gibi orucunu
tutar…
Ailece de dini vecibelerimizi elimizden
geldiği kadar yerine getirmeye çalışırız.
Bu arada şunu da belirteyim oğlum
küçüklüğünden beri Atatürk hayranıdır.
İşte!
Tüm gece Fehmi ile aramızda oğlumla
ilgili geçen konuşma anlattığım şekilde bir-iki cümleyi geçmedi.
Peki!
Fehmi neden olayı saptırdı?
Anlatayım;
-Sanıyorum, Fehmi o gece çok efkarlıydı.
Kızlar da çok güzel olunca Fehmi
coştukça coştu…
İçtikçe içti… Şişeler boşaldıkça
yenileri geldi.
Meğer Fehmi büyük bir şairmiş…
İngilizce bir şiirler okudu ki, kızları
mest etti.
Ne yalan söyleyeyim Fehmi'nin
İngilizcesine, şiir okumasına ve kültürüne hayran kaldım.
Gece yarısı olmuştu…
Kızlar hadi diskoteğe gidelim, dediler…
Fehmi de;
OK, dedi.
Bardan yürüyerek 5 dakika uzaklıktaki
“Drug Kulüp” adlı diskoteğe gittik.
Henüz bir masaya oturmadan Fehmi
Annette'i dansa kaldırdı…
Baktım Fehmi çalan hızlı müziğin
temposunda kızı döndürmeye başladı…
Gözlerime inanamadım.
Ne yalan söyleyeyim Fehmi'nin dansına
hem hayran kaldım, hem de kıskandım…
Hızlı müzik bitmiş…
Slow dans başlamıştı.
Ben de dansa kalkmıştım. Aradan, 5
dakika geçmemişti, Annette Fehmi'ye öyle bir tokat attı ki…
Ne oluyor demeye bile kalmadan kız koşarak
diskoteği terk etti.
Arkadaşı Françoise ile birlikte
arkasından koştuk…
Kız hüngür hüngür ağlayarak, bize
Fehmi'nin kendisini taciz ettiğini anlattı.
Olacak şey değildi.
Ama, ben Fehmi'yi ikaz edip;
-Bak Fehmi çok içiyorsun…
İçme yeter artık… Sarhoş oldun. Bir olay
çıkartırsın, diye de kendisini ikaz etmiştim.
Ama dinlemedi, içtikçe içti.
Sonunda da…
Güzel bir gece Fehmi'nin tacizi yüzünden
rezil oldu…”
NE OLMUŞTU?
Gazeteci Fehmi Koru, Sözcü'ye yönelik
"FETÖ adına suç işleme suçu" kapsamında yürütülen soruşturmada
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na tanık sıfatıyla ifade vermişti. 24 Nisan
2010 tarihli Yeni Şafak gazetesinde "Taha Kıvanç" mahlas ismiyle
kaleme aldığı ve "Burak Akbay'ın FETÖ evlerinde yetiştiği" iddiasıyla
ilgili yazısı sorulan Koru, 1990'lı yıllarda Burak Akbay'ın babası Ertuğrul
Akbay'ın, oğlu hakkında kendisine söylediklerini anlatarak şunları söylemişti:
“Burak Akbay'ın yine gazetecilik yapan
babası Ertuğrul Akbay ile bir gezi sırasında sohbetimiz olmuştu. Ertuğrul
Akbay, bana oğlu Burak'ın 'İsviçre'de cemaate ait bir evde kaldığını, o sayede
doğru düzgün yetiştiğini' övgü ile anlatmıştı. Yıllar sonra Burak Akbay'ın ani
bir yükseliş sergileyerek Sözcü gazetesini açması bana tuhaf gelmişti.
Baba Ertuğrul Akbay'ın bana 90'lı
yıllarda bahse konu sohbetinde 'Oğlum dinine bağlı, muhafazakâr değerlere sahip
biridir' demesine rağmen Sözcü gibi aşırı muhalif bir gazetenin patronu
olmasını ben mantıklı bulmamıştım. Bu nedenle Yeni Şafak'taki yazıyı kaleme
aldım. Bu yazımdan sonra Ertuğrul Akbay beni cep telefonumdan aradı. Yazıyı
yazdığım için beni eleştirdi. Ben de kendisine 'Burak Akbay kendi imzası ile
bir cevap verirse bunu gazete köşesinde yayımlayacağımı' söyledim. Kendisinin
söylediklerini yayımlamamı istedi. Ben de 'Muhatabım sen değilsin, Burak Akbay
açıklama gönderirse gönderdiği yazıyı köşeme taşırım' dedim. Bu yazımla ilgili
herhangi bir açıklama gelmedi. Ben cemaatin muhalefeti de kontrol altına alıp
gerektiğinde hükümete sert muhalefet yapmak için bu gazeteyi kurdurmuş
olabileceğini düşündüm ve bu yazıyı kaleme aldım.”
Burak Akbay'ın yine gazetecilik yapan
babası Ertuğrul Akbay ile bir gezi sırasında sohbetimiz olmuştu. Ertuğrul
Akbay, bana oğlu Burak'ın 'İsviçre'de cemaate ait bir evde kaldığını, o sayede
doğru düzgün yetiştiğini' övgü ile anlatmıştı. Yıllar sonra Burak Akbay'ın ani
bir yükseliş sergileyerek Sözcü gazetesini açması bana tuhaf gelmişti.