24 Mayıs 2017 Çarşamba

Ertuğrul Akbay-Fehmi Koru Savaşı:Cemaat kavgasına şarap ve kadın karıştı..!

Fehmi Koru ile Akbaylar arasındaki ‘cemaat’ kavgası bel altına indi. Burak Akbay’ın cemaat evlerinde yetiştiğini iddia eden ve bunu bizzat babası Ertuğrul Akbay’ın kendisine söylediğini vurgulayan Fehmi Koru’ya baba Akbay’dan sert bir yanıt geldi.
Ertuğrul Akbay, Koru ile arasında geçen konuşmayı anlatırken bel altı vuruş yaptı.
Akbay’ın yanıtı Sözcü gazetesinin bugünkü manşetinde ‘Ertuğrul Akbay, Fehmi Koru’nun iftirasına cevap verdi’ manşetiyle yer aldı.
“Bak Fehmi! Öyle bir yalan söylüyorsun ki!..” diye başlayan Ertuğrul Akbay, oğlu Burak Akbay’ın İsviçre’de
1990-1994 yılları arasında okuduğunu belirtiyor. “25 yıl kadar önce, hem de İsviçre'de cemaat evleri ne gezer ki…
Türkiye'de bile, o yıllar cemaat evleri var mıydı, yok muydu onu ben bilemem.
Ancak, FETÖ'yü ilah yapan sen ve senin gibiler bilir…
Zira, Zaman Gazetesi'nin kurucularındansın.”
Akbay, Fehmi Koru’nun “Fetullah'ın Türkiye-Pensilvanya arasında postacılığını yaptığını” ve “Amerika'ya her gittiğinde de Fetullah'ın evinde kaldığını” da söylüyor. Ve Koru’nun “Burak Akbay'ın yine gazetecilik yapan babası Ertuğrul Akbay ile bir gezi sırasında sohbetimiz olmuştu. Ertuğrul Akbay, bana oğlu Burak'ın 'İsviçre'de cemaate ait bir evde kaldığını, o sayede doğru düzgün yetiştiğini' övgü ile anlatmıştı” sözlerine söz konusu gezide yaşananları anlatarak yanıt veriyor:
“Yıl 1996…
Günlerden 12 Aralık…
O zaman Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller'le birlikte Brüksel'deyiz.
Fehmi Koru da var.
Zaten, Fehmi ile birçok seyahate birlikte gittiğimiz için eski yıllara dayalı bir arkadaşlığımız bulunuyor.
O gece de…
Brüksel'in en lüks lokantalarının, barlarının bulunduğu Grande Place meydanında bulunan bir mekana Fehmi Koru ile birlikte gitmiştik.
Garson bizi yan masadaki iki güzel kızın bulunduğu bir masaya oturttu.
Boyuna, posuna bakmayın!
Meğer, Fehmi benim diyen çapkınlara taş çıkartacak kadar çapkın ve centilmenmiş…
Bunu da o gece öğrendim.
Adamda bir İngilizce var ki, sormayın. İngiliz sanırsınız.
Hemen kızlara aksanlı İngilizcesiyle iyi akşamlar, dedi…
Kızlar gülümseyince de Fehmi hemen atağa geçip, bir sakıncası yoksa birlikte otursak nasıl olur, dedi.
Kızlar da;
-Why not, deyince ilk golü atmış olduk.
Kızlar gerçekten çok güzeldi…
Hele, Fehmi'nin üzerine çalıştığı Annette bir içim suydu.
Fehmi kızlara ne içersiniz, diye sorunca;
-Kırmızı şarap, dediler.
-Fehmi ben de şarabın kırmızısını çok severim, deyip garsona bir şişe şarap getirmesini söyledi.
Garson getirdiği büyük bir şarap şişesini kızların ve Fehmi'nin bardağına döktükten sonra…
Benim bardağıma da dökmek isteyince;
-İçki içmiyorum. Bana su koyun, dedim.
Bu arada Fehmi kızlarla kadeh tokuşturduktan sonra, kadehini bir yudumda boşalttı.
Gözlerime inanamıyordum.
Şaşırıp kalmıştım.
Fehmi'ye;
-Sen ne biçim dindarsın. Nasıl şarap içersin, deyince…
-Bu üzüm suyu, ne var bunda, dedi. Sonra da, esprili bir şekilde gülerek…
Bunu yurt dışında içiyoruz. Yurt içinde içersek günah olur.
Yurt dışında da bunu içmezsek gazımızı! çıkartamayız.
Ne var bunda?..
Arap şeyhleri de ülkelerinde içmiyorlar, dış ülkelere çıkınca içiyorlar.
Bunun günahı olsa! onlar içmez…
-Peki sen neden içmiyorsun?
Gençliğimde tek, tük içtim. Ama, bağımlı olmadım.
İçkiye de bir türlü alışamadım. Sevemedim.
40 yıldır da hiç içki içmiyorum. Çevremde herkes hiç içki içmediğimi bilir.
Spora düşkünüm. İyi bir sporcu da vücuda zarar verdiğinden, benim gibi içki, sigara içmez. Ondan böylesine genç kaldım.
-Ya oğlun, dedi?
Sigara hiç içmez… Ama, ancak sosyal yerlerde içki içtiğini biliyorum.
Ama, oğlum benim ve annesi gibi orucunu tutar…
Ailece de dini vecibelerimizi elimizden geldiği kadar yerine getirmeye çalışırız.
Bu arada şunu da belirteyim oğlum küçüklüğünden beri Atatürk hayranıdır.
İşte!
Tüm gece Fehmi ile aramızda oğlumla ilgili geçen konuşma anlattığım şekilde bir-iki cümleyi geçmedi.
Peki!
Fehmi neden olayı saptırdı?
Anlatayım;
-Sanıyorum, Fehmi o gece çok efkarlıydı.
Kızlar da çok güzel olunca Fehmi coştukça coştu…
İçtikçe içti… Şişeler boşaldıkça yenileri geldi.
Meğer Fehmi büyük bir şairmiş…
İngilizce bir şiirler okudu ki, kızları mest etti.
Ne yalan söyleyeyim Fehmi'nin İngilizcesine, şiir okumasına ve kültürüne hayran kaldım.
Gece yarısı olmuştu…
Kızlar hadi diskoteğe gidelim, dediler…
Fehmi de;
OK, dedi.
Bardan yürüyerek 5 dakika uzaklıktaki “Drug Kulüp” adlı diskoteğe gittik.
Henüz bir masaya oturmadan Fehmi Annette'i dansa kaldırdı…
Baktım Fehmi çalan hızlı müziğin temposunda kızı döndürmeye başladı…
Gözlerime inanamadım.
Ne yalan söyleyeyim Fehmi'nin dansına hem hayran kaldım, hem de kıskandım…
Hızlı müzik bitmiş…
Slow dans başlamıştı.
Ben de dansa kalkmıştım. Aradan, 5 dakika geçmemişti, Annette Fehmi'ye öyle bir tokat attı ki…
Ne oluyor demeye bile kalmadan kız koşarak diskoteği terk etti.
Arkadaşı Françoise ile birlikte arkasından koştuk…
Kız hüngür hüngür ağlayarak, bize Fehmi'nin kendisini taciz ettiğini anlattı.
Olacak şey değildi.
Ama, ben Fehmi'yi ikaz edip;
-Bak Fehmi çok içiyorsun…
İçme yeter artık… Sarhoş oldun. Bir olay çıkartırsın, diye de kendisini ikaz etmiştim.
Ama dinlemedi, içtikçe içti.
Sonunda da…
Güzel bir gece Fehmi'nin tacizi yüzünden rezil oldu…”
NE OLMUŞTU?
Gazeteci Fehmi Koru, Sözcü'ye yönelik "FETÖ adına suç işleme suçu" kapsamında yürütülen soruşturmada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na tanık sıfatıyla ifade vermişti. 24 Nisan 2010 tarihli Yeni Şafak gazetesinde "Taha Kıvanç" mahlas ismiyle kaleme aldığı ve "Burak Akbay'ın FETÖ evlerinde yetiştiği" iddiasıyla ilgili yazısı sorulan Koru, 1990'lı yıllarda Burak Akbay'ın babası Ertuğrul Akbay'ın, oğlu hakkında kendisine söylediklerini anlatarak şunları söylemişti:
“Burak Akbay'ın yine gazetecilik yapan babası Ertuğrul Akbay ile bir gezi sırasında sohbetimiz olmuştu. Ertuğrul Akbay, bana oğlu Burak'ın 'İsviçre'de cemaate ait bir evde kaldığını, o sayede doğru düzgün yetiştiğini' övgü ile anlatmıştı. Yıllar sonra Burak Akbay'ın ani bir yükseliş sergileyerek Sözcü gazetesini açması bana tuhaf gelmişti.
Baba Ertuğrul Akbay'ın bana 90'lı yıllarda bahse konu sohbetinde 'Oğlum dinine bağlı, muhafazakâr değerlere sahip biridir' demesine rağmen Sözcü gibi aşırı muhalif bir gazetenin patronu olmasını ben mantıklı bulmamıştım. Bu nedenle Yeni Şafak'taki yazıyı kaleme aldım. Bu yazımdan sonra Ertuğrul Akbay beni cep telefonumdan aradı. Yazıyı yazdığım için beni eleştirdi. Ben de kendisine 'Burak Akbay kendi imzası ile bir cevap verirse bunu gazete köşesinde yayımlayacağımı' söyledim. Kendisinin söylediklerini yayımlamamı istedi. Ben de 'Muhatabım sen değilsin, Burak Akbay açıklama gönderirse gönderdiği yazıyı köşeme taşırım' dedim. Bu yazımla ilgili herhangi bir açıklama gelmedi. Ben cemaatin muhalefeti de kontrol altına alıp gerektiğinde hükümete sert muhalefet yapmak için bu gazeteyi kurdurmuş olabileceğini düşündüm ve bu yazıyı kaleme aldım.”
Burak Akbay'ın yine gazetecilik yapan babası Ertuğrul Akbay ile bir gezi sırasında sohbetimiz olmuştu. Ertuğrul Akbay, bana oğlu Burak'ın 'İsviçre'de cemaate ait bir evde kaldığını, o sayede doğru düzgün yetiştiğini' övgü ile anlatmıştı. Yıllar sonra Burak Akbay'ın ani bir yükseliş sergileyerek Sözcü gazetesini açması bana tuhaf gelmişti.