AKP bugünkü kongresiyle 16 yıl önce yola çıkarken ilan ettiği “Tek adam değil ortak akıl” ve “Parti içi demokrasi” başlıklarının öne çıktığı manifestosunu kendi kendine tekzip eden bir partiye dönüşüyor.
AKP, 28 Şubat döneminde Refah
Partisi’nin kapatılması üzerine kurulan ve o da daha sonra kapatılacak olan
Fazilet Partisi döneminde temelleri atılan bir parti. AKP, 2001 yılında kuruldu
ama aslında ilk yola çıkış tarihi 14 Mayıs 2000. Bu tarihte Necmettin Erbakan
yasaklıydı, FP’nin başında Recai Kutan vardı ancak parti ikiye bölünmüştü.
Partinin yarısı daha sonra AKP’yi kuracak olan ve kendilerine “yenilikçiler”
diyenlerden oluşuyordu. 14 Mayıs 2000’de Fazilet Partisi Kongresi’nde Abdullah
Gül, yenilikçilerin genel başkan adayı olarak Kutan’ın karşısına çıktı. Seçimde
Gül kaybetti ama AKP o gün doğmuş oldu. Daha sonra FP kapatıldı. Erbakan’ı
destekleyenler SP’yi kurarken yenilikçiler 14 Ağustos 2001’de AKP’yi resmen
kurdu. AKP’yi kurarken eski partileri RP ve FP yönetimini, demokrasi anlayışı
açısından çok ağır ifadelerle eleştirdiler. En çok lider sultasından ve parti
içi demokrasi olmayışından yakındılar.
Dört lider partisi
AKP’nin kuruluşunda İçişleri
Bakanlığı’na bildirilen resmi kurucular kuruluna karşı dört ismin etrafında bir
şekillenme oluştu. O zamanlar “4’lü” diye ifade edilen bu isimler Tayyip
Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener idi. Kuruluşta, Tayyip
Erdoğan’ın genel başkanlığı parti içinde diğer üç isim de kasdedilerek “eşitler
arasında birinci” diye ifade ediliyor.
Parti, kuruluşundaki söylemleriyle
birlikte iktidar paylaşımında da uzunca bir süre bu dört ismin istişaresiyle
yol yürüdü. Devlet ve parti yönetimi 4 isim etrafında şekillendirilirken,
kuruluşta ilan edilen “Tek adam değil ortak akıl”, “Parti içi demokrasi”,
“Lider değil kadro hareketi” söz ve söylemlerini de savunmayı sürdürdü.
Büyü bozuluyor,
Ancak özellikle AB hedeflerinden
uzaklaşma eğilimlerinin ortaya çıktığı 2010 - 2011’lere gelinirken yönetim
anlayışında iç değişiklikler kendini gösterdi. Sonrasında bu değişiklikler
başlangıçtaki sözlerin rafa kaldırılmasına varacak kadar hız kazandı ve beş -
altı yıllık bir sürede partinin kurucu dört isminden sadece Tayyip Erdoğan
kaldı. Halen Gül partiye yeniden üye olmadığı, zaten bir üyelik daveti de
bulunmadığı için resmen AKP’li değil. Şener, ekonomiden sorumlu başbakan
yardımcılığı görevlerinin ardından Erdoğan’la ülke ve parti yönetimi konusunda
yaşadığı derin görüş ayrılığı nedeniyle yollarını yıllar öncesinden ayırdı.
Bülent Arınç ise resmi parti üyeliği sürmesine karşın Erdoğan’ın kendisine “O
zat” diye ağır bir dille seslendiği sert tartışmaların ardından partiden elini
eteğini çekmiş hatta sessiz, köşesine çekilmiş durumda. AKP’nin kurucu üç
isminin yanı sıra özellikle AB süreci ve ileri demokrasi söylemlerinin partide
egemen olduğu dönemde AKP’ye dahil olan sol-sağ çok sayıda liberal isim de bugün
partinin tamamen dışına gitmiş haldeler. Partinin milletvekili grubunda ve
teşkilatında siyasal tercihlerinin en başında “Erdoğan’a bağlılık” olanların
çok büyük bir ağırlığı olduğu gözleniyor. Bu çerçevede parti içinde farklı
renklerden uzun süredir söz edilmiyor, Erdoğan’ın liderliği çerçevesinde varlık
bulan isimlerin tek renge dönüştürdüğü bir yapılanma manzarası çiziliyor.
Bir süredir zaten fiilen gerçekleşmiş
olan bu manzarayı resmileştirecek adım bugün atılacak. Tayyip Erdoğan, 2014’te
bıraktığı genel başkanlık görevine yeniden dönecek ancak bu kez Erdoğan’ın
konumu farklı. AKP bugünkü kongreyle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı
partisine genel başkan seçecek ve artık yola böyle devam edecek.
‘Özgür medya’ demişlerdi
AKP’nin yola çıkarken basın özgürlüğü
ile ilgili kendini bağladığı vaatleri bugünden bakınca, ‘hayret’ dedirtici
nitelikte. 13’ü Cumhuriyet yazar ve yöneticisi 150’nin üzerinde gazetecinin
aylardır tutuklu olduğu, gazetelerin televizyonların KHK’lerle kapatıldığı
bugünlerde aşağıdaki ifadeler AKP’nin programında bulunmaya devam ediyor:
“Partimiz bütün vatandaşlarımızın özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma
hakkını esas kabul eder. Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından
biri özgür medyanın varlığıdır.”