İmhacı ve inkarcı TC devleti, Rojava
sınırına ördüğü duvarın ardından şimdi de İran sınırına duvar örmeye
hazırlanıyor. İlk elden Ağrı ile Iğdır arasında 144 kilometre uzunluğunda bir
duvar örülmesi planlanıyor. Yapılan açıklamaya göre, kısa süre zarfında yapımına
başlanacağı söylenen yeni duvar “yeni güvenlik önlemleri” çerçevesinde devreye
sokuluyor.
Hatırlanacağı üzere, T.C. devleti,
Rojava özerk oluşumundan duyduğu korku ile, daha önce Suriye sınırında 700
kilometrelik bir duvar ve tel çekme çalışması yapmıştı. Bu duvar Hatay’dan
başlayıp, Derik’e kadar uzanıyor. “Türk Seddi” olarak isimlendirilen bu duvar,
8 bin 850 kilometrelik Çin Seddi ve 3 bin 500 kilometrelik ABD-Meksika
sınırındaki duvarlardan sonra “dünyanın üçüncü uzun duvarı” özelliğini taşıyor.
Her ne kadar “terör”le gerekçelendirilse
de Suriye sınırındaki duvarın da İran sınırına örülecek olanın da esas işlevi
bellidir. Kürtlerin Rojava ve Rojhilat-Doğu Kürdistan’daki Kürt kardeşleri ile,
aynı anlama gelmek üzere Kuzey Kürdistan’ın diğer parçalarla bağlantısını
koparmak hedeflenmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki güvenlik yalanı ile
alelacele devreye sokulmak istenen bu “yeni güvenlik önlemleri”nin, zamanlaması
da dahil, şaşılacak hiçbir yanı bulunmamaktadır
İnkar, asimilasyon, kirli savaş ve
soykırım politikası koşullarında Kürt direnişi duvarlara hapsedilerek boğulmak
isteniyor . Bilindiği üzere Türkiye’nin en temel sorunlarından biri olan Kürt
sorunu ne zaman tüm yakıcılığıyla kendisini ortaya koymuşsa, anında faşist
diktatörlük klasik yalana dayalı inkar, asimilasyon, savaş politikaları ve
bunun dolaysız ifadesi olan kanlı icraatları ile karşılanmıştır.
Oysa Kürt sorunu kendisini tüm
yakıcılığıyla dışa vuran ve çözümünü dayatan ulusal bir sorundur. Kürt halkı
cephesinden hiçbir keyfi ve haksız dayatma söz konusu değildir. Hiçbir
ayrıcalık talep edilmemiştir. İstenen, Kürt ulusunun bir ulus olmaktan kaynaklı
son derce doğal ve meşru temel ulusal haklarının, en başta da kendi kaderini
tayin etme hakkının tanıması, bir başka ulusun, demek oluyor ki Türk ulusunun
kimliği ile değil, kendi kimliği ile ve Türk ulusu ile aynı eşit haklara sahip
olmasıdır.
Bırakalım temel ulusal haklarının
tanınmasını, imhacı ve inkarcı TC devleti devleti Kürtlerin varlığını dahi
tanımamıştır. Anında cumhuriyetin yalana dayalı inkar politikasını devreye
sokmuştur. Ona göre Misak-ı Milli sınırları içinde Kürt diye bir ulus yoktur.
Türkiye’de sadece Türk ulusu yaşamaktadır. Devlet kurma ve egemen olma hakkı
sadece ve sadece Türk ulusuna aittir. Türk ulusu ise Kürt denilenlerin de
içinde yer aldığı tüm anasır-ı islamiyeden müteşekkil bir topluluktur. Keza,
uzun yıllar boyunca Kürtçe diye bir dil de yok sayılmaktaydı.Suriye sınırında
yükselttiği duvardan sonra, bu kez de İran sınırında inşa edeceğini açıkladığı
duvar, öncekiler gibi boi bir çabadır. Son bir çırpınışın unsurlarından biridir
sadece, Kürt sorunu bu ve bugüne dek başvurulan önlemlerle, saldırı ve savaş
politikaları ile çözülmemiştir, bu aynı önlemlerle çözülemeyecektir.
Kürt sorunu mayın tarlalarının, Roboski
türü katliamların, sınır boylarında Çin Seddi misali uzun ve yüksek duvarların,
ha bire inşa edilen karakol ve kalekolların, özyönetim bahanesi ile Kürt
kentlerinin yakılıp yıkılmasının, yüzbinlerin mecburi göçe zorlanmasının, toplu
imhaların, tıklım tıklım dolan hapishanelerin, kitlesel gözaltı ve tutuklama
terörünün, canlı yayınla gösterilen yargısız infazların, kayyum yolu ile
belediyelerin gasp edilmesinin, Kürt milletvekillerinin tutuklanmasının,
histerik linç girişimlerinin, sınır ötesi Cerablus seferi gibi seferlerin
çözebileceği bir sorun değildir. Bunlar olsa olsa sorunu daha da
ağırlaştıracaktır, daha karmaşık hale getirip, daha yakıcı biçimde sermaye
devletinin önüne koyacaktır.
Bir kez daha, Kürt sorunu bir sınır
güvenliği sorunu olmayıp, toplumsal-siyasal bir sorundur. Türkiye denen siyasi
coğrafyanın temel toplumsal sorunlar bütünün parçası önemli bir sorundur. Sorun
bu bütünlük içinde ele alınmalı ve toplumsal sorunların çözümünün yegane aracı
olan toplumsal devrimle çözüleceğine inanılmalıdır. Bu, Türkiye ve bölge
koşullarında birleşik bir anti-emperyalist demokratik devrim demektir. Böylesi
bir devrimin tek muhatabı ise çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan Türkiye işçi
sınıfıdır. Kürt sorunu tüm kapsamı ve tüm yakıcılığı ile çözülmek üzere Türkiye
işçi sınıfı ve devrimci ve komünistlerin önünde durmaktadır.