HDP’ye dönük operasyonlar kapsamında 4
Kasım 2016’da tutuklanan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklu
bulunduğu Edirne Cezaevi’nden Özgürlükçü Demokrasi gazetesine "Demokrasi
Bloku" için yol haritası öneren bir yazı gönderdi.
'ASGARİ İLKELERDE UZLAŞABİLMEK MÜMKÜN'
Demirtaş, avukatları aracılığıyla
gönderdiği mektupta şu ifadelere yer verdi: "7 Haziran seçimlerinden sonra
AKP-MHP Koalisyonu ile başlayan, 15 Temmuz darbe girişiminin ve darbeci güruhun
sebep olduğu tahribatlardan da yararlanarak alanını genişleten ‘tek adam
rejimi’nin inşa sürecinde, 16 Nisan referandumu önemli bir kilometre taşı oldu.
Meşruiyeti olmayan bir sonuç ortaya çıkmasına rağmen, resmi sonuçlara
dayanılarak önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimi artık bir ‘tek adam
rejimi’nin zirve noktası olarak gerçekleşecektir. 16 Nisan referandumunda
kendini 'Hayır' Bloku olarak tarifleyen kesimler, önemli bir tehlike karşısında
zımnen ve farklı gerekçelerle bir araya gelmiş, esnek bağları olan ve taktik
bir işbirliğini içeren geçici bir cephe olarak tanımlanabilir. 16 Nisan’dan
sonra bu cephenin yeni işbirlikleri için ortak hareket edebilmeleri artık
asgari ilkelerde uzlaşabilmekle mümkün olabilir.
'YOL HARİTASI ÇIKARILMALIDIR'
Üzerinde tartışılmamış ve uzlaşılmamış
ilkeler ortada yokken, birilerinin kendisini yüzde 49’un temsilcisi olarak ilan
etmesi 'Hayır Bloku’na yönelik bir sabotaj etkisi yaratmaktan başka bir işe
yaramaz. Öncelikli olarak yapılması gereken, 'Hayır Bloku’nda yer alan bütün
toplumsal-siyasal kesimlerin temsilcilerinin bir yuvarlak masa etrafında
toplanarak, eşitler arası bir hukukla ilkeler üzerinde tartışma yürütmesidir.
İlkeler üzerinde mutabakat sağlandıktan sonra da 'Hayır'ı büyütmek için 'Evet'
demiş toplumsal kesimlerle (partilerle değil) işbirliği, ittifak ve ortaklaşma
imkanları için yol haritası çıkarılmalıdır.
'DEMOKRASİ BLOKU OLARAK YOLA DEVAM
ETMELİ'
'Evet' demek zorunda kalmış kesimler
başta olmak üzere toplumun kaygı ve korkularını anlamaya, gidermeye çalışan bir
ortak çalışma yürütülmesi elzemdir. 'Evet' demiş olan kesimleri de
kucaklayabilmek için bu saatten sonra 'Hayır' Bloku olarak değil 'Demokrasi
Bloku' olarak yola devam etmek daha uygun olacaktır. İşte bunun için de asgari
demokratik ilkelerde uzlaşmak bir ön şarttır.
'KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE DAİR ÖNERİSİ
OLMAYAN BİR PROGRAM CİDDİYE ALINMAZ'
Bu ilkelere saygı duyan ve hayata
geçmesi için mücadele iradesi ortaya koyan bütün kesimlere açık bir demokrasi
cephesi, sadece bir taktik işbirliğinin ötesinde Türkiye’nin demokratik
geleceğinin programını minimum düzeyde de olsa ortaya koymak zorundadır. Bunun
ilk adımı da içeride ve dışarıda barışı sağlayacak bir yol haritası
oluşturmaktır. Kürt sorununun çözümüne dair önerisi olmayan bir programa ne
demokrasi programı denilebilir ne de kimse ciddiye alır. Öncelikli olarak Kürt
sorununda demokratik-barışçıl çözümün hayata geçebileceği gerçekçi bir müzakere
zemini-mekanizması oluşmalıdır. Hangi aktörün nasıl roller ve misyonlar üstlenebileceği
bu mekanizmada somut olarak ortaya konulmalıdır. Yaşanan bütün diyalog ve
müzakere deneyimlerimizden yola çıkarak bugünün koşullarına uygun, makul,
gerçekleşebilir ve sonuç alıcı bir mekanizma ya da çözüm metodu geliştirilmesi
gerekir.
'SAYIN ÖCALAN VE PKK'Yİ DIŞLAMAYA
ÇALIŞAN HİÇBİR ARAYIŞIN CİDDİYETİ OLMAZ'
TBMM’nin ve siyasi partilerin, Sayın
Öcalan’ın ve PKK’nin böylesi bir mekanizmaya en etkili, barışa ve çözüme odaklı
bir şekilde nasıl dahil olabilecekleri somut bir metotla (mekanizmayla)
önerilebilir. Bir defa Kürt sorununda ana aktörler olan Sayın Öcalan ve PKK’yi
dışlamaya çalışan, bu realiteleri yok sayan hiçbir arayışın ciddiyeti ve
samimiyeti olmayacaktır. Bu saatten sonra Öcalan-PKK çözüm sürecinde olsun mu
olmasın mı tartışmasını yapmak bile deve kuşu politikasından başka bir şey
değildir.
Bizim bu noktada artık hayalci, afaki,
tasfiyeci önerileri ciddiye bile almayacağımızı herkes bilmelidir. Ancak bizim
de HDP olarak bir öneri şeklinde de olsa taslak bir yol haritasına, mekanizma
(metot) önerisine sahip olmamız lazım. Çözümü zor, hatta imkansız gibi görünen
meselelerde toplumun güven duyacağı bir metot ortaya koymak esas meselenin
tartışılması kadar önemlidir. Hatta işin esasına giden yolda mekanizma
(metot-yol haritası) ilk etapta esastan da önemlidir.
Ortaya konulacak çözüm metodu büyük bir
toplumsal destek görebilir. Çünkü metotla birlikte niyet de ortaya çıkmış olur.
Ülkenin bölüneceğinden korkan kesimleri de aynı anda ikna etmenin en etkili
yolu, esası konuşmadan önce çözüm metodunu ortaya koymak olacaktır. Metodun
netleşmesi aynı zamanda, ittifak güçlerinin de netleşmesini kolaylaştırır.
Barışçıl, makul, demokratik bir çözüm
için ortaya konulan mekanizmayı kabul edenler, tartışmaya değer görenler, öneri
ve eleştirileri ile bu metodu güçlendirmeye çalışanlar aslında bizim olası
ittifak güçleri olarak kabul edebileceğimiz kesimler olarak netleşmiş olur.
Referandumda 'Evet' demiş toplumsal kesimler de böylesi bir somut yol
haritasından heyecan duyacaktır. 'Hayır'ı büyütmenin biricik yolu, barış
ihtimalini büyütmek ve asgari bir demokratikleşme programı ortaya koyarak bunun
hayata geçmesi için mücadele etmekten geçer.
Tam da bu noktada HDP bir siyasi hamle
olarak iyi tartışılmış, üzerinde mutabakata varılmış detaylı bir yol haritası
ile siyasete yön verebilir. Demokratik siyaset asıl rolünü ve misyonunu,
kendinde bu özgüveni duyarak oynayabilir. Demokratik siyasetin bu yönlü
tartışma, hamle ve girişimleri Türkiye toplumunda da siyasete olan güveni
arttırabilir. HDP ve bütün bileşenlerinin, dostlarımızın bu konuyu etraflıca
tartışarak olgunlaştırmasında yarar olduğu kanaatindeyim.
'ANA MUHALEFETİN DEMOKRASİ BLOKU
OLUŞTURMA KAPASİTESİ YOKTUR'
Ana muhalefetin, demokrasi bloku
oluşturma kapasitesi de niyeti de maalesef yoktur. Halen HDP’nin adını ağzına
almaktan bile imtina eden, ama buna rağmen kendini 'Hayır'ın sözcüsü gibi lanse
eden bir garabet tutumla karşı karşıyayız. HDP’nin meşruiyetini tartışmak
kimsenin haddine değildir. Biz meşruiyetimizi doğrudan halktan almış
durumdayız. Ama bizimle birlikte aynı demokratik ilkeleri oluşturmak isteyenler
önce bize saygı duymayı öğrenmeli. Ayrıca HDP’ye samimi bir özür borçları
olduğunu hatırlatmakta da yarar var. Bu şekilde Türkiye’nin ortak demokratik
geleceğini konuşmak daha kolay olur.
Neticede 16 Nisan referandumunun ortaya
çıkardığı muazzam enerjiyi çarçur etmeden, partizanca yaklaşımlarla
daraltmadan, parçalamadan büyütmek hepimizin tarihsel görevidir. Atılması
gereken cesur adımları atmak için fazla da geç kalmadan bir an önce geleceği planlamanın
zamanıdır. Emin olduğum bir şey varsa o da özgürlük, demokrasi ve barış
isteyenlerin mutlaka kazanacağı bir döneme girildiğidir."