OHAL karanlığının hüküm sürdüğü ülkede, Nuriye Gülmen
ve Semih Özakça, Ankara Yüksel Caddesi önünde işlerine dönebilmek için 4 ay
önce bir eylem başlattılar. Onlara 17 yıl önce kolunu bir cezaevi operasyonunda
kaybeden Veli Saçılık da katıldı. Polisin sert müdahalesiyle onlarca kez
gözaltına alınan kamu emekçilerinin eylemine toplum kayıtsız kaldı. Eylemler
ancak Gülmen ve Özakça’nın açlık grevinin kritik aşamaya gelmesiyle gündemde
yer bulabildi. Hemen ardından da açlık grevlerinin 75. gününde olan Gülmen ve
Özakça ‘örgüt üyeliği” suçundan tutuklandı. Polis, Veli Saçılık’ın annesinin
yerlerde sürüklendiği görüntülerle kendini gösteren sert müdahalelerle
eylemleri bitirmeye çalıştı. Arkadaşları tutuklanan Saçılık ise her gün Yüksel
Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde eylemini sürdürmeye çalışıyor.
Saçılık’ın bu inadına polisin yanıtı sert müdahalelerle gözaltına almak oluyor.
Yıllar önce cezaevi operasyonunda koparılan kolu çöplükte çıkan ve Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda sosyolog iken ihraç edilen Veli Saçılık’la
‘direnişi’ konuştuk.
-Yüksel Caddesi’ndeki direniş nasıl başladı?
Önce Nuriye başladı. 10 gün sonra Semih başlamış. Ben
Semih’ten 2 gün sonra, ihraç edilince gidip yanlarına oturdum. Çok kötü
dayaklar yedik, çok gözaltına alındık. Ardından Acun Karadağ kendi okulunda
yaptığı eylemi bizim yanımıza taşıdı. Sonra eylem sonuç verdi, çok direndik,
Semih’in eşi Esra’yı da ihraç ettiler. (Gülüyor) O da geldi. Ahmet Atakan’ın
kuzeni Mehmet Ersulu da gelince 6 kişi olduk. Aslında sadece sopa yiyorduk.
Doğru düzgün haber bile olamıyorduk. Fotoğraf çekmek için bile sokaktan
geçenlerden rica ediyorduk.
-Niye yalnız kaldınız?
OHAL kapsamında AKP kim ağzını açsa çok fena
bastırıyor. Genel bir korkmuşluk hali vardı. Herkes de ‘Nasıl olsa işimize geri
döneriz, OHAL bitsin’ havasındaydı. Ama biz OHAL’in bitmeyeceğini, bir sistem
olarak Türkiye’ye yerleşeceğini anladık. Elimizde zaten bir şey yok, ‘buyurun
bizim bedenimiz var, tutuklayacaksınız, biz birer birer karşınıza çıkacağınız’
dedik. İrade savaşına çevirdik. Onlar bu irade savaşını anlamadılar. Ellerinde
balyoz olduğu için her şeyi ezeceklerini düşündüler ama biz o balyozun
şiddetine daha önceden alışık olduğumuz için pek oralı olmadık. Onlar bizi
dövdükçe sesimiz daha yüksek çıktı.
Kamu bir partiye teslim edilmek isteniyor
-O günlerde topluma yönelik bir kızgınlığınız var
mıydı?
KESK Başkanı Lami Özgen yanımızda bir kere dursaydı
sesimiz daha çok çıkacaktı. Kimsenin postu benim postumdan daha değerli değil.
40 yaşındayım, bir kız babasıyım, geçindirmek zorunda olduğum bir ailem var.
Tutuklanmayı, dayağı göze alıyorsam bu kurumların başındakiler de bunu göze
almalıydılar. Alamadılar. Bürokratik görüşmelerle çözebileceklerini sandılar.
Yüz binlerce insanın ihraç edilerek kamunun bir partiye teslim edilmesi
stratejisini anlamadılar. Ben solcu olduğum için değil, AKP’li olmadığım için
atıldım. AKP dedi ki ‘Veli’yi, Semih’i, Nuriye’yi atıp bir toplumsal korku
yaratırız, herkes bunu kabullenir, sonra bütün memurlar AKP’nin milisi olur.’
Biz bir partinin ya da cemaatin memuru olmayı reddettik. Biz halkın memuruyuz.
Ben engellilere sosyal yardımları dağıtıyordum. ‘Allah AKP’den razı olsun’
dediklerinde ‘Bunu AKP vermiyor, devlet sizehak ettiğiniz için bunu veriyor’
dediğimiz için atıldık.
-Toplumun yanı sıra ihraç edilenler de katılmadı
eyleminize.
Herkesin atılmasının FETÖ ile bağlantılı olduğu
düşünüldü. Bizim eylemimizin önemi orada zaten. Biz bunun Fethullahçılıkla
alakası olmadığını, kamu alanının tasfiyesi ve yeniden yapılandırılması,
memurun iş güvencesinin ortadan kaldırılması olduğunu anlatmayı başardık. Zaten
AKP’nin üzerimize çullanmasının nedeni bu. Akademisyenler aslında ihraç
edilenlerin en canlıları. Haklarını teslim etmeleri gerekir. Sokak akademisi,
kooperatifler gibi yollarla sosyal dayanışma içindeler. Onların dışındakiler
hareketsiz ve örgütsüz. Bireysel kurtuluş peşinde koştular. Ama akademisyenler
de şu havadalar: ‘Biz akademisyeniz, bir duruşumuz var’ falan diye baktılar.
Ama dönem o dönem değildi artık.
-Yani ‘Biz öyle gözaltına alınıp yerdem
sürüklenemeyiz’ mi dediler?
Evet. ‘Veli yapar bunu ama biz yapamayız... Biz
profesörüz, biz doktoruz’ diyorlardı. Bir doktor yerde oturduğu için
sürükleniyorsa bu toplum gözünde çok daha etkili olurdu, bilemediler.
Kendilerini biraz daha üstten konumlandırdılar. Mesela Kaboğlu’ndan bir eylem
beklerdim ama kendi kabuğuna çekildi. Benzeri sessizlikler üst üste ekleniyor.
Biz az olduğumuz için sopayı yiyen ve bedeli ödeyen biz oluyoruz. Sonra da
‘bunlar zaten böyledir’ atmosferi yaratılıyor.
Bu ülkede kim terörist değil ki?
-Açlık grevi de uzun süre görülmedi, değil mi?
Oturma eylemimizin 120. gününde açlık grevi başladı.
Nuriye ve Semih ‘4 aydır sopa yiyoruz ama kamuoyunu sarsacak ve uyandıracak bir
şey yapamadık. Süresiz açlık grevine karar veriyoruz’ dedi.
-Örgüt üyeliğinden tutuklamaya ne diyorsunuz?
Bu insanları niye işten attın? Örgüt üyesi diyorsun.
198 gün orada direnmiş, niye sesi çıktığında birden örgüt üyesi oluyor? 10
yıldır devlet memuru, hakkında soruşturma, dava yok, hatta bir ihtar bile yok.
O güne kadar yokken, birden 15 Temmuz sonrası mı terörist olmaya karar verdi?
Her iki arkadaş da solcu, o net ama Nuriye’nin ailesi muhafazakâr bir aile. Bu
arkadaşlar örgüt üyesi değiller. Ayrıca, velev ki örgüt üyesi olsunlar; bu
arkadaşlar o alana çıktıklarında hiçbir zaman ‘bizi yargılamayın’ demediler.
Normal koşullarda yargılayacaksanız yargılayın, aksi takdirde bizi işimize iade
edin. Her türlü yargı yolunu kapattınız, biz de işimizi geri istiyoruz. Bizi
Fethullahçıların, darbecilerin yanına filan katarak, gargaraya getirerek işten
atamazsınız. 198 gün boyunca attığımız sloganlar ‘İşimizi geri istiyoruz,
emekçiyiz, haklıyız, kazanacağız.’ Bana destek verirseniz sadece talebin altına
imza atıyorsunuz. Ayrıca bu ülkede kim terörist değil ki? Genelkurmay Başkanı
terörist olmadı mı? Kuddusi Okkır’ı örgütün kasası olarak suçlamadılar mı?
Ahmet Şık, Cumhuriyet gazetesi, Sözcü gazetesi FETÖ’cü olmadı mı? ‘Hayır’ diyen
yüzde elli terörist değil mi? Buradan baktığınızda, Veli’ye, Nuriye’ye, Semih’e
terörist demeleri çok normal görünmüyor mu?
Haksız oldukları için korkuyorlar
-Nuriye ve Semih’in tutuklanması ile ne amaçlanıyor?
Eylemin etkisini kırmak istiyorlar. Dosyada örgütle
alakalı tek bir evrak yok. Sürekli olasılıklardan bahsediliyor. Hükümetin
adamları, bakanları ‘terör örgütü’ filan diyorlar. Bu safsataları ve
inatlaşmayı bıraksınlar. Biz işimizi geri istiyoruz. Bizi yargılamak
istiyorsanız, hukuku uygulayın diyoruz. Nuriye ve Semih’in tutuklanma kararında
Gezi eylemleri ile Tekel direnişi gibi bir olasılıktan bahsediliyor.
Korkularının nedeni çok haksızlık yaptıklarını bilmeleri. Biz diyoruz ki
bunlardan bu kadar korkmak istemiyorlarsa, bu haksızlıkları ortadan
kaldırsınlar.
-İçişleri Bakanı’nın Nuriye ve Semih için “yiyorlar”
demecine ne diyorsunuz?
Semih 19 kilo verdi, Nuriye 9 kilo verdi. Hatırlayın,
Hayata Dönüş operasyonunda 28 mahkûm, sonrasındaki ölüm oruçlarında 100’e yakın
insan öldü. O zaman bir gazete ‘Sahte oruç kanlı iftar’ manşeti atmıştı.
Kaynağı da dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’dı. Yiyorlar dedikleri ölüm
orucunda 122 insan öldü.
-Cezaevlerindeki açlık grevleri biletartışılırken
dışarıdaki insanların açlık greviyle hak araması sorunlu bir durum değil mi?
Aslında açlık grevinden önce de yaptığımız eylem kendi
vücudumuza zarar veren bir eylemdi. Polisin kemiklerimizi kırarcasına
saldıracağını bilerek sokağa çıkıyorduk. Aslında açlık grevi eyleminin emrini
hükümet verdi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ‘Ağaç kökü yesinler’ dedi. Başka bir
bakan da ‘Biz onları sosyal ölüler haline getirdik’ dedi. Sosyal ölü de şu
demek: Başka bir işte çalışamazsın, ailece pasaportunuz iptal edilir,
yurtdışına da gidemezsin. Akrabaların, eşin, dostun tecrit olur. Seni intiharla
ya da yok oluşla karşı karşıya bırakırlar. Ağaç kökü yesinler ve sosyal ölü
haline getirdik dedikleri anda aslında açlık grevi emrini kendileri vermiş
oldu.
-Sivil ölüme karşı ihraç edilenlerle bir dayanışma yok
mu?
Bu sol için geçerli de sağ için hiç öyle değil. Orada
sendika üyeliğinden hemen atıyor. Biz bunun 3 bin 500’ünü oluşturuyoruz. 120
bin kişi var toplamda. Bankaya para yatırdığı için ihraç olmuş ama bankanın
kurdelesini kesen kişi tarafından ihraç edilmiş, hak mıdır bu?
Adalete açız
-Gerçekte FETÖ’cü olanların kamudan tasfiyesi ile
ilgili ne düşünüyorsunuz?
Biz atılan solcuların mücadelesini vermiyoruz. Adalet
uygulanmayan herkesin mücadelesini veriyoruz. Herkes hukuk çerçevesinde
cezalandırabilir. Bu bir gece KHK’si ile olmaz. Ancak açığa alınır, deliller
ortaya konulur, savunması alınır, yargılaması yapılır, gerekirse görevine son
verilir. Bu aşamadan geçmeyen her türlü ihraca biz karşıyız. Bir partinin, bir
kişinin keyfiyetiyle devlet yönetimi olamaz. Benim kolumu koparanlar arasında
Fethullahçı askerler var. Tazminatın geri alınması konusunda karar veren 2
hâkim tutuklu. Bu hâkimlerin de doğru düzgün yargılanması gerekiyor. Toplayıp
delillendireceksin, sonra yapacaksın. Fethullahçılarla AKP’liler anlaşabilirler
ve bu hukuksuzluğu bizim üzerimizden sürdürürler. Nuriye ve Semih ‘Bizim
yaşadığımız açlık, adalet açlığıdır. Biz onu talep ediyoruz’ dedi. Ben,
FETÖ’cülerden nefret ederim. Ama nefret ettiğim insanların da anayasal
haklarını savunuyorum. Buenos Aires konsolosluğunda görevli kişi, tutuklanmış,
mal varlığına el konulmuş, son maaşı bile elinden alınmış, evde yiyecek ekmek
bile yok. Bize sosyal yardım için başvurdular. Evde engelli çocuk var, maaş
bağlanması için imzayı ben attım. Küçücük çocukların okuldan alınmasına,
engelli çocuğun ekmek bulamayacak hale getirilmesine nasıl sebep olabilirsiniz?
Bir solcu olarak vicdanım bunu almıyor. Fethullahçılar aileme, çoluğuma,
çocuğuma çok eziyet ederlerdi, biliyorum ama ben çocukların, eşlerin
cezalandırılmasını asla doğru bulmam.
Annem direnme konusunda net
-Annenizin polis tarafından yerde sürüklenmesinin
görüntüleri kamu vicdanını yaraladı. Şimdi nasıl?
Şu anda köyde. En son aradığımda ağlıyordu, babamın
mezarına gitmiş. İyi ama... Annem ben cezaevindeyken de şimdi de her zaman
yanımda. Haksız hukuksuz biçimde işten atıldığımı biliyor. Polis anneme ‘Al
oğlunu götür buradan’ dediğinde, ‘Nereye götüreyim, evde çoluğu, çocuğu aç.
Onun maaşını siz mi vereceksiniz? Hem kolunu, hem işini aldınız’ demişti. Annem
direnme konusunda net ama tabii dayak yemek, gözaltına alınmak konusunda çok
net değil. (Gülüyor) Vurmuşlar, yere düşürmüşler. Epey sürüklemişler. Tekme
atıldığını söyleyenler de var. Ben göremedim çünkü o sırada beni döverek
gözaltına alıyorlardı.
-2000’de Burdur Cezaevi’ne yapılan operasyonda
kolunuzu kaybettiniz.
Gazete, dergi, 8 Mart bildirisi dağıtmaktan ceza
almıştım. Bir sabah durup dururken operasyon düzenlediler ve koğuşa giren dozer
bilerek üstüme sürdüğü için kolum dozerle duvar arasında kalıp koptu. Bir sokak
köpeğinin ağzında bulundu. Dikilmeyeceğine karar verince doktorlar çöpe
atmışlar. Önce protez de vermek istemediler. ‘Bir teröriste niye protez kol
verelim’ dediler. Kamuoyu baskısıyla verdiler ama onların hatırası olduğu için
kullanmıyorum. O zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami’yi hatırlattığı için.
Yıkılan duvarın parasını da bizden istediler, dava sürüyor. Kolumu kopardıkları
için devletten tazminat kazandım ama Danıştay AİHM kararı olmasına rağmen
tazminatı geri ödememe kararı verdi. İçişleri Bakanlığı beni icraya verdi. Şu
anda icra mahkemesinde duruyor.
-Hikmet Sami Türk’le sokakta karşılaşmıştınız...
Eşim ve 6 aylık kızımla yürürken rastladık. Seçim
çalışması yapıyormuş. Bizi seçmeni zannetti. Yaklaşınca elini uzattı. ‘Siz beni
hatırladınız mı?’ dedim, ‘Hayır’ dedi. ‘Benim kolumu koparmıştınız’ dedim. Eşim
de ‘Biz sizi hiç unutmuyoruz, her gün anıyoruz’ dedi. Sonra ben Nüfus
Müdürlüğü’nde çalışırken geldi. Ben de oradaki vatandaşlara ‘bu kişi 122
kişinin ölmesinden sorumludur’ dedim. Susarak başını önüne eğdi.
-Cezaevinden sonra hayatınıza nasıl bir yön verdiniz?
Yeniden yargılamada beraat ettim. KPSS’ye girdim,
Çankaya Nüfus Müdürlüğü’nde memur oldum. Dışarıdan sosyoloji okudum ve KPSS’ye
girdim. Birileri gibi soru çalarak değil, kendi başarımla Aile Sosyal
Politikalar Bakanlığı’nda memur oldum. İhraç edildiğimde engellilerle ilgili
birimde çalışıyordum.
KEMAL GÖKTAŞ
Cumhuriyet