Deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert
Fisk, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan gezisinin gerçekte neyi
amaçladığını yazdı.
Fisk, ABD’ye göre Türkiye’nin öneminin
Kürtlerin devlet taleplerinden daha ağır basacağı için Kürtlerin eninde sonunda
ihanete uğrayacağını yazdı.
The Independent’tan Mithat Fabian
Sözmen’in çevirdiği Robert Fisk’in yazısı şöyle:
“Donald Trump, Cuma günü Arap NATO’su
yaratma fantezisiyle yola çıkıyor. Onu, Riyad’da karşılayacak çok sayıda
diktatör olacak, yolsuz otokratlar, zorbalar, işkenceciler ve kafa kesenler… En
azından bir zombi başkan olacak –yürüyen ölü, ne konuşan ne de belli ki duyan
Cezayirli Abdülaziz Buteflika – ve elbette bir tamamen çılgın başkan, Donald
Trump. Amaç ise basit. Ortadoğu’nun Sünni Müslümanlarını Şii Müslümanlara karşı
savaşa hazırlamak. Elbette İsrail’in desteğiyle.
Suudi Arabistan’daki Arap
Müslüman(Sünni) zirvesi, Arap liderlerin çılgınlığına aşina olanlar için dahi
–Halen ABD Başkanının tamamen üşütük olduğunu idrak etme aşamasında olan
Batılıları da buna ekleyebiliriz- algılaması güç bir toplantı olacak. Pakistan,
Ürdün, Türkiye, Mısır, Fas ve diğer 42 minareli başkentten, bitkin ve hırslı
Suudilerin “terörizm” ve Şiiliğe karşı İslami cihadını sürdürebilmesi için
gelecekler. Ortadoğu’daki terörizmin büyük çoğunluğunun –IŞİD ve el Kaide-
kaynağının Trump’ın ziyaret ettiği ülke olması görmezden gelinmeli ve gelinecek
de. Ortadoğu tarihinde daha önce hiç böylesi bir ‘Yanlışlıklar komedisi’
sahnelenmemişti.
Tüm bunların ötesinde Trump’ın barış ve
İslami aşırılık üzerine saçmalamasını dinlemek zorundalar ki bu konuşma,
İslam’ın dünya genelindeki imajını Suudi Arabistan’ın Vahabi IŞİD klonları yok
etse de aşırılıkçı olan İran’mış gibi davranmak zorunda olacağı için bir ABD
başkanı tarafından yapılan en absürt konuşma olacak. Savaşı esas kendisinin
teşvik etmesi de cabası.
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin
Selman, kendi ülkesindeki ve mümkünse Irak’taki –Irak’ın Şii Başbakanı İbadi bu
yüzden Bağdat’tan çağrıldı- Sünni aşiretleri “terörist” iblis Şii İran’ın,
Beşar Esad’ın karanlık “terörist” Alevi rejiminin, “terörist” Şii Lübnan
Hizbullah’ının ve Yemen’in saldırgan “terörist” Şii Husilerinin üzerine sürmek
istiyor. Körfez ülkelerinin kendi Şii azınlıkları ve diğer asilere gelince,
onların da tez başları kesile!
Neticede Suudilerin geçtiğimiz yıl önde
gelen Suudi Şii Lider Şeyh Nimr el Nimr’a yaptığı buydu: 47 diğer “terörist”le
birlikte başını vücudundan ayırdılar, IŞİDvari, klasik bir Vahabi infazı. Ve
komşu Körfez ülkelerindeki diğer güçlü Şiiler de bu şekilde engellenecek,
2011’de Bahreyn’de Suudi ordusu, Sünni kralın isteği üzerine Şii çoğunluğa
karşı adayı işgal için ülkeye girdiğinde olan buydu.
Bölgesel deliler tapınağına tamamen
uygun düşen, Ortadoğu’nun Kaddafileri ve Ahmedinecadlarıyla aynı seviyede olan
ABD’nin utanç verici başkanının tüm bunlarla nasıl anlaşabildiğini
görebiliyorsunuzdur. Trump’ın can düşmanı ve genelkurmay başkanlarının
stratejik rakibi olan IŞİD’in, Suudi Arabistan’la aynı Selefi kültün ürünü
olduğu gerçeği tüm bunlarla ilgisiz. Sünni Suudiler ve Körfez’in kralları ile
prensleri devasa bir zenginliğe sahip. Bu, Trump’ın gerçekten saygı duyduğu tek
din. Ayrıca Şii İran, Suriye, Hizbullah ve Husileri – ki bu Amerikalılar için
basit bir “antiterörist” hikayeden ibaret- yok etmek istiyorlar. Bu da yaklaşan
savaş için Trump’ın Muhammed bin Selman ve dostlarına 100 milyar dolarlık ABD
füzesi, uçağı, gemisi, mühimmatı verebilmesi anlamına geliyor. Amerika mutlu
olacak, İsrail de.
Veliaht Prens Jared Kushner’ın Arap-NATO
işbirliğinin bu tarafını halledebileceğini düşündüğünü tahmin ediyorum. Yine de
İsrail, Sünni ve Şiilerin birbiriyle kavga etmesini izlemekten çok mutlu
olacaktır. Tıpkı 1980-1988 İran-Irak savaşı sırasında ABD’nin Sünni Saddam’ı
–gerçi ordusu çoğunlukla Şii’ydi- destekleyip İsrail’in de Şii İran’ı ABD
füzeleriyle donattığında olduğu gibi. İsrail, Suriye savaşında Suriye ordusunu,
Hizbullah’ı ve İran’ı bombalarken IŞİD’e dokunmayarak ve Golan’da el Kaide’ye
tıbbi destek sağlayarak şimdiden kendisini gösterdi.
Suudiler, Saddam’ın kibrini hatırlatıyor
Muhammed bin Selman’ın savaşın Suudi
Arabistan’da değil İran’da olacağına dair tehdidi –haklı olarak- çok konuşuldu.
Ancak alışılageldiği üzere İran’ın Suudi tehdidine çok sert yanıtını çok az
kişi dinleme zahmetinde bulundu. Cevap, hızlıca İran Savunma Bakanı Hüseyin
Dehgan’dan geldi. “Cahilce bir şey yapmamaları konusunda onları(Suudileri)
uyarıyoruz” dedi ve ekledi: “Ancak yaparlarsa Mekke ve Medine dışında
dokunulmadık yer bırakmayız.” Başka bir deyişle Riyad’da, Cidde’de, Zahran’da,
Aramco karargahlarında ve Amerikalıların sevdiği tüm diğer yerlerde
sığınakların inşasına başlanması gerekiyor.
Muhammed bin Selman’ınkine tıpatıp
benzeyen 40 yıllık bir Sünni kibrini hatırlamamak elde değil. Şimdiki ülkesinin
zenginliğiyle ve ekonomisini güçlendirme niyetleriyle övünüyor. 1980’de Saddam
da aynısını yapma konusunda kararlıydı. Irak’ın petrol zenginliğiyle ülkenin
süper karayollarını, modern teknolojisini, son model sağlık hizmetlerini,
hastanelerini ve iletişim sistemlerini karşıladı. Sonrasında İran’a karşı ani
savaşını başlattı. Bu, petrol zengini ülkeyi yoksullaştırdı, onu Arap
dostlarının gözünde –8 yıllık macerası boyunca nakit ihtiyacını karşılamak
zorunda kaldılar- küçük düşürdü, Kuveyt işgaline, dış yaptırımlara, 2003’teki
İngiltere-ABD işgaline ve nihayetinde asılmasına yol açtı.
Kürtler bir kez daha ihanete uğrayacak
Yine de tüm bunlar Suriye boyutunu dışarıda
bırakıyor. St. Antony’s College’ın eski kıdemlilerinden, Washington’daki
şarlatan düşünce kuruluşlarının “uzman”larından bıkanlar için panzehir olan
Sharmine Narwani, bu hafta ABD’nin aldatıcı “Suriye Demokratik Güçleri” adı
altında Kürd güçlerine verdiği desteğin Rakka’ya doğru ilerleyerek Suriye-Irak
bağlantısını kesmeyi amaçladığını ortaya koydu. Ve Kürd güçlerinin Irak’ın
Ninova eyaletinde hiçbir zaman Kürd olmayan Hristiyan ya da Müslüman Arap
kasabalarını ele geçirmeye başladığı haberleri geliyor. Kürdler şimdi
Suriye’deki Qamişlo ve Haseke’yi de buradaki pek çok bölgede azınlığı teşkil
etseler de “Kürdistan”ın parçası olarak görüyor. Dolayısıyla ABD’nin buradaki
Kürd gruplara desteği –Sultan Erdoğan ve halen ona bağlı olan birkaç Türk
generalin öfkesini çekecek biçimde- hem Suriye hem de Irak’ı bölmeye yardımcı
oluyor.
Bu sonsuza kadar devam edemez ve
etmeyecek de. Sadece Kürdlerin ihanete uğramak için yaratılmış olması nedeniyle
değil –ve Amerikalılar tarafından da, şu anki deli görevden azledilse dahi
tıpkı Kissinger günlerinde Saddam’a karşı olduğu gibi ihanete uğrayacaklar-
ancak Türkiye’nin öneminin (Onların çılgın lideri başta olsun ya da olmasın)
Kürdlerin devlet taleplerinden her zaman daha ağır basacağı için. İkisi de
Sünni ve dolayısıyla “güvenilir” müttefiklerden en az biri –kaçınılmaz olarak
Kürdler- mutlaka terk edilmek zorunda.
Bu arada adalet, insan hakları,
hastalıklar ve ölümleri unutabilirsiniz. Kolera şu anda Suudilerin
bombardımanlarının –Trump görevi devralmadan çok önce Amerikalı müttefiklerince
ustalıkla destekleniyorlardı- sonucu olarak Yemen’de oldukça yaygın ve Trump’ın
Riyad’da bir araya geleceği Müslüman liderler içerisinde kendi ülkelerinde
yurttaşlarına kan kusturmayan kimse yok. Vatikan için İsrail’i terk etmek Çatlak
Başkan’ı biraz rahatlatacaktır. Her ne kadar bu, gerçek bir barışçıya yapılacak
kısa bir ziyaret –ya da kısa bir günah çıkarma- olsa da.
Peki ya Rusya?
Tüm bunlar, sadece bir ülkeyi bu devasa
curcunanın dışında bırakıyor: Rusya. Ancak Vladimir Putin’in Riyad’da olup
bitenleri çok iyi anladığından emin olabilirsiniz. Arap NATO’nun çöküşünü
izleyecek. Dışişleri Bakanı Lavrov, Suriye ve İran’ı hünersiz Tillerson’dan çok
daha iyi anlıyor. Kurmayları Suriye’nin derinliklerine kadar girmiş durumda.
Ayrıca daha fazla istihbari bilgiye ihtiyacı olursa tek yapması gereken Trump’a
sormak.”
artı-gerçek