Şehitler ordusuna kattığımız her bir yoldaşı anarken yüreğimiz dağlanır ve birlikte omu omuza dövüştüğümüz günler gelir aklımıza. Elbette komünistler olarak biliyoruz ki, ölüm yaşamın kaçınılmazlıkları içindedir, sonuçta komünist olsak da sonuçta bizlerde insanız..!
Duygularımız ve yaşanmışlıklarımız, yoldaşça bağlılıklarımız, ortak hedeflerimiz vb. var. İnsanın sömürüden kurtuluş kavgasını, insana dair ve insancıl duygu ve düşüncelerden arınık gösteren umudun yitmiş olanlara, kurtuluş ufkumuzun kızıllığına katılan her gerçek nefesin, ortak irademizin muazzam gücüne dönüşüp geleceği “muştuladığı”nı, varsın anlamasınlar !
Yaşamın gerçeği ve çelişkisidir şu ya da bu kadar “yaşamış olmak!”
Ne ki, kişinin nasıl ve ne yaparak yaşadığı; kimlerle birlikte kimin için hangi yol üzerinden yürüdüğü hangi sınıfın safında durduğu, asırlardan beri insanlığının da ölçüsü olmaktadır! Zulmün tank ve topuna karşı, işkence ve zulmüne karşı emekçilerin ve sömürülenin yanındaysa kişi; ve devrim ve sosyalizm savaşımında yer alan bir nefer ise hele; bunun gerektirdiği ne varsa onu en iyisinden en tam denecek şekilde yapmak üzere gücünü, yeteneği ve birikimini seferber ediyor ise, insanı erdem “ölçütü”nden hakkıyla geçmiş demektir! Tıpkı Ali Ekber yoldaş gibi.
Biliyoruz ki toprağa düşen her bir yoldaş için yüreğimiz kanar. Çünkü birlikte yol yürümüş, zor zamanlardan geçmiş, gülmüş-ağlamış; marşlar söyleyip sömürü ve zulme karşı türküler yakmış, sloganlar haykırmışız. Daha yapılacak çok iş varken ve henüz yolun başındayken kaybettik bir çok yoldaşımızı. Ama ne olursa olsun, neyi nasıl daha iyi yapabileceğimizin çabası içinde geleceğe kararlılıkla yürüyeceğiz. İşte ancak o zaman şehitlerimize verdiğimiz devrimci sözlere bağlı kalabiliriz.
Gerçek insanlığı kurtuluş için mücadele zorunluluğunun bilinciyle, işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci bilinçli örgütlülüğünü ilerletmek ve emekçilerin en geniş ittifakını sağlamak üzere birleşik kuvveti büyütmeye çalışmalıyız. Yolumuz uzun ve daha nice badirelerden geçeceğiz. Kararlılık, azim ve cesaret ve yoldaşça bağlılık, işçi sınıfı ve emekçilerin eninde sonunda kazanacaklarına sarsılmaz güven, öncellerimizden alıp geliştirerek bizden sonraki kuşaklara devredeceğimiz devrimci görevlerimiz arasında olacak!
Ali Ekber Yürek yoldaş,1957 yılında Dersim'in Ovacık ilçesi Çekperik köyünde yoksul bir Kürt ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Yaşamı yoksulluk içinde geçen Ali Ekber yoldaş bir yandan okudu diğer yandan çalışarak yaşamın zorluklarını daha küçük yaşından itibaren omuzladı. Ortaokul ve liseyi Dersim’de okuyan Ali Ekber yoldaş Tokat Öğretmen okulunu devam etti. Öğretmen oldu ama devrimci kavgaya daha sıkıca sarılarak bir yandan çocukları eğitirken öte yandan emekçileri devrim ve sosyalizm savaşımına katmaya çalıştı. TKP-ML Hareketi'nin bir militanı olarak gittiği her yere devrim ve sosyalizm rüzgarını taşıdı. Onun için esas olan emekçileri devrim için örgütleyip kavgaya seferber etmekti.25 Mayıs 1981 yılında Ali Ekber yoldaşı bölgedeki emekçilerin tanıdığı illegal adıyla Musa yoldaşı, K.Maraş işkencehanelerin de yitireli 36.yıl oldu. !
O, yoldaş yürekli ele avuca sığmayan bir komünisti. 12 eylül faşizmin gemi azıya aldığı bir dönemde öne fırlayan ve daha fazla sorumluluk üstelenen yoldaşların başında geliyordu. Yıkılan örgütleri yeniden toparlamak ve emekçileri faşist darbeye karşı kavgaya katmak için canla başla çalışıyor ve Abbas yolcuların inadına devrimci iradenin nelere kadir olduğunu pratiğiyle ortaya koyuyordu.
Ali Ekber yoldaş öğretmenliği bir yana bırakarak emekçileri devrim vesosyalizm örgütleyip ayağa kaldırmak için profesyonel devrimciliği seçmişti. Ali Ekber yoldaş artık tüm enerjisini ve ömrünün bütün kalanını sömürülen ve ezilenlerin işçi ve emekçilerin kurtuluşu davasına adamıştı. Ali Ekber yoldaşın katledilmesinin ardından 36. Yıl geçti ama dünden bugüne Türkiye Kuzey Kürdistan da değişen bir şey olmadı. Bugüne Erdoğan’ın saray darbesiyle emekçilere yönelik topyekün saldırıların artarak sürdüğü, kirli savaşın derinleştirildiği; faşist polis terörünün sınır tanımadığı, kentlerin yakılıp- yıkılıp Kürtlerin teslim alınmaya çalışıldığı; yolsuzluk ve hırsızlığın devletin üst bürokrasisinde temsil edildiği, bakanların ve milletvekillerinin yağma politikalarını savunmakta sakınca görmedikleri, rüşvetçiliğin yaygınlık kazandığı, yöneticilerin her gün her saat yalan söyleyerek karayı ak gösterdikleri; hak talebinde bulunan ve insanca yaşamak için çaba gösteren işçi, emekçi, genç, kadın kitlelerinin “terörist“; ilerici aydınların “hain“; ülke kaynaklarını yağmalayarak ve uluslararası emperyalist sermayeye uşaklıkla zenginleşen ve iktidar basamaklarını tırmanan işbirlikçilerin “millici vatansever“ ilan edildikleri bir dönemdeyiz.
Önlerine, Türk İslam sentezci dünya görüşüyle bağdaşmaz saydıkları ne varsa hepsini ortadan kaldırmayı alan, “dindar ve kindar nesiller yetiştireceklerini“ ilan ederek,OHAL-KHK düzenini ebedileştirerek, eğitim sistemini baştan sona alabora eden, dini ideolojiyi eğitim-öğretim politikasının asli unsurlarından biri haline getiren, müftülere üniversitelere açılış programları yaptıran, küçük kız çocuklarını kara çarşafa sokan, milletvekilleri ve bakanlarına T. Erdoğan’ı “Allah’ın ümmete lütfü!“ olarak reklam ettirip peygamber statüsünde gösteren karanlık ve orta çağcıl kör anlayış toplumu kuşatmaya almıştır. İlk okuldan başlanarak üniversiteler dahil eğitim-öğretimin her kademesinde bilimselliğe karşı savaş açılmış, hurafelere alan genişletilmiştir.
Böylesi dönemler, devrim ve sosyalizme daha sıkıca sarılma ve öne atılma dönemidir. Bu faşist baskı ve zulme,emekçileri teslim alma saldırılarına, grev yasaklarına vb. karşı örgütlenip ileriye taşınacak mücadele, ne denli büyütülürse, onun da içinde yer aldığı ve ömrünü adadığı devrim ve sosyalizm kavgasının zafere doğru ilerletilmesi o denli başarılmış olacaktır.
İşkencede vahşice katledilmesinin 36. yılında Ali Ekber yoldaş, mücadelenin her adımında her başarısında ve zafer yürüyüşümüzün sönümsüz ateşinde; bizimle savaşımımızın her alanında var olmaya, anısına bağlı kalmaya devam edeceğiz.!