
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) kuruluşunun
36. yıldönümünde. Yükselen toplumsal mücadeleyi, eşitlik ve özgürlük arayışını
bastırmak için gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 darbesi etkisini kalıcılaştırmak
için Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi faşist
vesayet kurumları oluşturuldu. Toplumu askeri olarak denetimde tutma amacıyla
MGK kurulurken, toplumsal aydınlanmanın ve hareketlerin mayalandığı alan olarak
görülen üniversiteler ise YÖK eliyle denetime alınmak istendi. YÖK’ün 36.
kuruluş yıldönümünde üniversiteler ve bilim insanları OHAL ile birlikte her
zamankinden daha fazla faşist baskı ve saldırı altında bulunuyor.
12 Eylül 1980 tarihinde faşist ordu
darbesi gerçekleşti. Türkiye'de muhalefet güçleri tasfiye saldırılarıyla
geriletildi. Yaşam alanlarının hepsi egemen düzenin teröründen nasibini aldı.
Üniversite kurumları da bu devlet teröründen fazlasıyla payına düşeni almıştır.
Faşist darbeciler, öğrenci gençliği potansiyel tehdit olarak gördüklerinden
fiziki, psikolojik ve üniversitelerin yapısını değiştiren yaptırımlarla
pervasızlıklarını yansıtmaktan kaçınmadılar.12 Eylül hukukunun üniversiteler
üzerindeki denetim ve yaptırım aracı Yüksek Öğretim Kurulu 6 Kasım 1981
tarihinde kuruldu. Devleti koruma, onunla tam uyumlu Türk İslam sentezi tekçi
eğitim müfredatı bu tarihten itibaren kurumlaştırılarak günümüze gelmiştir.
Özerk-bilimsel eğitim alanları olması gereken üniversiteler, gençliğin ıslah
programlarına maruz kaldığı ve toplumsal duyarlığının bitirilmek istendiği
hapishanelere dönüştürülmüştür. YÖK ve eğitim sisteminin yapısı, adeta
öğrencilerin tepelerinde "demoklesin kılıcı" misali korkutma ve
cezalandırma aracı olarak sallandırılmaktadır. Eğitimin piyasalaştırılması,
parasız-bilimsel eğitim hakkının ortadan kaldırmak istenmesi, neo-liberal yıkım
saldırısı altında diplomalı işsizlik gerçekliği öğrenci gençliğin yaşadığı sorunların
başında gelmektedir. Devrimci-yurtsever gençlik hareketlerinin etkin ve
birleşik eylem pratikleriyle sürece cevap olabilecek duruş taşımaları
ertelenmez zorunluluk olmaktadır.
Üniversitelerde, devrimci-yurtsever
gençliğin kuşatıldığı ve politik etki sahasının zayıflatıldığı dönemde,
yükseltilen ırkçı-şovenizm zehrinin olumsuzlukları hissedilir oranda
artmaktadır. Sınır ötesi operasyon saldırganlığının gündemleştirildiği şu
süreçte, yaratılan toplumsal linç dürtüleri özellikle Üniversite kampuslarındaki
eylemli kışkırtmalarla tırmandırılmaktadır. YÖK'ün, milli mesele klişesiyle
ortak olduğu politikanın yansımaları ise Üniversitelerde, sömürgeci savaş
çığırtkanlığı ve Kürt halk düşmanlığı olarak karşılığını bulmaktadır. YÖK TSK
yardakçılığıyla, kraldan çok kralcı tavır takınarak yedek kuvvet rollünü ifşa
etmekte, düzenin geleceği açısından duydukları "kaygı ve tehditleri"
işaret ederek sürecin derinleştirilmesinde aktif hizmetini esirgememektedir.
YÖK, Dekanlık işbirliğinde Irkçı-Kemalist ve Faşist-Gerici güçler harekete
geçirilerek; Devlet-Ulus aygıtının kirli çıkarları için Üniversite gençliğini
düzenin fanatik eklentisi haline dönüştürmek maksatlı çok yönlü politik ve
pratik müdahalelerle süreç örgütlenmektedir. Gayrı meşru misak-ı milli sınırları
bağlamında yapay bölünme paranoyaları ve 84 yıldır empoze ettikleri iç ve dış
tehdit algısı üzerinden gençlik belleksizleştirilmekte, bilinçlerin resmi çizgi
ve düzenin kalıplarıyla doldurulması sonucu, gençliğin enerji ve birikimi
düzene kanalize edilmektedir. Bu egemen politika da gıdasını Kemalizm (eklektik
bulamaçtır) ve onun uzantısı gerici resmi devlet ideolojisinden almaktadır.
Resmi tarih hurafelerinde sıralanan
kronolojinin yalan ve abartılarla dolu olduğunu tarihsel yaşanmışlıkları
incelediğimizde gözlemlemekteyiz. Osmanlı ve TC anlatıldığı gibi bir kopuşu
değil, aksine oldukça kaba ve kılıf değiştirmiş tekrarı anlatmaktadır.29
Ekim'lerde kutladıkları Cumhuriyet yıldönümleri bu gerçeği değiştirmez. Şu
sıralar nakarata çevirdikleri "misak-ı milli, vatan-ordu-millet"
(millet kavramı ulus'tan ziyade din birliğini çağrıştırır) çığırtkanlığı
gerçeklerin üzerini örtemez. Cumhuriyet, Kemalizm ve resmi ideoloji kutsanarak
ve gerekli gördüklerinde restorasyondan geçirerek, egemen-sömürge düzenlerini sürdürmek
istiyorlar. Tek millet, Tek devlet, Tek dil dayatması sistemin temel yapı taşı,
inkâr ve imha çizgisinin stratejik ilkeleridir. TC egemenleri, bastırmak için
ne yapmaları gerekiyorsa yaptıkları, ezilen ulusun özgürlük mücadelesinden
korkuyor ve sömürge düzenlerinin sonunu getirecek birikimin bu sorun olduğunu
biliyorlar.
Şimdilerde, üniversite gençliğinin
içinde tutulduğu öğütücü çarkın ağırlığı altında kaldığı da bilinen bir
olumsuzluktur. Akademik-demokratik talepleri genel devrimci iktidar amacıyla birleştirerek
sorunları aşmak mümkündür. Ulusal ve toplumsal özgürlük amacına hizmet etmeyen
tutum ve yaklaşımlar YÖK ve hizmetinde olduğu faşist dinci burjuva düzeni
geriletmek bir yana egemen düzenin yeni araçlarla öğrenciler üzerinde
hegemonyasını sürdürmesine yarar. Öğrenciler burs, harçlar, ticari eğitim,
geleceksizlik, idari yaptırım ve cezalandırmalara karşı yerel-genel ilişkisini
kurarak birleşik devrimci eylem platformları inşa etmeli, özerk-bilimsel,
anadilde-parasız eğitim hakkı için mücadele kararlığını büyütmelidir.
Öğrenci gençliğin güncel açmazlarla
sorunlar yaşaması yanıltıcı olmamalıdır. Kürt ve Türk halkının sosyalizm,
bağımsızlık mücadelesi tarihinde öncü-aydın rollerini nasıl yerine
getirdilerse, bundan sonrada onurlu kavgayı omuzlayacaktır. Mahir, Deniz,
İbo',Mazlumlar aynı dalgada buluşarak gelecek yarınları özgürce inşa
edeleceğini pratikeriyle ortaya koydular. Biz gençler olarak bu yolun kararlı
ve ısrarlı izleyecileir olarak YÖK'ün dağtılması ve Üniversite ve eğitimin
dmeokratikkleşmesi için mücadeleyi büyütmeliyiz.
YÖK Dağıtılsın Bilimsel Laik Demokratik
Ve Parsız Üniversite..!
Gençlik Gelecektir Gelecek Sosyalizm
Yaşasın Devrimci Sosyalizm..!