5 Kasım 2017 Pazar

Üniversiteleri Denetim Altına Alan YÖK 36 yaşında: OHAL’siz Türkiye, YÖK’süz üniversite İçin Kavgayı Büyütmeliyiz...!

Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) kuruluşunun 36. yıldönümünde. Yükselen toplumsal mücadeleyi, eşitlik ve özgürlük arayışını bastırmak için gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 darbesi etkisini kalıcılaştırmak için Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi faşist vesayet kurumları oluşturuldu. Toplumu askeri olarak denetimde tutma amacıyla MGK kurulurken, toplumsal aydınlanmanın ve hareketlerin mayalandığı alan olarak görülen üniversiteler ise YÖK eliyle denetime alınmak istendi. YÖK’ün 36. kuruluş yıldönümünde üniversiteler ve bilim insanları OHAL ile birlikte her zamankinden daha fazla faşist baskı ve saldırı altında bulunuyor.
12 Eylül 1980 tarihinde faşist ordu darbesi gerçekleşti. Türkiye'de muhalefet güçleri tasfiye saldırılarıyla geriletildi. Yaşam alanlarının hepsi egemen düzenin teröründen nasibini aldı. Üniversite kurumları da bu devlet teröründen fazlasıyla payına düşeni almıştır. Faşist darbeciler, öğrenci gençliği potansiyel tehdit olarak gördüklerinden fiziki, psikolojik ve üniversitelerin yapısını değiştiren yaptırımlarla pervasızlıklarını yansıtmaktan kaçınmadılar.12 Eylül hukukunun üniversiteler üzerindeki denetim ve yaptırım aracı Yüksek Öğretim Kurulu 6 Kasım 1981 tarihinde kuruldu. Devleti koruma, onunla tam uyumlu Türk İslam sentezi tekçi eğitim müfredatı bu tarihten itibaren kurumlaştırılarak günümüze gelmiştir. Özerk-bilimsel eğitim alanları olması gereken üniversiteler, gençliğin ıslah programlarına maruz kaldığı ve toplumsal duyarlığının bitirilmek istendiği hapishanelere dönüştürülmüştür. YÖK ve eğitim sisteminin yapısı, adeta öğrencilerin tepelerinde "demoklesin kılıcı" misali korkutma ve cezalandırma aracı olarak sallandırılmaktadır. Eğitimin piyasalaştırılması, parasız-bilimsel eğitim hakkının ortadan kaldırmak istenmesi, neo-liberal yıkım saldırısı altında diplomalı işsizlik gerçekliği öğrenci gençliğin yaşadığı sorunların başında gelmektedir. Devrimci-yurtsever gençlik hareketlerinin etkin ve birleşik eylem pratikleriyle sürece cevap olabilecek duruş taşımaları ertelenmez zorunluluk olmaktadır.
Üniversitelerde, devrimci-yurtsever gençliğin kuşatıldığı ve politik etki sahasının zayıflatıldığı dönemde, yükseltilen ırkçı-şovenizm zehrinin olumsuzlukları hissedilir oranda artmaktadır. Sınır ötesi operasyon saldırganlığının gündemleştirildiği şu süreçte, yaratılan toplumsal linç dürtüleri özellikle Üniversite kampuslarındaki eylemli kışkırtmalarla tırmandırılmaktadır. YÖK'ün, milli mesele klişesiyle ortak olduğu politikanın yansımaları ise Üniversitelerde, sömürgeci savaş çığırtkanlığı ve Kürt halk düşmanlığı olarak karşılığını bulmaktadır. YÖK TSK yardakçılığıyla, kraldan çok kralcı tavır takınarak yedek kuvvet rollünü ifşa etmekte, düzenin geleceği açısından duydukları "kaygı ve tehditleri" işaret ederek sürecin derinleştirilmesinde aktif hizmetini esirgememektedir. YÖK, Dekanlık işbirliğinde Irkçı-Kemalist ve Faşist-Gerici güçler harekete geçirilerek; Devlet-Ulus aygıtının kirli çıkarları için Üniversite gençliğini düzenin fanatik eklentisi haline dönüştürmek maksatlı çok yönlü politik ve pratik müdahalelerle süreç örgütlenmektedir. Gayrı meşru misak-ı milli sınırları bağlamında yapay bölünme paranoyaları ve 84 yıldır empoze ettikleri iç ve dış tehdit algısı üzerinden gençlik belleksizleştirilmekte, bilinçlerin resmi çizgi ve düzenin kalıplarıyla doldurulması sonucu, gençliğin enerji ve birikimi düzene kanalize edilmektedir. Bu egemen politika da gıdasını Kemalizm (eklektik bulamaçtır) ve onun uzantısı gerici resmi devlet ideolojisinden almaktadır.
Resmi tarih hurafelerinde sıralanan kronolojinin yalan ve abartılarla dolu olduğunu tarihsel yaşanmışlıkları incelediğimizde gözlemlemekteyiz. Osmanlı ve TC anlatıldığı gibi bir kopuşu değil, aksine oldukça kaba ve kılıf değiştirmiş tekrarı anlatmaktadır.29 Ekim'lerde kutladıkları Cumhuriyet yıldönümleri bu gerçeği değiştirmez. Şu sıralar nakarata çevirdikleri "misak-ı milli, vatan-ordu-millet" (millet kavramı ulus'tan ziyade din birliğini çağrıştırır) çığırtkanlığı gerçeklerin üzerini örtemez. Cumhuriyet, Kemalizm ve resmi ideoloji kutsanarak ve gerekli gördüklerinde restorasyondan geçirerek, egemen-sömürge düzenlerini sürdürmek istiyorlar. Tek millet, Tek devlet, Tek dil dayatması sistemin temel yapı taşı, inkâr ve imha çizgisinin stratejik ilkeleridir. TC egemenleri, bastırmak için ne yapmaları gerekiyorsa yaptıkları, ezilen ulusun özgürlük mücadelesinden korkuyor ve sömürge düzenlerinin sonunu getirecek birikimin bu sorun olduğunu biliyorlar.
Şimdilerde, üniversite gençliğinin içinde tutulduğu öğütücü çarkın ağırlığı altında kaldığı da bilinen bir olumsuzluktur. Akademik-demokratik talepleri genel devrimci iktidar amacıyla birleştirerek sorunları aşmak mümkündür. Ulusal ve toplumsal özgürlük amacına hizmet etmeyen tutum ve yaklaşımlar YÖK ve hizmetinde olduğu faşist dinci burjuva düzeni geriletmek bir yana egemen düzenin yeni araçlarla öğrenciler üzerinde hegemonyasını sürdürmesine yarar. Öğrenciler burs, harçlar, ticari eğitim, geleceksizlik, idari yaptırım ve cezalandırmalara karşı yerel-genel ilişkisini kurarak birleşik devrimci eylem platformları inşa etmeli, özerk-bilimsel, anadilde-parasız eğitim hakkı için mücadele kararlığını büyütmelidir.
Öğrenci gençliğin güncel açmazlarla sorunlar yaşaması yanıltıcı olmamalıdır. Kürt ve Türk halkının sosyalizm, bağımsızlık mücadelesi tarihinde öncü-aydın rollerini nasıl yerine getirdilerse, bundan sonrada onurlu kavgayı omuzlayacaktır. Mahir, Deniz, İbo',Mazlumlar aynı dalgada buluşarak gelecek yarınları özgürce inşa edeleceğini pratikeriyle ortaya koydular. Biz gençler olarak bu yolun kararlı ve ısrarlı izleyecileir olarak YÖK'ün dağtılması ve Üniversite ve eğitimin dmeokratikkleşmesi için mücadeleyi büyütmeliyiz.
YÖK Dağıtılsın Bilimsel Laik Demokratik Ve Parsız Üniversite..!
Gençlik Gelecektir Gelecek Sosyalizm

Yaşasın Devrimci Sosyalizm..!