Zorunlu din dersinden çocuklarını muaf
tutmak isteyen ailelerin sayısı her geçen gün artarken Türkiye’nin farkı
bölgelerinde verilen mahkeme kararları yargının çelişkilerini gözler önüne
serdi. İstanbul ve Antalya’daki davalarda nesnel ve çoğulcu görülmeyen
müfredat, Erzurum’da çağdaş sayıldı. Mahkemeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Anayasa Mahkemesi, Danıştay kararlarını görmezden gelirken, dersi
mezhepçi şekilde yeniden şekillendiren Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ‘cihat’
konusunu eklediği müfredatın son halini açıklayamıyor.
12 Eylül darbesinin ardından anayasal
zorunluluk haline getirilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin
yıllardır uluslararası ve yerel mahkeme koridorlarında devam eden tartışma,
MEB’in taslak ders programları ile yeni bir boyuta taşındı. Aileler, mahkeme
kararlarına karşın nesnel hale getirilmeyen ders programına tepki olarak tek
tek dava yoluna gidiyor. Çocukları için mücadele eden ve farklı kararlarla
karşılaşan aileler yaşadıklarını ve baskıları Cumhuriyet’e anlattı:
ANTALYA’DAKİ MAHKEME: BU ŞEKİLDE
UYGULANAMAZ
Türkiye’de AİHM kararının ardından ilk
başvurulardan birini yapan Tankut Sazlı, kızı için milli eğitim müdürlüğünde
yaptığı başvuru reddedilince 2014 yılında yargıya başvurdu. Sazlı, mahkeme
öncesi süreci “Önce milli eğitime dilekçe verdik dersten muaf olmak için. Bunun
ardından sürece ilişkin araştırmaya başladık. AİHM’de Alevilikle ilgili verilen
kararlarda ‘Müfredat bu haliyle zorunlu olmaya uygun değildir’diye bir cümle
konulmuştu. Bu müfredatı değiştirilirse bu sorun ortadan kalkar mantığının
önünü açıyordu. Biz de Ateist, tanrıtanımaz olarak davamızı açtık” diyerek
anlattı.
‘Ders notu sıfır’
Davayı açtıktan sonra kızını ilk dönem
din dersine göndermediklerini belirten Sazlı, “O sırada formasyonu olmayan bir
cami imamı derse girdiği için, sınıf yönetimi hakkında da bir tecrübesi
olmadığından ‘arkadaşınıza kaç not verelim’ gibi sorular sormuş. Birinci dönem
çocuğun notu sıfır geldi. Devamsızlık sorunu yaşadı. Mahkeme sürecinde ikinci
dönem göndermek zorunda kaldık” dedi.
‘Din yoksa takdir yok’
Kızının bu süreçte moralinin de
bozulduğunu anlatan Sazlı, “Çocuğum 98’in altında notu olmayan bir öğrenciydi.
Din dersinin sıfır gelmesi, takdir belgesini alamamasına sebep oldu. Canı
sıkıldı, morali bozuldu. Biz de üzülmesin diye derse gönderdik. Çocuğumun
arkadaşlarının farklı konuşmaları olmuş. Ama biz en başından çocuğumuzla böyle
şeylerin olabileceğini konuştuk. Diğer öğretmenleri de sınıftaki arkadaşlarının
farklı konuşmalarını gördüğünde gereken uyarıları yapıyor ve şu anda böyle
farklı davranışlar yok” dedi.
Hukuka aykırı
Sazlı’nın açtığı davaya bakan Antalya 1.
İdare Mahkemesi, AİHM kararını referans aldığı kararında “İlk ve ortaöğretim
kurumlarında verilen öğretimin adının ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ olmasına
rağmen, içerik olarak ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ öğretimi olarak kabul
edilemeyeceği açıktır” ifadelerini kullandı. Bu kapsamda ‘din eğitimi’nin ancak
kişilerin isteği veya ailenin onayına bağlı olduğu belirtilen kararda, “Okulda
okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ailenin dini ve felsefi
inançlarına uygun olmadığını belirten davacıların herhangi bir din mensubu ya
da ateist olduğuna bakılmaksızın dersin bu içerik ile zorunlu tutulması hukuka
aykırıdır” denildi.
Babaya sürgün
Yaşadıkları ilçenin küçük bir yer
olduğunu ve çeşitli baskılarla karşılaştıklarını belirten Sazlı, “Ben
öğretmenim ve milli eğitimde bir şekilde mobing uygulamalarını karşıma
çıkardılar. Yaklaşık 1 ay önce başka bir ilçeye sürüldüm. Dava kazanıldıktan
sonra geçmişe yönelik milli eğitime yazı yazdık. Ders notları ve devamsızlığın
düzenlenmesini istedik ama bakanlık gerekli düzenlemeyi hâlâ yapamadı. Davayı
kazanmamızın üzerinden 1 sene geçmesine karşın Danıştay’dan da bir karar
gelmiyor” ifadelerini kullandı.
ERZURUM’DAKİ MAHKEME:
ÇAĞDAŞ, ÇOĞULCU, NESNEL
Antalya’daki mahkeme din dersinin
kişilerin isteği veya ailenin onayına bağlı olduğu yönünde karar alırken bir
yıl sonra Erzurum’daki başka bir mahkeme tam tersi bir karar aldı. Munzur
Üniversitesi’nden ihraç edilen Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Candan
Badem’in, kızının din dersinden muaf tutulması için açtığı davada mahkeme ret
kararı verdi.
Dava sürecini anlatan Badem, “Kızım
okula gidiyor. Din dersi hocasından bir şeyler dinliyor, eve geliyor ben
tersini söylüyorum. Tam bir beyin yıkama faaliyeti. Çocuğum böyle bir zulme
maruz kaldı, psikolojisi bozuldu” diye konuştu.
‘Kitaplar korkunç’
Akademisyen olarak ders materyallerini
de değerlendiren Badem, “Din dersi kitaplarının içeriği korkunç. Cihatçılık
övülüyor. 6. sınıftaki kızıma okutulan din dersi kitabında başı açık tek bir
kadın ya da kız resmi yok. Kadın ve çocuk fotoğrafları da Malezya’dan alınmış.
İnternetten topladıkları fotoğrafları koymuşlar” dedi. Badem kızının bu süreçte
yaşadıklarını ise “Çocuğum ‘bu ders TEOG’da çıkar’ diyerek pragmatik bakıyor.
Din dersi hocasıyla kavga etmenin, kendisine zararlı olacağını düşünüyor”
diyerek anlattı.
Badem’in açtığı davaya bakan Erzurum 2.
İdare Mahkemesi, 2017 yılı başında verdiği kararda AİHM, AYM ve Danıştay
kararlarını hiçe saydı. Mahkeme MEB’in 1 yıldır açıklayamadığı yeni müfredatı
referans alarak, olmayan ders programına ilişkin “yapılan değişiklikle
ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir din kültürü ve
ahlak bilgisi eğitimi yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır” diyerek başvuruyu
reddetti.
3 yıl sürecek
Yargı mücadelesini bırakmayacağını
belirten Badem, “Sözde bir mahkeme var ama Türkiye’de artık mahkemeler de
mahkeme olmaktan çıktı. Dolayısıyla bu iş ancak AİHM’de bitecek. Ancak oraya
gidip karar çıkıncaya kadar da benim çocuğum en az 3 yıl bu zulme maruz
kalacak” dedi.
Binlerce tepki var
Tunceli’de binlerce ailenin zorunlu din
dersine tepkili olduğunu ancak çaresizlik içinde beklediklerini anlatan Badem,
“AKP toplumu aptallaştırmak, biat eden kullar yetiştirmek için dini kullanıyor.
Mahkemelere de emir vererek bu muafiyet davalarında olabildiğince engel
çıkartılarak, 3-5 yıl davacıların süründürülmesi isteniyor. Bu durumda kimse
cesaret edemiyor. Dersim’de binlerce insan çocuğuna din dersi verilmesinden
rahatsız fakat dilekçe vermiyorlar. Çünkü bir öğrenilmiş çaresizlik var.
Antalya’da, İstanbul’da aynı davalar kazanılırken, benim bu davayı
kazanamayışımın nedeni Dersim olduğu için. Burada Aleviler çok, kazanırsam
yığınla başvuru olacağını düşünüyorlar ve bu nedenle süründürüyorlar”
ifadelerini kullandı.
10 YILDIR SÜREN MÜCADELE
AİHM uyarıyor dinleyen yok
Türkiye’de zorunlu din dersine karşı
2000’li yıllarda başlayan mücadele sürecinde AİHM, Anayasa Mahkemesi, Danıştay
ve yerel mahkemeler birçok kez aileler lehine kararlar aldı.
Bu konuda ilk kez 2007 yılında karar
alan AİHM, Anayasa’nın 24. maddesinde yer alan “Din kültürü ve ahlak öğretimi
ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır”
ifadesine dikkat çekerek “dersin içeriği ve kitaplarının nesnel, eleştirel ve
çoğulcu bir tarzda yürütülmediğine” hükmetti. AİHM kararında, “Din dersinden
muafiyet işlemi, farklı dini veya felsefi inanışlara sahip aileleri ağır bir
yük altına sokabilmekte ve onları, çocuklarının din dersinden muaf tutulmaları
için dini ya da felsefi inançlarını ifşa etmeye mecbur kılmaktadır” uyarısı da
yer aldı.
AİHM ve AYM kararlarının ardından
Danıştay da içtihatını değiştirdi. Danıştay 2008 yılında verdiği bir kararda
“Müfredatın, din kültürü ve ahlak öğretimi mi, yoksa din eğitimi mi olduğunun
tespiti gerekmektedir. İçerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi
olarak kabul edilemeyeceği açıktır” diyerek zorunluluğun hukuksuz olduğuna
hükmetti. Danıştay kararında, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi içeriğinin
Anayasa’da yer alan zorunlu ders kapsamında olmadığı belirtilerek, “din eğitim
ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin
talebine bağlıdır” maddesi ile öğrencilerin muaf tutulabilmesine hükmetti.
Sorun yapısal
Mahkeme kararlarına karşın Türkiye’de
adım atılmamasının ardından süreç yeniden AİHM’ye taşındı. AİHM, 2014’te
verdiği kararda, “uygun bir muafiyet mekanizmasının yokluğunda dersin farklı
mezhepten öğrencileri kendi değerleri ve okulları arasında bir çatışmaya
ittiğine” dikkat çekti. Kararda sorunun yapısal nitelikte olduğu vurgulandı.
Mahkeme hükümetin geçen süre zarfında sorunu çözmediğini belirterek “Türkiye,
daha fazla geciktirmeden, ailelerin dini ve felsefi inançlarını açıklamak
zorunda bırakılmadıkları bir muafiyet sistemi gibi, sorunun giderilmesine dönük
imkânları ortaya koymak zorundadır” uyarısında bulundu.
İstanbul’da da nesnel değil
Son olarak geçen hafta İstanbul 10.
İdare Mahkemesi’nde görülen davada, valilik ve il milli eğitim müdürlüğü
zorunlu ders için “kamu yararı” savunması yapsa da mahkeme “Bu öğretimin
anayasanın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin
nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak
kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel
inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli
bir din anlayışını esas alması durumunda bunun ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’
dersi olarak kabul edilemeyeceği ve ‘din eğitimi’ halini alacağı açıktır”
kararı verdi. AİHM ve Danıştay kararlarını referans alan mahkeme, ailenin
başvurusu üzerine çocuğun dersten muaf olabileceğine hükmetti.
MEB dini artırdı
Milli Eğitim Bakanlığı ise mahkeme
kararlarını dikkate almak yerine eğitimi dinselleştirme adımlarına hız verdi.
Bu kapsamda zorunlu dersle yetinmeyen bakanlık, “değerler eğitimi” adı altında
birçok derste dini odak olarak yerleştirirken, din eksenli seçmeli derslerin
sayısını arttırdı. Liselerde de zorunlu olan din kültürü ve ahlak bilgisi
dersinin haftalık ders saati 1’den 2’ye çıkarıldı.
Cihatçı müfredatı açıklayamıyorlar
MEB’in AİHM kararları nedeniyle yeniden
düzenlendiğini belirttiği ve Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Diyanet
İşleri Başkanlığı’ndan görüşler alınarak hazırladığı, Bakanlar Kurulu’na
sunulmasının ardından taslak olarak açıklanan yeni din kültürü ve ahlak bilgisi
dersi müfredatı ise son halini henüz alamadı. Bakanlığın diğer derslerden aylar
sonra taslak olarak açıkladığı programda, zorunlu derse eleştirilere konu olan
mezhepçilik ve nesnellikten uzak anlatım yerine skandal değişiklikler yer aldı.
İlkokul 4. sınıftan başlayarak lise sona kadar zorunlu olan ders kapsamında
Atatürk’e ilişkin bütün bölümleri ve Atatürk’ün adını müfredattan çıkartan bakanlık,
laiklik konularını da daralttı. MEB çok tartışılan taslak programa ayrıca cihat
konusunu “İslamda temel ibadet” olarak ekledi. Yeni müfredat kapsamında
Alevilik konularını AİHM kararları nedeniyle ‘zorunlu’ olarak arttıran
bakanlık, Aleviliği inanç değil “yorum” olarak değerlendirdi ve Cemevi’ne yine
ibadethane diyemedi. Bakanlığın taslak programının bu seneye yetişmeyeceği
açıklansa da, taslağa gelen eleştirileri değerlendiren Talim ve Terbiye Kurulu,
üzerinden aylar geçmesine karşın din kültürü müfredatının henüz son şeklini
açıklayamadı.