Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları
Anıtı, KHK ile görevlerinden ihraç olduktan sonra işlerine iade edilmek için
açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın 22 Mayıs 2017
tarihinde gözaltına alınmalarının ardından polis tarafından bariyerlerle
çevrildi.
Avukatları aracılığıyla bilgi edinme
başvurusu yapan Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, anıtın bariyerlerle
çevrilmesinin ve anıtın yanında polis noktası oluşturulmasının nedenlerinin ve
hukuki dayanaklarının bildirilmesini istedi. Aktaş’ın başvurusuna Ankara
Valiliği yanıt verdi.
Toplumsalhukuk.net’in haberine göre
Ankara Valiliği, Aktaş’ın başvurusuna verdiği cevapta Nuriye Gülmen ve Semih
Özakça’nın başlattığı açlık grevinin kanuna aykırı eylem olduğunu, bu
eylemlerde herkese açık olan alanların “uç ideolojik görüşlere müzahir
şahısların bulunduğu gruplarca işgal edildiğini” öne sürdü.
Ankara Valiliği tarafından verilen
yanıtta toplantı ve gösteri yürüyüşü ile düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyetinin “milli güvelik, kamu güvenliği, kamu düzeni, vatandaşların huzur
ve güvenliğini sağlamak” için kısıtlanabileceği savunuldu. Valilik devamında
şunları söyledi: “Düşünce ve kanaat hürriyetinin’ ihlali konusunda anayasaya
aykırı olarak idarenin yapmış olduğu herhangi bir uygulama bulunmamaktadır.
Aksine anayasada belirtilen hükümler ve yetki doğrultusunda tedbirler
almaktadır.”
VALİLİK: DEVLET SANAT FAALİYETLERİNİ VE
SANATÇIYI KORUR
Valilikçe verilen yanıtın sonunda ise
heykelin 1990 yılında vatandaşların beğenisine sunulduğu belirtildikten sonra
şunlar ifade edildi:
“Söz konusu heykel vatandaşlarımızın
ortak kullanımında bulunmasına rağmen zamanla çeşitli uç ideolojik görüşe
müzahir şahıslar tarafından sahiplenerek kendi görüşleri doğrultusunda
hazırlanan afiş, bildiri vb. malzemeler yapıştırılmak suretiyle kendi amaçları
doğrultusunda kullanılmaya başlanmış, üzerine asılan ve yapıştırılan malzemeler
ile de çoğu zaman görüntü kirliliği oluşturacak şekilde heykelin doğal
görüntüsüne zarar verilmiştir. Son olarak (24) saat esasına göre gündüz/gece
olmak üzere ‘süresiz açlık grevi’ adı altında gerçekleştirilen kanuna aykırı
eylemler esnasında ise kamuya ait olan heykel önüne konulan masa, sandalye,
koltuk vb. yaşam malzemeleri ile yerleşke haline getirilerek işgal edilmek
istenmiştir. Bunun üzerine bu kanuna aykırı eylemi gerçekleştirilen şahıslar
men edilerek bir daha bu şekilde bir eyleme tevessül edilmemesi için heykel
bariyerler ile koruma altına alınmıştır.
Alınan bu koruma tedbiri Anayasamızın
Sanatın ve sanatçının korunması başlıklı 64.maddesinin “Devlet, sanat
faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması,
değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken
tedbirleri alın” hükmüne aykırı olmadığı gibi aksine bu hüküm gereği sanat
eserini koruyucu yöndedir. Belirtilen insan hakları heykel belirli bir görüşe
müzahir bir zümreye ait değil toplumun tamamının hak sahibi olduğu kamusal bir
simgedir.
Valiliğimizce alınan yasaklama kararının
sona ermesi veya eylemci şahıslar tarafından günde (2) defa olacak şekilde
gerçekleştirilen kanuna aykırı eylemlerin son bulması ve emniyet tedbiri
alınmasında lüzum bulunmadığının anlaşılması halinde söz konusu emniyet
tedbirlerinin son bulacağı değerlendirilmektedir. Bu konudaki takdir idareye
aittir. Bilgilerinize rica ederim.”
'DAVA AÇACAĞIZ'
Aktaş’ın başvurusunu yapan Avukat Seçkin
Türkoğlu ise şu açıklamayı yaptı: “Esasen biz bu başvuruyu açacağımız iptal
davasına dayanak olarak yaptık. İdarenin bu kolluk faaliyetinin yasal bir
dayanağı var mı onu öğrenmek istedik. Yasal dayanağının olmadığını gördük.
İdare bir tanımlama yaparken bir kanuni dayanağının olması gerekir. Ancak
valiliğin, yanıtında ifade ettiği ‘uç ideolojik görüşlere müzahir şahıslar’
tanımlaması kanunda mevcut değildir. Bu durum idarenin keyfiliğini bize
göstermektedir. ‘Sanatı ve sanatçıyı koruyoruz’ derken ise açıkça bizlerin
aklıyla alay etmektedirler. Bu konuda yorum yapmaya dahi gerek duymuyorum.
İfade özgürlüğüne getirilen bu kısıtlamaya karşı dava açacağız. Türkiye’nin bir
hukuk devleti olması ve idarenin hukuka uygun davranması için elimizden geleni
yapacağız
Hdp seçim görevlis işten atıldı jpg
‘HDP seçim sandık görevlisi olmak işten çıkarılma sebebi!’..!
Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı
Kemal Göksoy, Akdeniz Belediyesi’nde bir işçinin HDP sandık görevlisi olduğu
için işten çıkarıldığını öne sürdü.
Akdeniz Belediyesine kadro için başvuran
bir işçinin HDP sandık görevlisi olduğu için işten çıkarıldığını savunan
Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy, “Toplumu ayrıştırmaktan,
OHAL ile insanları ekmekle terbiye etmekten vazgeçin” dedi.
Mersin Akdeniz Belediyesinde çalışan
17’si kadın 89 işçi, KHK ile getirilen kadro düzenlemesi kapsamında, kadroya
geçiş başvurusunda güvenlik soruşturması gerekçesiyle işlerinden oldu. Bugüne
kadar 116 işçi bu şekilde işsiz kaldı.
DİSK/Genel-İş Sendikasına başvuran
işçiler, savcılık tarafından kendilerine ilişkin “Berhangi bir örgüt ile
iltisakının olmadığı görülmüştür” belgesi verilmesine rağmen, işten çıkartıldıklarını
söyledi.Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy, bu uygulamanın
başından beri endişe ettikleri gibi AKP’nin kendi kadrosunu yaratmasına neden
olacağını söyledi.
Çıkarılan yasa sonrası kayyımın tamamen
keyfi bir biçimde hareket ettiğini belirten Göksoy, durumu kayyım ile
görüştüklerini ancak yanıt alamadıklarını söyledi.
‘HER TÜRLÜ VATANDAŞLIK GÖREVİ İSTİYORSUN
AMA’
İşten çıkarılmaların ahlaki olmadığını
söyleyen Göksoy, bazı işçilerin gülünç nedenlerle işlerinden olduğunu söyledi.
Göksoy, “Geçenlerde bir radyo
programında işten çıkarılmaları tartışırken bir dinleyici bize bağlandı. Bir
işçinin HDP’nin seçim sandığında görevli olduğundan dolayı işinden olduğunu
söyledi. Böyle bir saçmalık olabilir mi? HDP bu ülkede siyasi bir parti ve bir
yurttaş o partinin seçim sandığında görevli de olabilir. Üyesi de olabilir
hatta ve hatta yöneticisi de olabilir. Bunun yasal anlamda bir sorunu yok. Ama
yapılan uygulama yasal olmadığı kadar ahlaki de değil. Eşitlikçi de değildir.
Herkes AKP’li olmak zorunda değil. İşçileri bu tür bir suçlama ile işten
çıkarırsanız yarın başka bir yerde de işe giremezler. Sen bu işçilerin
çocuklarını askere gönderiyorsun, vergisini alıyorsun, her türlü vatandaşlık
görevlerini istiyorsun ama işe geldiğinde ‘Sen çalışamazsın’ diyorsun” diye
konuştu.
İktidarın işçileri ekmekle terbiye
etmeye çalıştığını ve OHAL’le de toplumun ayrıştığına vurgu yapan Göksoy, “Biz
tepkilerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Bu uygulamalar gösteriyor ki
Türkiye OHAL ile yönetilecek bir ülke değildir. Bu OHAL kanunlarının arkasına
sığınarak toplumu ayrıştırırsak ilerleyen dönemlerde toplumda bir öfke
patlaması olursa bunun önüne siz de geçemezsiniz. OHAL ile insanları ekmekle
terbiye etmekten vazgeçin. Bundan sonra adaleti, hukuku yok sayarak istedikleri
gibi toplumu yönlendireceklerini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Her şeye rağmen
mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı