Hükümet müdahalesiyle yönetimi değişen
MAZLUMDER’in hazırladığı raporda, cemaat yargısının yöntemlerinin OHAL
döneminde de vazgeçilmeden tekrarlandığı belirtildi.
Mahkeme kararı ile kayyım atanan, genel
merkezi İstanbul’a taşınan ve Mart 2017’de toplanan olağanüstü genel kurulla
yönetimi değişen İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’nin
(MAZLUMDER) İstanbul Şubesi, OHAL Dönemi Hak İhlalleri Raporu yayımladı.
Raporda, “Darbe sonrasında başlatılan ve
yer yer cadı avına dönüştürülen soruşturmalar ile somut delil olmaksızın birçok
kimse hakkında örgüt üyeliği nedeniyle hukuki takibat başlamıştır. Şüphelinin
bile haberdar olmadığı dosyaların medyaya sızması hem yargı üzerinde baskı
oluşturmakta hem de şüphelinin kamuoyu nezdinde peşinen mahkûm edilmesine yol
açmaktadır. Bu durum OHAL öncesinde ‘cemaat yargısı’nın ihdas ettiği ve OHAL
döneminde de tekrarlanan/vazgeçilmeyen kötü bir alışkanlıktır” ifadeleri
kullanıldı.
Cumhuriyet'te yer alan habere göre
raporda dikkat çeken başlıklar şöyle:
- İnsanımız, darbelerden çektiği kadar
OHAL uygulamalarından da çekmiştir. 15 Temmuz sonrası ülke adeta KHK’larla
yönetilir hale gelmiştir. Darbe sonrasında başlatılan ve yer yer cadı avına
dönüştürülen soruşturmalar ile somut delil olmaksızın birçok kimse hakkında örgüt
üyeliği nedeniyle hukuki takibat başlamıştır.
TOPLU CEZALANDIRMA
- KHK’larla ve KHK’lere dayanılarak
idari tasarrufla ihraç edilen kişiler ve aileleri düşünüldüğünde toplumun büyük
bir kısmının bu durumdan etkilendiği açıktır. Ek tedbirlerle birlikte ihraçlar,
aileleri de etkileyen toplu bir cezalandırma aracına dönüşmüştür.
- Çıkarılan KHK’lerin hem uluslararası
insan hakları ilkelerine uygun olması, hem de OHAL süresi sonunda yürürlükten
kaldırılması büyük önem taşımaktadır. Bu hususun güvence altına alınması için
de Anayasa Mahkemesi’nin KHK’leri en azından temel hak ve özgürlükler
bağlamında denetlemesi ve insan hakları ihlallerine yol açan düzenlemeleri
iptal etmesi gerekir.
- İşyükü ve soruşturmaların genişliği
gibi mazeretler, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı tutukluluk hallerinde
geçerli kabul edilemez. Kişilere karşı devletin değil devlete karşı kişilerin
korunduğu bir sistemde ortaya çıkan bu ve benzeri sorunlarda birey endeksli
çözümler üretilmelidir.
HUKUKA AYKIRI
- Bylock delili karşısında kişinin
lehine olan delillerin dikkate alınmaması, salt Bylock delilinin genelgeçer bir
tutuklama nedeni sayılması ve böylece özgürlüklerin kısıtlanması hukuka ve
insan haklarına aykırıdır. Lehe olan delillerin varlığına rağmen, aleyhe
görülen bir delilin varlığının tek başına yeterli görülmesinin hukukun genel
ilkelerine aykırılık oluşturacağı tartışmasızdır. Uygulamada böyle örneklerin
sıklıkla yaşandığı görülmektedir.
- OHAL sürecinde yeniden işkence ve kötü
muamele iddialarının gündem edilmesi endişe vericidir.
- Bazı durumlarda şüphelinin bile
haberdar olmadığı dosyaların medyaya sızmasıdır ki, bu durum hem yargı üzerinde
baskı oluşturmakta hem de şüphelinin kamuoyu nezdinde peşinen mahkûm edilmesine
yol açmaktadır. Kamuoyu vicdanında mahkûm edilmiş bir kişiye karşı yargı
süreçlerinde ne kadar adil davranılabileceği ciddi bir soru işaretidir. Bu
durum OHAL öncesinde “cemaat yargısı”nın ihdas ettiği ve OHAL döneminde de
tekrarlanan/vazgeçilmeyen kötü bir alışkanlıktır.
- 28 Şubat’ın “brifingli yargısı” ve
“paralel yargı” tarafından haksız bir şekilde hükme bağlanmış olan kimi
davaların, yargı yükü mazeretinin arkasına sığınarak OHAL yargısı tarafından da
onanmasıdır.
RAPORDAN DİKKAT ÇEKEN ÖRNEKLER
- 19 yaşında üniversite öğrencisi 16
yaşındaki imam hatip öğrencisi iken Bylock kullandığı gerekçesi ile
tutuklanmıştır. Suç isnadının yapıldığı tarihte hukuken çocuktur. Lehe olan
delilleri dikkate alınmadan tutuklanmıştır. 3 aylık tutukluluk süresinden sonra
tahliye edilmiştir. Ancak, üniversitede sınavlarına giremediği için dönem
kaybına uğramıştır.
- Üniversitede öğretim görevlisi olan
T.K hakkında F.S, FETÖ/PDY örgütü üyesi olduğu şeklinde tanıklık yapmıştır.
Bunun üzerine T.K. 1 yıla yakın tutuklu kalmış, bu süre zarfında sözleşmesi de
yenilenmediği için görevinden alınmıştır. T.K’nin annesi cezaevi ziyareti
dönüşü trafik kazasında vefat etmiş, ardından T.K. tahliye edilmiştir. Bu arada
T.K. hakkında “FETÖ/PDY örgütü üyesidir” diye tanıklık yapan aynı üniversitede
çalışan F.S’nin kripto FETÖ’cü olduğu kuruma gönderilen bir yazı ile
belirtilmiş ve hakkında soruşturma başlatılmıştır.
- Bylock kullandığı iddiası ile
tutuklanan ve aleyhinde başkaca hiçbir delil olmayan Z.K., telefonuna iradesi
dışında Bylock yüklendiği anlaşılınca serbest bırakılmıştır. Ancak Z.K.
hakkında hala kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmemiş, dolayısıyla
bir anlamda delilsiz kalan dosya soruşturması yürütülmeye devam edilmektedir.