Bu yazıda nükleer santrallerin gerek yapım, gerek üretim gerekse ömrünü
tamamladıktan sonraki süreçlerde yarattığı riskleri, çevresel tahribatları,
insan sağlığına ve ekosisteme verdiği zararları, havaya, suya, toprağa nasıl
kastettiğini anlatmayacağım.
Çernobil faciası sonrası zaten şaibeli durumda olan nükleer endüstrinin
Fukushima felaketi sonrası “yıkılmadım ayaktayım” diyebilmek için ne tür
numaralara baş vurduğunu, Türkiye gibi ülkeleri nasıl nükleer çöplüğüne
çevirmeye iştahlandığını da anlatmayacağım.
Belirleyicisinin teknoloji transfer etmek, elektrik ihtiyacı ya da enerji
tedarikini çeşitlendirmek olmadığı, dönemin siyasi şartlarının, jeopolitik
ortamının ve dış politika taktiklerinin olduğu bir endüstrinin bir ülkenin
geleceğinde nasıl rol oynayacağını anlatacağım.
Nükleer santral kurma kararları, ekonomik değil politik kararlardır.
Türkiye’nin ayağına taktığı nükleer prangasını bu sefer başka türlü
anlatmayı deneyeceğim.
DAHA ÖNCE DENENMEMİŞ REAKTÖR: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun kriterlerine
göre Türkiye’de daha önce önce denenmemiş bir nükleer teknoloji kurulamaz.
Ancak hem Mersin Akkuyu’da hem de Sinop’ta kurulması planlanan nükleer
santrallerde daha önce denenmemiş reaktörler kullanılacak. Ne Rusların
Mersin’de kuracağı VVER-1200 model reaktör, ne de Japonların Sinop’a yapacağı
Atmea-I model reaktör henüz denenip başarılı olmadı, güvenirlilik onay almadı,
ilk defa Türkiye’de denenecek. Akkuyu Nükleer Santrali’nin ikizi olarak ifade
edilen Rusya’daki Novovoronezh nükleer santralinde arızalandı. Deneme
çalışmalarının ardından tam kapasite sadece iki hafta çalışan reaktör
arızalanınca 2.5 ay kapatıldı. Rusya gelişmeleri gizli tutuyor ve bu santrali
çalışır göstermeye gayret ediyor. Oysa, Novovoronezh Nükleer Santrali Genel
Müdürü Vladimir Povarov, Akkuyu’ya kurulacak nükleer santralin dünyanın “en
sağlam, modern ve güvenli santrali” olacağı garantisini vermişti. Akkuyu,
tamamen deneysel bir santral olacak.
SEKİZ YILDA ÜÇ TEMEL ATMA TÖRENİ: Rusya ile Türkiye arasında 2010’da
imzalanan nükleer işbirliği anlaşmasından bu yana Akkuyu’da üç kez temel
atıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Akkuyu
Nükleer Santrali’nin son temel atma törenini gerçekleştirmesi üçüncü temel atma
töreni olarak tarihe geçti. Nisan 2015’te dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız
ile Rosatom’un Genel Müdürü Sergey Kiriyenko, santralin deniz yapılarının temel
atma törenine katılmıştı. Aralık 2017’de Enerji Bakan Yardımcısı Fatih Dönmez
ve Rosatom Başkanı Aleksey Lihaçev’in katılımıyla tesiste bir temel atma töreni
daha gerçekleşti. Son olarak iki lider video konferans yöntemiyle tesisin
temelini attı. Proje hayata geçerse daha kaç temel atma töreni yaşanacak merak
konusu…
2023’E YETİŞMESİ MÜMKÜN DEĞİL: Toplam dört reaktörden oluşacak Akkuyu’da
birinci ünitenin Cumhuriyet’in kuruluşunun 100’üncü yılı 2023’te devreye
alınması planlanıyor. Projenin gerek finansmanının nasıl sağlanacağı ve gerekse
ortaklık yapısının nasıl şekilleneceğiyle ilgili belirsizlikler, projenin
yetişmesini zora sokuyor. Proje takvimine göre, inşaat lisansının 2015 sonunda
alınması, ilk ünite inşaatının Ocak 2016’da başlaması öngörülüyordu. Bu
kapsamda ilk ünitede elektrik üretiminin 2019’da başlaması hedefleniyordu.
2015’te santralin, 2022’de devreye gireceği açıklanmıştı. Ardından Akkuyu NGS
yönetimi, son hedefin 2023 olduğunu belirterek, tarihi bir yıl daha ileri
taşımıştı. Son durumda projenin ne zaman biteceği Allah’a kalmış görünüyor…
POLİTİK İLİŞKİLERİN SATRANÇ TAHTASI: Rus savaş uçağının Kasım 2015’te
Türkiye jetleri tarafından düşürülmesiyle Moskova ile Ankara arasında yaşanan
gerilimin ardından Rusya’nın Türkiye’ye karşı uyguladığı ekonomik yaptırımlar,
Akkuyu’nun inşası ile ilgili soru işaretleri yaratmıştı. Hatta Erdoğan,
Rusya’nın buraya 3 milyar dolar harcadığını belirterek, “Rusya yapmazsa gelir
başkaları yapar” demişti. Daha sonra ilişkiler “normalleşti” ilişkiler
düzelince, Türkiye tarafı Ağustos 2016’da Akkuyu’yu “stratejik yatırım”
statüsüne aldı. Stratejik yatırım statüsüyle santral, vergi muafiyetleriyle
teşviklerden faydalanma ayrıcalıklarına sahip oldu. Mart 2017’deki ikinci
ziyaretin ardından Mayıs 2017’de nükleer enerji santralleri “öncelikli
yatırımlar” arasına alındı. Tesadüf bakın ki, iki liderin temel atma töreni
öncesi TAEK santralin birinci ünite inşaatı için “inşaat lisansı”nı verdi. Daha
önce Aralık 2014’te de Putin’in Türkiye ziyaretine saatler kala Çevre
Bakanlığı, projenin ÇED raporunu onaylamıştı.
MALİYET ÇİVİ ÇAKILMADAN KATLANDI: Santralin hem inşası hem de devreye
gireceği tarih sürekli öteleniyor. Ötelenmekle kalmıyor, bunun bir de maliyet
boyutu var. Epeydir santralin, 20 milyar dolara mal olacağı ancak gecikmeler
sebebiyle bu rakamın 25 milyar dolara çıkabileceği ifade ediliyor. Rosatom,
aynı reaktör tipinde santrali Mısır’a da kuracak. Rosatom Başkanı Aleksey
Lihaçev, 2017 sonunda dolam maliyetin 30 milyar doları bulacağını söyledi. Yani
Türkiye’ye yapılacak olanın da maliyetinin bu seviyeye yükselmiş olacağını
söylemek yanlış olmaz. Malum, Türkiye’nin Rusya’ya verdiği alım garantisinde
üretilecek her 1 KWH elektrik için fiyat 12,35 dolar sent. Devletlerarası
anlaşmanın yapıldığı 6 Ekim 2010 tarihinde 1,42 olan dolar kuru, aradan
yaklaşık sekiz yılda 4 TL seviyesinde. Kanuna göre, santralin I. ve II.
ünitelerinde üretilecek elektriğin yüzde 70’ine, III. ve IV. ünitelerinde
üretilecek elektriğin yüzde 30’una 15 yıl satın alma garantisi verildi.
Elektrik satın alma anlaşmasının ilgili maddesinde, elektrik fiyatındaki yıllık
değişime bağlı olarak projenin geri ödemesinin sağlanması açısından, fiyat
limiti üst tavanının 15,33 dolar sent olarak hesaplanacağı belirtiliyor.
PROJEYE KİM ORTAK OLMAK İSTER: Hükümetin en karlı, en ballı, en adresi
belli ihalelerinin köşe başlarını tutan şirketler ne olduysa böyle büyük, karlı
ve prestijli bir projenin ortağı olmak istemediler. Geçen yılın ortalarında
Rosatom, Akkuyu’ya Cengiz Holding, Kalyon İnşaat ve Kolin İnşaat’tan oluşan CKK
Konsorsiyumu’nu dahil etme kararı aldı. Konsorsiyum, Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin
yüzde 49’unu satın alacak, söz konusu yüzde 49 hisseyi konsorsiyumu oluşturan
üç şirket yüzde 16.3 olarak eşit şekilde paylaşacaktı. Ancak, konsorsiyum
hisseleri devralmadı, Kolin İnşaat ve Kalyon İnşaat “çok fazla belirsizliği ve
maddi sıkıntıları” sebep göstererek projeden çekildi. Bu konsorsiyumun yerine
kamu şirketi EÜAŞ’ın ortak olabileceği söylense de, EÜAŞ’ın yüzde 49’u
devralabilecek gücü yok. Zaten, Rosatom da, bu “şahane” projesinin yüzde
49’unun satışını 2019’a ertedi. Bu da Rosatom 2019’a kadar inşaat sürecini
kendi kaynaklarıyla finanse edecek demek.
FİNANSMAN BULMAK KOLAY DEĞİL: Bu maddeyi yukarıdaki maddeyle birlikte
okumak gerek. Her yıl yayınlanan WNISR (World Nuclear Industry Status Report –
Dünya Nükleer Endüstrisi Durum Raporu) nükleer reaktörlerdeki gecikmelerle
ilgili çok önemli bilgiler aktarır. İlginiz varsa bulup incelemenizi tavsiye
ederim. Raporlardan birinde, nükleer santrallerin kurulum aşamalarında yaşanan
finansal zorluklarla nükleer santrallerin kurulum maliyetlerinin projedeki
maliyetten yüksek çıktığı örneklerle anlatılmıştı. Yükleniciler riski tamamen
üstlendikleri için, inşaat, lisans süreçleri ve karışık finansman modelleriyle
fiyatlar çok hızlı ve düzenli artıyor. İşin bir diğer boyutunda Rusya’nın
uluslararası kamuoyundaki durumu. ABD ve AB onlarca Rus diplomatı sınır dışı
ediyor. ABD ve AB tarafından bu kadar siyasi kıskaca alınmış, bu kadar güven
erozyonuna uğramış bir ülkenin bu paraları uluslararası kreditörlerden bulması
mümkün mü?
ÇED DOSYASI MUAMMASI: Akkuyu nükleer santrali projesine ilişkin ÇED
raporunun iptali davası açan çevre hakları savunucusu ve STK’lar, davanın
reddine karar veren Danıştay’a temyiz başvurusunda bulundu. Normal şartlarda
yürütmenin durdurulması kararı verilmesi gerekiyor ancak siyasetin nefesi
herkesin ensesinde. Akkuyu’nun ÇED iptal davasının reddi de zaten siyasi bir
mesele. ÇED süreci avukatlara göre bitmiş değil ancak oldu bittiye getiriliyor.
Şimdi yürütmenin durdurulması kararı verilmezse, proje ileride aşama
kaydettikten sonra durdurma vermek çok daha zor olacak, hatta iş diplomatik
krizlere varacak.
YERLİ VE MİLLİ ENERJİ Mİ, BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN: Manayı derinlerde aramaya
gerek yok. Rusya Devlet Başkanı Putin, temel atma töreninde yaptığı konuşmada,
“Bugün sadece Akkuyu NGS’nin temelini atmıyoruz, bugün yeni bir sektör
kuruyoruz. Bu tamamen Türkiye’nin gelişimi için yeni bir basamak” dedi. Ha
demek ki neymiş, bizde nükleer santrali inşa edecek, işletece ve enerjiyi
üretecek teknoloji yokmuş, Ruslar Mersin’de Japonlar ve Fransızlar Sinop’ta,
ABD’liler ve Çinliler İğneada’da Türkiye’yi nükleer endüstrinin deneme tahtası
yapıyormuş. Enerji Bakanlığı, her açıklamasında yerli ve milli enerjiden
bahsediyor. Türkiye’nin coğrafi ve doğal zenginlikler anlamında en değerli
yerlerine Mersin’e, Sinop’a, İğneada’ya nükleer santral yapmak olsa olsa yerli
ve milli olana ihanettir. Türkiye’nin tek yerli ve milli enerji kaynağı
yenilenebilir enerjidir…
ELEKTRİK İÇİN Mİ OY İÇİN Mİ LAZIM: Her seçim döneminde ortaya atılan bazı
projeler, seçim mitinglerine malzeme edildikten sonra rafa kaldırılır, sonra
gündemi değiştirmek için muktedirlerce zaman zaman ısıtılıp tekrar servis
edilir. Bir ara seçim meydanlarının en gözde projesi Kanal İstanbul’du. Yerli
otomobil, yerli savaş uçağı, yerli yolcu uçağı, uzay üssü derken, yine bir
seçim döneminin malzemesi de üçüncü nükleer santral projesi olmuştu.
Türkiye’nin yakın gelecekte yaşayacağı seçim süreci kritik. Seçim meydanlarında
kalkınma, büyüme, istihdam adına pazarlanacak büyük projeler lazım. Akkuyu
bunun için çok ideal. Siz nükleer santrali Türkiye’nin elektrik ihtiyacı için mi
lazım sanıyordunuz?
Pelin Cengiz
artı-gerçek