Dünya Sağlık Örgütü dünya genelinde
kanserden ölümlerin oranı yüzde 16 olarak belirtiliyor; yani her altı ölümden
birinin nedeni kanser.
Türkiye’de ise her sekiz ölümden birinin
nedeni (yüzde 13) kanser. Ancak bölgeden bölgeye büyük farklar var. Örneğin
Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’de yaklaşık her dört ölümden biri, Kocaeli
Dilovası bölgesinde (yüzde 37) her üç ölümden ve Antalya ilinde ise her 10
ölümden birinin nedeni kanser.
Kanserojen (kansere yol açan)
kimyasallara uzun süre maruz kalmak kanser hastalığının en önemli nedeni.
Kansere yol açan etkenlerin çevresel ortamlarda ne miktarda bulunduğu,
insanların bu etkenlere ne miktarda maruz kaldığı ve bu maruziyetin ne kadar
sürdüğü gibi faktörler kanser hastalığının görülme sıklığının bölgeden bölgeye
farklılık göstermesine neden oluyor.
Kanserojen maddeleri bünyemize nasıl
alırız?
Bir halk sağlıkçısı gözüyle bakıldığında
bedenimizin sınırları dışında kalan her şey dış çevreyi oluşturur. Deriyle
temas, soluma, yeme ya da içme yoluyla dış çevrede bulunan toksik etkili
kimyasal maddeleri bünyemize alırız.
Zehirli veya kansere yol açan kimyasal
maddeler dış çevrede doğal olarak nadiren bulunur. Genellikle tarımsal ve
endüstriyel faaliyetlerden açığa çıkarlar. Bu faaliyetlerin yoğun olduğu bir
bölgenin toprağı, suyu, havası, gıda ürünleri kansere yol açan kimyasal
maddelerle kirletildikçe o bölgede yaşayan insanlar arasında kanser
hastalıklarının görülme sıklığının artması kaçınılmazdır. Kocaeli Dilovası ve
Ergene Nehri Havzası gibi yaşam alanlarının kansere neden olan kimyasal
maddelerle en fazla kirletildiği yerlerde kanser hastalıklarının sık
görülmesinin en önemli nedeni budur.
Ergene Nehri Havzası ve Kocaeli Dilovası
Ergene Nehri Havzası’nda Edirne, Tekirdağ
ve Kırklareli illeri yer alıyor. Bu illerde yer alan sanayi tesisleri açığa
çıkardıkları atık suları herhangi bir kimyasal arıtma yapmadan nehre
boşaltıyorlar. Nehir aşırı yağışlar sonucu taştığında bütün Ergene Ovası
zehirli kimyasal maddelerle kirleniyor. Bu zehirli maddeler yeraltı sularına ve
yetiştirilen gıda ürünlerine de bulaşıyor. Marmara Denizi’ne dökülen akarsu
denizdeki kabuklu canlılardan balıklara bütün yaşam formlarına zehirli kimyasal
maddelerin bulaşmasına neden oluyor. Ülkemizin kanser tartışmalarında öne çıkan
bir başka bölgesi ise Kocaeli ilinde yer alan Dilovası. 2011’de Prof. Dr. Onur
Hamzaoğlu Dilovası’ndaki kimyasal kirliliğin anne ve bebeklerin vücutlarına
sağlığa zararlı ağır metallerin geçmesine neden olduğunu açıklamıştı. Bu açıklama
nedeniyle yerel idarecilerin suçlamasına maruz kalan ve hakkında dava açılan
Hamzaoğlu, 2016’da üniversitedeki görevinden KHK ile çıkarıldı. Şimdi tutuklu
ama toplumsal barış mücadelesini yılmadan sürdürüyor –selam olsun-.
1318 örneğin yüzde 40’ında kimyasal
kalıntı bulundu
Gıdalardaki zehir
Araştırmada 1380 gıda ve 1440 su örneği
çalışıldı. Gıdalarda 332 farklı pestisitin kalıntısı araştırıldı. Hormonal
sistem bozucu olarak nitelenen 106 pestisitin tamamı analiz kapsamındaydı.
Kocaeli’nden alınan toplam 283 örneğin
yüzde 38’inde, Antalya’dan alınan 572 örneğin yüzde 60’ında ve Ergene
bölgesinden alınan 463 örneğin yüzde 14’ünde pestisit kalıntısı tespit edildi.
Gıdalarda en çok pestisit kalıntısı çıkan il Antalya oldu.
Pestisit kalıntı analizi yapılan 1318
gıda örneğinin yaklaşık yüzde 60’ında pestisit kalıntısı çıkmadı; yüzde 40’ında
ise en az bir pestisit olmak üzere 73 çeşit pestisit kalıntısı tespit edildi.
Sağlığa zararı kesin
Analiz edilen örneklerin yüzde 17.3’ünde
mevzuatın izin verdiği maksimum kalıntı sınır değerinin (MKL) üzerindeki
miktarlarda pestisit kalıntısı saptandı. Maksimum kalıntı sınır değerlerini
aşan pestisitlerin sağlığa zarar vereceği kesindir. Dolayısıyla 5 farklı ile
yayılan onlarca çeşit gıda ürününün analiz edildiği bu çalışmanın ülke
genelindeki gıdalarda çok ciddi bir pestisit kalıntısı sorununa işaret ettiği
söylenebilir. Bu konuda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yurt
genelinde yapılan çalışmalarda mevzuatta belirtilen sınır değerleri aşan
pestisitlerin oranının yüzde 2-3 aralığında olduğu açıklanıyordu.
Ancak bu açıklamanın doğru olmadığı ve
ortada ciddi bir sorun olduğu aşikâr.
Araştırmada maksimum kalıntı sınır
değerlerini aşan ürünlere dair bilgiler tabloda yer alıyor.
Ancak mesele sadece maksimum kalıntı
sınırını aşan ürünler değil. Bir gıda ürününün hepsi de mevzuattaki sınır
değerlerin altında kalan birden fazla sayıda pestisit içermesi durumunun da
sağlık sorunu yaratacağı düşünülmelidir. Bu soruna yarın değineceğim.
BAZI SULARDA HİDROKARBON KALINTILARI VAR
Araştırmada 5 ildeki 1440 farklı
yerleşim noktasından alınan kaynak ve depo suları da analiz edildi. Bu sularda
kansere neden olan PAH bileşikleri ile bazı pestisitlerin kalıntıları
araştırıldı. Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) iki ya da daha fazla
benzen halkasına sahip kansere yol açan kimyasal maddelerdir. Petrol kirliliği,
yağ, kömür, katran atıklarında bulunur ve fosil yakıtları başta olmak üzere
çeşitli maddelerin yanması sonucu açığa çıkarlar. Doğada 100’ün üzerinde PAH
bileşiği bulunsa da gıdalar ve sularda nadiren tespit ediliyorlar. Araştırmada
kanserojen etkisi daha fazla olan 16 PAH bileşiği araştırıldı. Analiz edilen su
örneklerinin 19 tanesinde (yüzde 1,3) PAH kalıntıları tespit edildi. İllere
göre dağılım tabloda yer alıyor.
Su örneklerinde Asenaften, Asenaftelen,
Floren, Naftalin ve Fenantren olmak üzere 5 adet PAH bileşiğinin kalıntısı
tespit edildi. Antalya’dan alınan su örneklerinin hiçbirinde PAH bileşiği
kalıntısı çıkmadı. En çok PAH kalıntısı tabloda da görülebileceği gibi Ergene
havzasından alınan su örneklerinde çıktı. Yüzde 1.3’lük kirlilik oranı düşük
görülmemeli; çalışmanın bütün bir yıla yayılmadığı; belli bir zaman diliminde
yapıldığı dikkate alınmalı. Tespit edilen PAH kirliliği her hâlükârda çevre
kirliliğinin bir göstergesidir.
Bakanlığın gizlediği araştırma
Sağlık Bakanlığı’nın 2011-2016 arasında
yürüttüğü bir araştırma projesi Ergene ve Dilovası’ndaki kanser vakalarında
çevre kirliliğinin rolüne büyük ışık tutuyor.
Araştırma “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ,
Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin
Değerlendirilmesi Projesi” başlığını taşıyor.
Araştırmada Ergene Nehri Havzası’nda yer
alan Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illeri; Dilovası bölgesinin de içinde
bulunduğu Kocaeli ve Antalya’da yapıldı. Bu illerde yaşayan insanlardan ve
yerleşim bölgelerinden alınan binlerce örnekte kanser hastalıklarına neden olan
kimyasal maddeler araştırıldı. Araştırmanın amacı çevresel ortamlardaki
kanserojen madde kirliliğinin ne düzeyde olduğunu ve o bölgelerde yaşayan
insanların soludukları hava, içtikleri su, yedikleri gıdalarla bünyelerine
kansere neden olan kimyasal maddeleri alıp almadıklarını belirlemekti. Köy ve
mahalle bazında binlerce yerleşim bölgesinden örnekler alındı.
Antalya ilinde sanayi faaliyetleri yok.
Dolayısıyla Ergene Havzası ve Kocaeli bölgesinde sanayi faaliyetlerinden ve
zehirli atıklardan kaynaklanan kanserojen madde kirliliğini sanayinin olmadığı
bir bölge ile kıyaslamak amacıyla seçildi.
Çalışmada neler analiz edildi?
Çalışmada toprak, su, gıda, hava, atık
su ve Saroz, İzmit ve Antalya körfezindeki deniz suyu, kabuklu deniz canlıları
ve balıklarda kansere yol açan kimyasal maddelerin kalıntıları araştırıldı.
Bunun yanı sıra yüksek gerilim
hatlarından doğan kanser riski; atık su arıtma tesislerinden deşarj edilen su
ve akarsuların dip çamurları da analiz edildi. Havadaki toz parçacıklarına
yapışan ve solunum yoluyla bünyemize aldığımız kanserojen kimyasalların
araştırılması gibi çok spesifik araştırmalar bile yapıldı. Sadece su ve gıda örneklerinin
sayısı 3000 civarında ve sadece bu örneklerde yapılan toplam analiz sayısı 15
bin.
Araştırma çalışmasında binlerce hanede
yapılan anket çalışmaları ile ailelerin soy geçmişlerinde kanser vakalarının
görülüp görülmediği belirlendi. Aynı hanelerde yaşayan insanların vücutlarından
alınan örneklerde ağır metal ve eser elementlerin bulunup bulunmadığı da analiz
edildi. Aynı bölgelerden alınan hava, toprak, yeraltı ve yerüstü suları ve
çeşitli gıda örneklerinde kanserojen kimyasal maddelerin ne düzeyde bulunduğu
araştırıldı.
Araştırma sonucunda bütün çalışmalar üst
üste konularak bir haritalama tekniği ile kanser vakalarının yoğun olduğu
bölgelerde kanserojen-kimyasal kirliliğinin de yoğun olup olmadığına bakıldı.
Araştırma projesi çalışma sahasının genişliği ve kapsadığı nüfus (5-10 milyon
arası) açısından dünyanın en büyük halk sağlığı çalışmalarından biri.
2015 sonunda saha çalışması bitti
Araştırma farklı akademik ekiplerce
yürütülen pek çok araştırma projesinden oluşuyor. Gıdalar ve sularla ilgili
araştırma projelerinde ben görev almıştım. Çalışmalar 2015 sonu itibarıyla
büyük oranda bitmişti. Her halükârda projenin sonuçlarının 2017 yılı içinde
Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanması gerekiyordu. Ancak bu yapılmadı.
Bakanlığın milyonlarca insanın sağlığını ilgilendiren bu araştırmanın son
derece kapsamlı ve vahim sonuçlarını kamuoyundan gizlediğini düşünüyorum.
Gıdalar ve sularla ilgili çalışmada
Kocaeli, Antalya ve Ergene Havzası bölgelerinde yetiştirilen gıdaların ve su
kaynaklarının çevresel kirleticilerle ne ölçüde kirlendiğinin saptanması ve bu
kirleticilerin insan sağlığına etkilerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştı. Bu
çerçevede gıdalarda ve sularda ağır metaller, polisiklik aromatik
hidrokarbonlar (PAH) ve pestisitler gibi bazı çevresel kirlilik
parametrelerinin çeşitli ürünlerdeki kalıntı düzeyleri araştırıldı.
Bülent Şık
Cumhuriyet