Daha dün sayılmaz belki ama eski de
değil, 1 Eylül 2016 Dünya Barış Günü’nde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
söyledi: “Huzur içinde birlikte yaşamak istiyoruz.”
Ve ekledi: “Hepimiz bu ülkede el ele
verirsek emin olun barışı, huzuru getiririz. Elin oğlu getiriyor da biz niye
getiremeyelim? Onlar barışı sağlıyor da biz niye sağlamayalım?”
Konuştuğu yer, İstanbul Ataşehir’di, 5.
Kardeş Kültürlerin Festivali’ni açıyordu. “Çocuklarımıza daha güzel bir Türkiye
bırakmak zorundayız” diyordu.
Huzur. Birlikte yaşama. Barış. Kardeşlik.
Kardeş kültürler. Ne güzel laflar değil mi? Huzur demek huzursuzluk yok demek,
barış demek çatışma yok demek. Barış, huzur, elin oğlu yapmış da biz niye
yapmayalım?
‘ÖFKE BELAGATİ’NİN CHP VERSİYONU
Niye yapamıyoruz? Gerekli bir soru,
önemli de.
Daha dün, CHP Genel Başkan Yardımcısı
konuştu. Öztürk Yılmaz. Konuşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
“dünyada yalnız kaldığını” söylüyordu; herkesle kavgalı olduğunu, nüfusun
yarısıyla düşmanlık ilişkisi içinde bulunduğunu filan vurguluyordu…
Aynı konuşmanın içinde savaş istiyordu,
hem de 24 saat dolduktan hemen sonra: “Barzani ile anladığı dilden konuşmak
gerekir. ‘Bu sevdadan vazgeç’ deyip 24 saat süre vermesi lazım. Eğer geri adım
atmıyor ve Türkiye’den giden sesleri ayağının altına alıp eziyorsa o zaman
askeri, siyasi ve ekonomik tedbirler içeren bir paket hazırlaması lazım.”
Askeri, siyasi ve ekonomik paket, iktidara “siyasal boğma teli” ısmarlanıyor
yani.
. Irak yönetiminden ABD’ye, birçok
uluslararası aktör de Barzaniyi tehdit ederek referandum “Yapma” diyor.Elbette
CHP bir parti olarak uluslararası gelişmede görüşlerini açıklar tabii ki,
söylemesi bile ayıp. Açıklar da bu ne hiddet, bu ne celal? Bu nasıl bir dil? Bu
nasıl bir öfke? Ne oluyor? Sanki Barzani referandumu Ataşehir’de yapıyor da
hükümet uyuyor. Hem bu nasıl bir adam ki tek bir anladığı dil var ve dili de
CHP’li bir siyasetçi biliyor?
Öfkenin önemli bir kısmı da 7 Haziran
2015 seçimlerinden önce iki yıldan fazla bir zaman gündemde kalan “çözüm
süreci” sırasında olan bitenlerle ilgili, IKBY bayrağı kullanılmasına,
Barzani’nin alkışlanmasına, Diyarbakır halkını selamlamasına yönelmiş durumda.
Peki sormazlar mı: Barış süreci sırasında olan bitenlere karşısınız,
çatışmalara karşısınız, neye taraftarsınız?
Ülkenin cumhurbaşkanını hem “hiç dostu
kalmamış olmak”la, hem komşu bir ülke içindeki meşru bir yönetimin lideriyle
iyi ilişki kurmakla suçlamak tuhafına gitmiyor mu kimsenin? Erdoğan’ı hem savaş
çıkaran adam olmakla suçlamak, hem ondan 24 saat içinde savaşa hazır olmasını
istemek ne türden bir barışçıl siyasal akla tekabül edebilir?
Öztürk Yılmaz isteklerini sıralarken
ilginç bir istekte de bulundu: Bir AK Parti milletvekilinin referandumu olumlu
bulması çok dokunmuş, hakkında disiplin süreci başlatılması isteniyor; tıpkı
iktidar partisinden heyetlerin, sözlerini beğenmedikleri CHP’lilerin hemen
cezalandırılmasını istediği gibi. Rakibinize benzeme arzunuzda başarılı olsanız
bile orijinal ile taklit arasında tercih yapılacağında hangisi kazanır?
Çelişkinin bini bir para: Hem savaş
çıkardın, düşmanlık yarattın diyor, hem savaşa hazır ol diyor.
Hem Musul ve Kerkük’ün zorla “elimizden”
alındığını söylüyor, hem o zorun sonucu kurulan “Irak” dışında kimseyi muhatap
kabul etmiyor. (“Elimizden alınırken” sadece CHP yöneticisinin mi elinden
alındı? Kürt’ün elinden bir şey alınmadı mı?)
Hem referandumun “oradaki Kürtlerle”
alakası olmadığını söylüyor, Barzani’nin oyunudur diyor, hem yapılmamasını
istiyor. (E “oradaki Kürtler”le alakası yoksa, nasıl “Evet” çıkacak?)
Erdoğan düşmanlık yaratıyor da
Kürtlerden “oradaki Kürt”, Türkmenlerden “kardeşimiz” diye bahseden bir
siyasetçi, en büyük dostluk hasılatı gelecek bir siyasal çiftçilik mi yapmış
oluyor? Dört ülkedeki Kürt nüfusunun en büyüğü Türkiyedeyken “Kardeş” ve
“kardeş olmayan” ayrımı yaparak aradığınız huzuru, barışı ve iyi yönetimi nasıl
kuracaksınız? “Huzur içinde birlikte” yaşamak istedikleriniz sadece İstanbul
Barosu yönetimi, Barolar Birliği yönetimi ve MHP yönetimi mi? Milliyetçilikte
MHP ile yarışmadan sosyal demokrat iddialar kabul göremiyor mu?
Güneyli Kürtlere ilişkin bağımsızlık
referandumu nedeniyle görüş beyan ederken bu kadar çelişkinin, bu kadar öfkenin
hangi huzur ve barışa nasıl katkısı olacak? Şöyle bir geriye dönüp seçim
tarihlerine baksanız, CHP her fırsatta Kürtlerin dövülmesine omuz veriyor
AKP-MHP ittifakının elindeki faşist milliyetçi,inkarcı ve imhacı savaş
tamtamlarını çalmaktan geri durmuyor. gerekirse Kürtlere düşmanlığı körükleyen
bir CHP, sıklıkla suçladığı Erdoğan AKP iktidarının şiddet diliyle yarışarak oy
devşireceğini hayal ediyor.
Dahası MHP’den daha milliyetçi, AK
Parti’den daha dinci olmanın yolunu arayan CHP,çıkmaz sokakta dönüp duruyor.