Yazılarıyla ‘Sübliminal mesajla 15
Temmuz darbe girişimine iştirak’ etmekte İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
yargılanan gazeteci-yazar Ahmet Altan 6 sayfalık savunma yaptı. Altan,
“Hakkımızdaki bu tuhaf iddialarla ilgili bir tek somut kanıt gösterin, ben bir
daha savunma yapmayacağım ve hakkımda en ağır hüküm verilse bile temyize
gitmeyeceğim” dedi.
Altan savunmasını, “Vereceğiniz kararı
bekliyorum. Sizden çok daha tecrübeli, yaşlı bir yazar olarak size tavsiyem
kendinizi, mesleğinizi ve devletinizi kurtarmanızdır.” diye bitirdi.
Ahmet Altan’ın, 6 sayfalık savunmasının
tam metni şöyle:
İnsanların bir dinin çevresinde
toplanmalarını sağlayan inanç, onların Tanrı’nın dürüstlüğüne olan
güvenlerinden kaynaklanır. Tanrı yalan söyleyemez.
Yalan söylediğinde Tanrı, tanrılık
vasfını kaybeder. Eski çağlarda bir armut ağacına tapan bir pagan kabile bile o
ağacın dürüstlüğüne, söz verdiği vakitte, söz verdiği meyveyi doğuracağına
inanırdı. İnsanlık yaratıldığından beri, insanlar dürüstlüğüne güvendikleri bir
gücün etrafında toplanır, o güce tapar, kendilerini o güce emanet ederler.
Birbirlerine güvenmeyen, gruplara,
kabilelere, aşiretlere ayrılan insanlar ancak mutlak dürüstlüğüne inandıkları
bir gücün etrafında bir araya gelirler. Nasıl insanlar dindarlara dönüşmek için
dürüst bir güce muhtaçsa, milyonlarca insanın bir millete dönüşüp bir devlet
oluşturabilmesi için de bir başka dürüst güce ihtiyaç vardır. Milyonlarca
insanın bir millete dönüşüp bir devlet kurmalarını sağlayan, güven kaynağı olan
o dürüst güç siyasetçiler, askerler, yöneticiler, partiler değildir. O dürüst
güç, o büyük güven kaynağı yargıçlardır. Milyonlarca dağınık inciyi, millet
denen bir gerdanlığa çeviren sihirli bağ yargıçların mutlak dürüstlüğüdür.
Şimdi bu mahkemeye, bu ülkeye ve
dünyanın bu davayla ilgilenen kesimlerine çok net biçimde şunu söylüyorum.
Hakkımızdaki bu tuhaf iddialarla ilgili bir tek somut kanıt gösterin, ben bir
daha savunma yapmayacağım ve hakkımda en ağır hüküm verilse bile temyize
gitmeyeceğim. Çok net söylüyorum. Tek bir kanıt gösterin, temyiz hakkımdan
vazgeçeceğim. Ömrümün geri kalanını bir hapishane hücresinde sessizce geçirmeye
razı olacağım. Tutuklu olduğumuz bu bir yıl boyunca her ay bir yargıç
“hakkımızda somut kanıtlar” olduğunu söyleyerek tutukluluğun devamına karar
verdi.
Geçen celse, siz de hakkımızda “somut
kanıtlar” olduğunu söylediniz. Şimdi sizin dürüstlüğünüzü ve yargıçlık
vasfınızı koruyabilmeniz, devletin de devlet olma vasfını sürdürebilmesi için o
“somut kanıtları” göstermeniz gerekir. O kadar rahatça “somut kanıtlar var”
dediğinize göre o kanıtların dosyanın içinde bulunması gerekiyor. 15 Temmuz’da
silahlı darbe yaptığımızın somut kanıtlarını bize ve dünyaya gösterin.
Gösteremeyeceksiniz. Öyle bir kanıt olmadığını siz de biliyorsunuz, ben de
biliyorum. Çünkü bu iddialar baştan aşağı yalan. Hadi söylediklerimi çürütün ve
çıkartıp gösterin o kanıtı. İnsanları akıl dışı suçlamalarla tutuklamanın bazı
zorlukları var Sayın Yargıç, ve şimdi siz o zorluklarla karşı karşıyasınız. Ya
“somut kanıt yok” deyip bu saçmalığa son vereceksiniz, ya “somut kanıtları”
göstereceksiniz ya da somut kanıtlar olmamasına rağmen “somut kanıtlar var”
demekte ısrar ederek dürüstlüğünüzü ve yargıçlık vasfınızı kaybedeceksiniz.
Yargıçsız millet, yargıçsız devlet olmaz. Milleti millet, devleti devlet yapan
yargıçlardır. Bir su molekülünün içinden oksijen atomunu çıkardığınızda hayat
kaynağı olan su nasıl bir ölüm kaynağına dönerse, devletin içinden yargıcı
çıkardığınızda da devlet silahlı bir çeteye dönüşür. Yargıç yoksa devlet
yoktur. Su molekülünden oksijen atomunu çıkardığınızda suyun su olma vasfını
kaybetmesi gibi, devletin içinden yargıcı çıkardığınızda da devlet, devlet olma
vasfını kaybeder.
Devleti silahlı çeteden ayıran
yargıçların varlığıdır. Bu kadar hayati bir öneme sahip olan yargıcı, yargıç
yapan nedir peki? Diploması, cübbesi, kürsüsü değildir. Yargıcı yargıç yapan
onun nerede ise tanrısal bir dürüstlüğe sahip olması ve insanların en küçük bir
kuşku duymadan bu dürüstlüğe inanmasıdır. Yalancı bir tanrı olamayacağı gibi
yalancı bir yargıç da olamaz. Bir yargıç mahkemede yalan söylediği anda
yargıçlık vasfını kaybeder. Yargıçlık vasfını kaybeden bir yargıç görevine
devam ederse, onu o görevde tutan devlet de devlet olma vasfını yitirir. Bir
yargıç mahkemede yalan söylediğinde kendi yargıçlığıyla birlikte devleti de yok
eder.
Bir yıl önce Mehmet Altan’la birlikte
“darbecilere subliminal mesaj verme” suçlamasıyla gözaltına alındık. Sonra bu
gülünç iddia ortadan kayboldu ve biz 15 Temmuz’da darbe yapmak ve hükümeti
silahla devirmeye kalkışma suçundan tutuklandık. Biz silahlı darbe yapmışız.
İsnat edilen suç bu. İddianın saçmalığının, isnat edilen suçun büyüklüğünü bile
aştığı bir dava bu.
Sizinle birlikte devlet de devlet olma
vasfını kaybedecek. Biz de sanık olmaktan çıkacağız. Yalan söyleyen, yargıçlık
vasfını kaybetmiş yargıçlarla, devlet olma vasfını kaybetmiş silahlı bir
çetenin elinde rehine olacağız. Çünkü gerçek yargıçların bulunduğu gerçek bir
devlette kanıtsız suçlama, kanıtsız dava, kanıtsız tutuklama olmaz. Devlet,
devletse bir insanı yargılamak için kanıtlara ihtiyaç vardır. Sadece silahlı
zorbalar insanları kanıtsız bir şekilde bir yerlere kapatırlar. Eğer kanıtsız
bir şekilde bizi yargılamayı ve hapsetmeyi sürdürürseniz, yargıyı ve devleti
yok edeceksiniz. Çok ciddi bir suç işleyeceksiniz. Türkiye, suçluların
suçsuzları yargıladığı bir haydutluk ve zorbalık cangılı olacak. Şimdi siz,
dürüst bir yargıç mı yoksa bir suçlu mu olduğunuza karar vereceksiniz. Bu kadar
saçma iddiaların olduğu bir iddianameyi kabul eder, ortada tek bir kanıt bile
yokken “somut kanıtlar var” derseniz, hayatın alaycılığıyla karşılaşır, bizi
yargıladığınızı zannederken kendinizi yargılarsınız. Vereceğiniz kararı
bekliyorum. Sizden çok daha tecrübeli, yaşlı bir yazar olarak size tavsiyem
kendinizi, mesleğinizi ve devletinizi kurtarmanızdır.”