ABD'nin New York kentinde bir araya
gelen Türkiye, İran ve Irak Dışişleri Bakanları, Federal Kürdistan Bölgesi’nde
25 Eylül'de yapılması öngörülen bağımsızlık referandumunu görüştü.
DHA’nın haberine göre, Türk Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Irak
Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi arasında yapılan üçlü görüşmenin ardından
referanduma ilişkin ortak bir bildiri yayımlandı.
İran Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan
açıklamaya göre, ortak bildiride, referandumun Kürt halkı ve Federal Kürdistan
Bölge Yönetimi lehine olmayacağının altı çizilerek, Kürdistan yönetiminden
referandum kararından vazgeçmesi istendi.
Bildiride, "Kuzey Irak'taki
referandum, Irak anayasasına aykırı olup, bölgede kontrolü zor yeni
çatışmaların fitilini ateşleyecek" ifadelerine yer verildi.
Toplantıda, üç ülkenin referanduma karşı
koordineli tedbirlerin alınması gerekliliği üzerinde mutabık kaldığı
belirtildi.
AKP Kirli Savaşta Besleniyor; Savaş çığırtkanlığı
yapanlar için birkaç not..!
Geçtiğimiz haftalarda İnsan Hakları
Derneği Diyarbakır Şubesi kıymetli bir rapor açıkladı. 24 Temmuz 2015- 24
Temmuz 2017 dönemi arasında meydana gelen insan hakkı ihlallerine ilişkin bu
rapor, geçtiğimiz iki yılın korkunçluğunun sayılara dökülmüş bir ifadesi.
Rapora göre, bu iki yıl içerisinde:
-Silahlı çatışmalarda 771 güvenlik
görevlisi, 1307 silahlı örgüt militanı yaşamını yitirdi. 51 kişi ise
çatışmaların ortasında kalarak yaşamını yitirdi.
-448 kişi güvenlik güçleri (asker,
polis, köy korucusu) tarafından gerçekleştirilen/gerçekleştirildiği iddia
edilen yargısızlar infazlar sonucu hayatını kaybetti. Bunların çoğunluğu sokağa
çıkma yasakları sırasında gerçekleşen vakalar. Bu kişilerin 75’i çocuk.
-14 kişi zırhlı araçların çapması sonucu
hayatını kaybetti.
-Silahlı örgütlerin eylemleri sonucu
64’ü Kürt illerinde olmak üzere, Türkiye genelinde 129 kişi hayatını kaybetti.
Bölgede 14 kişi ise silahlı örgüt militanları tarafından alıkonulduktan sonra
veya saldırı sonucu öldürüldü.
-Mayın ve çatışma atıklarından 15 çocuk
yaşamını yitirdi. Sınır hatlarında açılan ateş sonucu ise 56 kişi hayatını
kaybetti.
Toplamda bu iki yılda 2 bin 891 insan
hayatını kaybetmiş durumda. 2 bin 891 can, 2 bin 891 yaşam! Yaralanan
insanların sayısı da 3 binlere yakın.
Bu iki yılda ilan edilen sokağa çıkma
yasakları ve özel güvenlik bölgelerine de raporda yer veriliyor. Toplamda 4 bin
842 gün devam eden özel güvenlik bölgesi ilanları söz konusu. Sokağa çıkma
yasaklarının gün olarak süresi sayılamamış bile. Bugün memleketim Sur’da
yasağın 647. günü, siz varın gerisini hesap edin. Raporun “militanların
cenazelerine yönelik uygulamalar” bölümünde tahrip edilen onlarca mezar,
ailelerine teslim edilmeyen cenazeler, çıplak teşhir edilen cenazelere ilişkin
bilgiler de var.
Bunlara boşaltılan köyler, yakılan
ormanlar, işkence edilen insanlar, gözaltılar, tutuklamalar, ev baskınları,
örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlaller, düşünce ifade özgürlüğüne yönelik
ihlaller, ekonomik ve sosyal haklara ilişkin ihlalleri de ekleyince son iki
yılın vahameti ortaya çıkıyor.
Ve tüm bunlar sadece tespit
edilebilenler. Bu rakamları EN AZ kabul etmek gerektiği, çünkü tespit
edilemeyenler de olabileceği rapora not olarak düşülmüş. Raporu hazırlarken
sadece resmi rakamlar baz alınmış. Özellikle asker ve militan ölümlerine
ilişkin rakamların çok daha yüksek olduğu belirtiliyor.
Bunlar savaşın istatistiklere
dökülebilen hali. Ya dökülemeyenler? Tüm bu yaşananların yarattığı travmalar,
yok olan, parçalanan aileler, yıkım, öfke hâli, dünyaya küsme hali, matem hâli,
gelecekten bir beklentinin olmaması hâli ve bu yıkımın içinde ayakta kalmaya
çalışma, hayatı sürdürme hâli…
Savaş çığırtkanlığının almış başını
yürüdüğü bugünlerde, bu rakamlara tekrar tekrar bakmakta ve savaşın ağır
bilançosunu gündeme taşımakta fayda var. Bu rakamlara bakarken sokağa çıkma
yasağı sonrası gittiğim Cizre’de evladını kaybeden bir annenin dedikleri aklıma
düşüyor:
“Türkler savaşın ne demek olduğunu
bilselerdi, savaşı asla istemezlerdi. Ama bilmiyorlar. Çocuklarının buralarda
neler yaptığını da bilmiyorlar. Keşke bilselerdi…”
Savaş çığırtkanlığı yapan cübbeliler,
siyasetçiler, yazarlar, medya… Bir düşünün, savaşın ne demek olduğunu,
gerçekten biliyor musunuz? Belli ki çok heveslisiniz deneyimlemeye. O zaman
gencecik evlatların yakasını bırakın, sizler önden buyurun cepheye!
Nurcan Baysal