Bu yılın Nisan ayından bu yana
hapishanelerde çocuk mahkum oranı yüzde 20 arttı. Bu masum 700 çocuğun
cezaevinde yattığı anlamına geliyor Geçen haftaki yazı gibi bu haftanın yazı
konusu da pek iç açıcı değil. Söz konusu çocuklar olduğu için normalden çok
daha fazla iç karartıcı hatta. Fakat çocuklar bizim yumuşak karnımız,
geleceğimiz. Bu sebeple ne kadar iç karartıcı da olsa onlardan daha çok bahsetmeli,
daha çok hal çaresi aramalıyız. Buna zorunluyuz.
“Hapisteki çocuk” sorununun iki boyutu
var: Birincisi; annesiyle birlikte hapse giren çocuklar. İkincisi ise; tutuklu
ve hükümlü çocuklar. Bu yazıda sorunun ilk boyutuna dikkat çekmeye çalışacağız.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi CHP
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin açıkladığı verilere göre; geçtiğimiz ay
cezaevinde kalan çocuk sayısı Nisan ayında 560 iken, geçen 90 günlük sürede 108
çocuğun daha annesiyle birlikte cezaevine girmesiyle bu sayı 668’e ulaştı.
Yani, cezaevlerinde anneleriyle birlikte kalan 0-6 yaş arası çocuk sayısındaki
yüzde 20 oranındaki artış oldu. Bu da demek oluyor ki; her gün en az bir çocuk
annesiyle cezaevine girdi.
Düşünebiliyor musunuz, 668 masum çocuk
dört duvar arasında anneleriyle birlikte cezalandırılıyor! Tabi, bu rakam büyük
ihtimalle şu an daha fazla, eminim 700’ü geçmiştir. Suçsuz günahsız 700 çocuk
parmaklıklar arasında yaşam savaşı veriyor.
Bu vaziyet, ülke adına hepimiz için
büyük bir insanlık ayıbıdır öncelikle. Ve itham ediyoruz ki, sorumlusu da
ülkeyi yönete(meye)nlerdir. Zira, bu rakam açıkça altına imza atmış olduğumuz
başta BM Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere birçok uluslararası sözleşmenin
ve Anayasanın 41. Maddesinin ihlal edildiği anlamına gelir. 41. Madde “Her
çocuk korunma ve bakımdan yararlanma yüksek yararına olmadıkça ana ve babasıyla
kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet her tür
istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” der.
Bu konu uzunca bir süredir gündemde;
fakat bu konuda halen etkili bir çözüm yoluna gidilmediği ortada. Her gün yeni
bir haber geliyor. Bu haberlere göre; bebekler ek gıda alamıyor,
emekleyebilecekleri bir alan dahi yok, çocuk bezi vs. gibi zaruri ihtiyaçlar
söylendikten 2-3 hafta sonra geliyor, bazı yerlerde ıslak mendil bile yasak,
çocuklar hastalanıyor ve kimi zaman bir hafta sonra ancak doktora
götürülebiliyor, çocuklara ayrı yatak verilmiyor, hatta gözaltındayken
battaniye üzerinde kalmak zorunda kalıyorlar, hatta annelerin sütü olmadığı
vakit mama dahi alınmıyor, el kadar bebeklerin normal yemek yemek zorunda
kaldıkları zamanlar oluyor, koğuşlar ya çok soğuk ya çok sıcak, buzdolabı
olmayan koğuşlarda bebeklerin sütlerinin ve başkaca gıdaların ekşiyip
bozuluyor, çocukların oyuncakları yok, varsa da koğuşa alınmıyor, boyalar da
alınmıyor, resim bile yapamıyorlar, tv izlemeleri dahi kısıtlanıyor ve daha
nicesi…
Her ne kadar AKP Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç, bu haberlerin bir “kara propaganda ve ajitasyon” olduğunu söylese
de, bu haberlerin tamamı birer gerçeklikten ileri geliyor. Belirttiğimiz gibi,
belki de gerçeğin çok daha azı.
Peki, yasalar çerçevesinde durum nedir?
5275 nolu Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun’un 16. Maddesinin 4. Fıkrasında diyor ki; “Hapis
cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay
geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya
anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince
ceza infaz olunur”. Bu şu demek; 6 aydan küçük bebeği olan kadınlar ve hamile
kadınlar cezaevinde tutulamazlar.
Her ne kadar “terör suçları ve örgüt
faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar” durumunda cezanın ertelenmeyeceği
gibi bir durum var ise de, bu cezası kesinleşmiş kadınlar için geçerli. Yani,
bu suçtan tutuklu olanlar için değil.
Ayrıca Yasa şunu da söylüyor; çocuğun
ölümü durumunda ceza, doğumdan itibaren iki ay sonra infaz edilir. Oysa yazının
başında bahsettiğimiz verilerde, cezaevlerindeki hamile kadınların ve
çocuklarını kaybetmiş kadınların sayısına ilişkin bir veri yok. Buna ilişkin
bir veri olmaması ise, esasında görevi ihmale giriyor ve suç teşkil ediyor.
Gelin görün ki, bizden başka kimin umrunda…
Annelerinin suçlu olup olmadığı dahi
kesin olmamasına rağmen, hiç suçu günahı olmayan bu masumların o korkunç
yerlerde en mutlu olmaları gereken zamanları hiç olmayacak şartlarda geçirmesi,
buna sebebiyet verilmesi bana sorarsanız en büyük suçtur. Daha ötesinde
vicdansızlıktır. Mevcut durumda, belirttiğimiz yasa hükümlerinin uygulanmadığı
son derece açık. Kaldı ki, hangi sözleşmeye bakarsanız bakın, çocukların oyun
oynama hakkından, gelişim hakkından, sağlık hakkından bahseder. Mevcut
uygulamayla bu sözleşmelerin topyekün tepelendiği de aşikar.
İktidar, var olan yasayı uygulamak
yerine yasaları kendi lehine değiştirmeyi ya da her gün bir dolu gereksiz yasa
çıkarmayı yeğliyor. Tüm bunlara rağmen, verdiğimiz tepkilerin boşa gitmediğini,
akıllarda toplanıp biriktiğini, hatta kimi zaman işe yaradığını da biliyoruz.
Bu sebeple, temel insan hakları adına, gerçekleri öğrenmekten ve dile
getirmekten, çözüm aramaktan ve bulduğumuzu uygulamaktan vazgeçmeyeceğiz.
Çocuk mahkumlara ilişkin ikinci kısmı
ise gelecek yazıya bıraktığımızın bilgisini vermiş olalım şimdilik.