Semih Özakça duruşma salonuna getirildi. Acun Karadağ’ın Semih Özakça’nın elini sıkmasına izin vermediler.
Duruşma celsesi açıldı. Mahkeme Nuriye Gülmen’in duruşmaya getirilmesinin tıbben sakıncalı olduğu yönündeki Numune Hastanesi raporunu okudu.
Özakça üç avukat sınırlamasına ilişkin konuştur: “Avukat seçimi yapmayacağım, bunu bize uygulanan zulmün parçası olarak görüyorum, bizim yüzlerce avukatımız var.” dedi
Acun Karadağ da üç avukat sınırlamasını kabul etmedi: “Bu bir baskı ve dayatmadır, davaya katılan herkes benim avukatımdır”
Mahkeme üç avukat sınırlamasına yönelik itirazların reddine karar verdi.
Özakça savunmaya başladı : “Bu gözler siyasi şube polislerinin savcının odasına girip, çay söylediğini gördü. Tarih, ekmek adalet ve özgürlük mücadelesinden ibarettir. Sahi çoktan kırmadınız mı kaleminizi bu sahne niye? Bu senaryonuz kimin için, kimin için sahneye konacak bu tiyatro?
Siyasi şube polisleri o oda da cinayet işlediler her cinayet işleyen yargılanıyorsa mahkemelerinizde beni de tanık yazın.
İşten atılmamızın nedenini anlamak için halkların tarihine bakmak yeterlidir. Bizim sınıfımız ezilenlerin ve sömürülenlerin sınıfıdır.
Biz halkın aydınları olarak kamu emekçilerine yönelik bunun gibi komplo davalarına çok rastladık.
Mahkeme başkanı Özakça’nın savunmasına müdahale etti, iddianamedeki suçlamalara yönelik savunma yapmasını istedi. Özakça bu müdahaleye: “Ben buraya gelebilmek için çok sabrettim, siz de biraz sabredin” diye yanıt verdi.
Özakça savaunmayı sürrdürdü: “AKP gibi düşünüp yaşamıyorsanız terörle iltisaklısınız hatta AKP’li iseniz bile iktidara yakın sendikanın seçtiği okul müdürü ile aranız iyi değilse terörle iltisaklısınız.
Öğretmenlik bana ne lüks bir yasam ne de gözümün arkada kalmayacağı bir yaşam vadediyordu. Yaşamımızı sürdürmek zorunda olduğumuz yerde her gün tank top sesleri duyuyorduk.Açıklanan açlık yoksulluk sınırına baktığımızda onun altında kalan sınırlarda yaşıyordum bir öğretmen olarak.
Peki neden bu şartlara rağmen öğretmen olmaktan vazgeçmedim? Çünkü ben ekmeğimi çok zor koşullarda kazandım.
Öğrencilerime büyük bir özveri ile emek verdim, eğitimin içi boşaltıldığından öğrencilerimizin bizim gibi öğretmenlere ihtiyacı vardı. Eşimle birlikte ihraç edildim. Bizim gibi binlerce insanın işinden edilmesi asıl mücadelenin FETÖ ile edilmediğini gösteriyordu.
Duruşmaya bir süre ara verildi.
Aranaın ardında Semih Özakça savunmasına devam etti: “Halkın aydını düşünen çelişkileri görüp kavrayan ve toplumsal mücadele içinde eyleme geçendir. Halkın aydını en güzel türkünün koro ile söylenen olduğunu bilir.Halkın aydını tek başına kalsa da değerleri için mücadele etmesini bilendir.”
Halkın aydını hiçbir şeyin kendi kendine olmayacağını bilen nesnel koşullara teslim olmayandır. Halkın aydını hem halktan öğrenen hem halka öğretendir.
Ben de halkın aydını olan bir öğretmen olarak bu direnişin bedelleri olacağını biliyordum. Kimsenin sokağa çıkmadığı basın açıklamalarının yasaklandığı bir dönemde halkımın sözünü söylemeyi bir zorunluluk olarak görüyorum. Ekmeğini ve onurunu savunamayan biri namusunu koruyabilir mi? Ekmeğini savunmayan namuslu olabilir mi olamaz çünkü ekmek namustur.
Bu direniş iki kişinin direnişi değildir. Bu direniş ezilen halkların direnişidir.
Mesele açlık grevinin etkili bir eylem olmasının düşünülmesi, halk tarafından sahiplenilip büyüyeceğinden duyulan korkuydu.Biz aç kalmayı tercih etmedik.İktidar işimizi bize geri verseydi aç kalmazdık. Direnişi başlatan da bastırmaya çalışan da iktidardır.
“İşimizi geri alıncaya kadar açlık grevi eylemine devam edeceğim.
“Tutuklandık çünkü açlık grevimiz haklılığıyla halk nezdinde karşılık buldu. Tutuklandık çünkü bu tutuklama korku ve gözdağını büyütecekti. Tutuklandık çünkü AKP’nin yeni ülke politikasının önünde engeliz.”
Bizi işkence yaparak vurarak kırarak kampüs hastanesine götürdüler. Biz hasta değil eylemciyiz. Ben hastaneye kaldırıldığımdan bu yana ilk defa buraya gelirken güneş ışığı gördüm.
Özakça: “Biz zorla müdahale tehditleriyle başbaşayız orada, kimsenin müdahalesini istemiyoruz.Zorla müdahale sakat bırakmaktır, yaşayan ölü haline getirmektir insanı”
Özakça: “Nuriye’yi Numune Hastanesi’ne götürürken içeriden bağrışmalar sloganlar çığlık sesleri geliyordu Slogan sesleri, yani bilinci açık.Nuriye’yi iki gün önce Numune Hastanesi’ne duruşmaya getirmemek için kaldırdılar.
Süleyman Soylu özellikle bizimle ilgili birçok şey söyledi, kendi inandıramadı insanları, bakanlık eliyle bir kitapçık yayımladı.”
Fotoğraf dahi çektirmemize izin vermediler, amaçları bizi unutturup zorla müdahale edip, bizi yaşayan ölü haline getirmekti.”
Özakça: “Son olarak şunu söylemek istiyorum: Verin kararınızı perde kapansın.”
Özakça ifadesini Enver Gökçe’den Dost şiirini okuyarak bitirdi. Salondan alkış sesleri yükseldi .