Yaşamın kendisini analiz edemeyecek
kadar ölüme inanmıştık, oysa yaşıyorduk. Biraz aykırı, önemsemezce, gidişine,
kopuk.
Hedeflerimiz vardı, haklı doğrularımız,
engeller atlanması gereken; suni, biçimsel, şaşırtmaya elverişli, es geçmemiz
gerekirken bağlanıyordu basiretimiz, yolumuzdan sapıyorduk.
Gençtik, güçlüydük, kaynıyordu kanımız,
çember çember ateşti dört bir yanımız, sakınmasız üzerine atlıyorduk.
Cervantes’in kaleminden düşmüştük sanki,
Rosinant bezgindi, Sancho Panzo yorgun, görmezden geliyorduk.
Kuşanmıştık zırhımızı ağırlığınca ecel
kokulu zamanlara, bakmadan etrafımıza, ölçüsüz adımlarla, elimizde kırılgan
çubuklar, yel değirmenlerinin kanatlarına saldırıyorduk.
Kötü olan ne varsa bildiğimizce; hile,
yalan, dolan, talan ve kimlerse bunları savunan, başkaldırıyorduk.
Bedenlerimiz vasat, yüreklerimiz insan,
düşüncelerimiz keskin, düşlerimiz çocuk; yani saf, yani temiz, yani akoluk.
Görmeden önümüzü, çizemeden yönümüzü, akıyor, akıyorduk…
Düşenlerimiz vardı, fidanlarımız,
yeşermeden, tomurcuklanmadan. Gövdeleri hakiye sarılınca, toprak utanıyordu
toprak olmaktan, kaygısız yüzleri hüzünlü, korkuları kalanları yalnız
bırakmaktan, türkülerimizdeydiler, ağıtlar yakıyorduk.
Bir bir koparılırken ellerimiz, kelepçe,
zincir, pranga, hücre, dinmeyen bir öfkeyle, yaralı, yasaklı, işkencede,
sapada, labirent örgülü duvarların ardında, özgürlüğü haykırıyorduk.
Çoktan kurulmuştu darağaçları, cellatlar
ovuşturuyordu ellerini, bir ülke baştan aşağı suskun, selamlıyordu gözlerinde
korkuyla, gamalı generallerini, kırılıyordu kalemlerimiz, kukla cübbelerin
terazisinde, on yedisinde, on sekizinde, yirmisinde, tabureye tekmeyi biz
atıyorduk.
Onurumuz du düşüncelerimiz, ki kesmezdi
bıçak, açlıktı, susuzluktu dimdik yaşamak, ölümlere yatıyorduk.
Bir kuşaktık yarınları arayan, göz
bebeklerinde umut iriliği, yüreğinde kavga diriliği, kirletmeden maviliği, alt
etmek için sefilliği, kırmak için dayatılan karanlık tarihi, savaşıyorduk.
Hamlelerimiz zayıftı, gücümüz dağınık ve
farklı bir mecradaydı akışkanlık, göremeyecek kadar ölüme inanmış ve gözümüzde
küçülmüştük.
Oysa yaşıyorduk...