“Nedensiz bir çocuk ağlaması bile çok
sonraki bir gülüşün başlangıcıdır” der Edip Cansever, ‘Umuş’ şiirinde.
Kitapların, gündüzlerin, gecelerin sonundaki yeni bir anlama, yeni bir
başlangıca işaret eder. Umuş’tur gerçekten bir yeni yılın başlangıcı da. Ama
umduklarımız hep yaşadıklarımıza göre şekillenir ya, insan o yüzden dönüp
ardına bakma ihtiyacı duyar. Bu sebepledir “Görün bunları yaşadık, bunlar oldu,
unutmayalım” deyişimiz. Şöyle bir baktığınızda göreceksiniz ki her günü OHAL
ile geçen 2017’nin bizden götürdüğü birçok şey oldu; ama göreceksiniz ki
götüremediği şeyler de vardı: Umut ve mücadele...
GASBEDİLEN HAKLARA KARŞI KADINLAR: KOLAY
DEĞİL
Bu yıl kadınların dilinde en çok hangi
slogan, ellerinde hangi döviz vardı dersek; “Bu yasalar böyle geçmez” ve
“Haklarımızı sokakta bulmadık, yedirmeyiz” başta gelir.
Kazanımlarının geriye götürülmesine
öylece bakmadı kadınlar. Müftülere nikah yetkisi veren yasa tasarısına karşı
OHAL koşullarına ve her türlü yasağa rağmen her fırsatta, her yerde sokakta
söylediler sözlerini. Tek tek, madde madde anlattılar neye, niçin karşı
çıktıklarını. Medeni hukuk alanında ve kadınların boşanma, nafaka, mal
paylaşımı gibi kazanılmış haklarında geriye gidişin önünü açacak bir hamle
olarak gördükleri; toplumsal yaşamın dini kurallarla şekillendirilmesinin,
çocuk yaşta evliliklerin ve erkeklerin çok eşliliğinin önünü açacağı için karşı
çıktıkları bu tasarı, Erdoğan’ın “Kadınlar istese de istemese de geçecek”
demesiyle Meclisten geçti. Erdoğan’ın adıyla bütünleşen ‘tek adam’ söylemi,
‘tek’ sözle haklı çıkmıştı.
Kadınlar haklıydı: Haklarını geriye
gidişin önünü açacak çok önemli bir adımdı bu ve Meclisten geçer geçmez,
AKP’nin yeni hamlesi “Boşanmaların artık mahkemeye gitmeden Aile Arabuluculuğu”
ile gerçekleşmesi oldu. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, boşanmak isteyenlerin
“Aile Arabuluculuğu” kurumuna giderek “uzlaştırmacı veya hakem yoluyla”
anlaşması üzerinde çalıştıklarını açıkladı.
Bu da yetmedi! İktidar yanlısı Akit
Gazetesi, 6284 sayılı Yasa’yı, yani Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Karşı Kanunu hedefe koyan haberler yaptı. Gazetenin “Şiddeti Değil
Yuvayı Yıkan Kanun: 6284” başlığıyla manşet yaptığı habere göre sorun, kadının
şiddet görmesi değil, şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmasıydı.
Haberde yasanın “Türk aile yapısına dikkat edilmeden” hazırlandığı, şiddet
gösteren erkeğin mağdur olduğu savunuluyordu. Kadınların şiddetle mücadelesinin
önemli kurumlarından olan Mor Çatı Kadın Sığınağı da Akit’in saldırılarının hedefinde
şimdi.
Elbette bu ortamda hızını alamayanlar
oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, bir erkeğin SMS,
telefon, mektup ve faks yoluyla eşinden “boş ol” diyerek boşanabileceğini
söylerken, kendine iktidarın tavrından görev biçenler, internette erkeklere
ikinci, üçüncü eş bulma siteleri açtı. Türkiye’de açılan ikinci eş bulma
sitesi, “Günaha girmeden cinsel ihtiyaçlarını karşılamak isteyenlere, evlenecek
biriyle karşılaşamamış hanımefendilere” hizmet verdiğini duyurdu. Tepkiler üzerine
daha sonra kapatıldı.
DEVLETİN GÖZ YUMDUĞU KADIN CİNAYETLERİ
VE ÇOCUK İSTİSMARLARI
Kadın cinayetleri vahşileşerek artmaya
devam etti. 2017’nin ilk 11 ayında en az 364 kadın öldürüldü.
Toplumda infial yaratan cinayetlerden
biri 9 aylık hamileyken tecavüze uğrayarak katledilen Suriyeli Emani al Rahman
cinayetiydi. Emani’nin cenazesinde mülteci kadınların isyanı da vardı: “Tacize
uğruyoruz, mahkemeye başvurmak istediğimizde polis ‘Bir şey çıkmaz’ diyor.”
Okul çıkışı katledilen Helin Palandöken
cinayeti ise beraberinde bireysel silahlanma tartışmalarını getirdi. Olayın
ardından birçok yerde sokağa çıkan kadınlar, Helin’in katledilmesine ve kadın
cinayetlerine karşı isyan etti. Helin’in babası Nihat Palandöken Ekmek ve Gül’e
yazdığı mektupla kadınlara şu çağrıyı yaptı: “Başka kimsenin başına böyle bir
olay gelmemesi için, başka kimsenin yüreğine bu acının düşmemesi için adaletin
sağlanması lazım. Bunun için bu olayın peşini bırakmayın.”
Kadın cinayetlerinin bir kısmı “intihar”
görünümü altında gerçekleşti. İntihara sürüklenen kadınların sayısındaki artış
dikkat çekerken, intiharların başlıca nedenleri şiddet, işsizlik, yoksulluk
oldu. Yaşamına intihar ederek son veren Sevgi Balcı, üçüncü çocuğuna hamileyken
eşiyle birlikte KHK ile mesleğinden ihraç edilmiş, yaşadıkları lojmandan
atılmış, işsizliğe ve yalnızlığa terk edildiği için depresyona girmişti.
ÇOCUKLARIN İSTİSMARINI ENGELLE(YE)MEYEN
‘İSTİKRAR’
Bilindiği kadarıyla 2017’nin ilk 10
ayında 314 çocuk cinsel istismara uğradı. Batman’da bir çocuğun hamile kalmasıyla
ortaya saçılanlar, çocuk istismarının boyutu açısından ürkütücü tabloyu işaret
ediyordu. Bir çok çocuğun fuhuşa zorlandığının, bunun Batmanlılarca bilinmesine
rağmen sessiz kalındığının ortaya çıkmasından sonra HDP, “Çocuklara yönelik
cinsel istismarın ve şiddetin önlenmesi ve çocukların fiziksel, ruhsal, sosyal
iyileşmelerinin sağlanması ve Türkiye’nin uluslararası çocuk hakları
sözleşmelerinden doğal yükümlülüklerinin yerine getirilmesi için gerekli yasal
ve idari tedbirlerin alınması, bu vakaların toplumsal nedenlerinin ortaya
çıkarılması” amacıyla TBMM’ye bir araştırma teklifi sundu. Ancak bu araştırma,
AKP’lilerin hayır oylarıyla “Karar yeter sayısı yoktur” denilerek engellendi.
SALDIRILARA KARŞI KADINLARA TECRİT!
2017 yılının farklı zamanlarında kadınların
kıyafetine ve yaşam tarzına yönelik saldırılara tanık olduk. Bu saldırılara
karşı belediyelerin bulduğu “yöntem” ise kadınları toplumdan tecrit etmek oldu.
Bursa’da kadınlara ayrı vagon, Malatya’da pembe trambüs, Maraş’ta ‘kadınlara
özel otobüs’ uygulamaları hayata geçirilen örneklerdi.
Pendik’te şort giydiği gerekçesiyle
saldırıya maruz kalan Melisa Sağlam ve Maçka’da kıyafeti gerekçe gösterilerek
güvenlik görevlisi tarafından tacize uğrayan kadınlar susmadı. Ülkenin dört bir
yanında kadınlar hem kendilerini tecrit eden bu uygulamalara hem de saldırılara
karşı tepki gösterdi. “Kıyafetime karışma” diyen kadınlar birçok yerde
gerçekleştirdikleri eylemlerle sesini yükseltti.
‘BİZ DE VARIZ’ DİYEN KADINLAR
2017 yılının en önemli siyasi
gündemlerinden biriydi referandum. Tek adam yönetimine karşı kadınlar da
‘hayır’larını yükseltti. ‘Hayır Diyen Kadınlar’ referandumun yaşamlarını nasıl
etkileyeceğini tartıştı. Referandum sonuçlarının ardından “Bizim ‘hayır’ımız
referandumla sınırlı değil” diyen kadınlar, yaşam haklarını ellerinden alan tüm
yasa ve uygulamaların “tek adam/tek parti yönetiminde” artacağını
öngörüyorlardı.
2017’nin en önemli gelişmelerinden biri
olan “Adalet Yürüyüşü”nde de kadınların katılımı öne çıktı. 70 kadın örgütünün
çağrısıyla, barışı savunan Pippa Bacca’nın katledildiği yerde buluşan kadınlar,
Adalet Yürüyüşüne ‘Eşitlik olmadan adalet olmaz’ talebiyle katıldı.
MÜJDELERLE İSTİHDAMDAN EL ÇEKTİRİLEN
KADINLA
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK)
verilerine göre yüzde 10.6’lık işsizlik rakamlarında kadınların işsizlik oranı
yüzde 14 oldu. İstihdam yaratmayan büyüme ve bakım yükümlülükleri kadına
çalışma yaşamından el çektirirken, hükümet yeni ‘müjde’li adımlarıyla çocuk ve
yaşlı bakımındaki sorumluluğundan sıyrılarak işi yine kadınların omzuna
yükledi. “Torunlarına bakan büyükannelere 425 lira maaş bağlanacak” denilerek
sunulan ‘müjde’de görüldü ki devlet çocuk bakımı konusunda yine kendi
sorumluluğunu üzerinden attı.
Sonra açıklanan bir rakamla bakım
yükümlülüklerinin kadınların hayatlarını nasıl etkilediğini tekrar görmüş
olduk. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonunun raporuna göre, 2010’dan
2015’e kadar yaklaşık 1 milyon kadının çocuk bakımı; yaklaşık 112 bin kadının
ise yaşlı bakımı nedeniyle iş hayatını bıraktı.
Bakım yükümlülüklerini istihdam önünde
engel olmaktan çıkaracak kreş gibi olanaklar sağlamayan devletin, var olan
kreşlerindeki nitelik ve denetim yoksunluğu da ihmalle ölen 3 yaşındaki
Alperen’le gündeme geldi. Alperen’in denetimsizlik ve ihmal zinciri yüzünden
kreş servisinde hayatını kaybetmesi üzerine, ücretsiz ve nitelikli kreş talebi
kadınlar tarafından yinelendi.
Sadece uygulamalar değil, söylemler de
iktidarın kadın istihdamına bakış açısını gösteriyordu. Ankara’nın En’leri Ödül
Töreni’nde açıklamalarda bulunan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, işsizlik
rakamlarının yüksek olmasını kadın ve gençlerin iş gücüne katılmasına bağladı.
Başbakanlık tarafından 2010 yılında
yayımlanan Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması
Genelgesi’nin yenilenmesinde de en çok dikkat çeken nokta ‘eşitlik’ kavramının
çıkarılması oldu. Erdoğan’ın da sözleriyle ve uygulamalarıyla birlikte,
hükümetin kadınların çalışma yaşamına katılmasını tali gören yaklaşım açıkça
ortadaydı.
köptüler ve yollar..jpg
'Özal’ın yaptırdığı yollarla Erdoğan’ın köprüleri ödeniyor'..!
Zaten vergileriyle o köprü ve
otoyolların parasını fazlasıyla ödeyen vatandaş bir de ‘Bakım masrafı vb.’
adıyla alınan vergilerin artırılmasından şikayet eder. Özellikle de zam
yapıldığı dönemlerde... Ancak son üç yıldır bu konudaki şikayetler önemli
ölçüde gündeme oturdu.
Özellikle AKP’nin çılgın proje adıyla
yaptığı Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Osman Gazi Köprüsü’nde hem yüksek fiyatlar hem
de gidiş, geliş çift yönlü ücret alınması bardağı taşırdı.
Vatandaş bu yollar yerine daha düşük
maliyeti bulunan eski yolları, köprüleri kullanmayı tercih etti. Hatta ağır
vasıtalara getirilen zorunluluklar bile bu köprülerden geçiş sayısının
hedeflenen düzeye çıkmasına yeterli olamadı.
Sonuç olarak, yap-işlet-devret modeliyle
hayata geçirilen bu köprü-yollar, Hazine’nin inşaatçı firmaya taahhüt ettiği
garanti araç sayısını karşılayamayınca yapılan sözleşme gereği devletin sırtına
kambur oldu.
‘Devletin cebinden kuruş çıkmayacak’
söylemine karşın 2018 bütçesinden bu köprüler ve bağlantı yolları için 3.6
milyar lira kaynak ayrılmak zorunda kaldı. Vatandaş geçse de geçmese de köprü
ücretini dolaylı olarak mecburen ödemeye mahkum edildi.
Ama zarar bununla da bitmiyor. Karar’dan
İbrahim Kahveci, bu yıl astronomik ölçüde artırılarak 8.75 TL’ye çıkarılan
Birinci ve İkinci Boğaz Köprüsü geçiş ücretlerindeki artışı da AKP’nin yeni
yaptırdığı köprülere bağlamış.
Yazar yıllar itibariyle 15 Temmuz
Şehitler ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne yapılan zamlara yer vermiş
köşesinde. Ücretler 2005 yılında 3,0 lira, 2007’de 3,20 lira, 2015 yılında 3,40
lira olmuş.Kahveci’ye göre bu tarihten itibaren ‘zincir kopuyor’.
2016 yılbaşında köprü geçiş ücretleri
yüzde 39,70 zamlanıyor ve 3,40 liradan 4,75 liraya çıkıyor. Ayrıca otoyollara
da zam geliyor.
Hem de tam Yavuz Sultan Köprüsü ile
Osmangazi Köprüsü’nün açıldığı yıl! 2017 başında ise bir kez daha yüzde 47,3
zam geliyor ve köprü geçiş ücretleri 4,75 liradan 7,0 liraya yükseltiliyor.
2018 başında ise köprü zamları durmuyor.
Bu sefer de yüzde 25 zam yapılıyor ve ücretler 7,0 liradan 8,75 liraya
yükseltiliyor. Yani 2016 başından 2018 başına geçen 2 yıllık sürede köprü geçiş
ücretlerine tam yüzde 157,4 zam yapılıyor. 3,40 liradan 8,75 liraya
yükseltiliyor.
Yazar bu rakamları sıraladıktan sonra
şunları söylüyor:
‘Ulaştırma Bakanı ve Karayolları bakım
giderlerinin yüksekliğinden bu zamların yapıldığını açıklıyor. 2001 yılından
2016 sonuna kadar iki köprüden toplanan gelir 2 milyar 165 milyon dolardır. Ama
bu gelir unutmayın ki 2015 sonuna kadar adeta zam yapılamış dönemde elde
edilmiştir. Zam yapılmadan bile 15 yılda alınan ücretle yeni birer köprü dahi
yaptırabilirken, bakım maliyeti arttı diye yüksek zam yapılması anlaşılır
görülmemektedir. Kamuoyuna açıklanan (yansıyan) bilgilere göre Osman Gazi
Köprüsü 2,3 milyar dolar, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ise 1,1 milyar dolara mal
olmuştur. Yavuz S.Selim Köprüsü baz alındığında 1. ve 2. köprülerden alınan 15
yıllık ücret bu köprülerin sıfırdan yeniden yapılmasına yetecek parayı sağlamış
oluyor.’
Yazar’a göre yeni yapılan Yavuz Sultan
Selim Köprüsü’nün tek taraflı geçiş ücreti bile son zamlara kadar 1. ve 2.
köprü ücretlerinin oldukça üzerindeydi.
Bu da üçüncü köprüye dezavantaj
sağlıyordu. Bu yüzden fiyat farkının kapatılmasıyla Hazine garantili özel
sektör işletmelerine biraz daha rağbet artışı sağlanmak istendi. Kahveci
şunları yazıyor:
‘Geçişler uzun vadede mecburen aynı
sistem olmak zorunda. Yani 1. ve 2. köprüler de en uygun zaman diliminde çift
taraflı ücretli olacak ki, özel sektör yolları ile denge sağlansın.Mevcut
durumda özel sektör köprü ve geçişlerinde kanun zoruna rağmen hala çok büyük
açık var. 2018 yılı için bütçeden 3,6 milyar kaynak ayrıldı bile ama bunlar
yetmiyor. Bu açığı dengelemek için eski köprü ve yollardan daha yüksek gelir
alınmak durumunda. Kısaca aslında Demirel ve Özal’ın yollarından-köprülerinden
elde edilecek gelir ile şimdikilerin yaptırdığı özel sektör yolları ve
köprülerin parası ödensin.’