Türk hükümeti Suriye krizinin ilk
aşamalarından itibaren Suriye’de ‘devrim’ projesine sıçrama tahtası olacak bir
‘tampon’ ya da ‘güvenli bölge’ oluşturulması için bastırdı. Sonunda, içinde
‘tampon’ tınılı bir plan kâğıda yansıdı. Rusya’nın İran ve Türkiye’yi yanına
alarak Astana’da yürüttüğü müzakerelerin dördüncü turunda üç ülke,
‘çatışmasızlık bölgeleri’ ya da resmi adıyla ‘gerilimi azaltma bölgeleri’
oluşturmayı öngören bir muhtıraya imza attı. Belgeye göre çatışmasızlık
bölgeleri İdlib vilayetinin tamamı, Lazkiye, Halep ve Hama vilayetlerinin belli
bölümleri, Humus vilayetinin belli bölümleri, Şam kırsalındaki Doğu Guta,
ülkenin güney batısında Dera ve Kuneytra’nın belli bölümlerini kapsıyor. 15 gün
içinde tayin edilecek bir çalışma grubu, 4 Haziran’a kadar çatışmasızlık
bölgelerinin sınırlarını çizecek.
Ankara, tampon bölgeyi ABD ve Avrupalı
ortaklarından istiyordu. ABD’ye kabul ettiremediğini şimdi bir başka açıdan
Rusya ile yapıyor. Ancak taraflar farklı anlamlar yüklese de Rus planı, özünde
Batı-Körfez destekli ‘devrim’ projesini bitirip Suriye devletinin bekasını
garantiye almayı amaçlıyor. Aksi takdirde ne Rusya ne de İran’ın bu tür bir
öneriye garantör olması imkânsız. Nitekim Suriye Dışişleri, planı
desteklediklerini ve 30 Aralık 2016’da Astana’da varılan ateşkes anlaşmasına
bağlı kaldıklarını açıklarken ordunun tüm ülkede ‘terörist’ gruplara karşı
mücadeleyi sürdüreceğini yineledi.
Beri tarafta silahlı grupları temsilen
Astana’ya giden heyet, imza sırasında gürültülü bir protesto ile salonu terk
etti. Önceki gün taslak önlerine geldiğinde görüşmelerden çekilen muhalefet,
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın devreye girmesiyle tekrar masaya dönmüştü.
Muhalifler yayımladıkları bildiriyle
bazı şartlar ileri sürdü:
– İran düşman bir ülkedir. İran ve
milislerinin herhangi rol almasını ve İran’ın garantör olmasını reddediyoruz.
– Terörist İranlılar dahil yabancı
milislerin ülkeyi terk etmesine yönelik açık bir takvim olmalı.
– Ateşkes bütün ülkeyi kapsamalı.
– BM Güvenlik Konseyi kararlarına atfen
açık bir siyasi geçiş süreci vurgulanmalı.
Bu tepkiye ilaveten Astana’ya destek
verip vermediği konusunda ikircikli davranan Ahraru’ş Şam ile Ceyş’ul İslam
(İslam Ordusu), Feylak’ur Rahman, El Cephe el Şamiyye, Ceyş İdlib el Hur,
Ceyş’un Nasır ve Ceyş’ul Yermuk ortak açıklama ile muhtırayı reddetti. Bu
yedilinin açıklamasında da reddin gerekçesi İran’ın rolüydü. Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ın son zamanlarda artan ‘Pers yayılmacılığı’ vurgusunu bu
bildiride de görmek mümkün. “Genişlemeye çalışan İran”, “Suriye topraklarını
işgal eden İran” ve “Suriye toplumunun kimliğini ve geleceğini çalmaya çalışan
işgalci düşman” ifadeleriyle süslü metinde, ayrıca, Rusya’nın önce ‘kurtarılmış
bölgelere yönelik bombardımana son vermesi gerektiği belirtiliyor.
***
İran, Astana sürecinin sacayağından
biri. Başından beri Rusya ve Türkiye ile birlikte ateşkesin garantörü. Haliyle
çatışmasızlık bölgeleri planına reddin gerekçesi olarak İran’ın öne sürülmesi
pek manidar. Mesele sadece İran’sa Astana’ya hiç gitmemeleri gerekiyordu.
Burada vekâlet savaşının finansörleri olarak pek sessiz duran Suudi Arabistan
ve Katar’ın takındığı tutumunun yanı sıra, Astana’ya temsilci gönderen ABD’nin
ikili oynayıp oynamadığına bakmak lazım.
Bu ret birkaç nedene bağlanabilir:
Birincisi, bu anlaşma Rusların da artık
kullanmaya başladığı ‘ılımlılar’ ile ‘teröristler’ arasında ayrışmayı
tetikleyecek ve ‘devrim projesi’ eriyecek. Astana sürecine katılım bile muhalif
cepheyi bölmüş; bu süreci reddedenler Nusra Cephesi liderliğinde Heyet
Tahrir’uş Şam çatısı altında buluşmuştu. İki yapı arasında şiddetli çatışmalar
patlak vermişti. Suriye yönetiminin ana destekçileri Rusya ve İran’ın yazdığı
oyunda oynamak Türkiye-Batı-Körfez ittifakının el üstünde tuttuğu Ahrar’uş Şam
ile Ceyş’ul İslam gibi örgütlerin cazibesini azaltabilir. Bu süreç cihadi
selefiler aleminde El Kaide çizgisine kayışları artırabilir. Bu da Rusya’nın
oyun planına uygun bir gelişme. O zaman terörle mücadele konsepti öne
çıkacaktır.
İkincisi, son zamanlarda içeriği muğlak
olmakla birlikte ABD Başkanı Donald Trump’ın tampon bölgeler oluşturma planları
Batı-Körfez destekli örgütleri farklı bir beklenti içine sokmuş olabilir.
Türk-Rus yakınlaşmasına paralel olarak Türkiye tarafında Antakya Operasyon Odası’nın
işlevi belirsizleşse de güneyde Amman Operasyon Odası’nda bir hareketlilik
gözlemleniyor. İran medyası savaşı Amman’dan idare eden Amerikan ve İngiliz
özel kuvvetlerinin Dera taraflarına konuşlanarak tampon bölgenin alt yapısını
oluşturacağını iddia ediyor.
Ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz ama
IŞİD’le mücadelede Putin’le çalışmaya istekli olduğunu söylese de Trump’ın
Suriye yönetimine yönelik müzmin Amerikan düşmanlığına uygun adım atarak birden
fazla seçeneği test etme ihtimali var. Türkiye de bu ikili oyuna ziyadesiyle
teşne. Erdoğan, Pentagon’un YPG ile ortaklığından dolayı öfkeli olsa da
boğazında düğümlenen Şam sevdasının etkisinden kurtulabilmiş değil. Ahrar’ın
yaşadığı bunalımı devlet düzeyinde yaşayan ülke Türkiye. Rojava’daki özerkliği
çökertmek için Suriye politikasını çöpe atmaya hazır ama bir o kadar da Şam’ın
efendisi olma konusunda takıntılı.
***
Bu plandaki önemli birkaç gediğe de
işaret etmek lazım.
– Bir kere, ABD’nin Suriye Demokratik
Güçleri ile birlikte operasyon alanına çevirdiği Fırat’ın doğusuna dair bir
perspektif öngörmüyor. Bu açıdan Türkiye’nin Rus planına ortak olurken ‘ulusal
güvenlik’ ve ‘beka meselesi’ haline getirdiği Rojava ile ilgili ne aldığı
meçhul. Türkiye’nin son hava saldırısı karşısında ABD’nin Cezire taraflarında,
Rusya’nın Afrin’de bayrak göstermesi iki küresel gücün de Kürt faslını ayrı
tutma iradesini teyit etti.
– İkinci önemli gedik, muhtıranın
uygulamada karşılaşacağı açmazlarla ilgili. Bir kere öncelikle bu anlaşmaya
taraf olan örgütlerin netleşmesi gerekiyor. Muhaliflerin son dakikada Astana’da
kapıyı çarpıp çıkması işleri biraz bozdu. Sahanın önde gelen gruplarının plana
ikna edilebilmesi gerekiyor. Bu konuda ABD’nin Körfez’deki ortaklarına ne yönde
işaret vereceği kritik önemde. Yani çatışmasızlık bölgelerinin sınırları,
anlaşmaya kimin taraf olduğu kimin karşı çıktığı netleşmeden çizilemez. Bu ilk
kısımda ilerleme sağlanırsa sıra haritaya gelecek. Haritayı çıkaracak ekibi,
çalışma masasında saç baş yolarken izlemeyi çok isterdim. Kurtarılmış bölge diye
önümüze konulan yerler birbirine rakip ya da Astana’nın tarafı olanlar ve
olmayanlar arasında o denli bölünmüş halde ki bir sınır koymak ziyadesiyle güç.
İdlib bunun başında geliyor.
– Bir diğer açmaz, kendini çatışmasızlık
bölgesini gözlemleyecek güçlerin tayininde gösterecek. Kontrol ve gözlem
noktalarını kim işgal edecek? Ruslar çatışmasızlık bölgelerinin korunması için
polis göndermekten bahsediyor. Rusya, geçen aralıkta Halep’in kurtarılan
bölgelerine Kafkasyalı Müslüman polisleri göndermişti. Ya da Kazakistan gibi
Bağımsız Devletler Topluluğu üyelerinden veya Mısır gibi Suriye krizinde
mesafesini koruyan İslam ülkelerinden asker gönderilebileceği konuşuluyor.
Kendi dertleri başından aşan Mısır’ın Suriye’ye müdahil olmak gibi bir arzusu
yok. Bu konudaki tartışma daha çok su kaldırır.
– Bu anlaşmanın Suriye’nin geleceğine
dair taşıdığı bir risk daha var. Mevcut kontrol alanlarının kalıcı hale gelmesi
ve ülkenin fiilen bölünmesi. Paradoksal olarak çatışmasızlık bölgeleri
oluşturulmasına destek veren Suriye yönetimi ülkenin her bir karışının
kurtarılacağından söz ederken Astana’daki muhalif heyet de güvenli bölgelerin
ülkenin bütünlüğünü tehdit ettiğini söylüyor. Halbuki silahlı mücadele
yürütenlerin önemli bir kısmı ‘kurtarılmış’ bölgelerin ‘uçuşa yasak bölge’
formülüyle tampon bölgeye dönüştürülmesi için Batı-Körfez ittifakına handiyse
yalvarıyordu. Toprak bütünlüğü Rusya, İran ve Türkiye’nin de dilinden
düşürmediği bir hassasiyet.
Suriye ve İran’la koordinasyon halinde
ilerleyen Rusya’nın yazdığı senaryo, Suriye devletinin yekpare korunmasını ve
Irak’taki gibi bir yıkım projesine izin vermeden siyasal dönüşümü hedefliyor.
Bu oyunun başarı şansı ne yazık ki ‘yıkım ekibi’nin bir kerelik de olsa
insanlığı şaşırtıp olumlu katkı vermesine bağlı. İşler Rusya’nın öngördüğü gibi
yürümese bile Astana süreciyle Türkiye’nin adım adım politika değişikliğine
zorlanması başlı başına Şam’ın müttefikleri açısından önemli.
Fehim Taştekin