19 Nisan 2010 Pazartesi

'Allah'ın sopası'..

'68 devrimci hareketinin üç yiğit önderini idama gönderen 12 Mart cunta mahkemesinin başındaki cellat Ali Elverdi'nin sonu, bu sözü akla getiriyor.

Cezasız kalmaması gereken alçaklıklar yapanların başına bir iş geldiğinde “Allah'ın sopası yok ki..” denir. Aldıkları ah'ların acısının onlardan böyle çıktığına inanılır.

'68 devrimci hareketinin üç yiğit önderini idama gönderen 12 Mart cunta mahkemesinin başındaki cellat Ali Elverdi'nin sonu bu sözü akla getiriyor. O yiğit devrimcilerin asılması için elinden geleni yapan bu faşist maşa, lokmasının nefes borusuna kaçması sonucu soluksuz kalarak can vermiş.

Yıllardır devrimcilerin kendisinden hesap soracağı korkusuyla yaşayan bu yaratık, belasını aslında daha erken bulmuş. Elden ayaktan kesilmiş, hareket yeteneğini ve belleğini kaybetmiş, konuşma zorluğu çekiyormuş... Ama yaptıklarının yanında bunlar ona az gelirdi, nitekim az gelmiş. Soluksuz kalması da gerekiyormuş...

Normalde hiçbir insan bir başka insanın bu hallere düşmesine sevinmez, sevinemez!.. Hele insanlığın kurtuluşunu tarihsel bir amaç ve ideal olarak benimseyen komünistler ve devrimcilerin, başkalarına eziyet edip acı çekmelerine sevinmeleri kendilerini inkar anlamına gelir. Ancak bu hümanizm, öznesinden bağımsız soyut bir hümanizm değildir ve olamaz!..

Başkalarına zulmedip acı çekmelerine neden olmaktan nefret edip bundan uzak durmak ayrı bir şeydir, insanlık ve emek düşmanı katillerden, işkencecilerden, kan emicilerden nefret edip yaptıklarının yanlarına kar kalmamasından yana olmak ayrı bir şey. Tutarlı bir hümanizm açısından bu ikisi birbiriyle çelişmez, tersine birbirini bütünler. Sömüren ile sömürülen, ezen ile ezilen, egemen olan ile baskı altında olan, cellatlar ile kurbanlara eşit mesafede durduğunu iddia eden bir insancıllık, özünde birincilerden yana sinsi bir taraf tutma anlamına gelir.

Ali Elverdi celladının sonu yine de böyle olmamalıydı!.. 12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbelerinin bütün sorumluları ve maşalarıyla birlikte o da yaptıklarının hesabını sağlığında vermeliydi!.. Tıpkı Arjantin ya da Yunan cuntalarının faşist katilleri gibi yargılanıp hak ettiği cezayı görmekten kaçamamalıydı!..

12 Eylül darbecileri başta olmak gelmiş geçmiş bütün darbeciler, her biri birbirinden ağır insanlık suçu işlemiş askeri ve sivil faşist katiller ve işkenceciler sürüsü, hala ellerini kollarını sallayarak rahat dolaşamamalı, lüks semtlerde, korumalı lojmanlarda sefa sürememeliydiler!..

Bu hesapların hala görülememiş olup işin “Allah'ın sopasına” kalmış olması da Türkiye toplumu ve o eski militan damarı kurumuş olan TDH olarak bizim ayıbımızdır!..