20 Nisan 2010 Salı

Erdoğan'ın rüyası Türkiye'nin kabusu

Tayyip Erdoğan, 2011 yılındaki seçimlerden sonra başkanlık sistemini yeniden gündeme getireceğini açıklayınca Türkiye kendisini yine bir başkanlık sistemi tartışmasının içinde buldu. Açıklama Türkiye'nin fiili tek parti iktidarına doğru yol aldığı bir momentte yapıldı. Nitekim Erdoğan'ın konuşması, kendisi için şartların olgunlaştığı fikrine dayanıyor.

Erdoğan daha önce de 2011'de son kez milletvekili olacağını 2015'te ise başbakanlığı bırakacağını açıklamıştı. Ancak Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmak istediği söylentisi uzun süredir ortalıkta dolaşıyordu. Son anayasa değişikliği teklifiyle birçok kuruma yapılan atamada cumhurbaşkanına daha fazla yetki verilmesi, biraz da Erdoğan'ın ileride oturacağı koltuğa ilişkin hesaplarından kaynaklanıyor. Yetkileri artırılsa da “Cumhurbaşkanlığı Erdoğan'a yeter mi sorusu”nun yanıtı merak edilirken Erdoğan'dan “başkanlık sistemi olabilir” açıklaması geldi.

Daha önce de Turgut Özal, Süleyman Demirel gibi sağcı liderler döneminde gündeme getirilen başkanlık sisteminin Erdoğan tarafından bu dönemde zikredilmesi ayrı bir anlam taşıyor. Bu niyet beyanı, AKP'nin iktidarını tüm devlet kurumlarında ve sosyal alanda pekiştirdiği, anayasa değişikliği ile şu ana kadar elde edemediği mevzilere uzandığı bir dönemde gündeme geldi.

Türkiye'de kendi istemediği hiçbir şeyin yaşamasını istemeyen Erdoğan'ın rüyası, oturduğu koltuktan herkese rahatlıkla hükmedebileceği, tüm toplumu ve devlet yapısını istediği gibi şekillendirebileceği bir “Amerikan rüyası”.

AKP ve Erdoğan şimdiden epey yol kat ettiler. Erdoğan'ın bu rüyası gerçekleştiğinde Türkiye toplumunun neye benzeyeceğine ilişkin şu ana kadar biriken veriler, Türkiye halkını bir kabusun beklediğine işaret ediyor.

İşte bazı temel alanlarda Erdoğan ve ekibinin katettiği yol ve bundan sonra dur diyen çıkmazsa eğer, AKP Anayasası ve başkanlık sistemiyle önündeki her türlü engeli aşarak ilerleyecek olan AKP'nin Türkiye'ye nasıl bir kabus yaşatacağının özeti:

Nasıl bir devlet?
AKP, bugüne kadar önüne çıkan bazı engelleri aşamadığı için devlet yapısını ve devletin fonksiyonlarını istediği gibi şekillendiremedi. Erdoğan ve ekibi bu engelleri aştıkları zaman Türkiye'de devletin yapısı ABD modeline oldukça yaklaşacak;

* Devletin vatandaşına sosyal güvenlik hizmeti sunma, vatandaşın sosyal haklarını gözeterek hizmet üretme mecburiyeti ortadan kalkacak,

* Devletin elinde ne kaldıysa (üretim tesisleri, hastaneler, müzeler, yollar, köprüler, vb.) satılacak,

* Devlet sadece güvenlik personeli ve kısıtlı bir bürokrasisi olan bir polis devletine dönüşecek. AKP döneminde sayıları önceki dönemlerin misli hızıyla artan kameralar, tek elde toplanan ve böylece tekeli AKP'ye geçen dinleme faaliyetleriyle devletin gözü ve kulağı her yerde olacak,

* Devlet yönetiminde istenirse ulemaya danışılacak,

* Devlet vatandaştan uzaklaştığı oranda, sermayenin, büyük şirketlerin emrine tam anlamıyla girecek; emperyalist ülke ve kuruluşların etkisinin artmasıyla zaten zayıf olan ulusal egemenlik ortadan kalkacak.

Nasıl bir meclis?
Sürekli tekrarlanan “millet iradesi” demagojisinin aksine, AKP'nin en son istediği şey halkın taleplerinin ses bulduğu bir meclis oluşması. Seçim barajı bu nedenle yüzde 10'da tutuluyor. “Demokratikleşme” denilerek hazırlanan anayasa değişiklik teklifinde de mecliste AKP'nin iktidarını sarsacak bir değişikliğe yer verilmedi. Erdoğan'ın bugüne kadar yaptıklarından ve yapmak istediklerinden çıkan tabloda mecliste;

* Milletvekillerinin dini bütün müteahhit, turizmci, tüccar sınıfından olması; bu kişilerin milletvekilliği dışında iş münasebetleriyle de birbirine bağlanması koşul haline gelecek,

* Milletvekillerinin Erdoğan'ın tasvip etmediği herhangi bir düşünceyi dile getirmesi mümkün olmayacak,

* Yakın zamanda da örnekleri görüldüğü gibi, genel kurul bile Erdoğan'ın istediği şekilde yönetilecek, Erdoğan meclis başkanına emir verebilecek,

* Meclis, AKP'nin istediklerini “milletin emri” diyerek itiraz etmeden yasalaştıran başkanın gölgesinde bir organa dönüşecek.

Nasıl bir yargı?
Anayasa değişiklik teklifiyle bu alana istediği şekli vermeye hazırlanan AKP, yargının tamamen denetim altına alınarak AKP yargısı olmasını tasarlıyor. Şimdiden şekillenmeye başlayan AKP yargısı oluştuğunda;

* Hükümetin halkın aleyhine de olsa hiçbir kararı Danıştay'dan ya da yaptığı yasal değişikliğin Anayasa Mahkemesi'nden dönmeyecek,

* Yargı karar verirken kamusal herhangi bir çıkar gözetmeyecek, halkın eğitim, sağlık, ulaşım gibi temel haklarının sağlanması, ülke zenginliklerinin korunması kararlarda hiçbir şekilde kriter olmayacak,

* Yüksek yargıya yapılan atamalar başta Fethullahçılar olmak üzere, hükümet üyelerinin mensup oldukları cemaatin ve tarikatin gösterdiği isimler arasından yapılacak,

* Aleviler, Kürtler ya da AKP gibi düşünmeyenler hakim, savcı yapılmayacak.

Nasıl bir güvenlik teşkilatı?
Ordunun siyasetten elini çekmesini isteyen AKP'nin, ordu ve polis mensuplarının siyaseten bitaraf olması gibi bir arzusu bulunmuyor. Tersine AKP güvenlik teşkilatının özellikle orta ve üst kademelerinin AKP zihniyetini taşıyan kişilerce doldurulmasını istiyor. AKP'nin ordu ve polis içindeki işi bittiğinde;

* Profesyonelleşmiş, istendiğinde emperyalistlerle işbirliği halinde savaş ve işgallere katılırken bunlara kesinlikle tepki göstermeyecek bir ordu,

* AKP'nin denetimine geçmiş, kadroları İmam-Hatiplilerin doldurduğu, AKP'nin muhalifleri aleyhine her türlü istihbaratı toplayan ve bu kişiler üzerinde sürekli baskı oluşturacak bir polis teşkilatı,

* Bu tür kurumların başında Erdoğan'ın istediği zaman azarlayabileceği yöneticiler olacak.

Nasıl bir üniversite?
AKP hayalindekine oldukça yakın bir yükseköğretim modelini, Yusuf Ziya Özcan'ı YÖK başkanlığına getirerek ve ardından YÖK üyelerini ve rektörleri tamamen kendisinin bildiği kişiler arasından seçerek hayata geçirmeye başladı. Bu süreçte;

* Üniversite eğitiminin paralı hale getirilmesine dönük adımlar, kent ekonomilerine canlılık getirecek kaynak olarak görülen öğrencilerin yurt çapına dağılması için her ile bir üniversite açılması gibi uygulamalar AKP döneminde misli hız kazandı,

* “Yandaş özel üniversitelerin” sayıları daha da artacak. Şehir Üniversitesi örneğinde görüldüğü gibi “parlak” Fethullahçı üniversiteler yükseköğretime ağırlık koyacak,

* Öğretim üyesi kademeleri yurtdışında yetişerek gelen AKP yanlıları tarafından doldurulacak. Yurtdışına YÖK bursuyla gönderilen binlerce öğrencinin büyük kısmının orada Fethullah Gülen tarikatı tarafından kapsandığı biliniyor. Bu öğrencilerin geri dönüşleri üniversitelerin kimliklerinin tamamen değişmesi anlamına gelecek,

*Öğretim üyelerinin bilimden çok proje destekleriyle ilgilendikleri kurumlar haline gelen üniversitelerde bu süreç bütün üniversite sistemini projeciliğe ve para kazanmaya endeksleyecek şekilde ilerleyecek,

* Bu modelde, başarılı emekçi çocuklarının gidebildiği kaliteli devlet üniversitelerin de özelleştirilmesi gündeme gelecek. Boğaziçi Üniversitesi gibi devlet üniversiteleri emekçi çocuklarına kapıları kapatacak,

* Üniversite öğrencilerinin siyasi etkinlik içinde olmaları, hakları için mücadele etmeleri yasaklanacak.

Nasıl bir eğitim?
AKP'nin eğitimin paralılaştırılmasını, içeriğinin gericileştirilmesi ve piyasa odaklı hale getirilmesi yönündeki çabası sürüyor.

Özel okul ve dershane piyasasında AKP yanlısı sermayenin ağırlığı gün geçtikçe artıyor. Eğitim cemaatlerin, tarikatlerin asıl örgütlenme sahası olduğu için öteden beri özel hassasiyet gösterilen bir alan oldu. Erdoğan ve arkadaşları eğitim konusunda henüz yolun ortasında bulunuyorlar. Onlar işlerini tamamladıklarında;

* Bütün devlet okulları kapatılmış, öğretmenler iş güvencesinden yoksunlaştırılmış, binaları ve mevkileri değerli okullar satılmış olacak,

* Özel okul ve dersane piyasası büyüyecek, bu piyasa tamamen cemaat ve tarikatlerin kontrolünde olacak,

* İmam Hatipler, düz liselerin yerine geçerek en fazla öğrencinin devam ettiği okullar olacak, bu öğrencilere üniversitelerin kapısı sonuna kadar açılacak,

* Kız öğrencilerin büyük kısmı türban takacak, eğitimin birliği bozularak, kızlar ve erkekler ayrı sınıflarda, hatta ayrı okullarda eğitim görecek,

* Biyoloji derslerinde akıllı tasarım dışında hiçbir konu işlenmeyeceği gibi, din dersleri ilkokullarda zorunlu olarak okutulacak; Atatürk İlkeleri ve İnkılapları dersinin içeriği Vahdettin dönemi güzellemeleriyle donatılacak; tarih dersinde Türk-Osmanlı tarihine ilişkin şovenist vurgu artırılacak,

Nasıl bir sağlık sistemi?
AKP, sağlığın piyasa koşullarında alınan-satılan bir hizmet haline gelmesi doğrultusunda çok kritik adımlar attı. Son on yılda özel sağlık kuruluşları mahallelere kadar girerken, önemli gelişmelerden biri yandaş sermayenin bu alanda büyük yatırımlar yaparak kayda değer bir güce ulaşması oldu.

AKP sağlık alanında kamusal hak kavramını silene kadar yola devam etmekte kararlı. AKP'nin rüyası tam anlamıyla gerçekleşirse;

* İlk önce Kamu Hastaneleri Birlikleri Yasası'yla kamu hastanelerini özelleştirilecek. Böylece devasa büyüklükleriyle sermayenin göz koyduğu kamu hastaneleri yerli ve yabancı sermayeye devredilebilecek,

* Hekimler başta olmak üzere sağlık hizmeti sunan tüm personelin her türlü iş güvencesinden yoksun olarak, daha ucuza çalıştırabildiği bir düzene geçilmesi sağlanacak,

* İlaç reklamlarının önü açılarak, ilaçların marketlerde sağlanması sağlanarak kişi başına ilaç tüketimi artırılacak ve bu pazar büyütülecek. Az sayıdaki eczane ilaç marketlerinin şubesi olacak, gerisi kapanacak.

Nasıl bir medya?
Bugüne kadar bir yandan AKP yanlısı medya organlarına her türlü destek verildi, öte yandan özellikle devletin eline geçen büyük medya gruplarının AKP yanlılarına teslim edilmesiyle “yandaş medya” olarak nitelenen çok sayıda basın organından oluşan bir medya grubu oluştu.

Operasyonun bir bacağını ise TRT oluşturdu. Devlet olanaklarından yararlanarak işleyen ve çok sayıda televizyon ve radyo kanalına sahip olan TRT'de hızla kadrolaşıldı. Kadrolaşmayla birlikte programlarında gericiliğin dozu artan TRT, AKP'nin Kürt ve Ortadoğu açılımı doğrultusunda yeni kanallar açtı.

Medyada AKP'nin istediği “tek sesin” hakim olması yolundaki baskılar sürer ve Erdoğan'ın hayalleri gerçekleşirse,

* AKP'yi, Erdoğan'ı övmeyen, yapılan yanlışları örtmeyen basın organlarının sektörden silinmesi sağlanacak,

* AKP medyası örgütlenme alanında hızla yol alacak. Son olarak Ekrem Dumanlı ve Salih Memecan gibi isimlerin kurduğu Medya Derneği, yandaş basın örgütlenmesi olarak hayata geçti ve yolu açtı,

* Birkaç ay sonra yasalaşması beklenen RTÜK yasası gibi adımlarla, medyada yabancılara ait pek çok yayın organı kurulmasının yolunu açılacak,

* Bütün köşe yazarları Ahmet Altan'a, Ekrem Dumanlı'ya dönüşecek,

* Erdoğan'ın istediği Türkiye'de kendisini eleştiren karikatürler yayınlayarak öfkelenmesine neden olan mizah dergicileri de yaşama şansı bulamayacak. “Yandaş karikatürist” modeli olarak Erdoğan tarafından övülen Salih Memecan gibileri karikatür dünyasına hakim olacak, karikatür ölecek.

Nasıl bir aile?
Erdoğan'ın gönlünde kendi ailesi gibi ailelerin toplumda standart haline gelmesi yatıyor. Bu hayal gerçekleşirse;

* Eğitim alsa bile kadınlar çalışmayacak, ev kadını olacak,

* Kadınlar 3 çocuk doğuracak, toplumdaki temel rolleri annelik olacak,

* İmam nikahı resmi nikahın yerini alacak.

Nasıl bir sanat, nasıl sanatçılar?
Erdoğan, düzenlediği açılım kahvaltılarına katılarak, önceden başkaları tarafından hazırlanmış konuşma metinlerini okurken ağzının içine bakarak önündeki kağıda hızla not alan sanatçılar istiyor. Erdoğan'dan önce Turgut Özal önüne diz çökerek şarkılar söyleyen İbrahim Tatlıses, Küçük Emrah gibi isimlerle Türkiye'yi angaje şarkıcı tipine alıştırmıştı. Şimdi Erdoğan kendi “yandaş sanatçısını” yaratma yolunda ilerliyor. Erdoğan ve ekibinin daha fazla yol alması durumunda;

Büyük şehirlerin merkezlerinde ve Anadolu'da belli başlı yerlerinde sanat merkezi, tiyatro ve sinema sahnesi kalmayacak; salonlar alışveriş merkezlerinin içerisine çekilecek ve tüketimle tamamen iç içe geçecek,

* Var olan sanat merkezleri, salonlar gerici belediyelere devredilecek,

* Operalar, baleler kapanacak, senfoni orkestraları dağılırken mehter marşı takımlarına yenileri eklenecek,

* AKP döneminde özel önem verildiği gözlemlenen Osmanlı temalı sergiler yayılacak, dinen caiz olan sanat faaliyetleri devlet desteği görürken resim ve heykel her türlü desteği yitirecek,

* Eşrefpaşalılar, Emine Şenlikoğlu uyarlamaları benzerleri devlet ve medya desteğiyle sinema üretimini işgal edecek,

* Sinan Çetin örneği piyasacı-reklamcı-AKP'ci yapımcı modeli tekel oluşturacak,

* Türkiye'nin kültür ve tabiat varlıkları her türlü rant getiren projeye kurban edilecek.

Nasıl bir sendikal yapı?
Hükümeti eleştiren sendikaları, meslek odalarını kendisine düşman belleyen AKP, iktidarı boyunca pek çok konuda bu tür demokratik kitle örgütüyle karşı karışıya geldi. Bu tür demokratik kitle örgütlerinin örgütlülüklerinin sınırlı tululması AKP'nin en temel hedefi. AKP, örgütlülüğün önüne geçemediği durumlarda ise mücadelenin yürütülmesinin önüne grev yasaklarıyla, baskılarla çıkıyor. AKP'nin bu alana yönelik saldırıları püskürtülemezse;

* AKP'nin örgütlülükleri zaten sınırlı olan sendikalar üzerindeki baskısı artacak,

* İşçi sendikalarının Hak-İş'e, memur sendikalarının ise Memur-Sen'e benzemeleri sağlanacak,

* Grev yapmak neredeyse imkansız hale gelecek, zaten ulusal güvenlik gibi gerekçelerle keyfi biçimde ertelenebilen grevler, AKP tam hakimiyet sağladığında Erdoğan'ın emriyle yasadışı ilan edilebilecek.

* Emekçilerin hakları için yaptıkları eylemler şiddetle bastırılacak

* Tabip odaları, mühendislik odaları gibi sol ağırlıklı, toplumsal ve siyasal muhalefet yapan örgütler baskı görecek, bu örgütlerin yandaşlar tarafından ele geçirilmesi sağlanacak ya da bunların yandaş versiyonları açılacak.

Nasıl yaşam alanları?
AKP kentleri sermayeye sonuna kadar açmak, kentleri halkın ihtiyaçlarından uzak bir biçimde dönüştürmek yönünde büyük çaba sarf ediyor. Bir zamanlar belediye başkanlığı da yapmış olan Erdoğan'ın istedikleri gerçekleşirse;

* Kentsel dönüşüm projeleri tek tek hayata geçirilecek. Yoksullar kent merkezlerinden sürülecek, onların yaşadıkları alanlar ranta açılacak,

* Tarihi-kentsel doku sermaye için tamamen tahrip edilecek. Örneğin, Haydarpaşa garı ve çevresini otel-alışveriş merkezi-marina olarak tasarlayan Haydarpaşa projesi gibi projeler hayata geçirilecek,

* Yerelleşmeyle merkezi olarak planlanması gereken pek çok kamusal hizmet belediyelere devredilerek parçalanacak,

* Su, ulaşım, itfaiye, vb., kentsel hizmetler özelleştirilecek,

* Belediyeler gelirlerinin tamamına yakınını halktan aldıkları vergilerle karşılayacaklar,

* Kıyılar, ormanların ranta açılmasının, talan edilmesinin önündeki her türlü engel kaldırılacak. SİT alanları, milli parklar kiralanacak. Yandaşlara, yerli ve yabancı sermayeye verilen maden izinleriyle doğa tahribatı görülmemiş boyuta ulaşacak. Yargı da ele geçirilince AKP'ye dur demek zorlaşacak.

* Dışa bağımlı enerji üretimine alternatif oluşturulmadığı gibi, Türkiye teknolojisi dışarıdan alınan nükleer santraller, iyi planlanmayan ve doğaya büyük zarar veren enerji üretim tesisleri ile donatılacak. Enerji özelleştirmeleri ile sermayeye yeni kar kapıları açılırken, vatandaşın bütçesinden elektriğe, ısınmaya ayırdığı kaynak artacak. (Kaynak: soL)