17 Nisan 2010 Cumartesi

Karayılan: ABD askerini öldürdük

Karayılan PKK ve Türkiye gündemine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Amerikalılarla hiçbir ilişkilerinin olmadığını söyleyen Karayılan, birkaç yıl önce Kandil’e izinsiz gelen ABD askerlerinin tarandığını anlatıyor. ABD yetkilileri bu konudaki soruya yanıt vermedi

ABD askerini öldürdük
Diğer merak edilen bir konu ise PKK ile Amerikalıların bir araya gelip gelmediği. Karayılan’a soruyoruz: “Irak’taki Amerikalılarla temasınız oldumu?” “Bizim (Kendisini kastediyor. A.Z.) Amerikalılarla hiç ilişkimiz olmadı. Ancak birkaç yıl önce gelmişlerdi. (Kandil’i kastediyor, gelenler de ABD’li askerler. A.Z.). 2004 yılıydı. İzinsiz girdiler, arkadaşlar taradı. Bir kişi vuruldu” iddiasında bulunuyor Karayılan.

ABD’li askerlerin 2005 ve 2006 yıllarında tekrar geldiklerini söylüyor ama bu kez izin alarak. Ne yapıyordu bu askerler? “Buradaki köylülerle görüşüyorlardı, bizden bir iki arkadaş da beraberinde giderdi.”

‘Pentagon'a sorun’
Çay, sohbet var mıydı aralarında? “Arkadaşlar ‘Gelin çay içelim’ demişler ama onlar demiş ki, ‘Yok, bizim üstümüz dedi ki, oraya gidin ama orada çay içmeyin, yemek yemeyin.’ Sonra arkadaşların ısrarı üzerine orada çay içiyorlar ama yemek yemiyorlar.’’ Bu iddiaları ABD Büyükelçiliği’ne yönelttiğimizde bizi Pentagon’a yönlendirdiler. Bu satırları yazarken iddialara ilişkin henüz Pentagon’dan cevap gelmemişti. Ancak Batılı kaynaklar böyle bir olayı ihtimal dışında tutmuyorlar. Benim anladığım kadarıyla, Amerika bir ara PEJAK adı altında örgütlenen PKK’lı militanları İran’a karşı kullanma eğilimindeydi. Hatta PEJAK lideri, Washington’a dahi gitti. Ancak Ankara’nın tepkisi karşısında hızla çark ettiler. Zaten Karayılan bunu teyit eder nitelikte şu sözleri sarf ediyor: “Burada Irak’ta, Amerika’nın bilfiil kendi güçleriyle herhangi bir hareketi olmadı. Biz de Amerika’nın burada geliştirmek istediği sürece herhangi bir zarar vermedik. Fakat Avrupa’daki operasyonların (Roj TV’nin Belçika’da basılması, Zübeyir Aydar’ın tutuklanması vb. A.Z.) arkasında Amerika olduğunu biliyoruz. Türkiye’yi her türlü desteklediğini biliyoruz. Bize karşı yüksek teknolojiyi veren yine Amerika’dır. Yaşar Büyükanıt’ın ‘BBG evi gibi gözlemliyoruz’ dediği, gerçekten yüksek teknoloji.’’

Heron’dan paraşütle atılan Karayılan sesli kutu
PKK’nın Kandil’deki kamplarında en büyük korku olası hava operasyonları. Olası bir hava operasyonuna karşı militanlar yeraltı sığınaklarında yatıyorlar. Bulundukları yer belli olmasın diye telsiz kullanamıyorlar artık.

Karayılan açılım hakkında ne dedi
Murat Karayılan da randevumuza yolun bir kısmını yürüyerek geliyor. Hatta Karayılan, kendisine yönelik suikast girişimlerinden bahsediyor. Bu bağlamda geçen yılın başında “insansız uçak” Heron’dan fırlatıldığını iddia ettiğimuammalı bir kutuya değiniyor. Tepesinde ufak bir paraşütü olduğunu söylediği cihazda Karayılan’ın sesi kayıtlıymış. Karayılan cihazın 5 kilometre çevresindeki bir bölgede bulunduğu takdirde sesini tanıyıp bir yerlere uyarı sinyali gönderiyormuş. Bugüne kadar bu tipte sadece bir cihaz ele geçirmişler. “Laboratuvarımızda incelettik” diyor Karayılan. Beri yandan çevresindeki militanlar, “Gizlice çekimyapmaya gelen üç İranlı”dan söz ediyorlar. Yani İran’ın da Karayılan’ın peşinde olduğunu ima ediyorlar. Güneydoğu’da Reşadiye çapında olmasa dahi devameden çatışmalara rağmen PKK’nın “eylemsizlik” kararının sürdüğünü defalarca tekrarlıyor. “Meşru savunma sınırları dışında silah kullanmayı terör sayıyoruz” iddiasında bulunuyor. Ya basılan köyler, katledilen ögretmenler? “1999’dan önce doğru, öyle bir stratejimiz vardı ama değişti” diyor PKK’nın dağdaki “bir numarası.” AKP’nin Kürt açılımı hakkında ne düşünüyordu Karayılan?

“İyileşme var, fark var ama çözüm için yeterli değil. Yüzlerce Kürt siyasetçisini hapse attı (PKK’nın şehir örgütlenmesi olan KCK’ya yönelik operasyonu kastediyor. A.Z.). Onun yerine Amerika’yı da devreye koyarak kendi jeostratejik konumunu pazarlama temelinde, Afganistan’a asker gönderme temelinde. Bize karşı ABD’yi ve güneydekileri (Iraklı Kürtleri kastediyor. A.Z.) koyarak bizi etkisiz kılabileceğini düşündü, operasyonlar devametti, ama bizimelimiz kolumuz bağlı değil” yanıtını alıyorum.

‘Bayık'ın işi değil’
Ayrıca Cemil Bayık’la olsun, başkalarıyla olsun PKK’da herhangi bir bölünmenin varlığını inkâr ediyor. Örgütün zayıf düştüğü için barışamecburen yanaştığı savı kendisini acayip öfkelendiriyor. Reşadiye saldırısını Bayık’ın planlamasının söz konusu olamayacağını iddia ediyor. Fakat Karayılan her ne kadar “Biz en rahat dönemimizdeyiz. Bizi hiç kimse yenemez. Biz 26 yıldır bu dağlardayız” dese de belli ki özellikle ABD’nin sağladığı teknoloji onları zorluyor.

PKK’yı Öcalan mı yönetiyor?
Hepimizin merak ettiği bir husus var. On bir yıldır İmralı’da hapis yatan Abdullah Öcalan için hâlâ “Örgütü kontrol altında tutuyor” deniyor ya, nasıl oluyor da PKK’ya talimatlar verebiliyor, onları yönetebiliyor? Yani emirleri avukatlara veriyor, onlar da bir şekilde dağa mı iletiyor? Bu soruyu Karayılan’a yöneltiyorum. Karayılan net bir şekilde, Öcalan’ın örgütü yönetmediğini söylüyor: “Bizi pratik olarak yönetme koşulu yok. Bize nasıl talimat versin ki? Öcalan semboldür. Felsefesiyle, ideolojisiyle bizim tarafımızdan benimsenmiş önderdir.’’

Şüphesiz Öcalan’ın halen Kürtlerin azımsanmayacak bir kesimi üzerinde etkisi sürüyor. En son örneğini yeni hücresiyle ilgili koparttığı kıyamette yaşamıştık. “Çukura düşmüş gibiyim” dediğinde binlerce Kürt sokağa dökülmüştü. Kendileri yılanların akreplerin arasında, en iptidai koşullarda yaşarken PKK’lıların “Önderlik, ölüm çukurunda sinüzitten çok çekiyor” diye hayıflanmaları insana gerçekten tuhaf geliyor.

Tarikat şeyhi gibi
Bu satırları okurlarsa çok sinirlenecekler ama sanki silahlı bir örgüt liderinden ziyade bir tarikat şeyhinden bahsediyor gibiler. “Silah dahi kullanmasını bilmez” dedikleri Apo, müritleri için
dokunulmaz. Kabul etsek de etmesek de bu böyle. Dolayısıyla dağdaki lider kadrosu da Öcalan’ı kale almak zorunda. Meşruiyetlerini ona dayandırıyorlar. Bu da aslında işlerine geliyor. Apo bir tür birleştirici zamk. Oysa BDP’lilerin, sivil siyasetin önünü açsalar, İmralı da dağ da sussa herkes için daha iyi olmayacakmı? Barış daha kolay yakalanmayacak mı? Tabii bazı BDP’lilerin, PKK’yı referans gösterdiklerini de unutmamak lazım.

‘BDP’ye saygımız var’
Her halükârda BDP’yi vesayet altında tuttuklarını inkâr eden Karayılan, hükümetin BDP ile örgütü karşı karşıya getirme çabasında olduğunu iddia ediyor ve ekliyor: “BDP ayrı kulvarda çalışıyor. Saygımız var. Biz birilerinin önünde engel değiliz.”

Silahlar hangi şartlarda susar?
Karayılan çarpıcı bir iddiada bulunuyor. Geçen şubat ayında adını vermeyi kesinkes reddettiği bir hükümet yetkilisi, Öcalan ile İmralı’da görüşmüş. Basına yansıyan haberlerde, aynı tarihlerde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nden bazı yetkililer, Öcalan’la, hücresiyle ilgili incelemelerde bulunmuşlardı. Ama Karayılan’a göre söz konusu “devlet temsilcisi”, Öcalan’ın açılıma ilişkin hükümete sunduğu “yol haritası” çerçevesinde “müzakere edilebilecek tartışmaların” başlayabileceğini ifade etmiş, ama gerisi gelmemiş. “Kim” diye soruyorumısrarla. “Söylemek zorunda değilim” cevabını alıyorum. Peki PKK ne istiyor? Karayılan’a göre ne bağımsızlık, ne de federasyon. “Biz Türkiye sınırları içerisinde demokratik ülkede yaşamak istiyoruz” diyor. Anayasa’ya “Kürt” sözcüğünü de koymaya gerek yokmuş. Anayasa’nın 66’ncı maddesindeki “Vatandaşlıkla Türkiye’ye bağlı herkes Türk’tür” ibaresi yerine “Herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” denilse bu Kürtleri tatmin edebilirmiş.

‘Apo olmazsa BDP’
Ancak ilk etapta operasyonlar durdurulmalı, KCK operasyonunda tutuklananlar salınmalı ve Apo da ev hapsine konulmalıymış. Hükümetin kimleri muhatap alacağı meselesine gelince, geçen yıl Hasan Cemal’e söylediklerini tekrarlıyor. Apo, o olmazsa BDP, onlar da olmazsa “akil adamlar”. Ama şu net ki, son kertede adres olarak kendilerini görüyorlar. Türkiye’nin böylesi bir şeye asla hazır olmadığı apaçık ortada. Kandil’den dönerken, “Dağa çıkışlar nasıl engellenir, karşılıklı akan kan nasıl durdurulur, esas can alıcı nokta bu” diye düşünüyorum