Hiçbir siyasi partinin önderliği olmadan kişiler, gruplar, sivil toplum örgütleri 'Hayır' kampanyasını büyük bir enerjiyle, mizah unsurları barındıran kliplerle, şarkılarla, videolarla, sloganlarla başlattı. 'Evet'cilerin dayanağı ise 'devlet desteği'. Hatta AKP iktidarı 'Evet' için canlı bombayla, suikastla tehdit etme noktasına vardırıyor işi. 'Evet'çiler kaba, içi boş sloganları aşamıyor. Bir yanda Gezi'nin 'orantısız zeka'sı, diğer yanda Gezi'de çadır yakan zabıtaların gabiliği ve hoyratlığı var.
Müthiş bir coşku var Beşiktaş-Kadıköy vapurunun üst salonunda.
Çoğu genç kadın üniversiteliler bir şarkı tutturmuşlar:
“Neler oluyor ülkede
Bir de şu millet ‘Hayır’ dese”
Yolcular da alkış tutarak katılıyor.
Şehir hatları vapurunun güvenlik görevlisi müdahale etmek istiyor. Ancak pek umursayan yok. Bunun üzerine cep telefonuyla bir yerleri arıyor.
Vapur iskeleye yanaşınca anlaşılıyor ki, polisi aramış telefonla. Gençlerin söylediği “Başkanlığa Hayır De” şarkısını “Cumhurbaşkanına hakaret” olarak algılamış.
Vapur yanaşınca iskelede bekleyen polis gençleri gözaltına almak istiyor. Ancak gençleri alkışlarla destekleyen çoğu orta yaşlı kadınlar “Biz rahatsız olmadık, bırakın gençleri” diye tepki gösteriyorlar polise. Gençleri teslim etmiyorlar.
Bu arada bir şarkının klibi düşüyor sosyal medyaya. Kadınlardan oluşan bir orkestra kahkahaya çevirmiş “Hayır”ı.
“Bizler adam rejiminden bıkmışken tek adam rejimine geçiş istiyorlar” diyen Nar Kadın Dayanışması yaradana sığınıp isyanlarını “Ha Ha Ha Ha Hayır” şarkısıyla kahkaha atıyorlardı sanki:
“Bazı adamlar bir araya gelmiş
Sözlerine itaat olmaz
El ele verip sokaklara çıkmalı
Karanlıkla yaşam olmaz”
Kadınlar bu şarkıyı söylerken liseli gençler alanlara çıkıyorlar.
Manisa’nın Akhisar ilçesinde Laik Liseliler Grubu kentteki öğretmen evinin önünde basın açıklaması yapıyor “Başkanlığa neden karşı çıkmalıyız” diye.
Hele sosyal medya üzerinden kendi kendine gelişen, farklı sivil toplum örgütleri tarafından organize edilen “Hayır” kampanyaları büyük bir heyacanla sürüyor.
Aynen Gezi’de atılan sloganlar, duvarlara yazılan yazılar, bestelenen şarkılarda olduğu gibi müthiş bir yaratıcılık yeniden sergilenmeye başlanılıyor.
“Hayır”cılarda müthiş bir enerji, yaratıcılık, mizah ve psikolojik üstünlük var.
CHP Milletvekili Şenal Sarıhan TBMM’deki odasının kapısına “Bu işyerinde Hayır var” yazılı bir afiş asıyor.
Toplumun çok farklı kesimlerinden, hatta birbirleriyle hiç bir araya gelemeyecek siyasal anlayıştaki insanlar, gruplar, oluşumlar “Hayır”da kolayca buluşuyor. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi.
CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu bu durumu saptamış olacak ki şöyle bir mesaj attı:
“Arkadaşlar sokaklarda çok güçlü bir HAYIR damarı var… Hiç ummadığımız insanlar hiç ummadığımız sebeplerden HAYIR diyor.”
İşin ilginci dalga dalga yükselen bu “Hayır” kampanyalarının belli bir merkezi yok. Hiçbir siyasi parti şu anda öncülük etmiyor. Ancak sivil toplumun, tek tek bireylerin kendi inisiyatifleriyle başlayan bu kampanyalar bir araya geldiğinde ortaya gerçekten de çok güçlü bir “Hayır” damarı çıkıyor.
Toplumun sosyal, ekonomik, sınıfsal, siyasal, dinsel, mezhepsel ve etnik olarak birbirinden çok farlı kesimlerinin “Hayır” ortak paydasında buluşmasını HDK Eşsözcüsü Onur Hamzoğlu çarpıcı bir slogana dönüştürüyor:
“Herkes kendi ‘Hayır’ına sahip çıksın.”
“Hayır”cı kesimde böylesine renkli, çok bileşenli bir görünüm oluşurken açıkça ifade etmek gerekir ki “Evet” cephesi daha şimdiden çökük.
Çünkü “Hayır”cılar bu ülke insanına yeniden demokrasi, özgürlük ve barış vadediyor.
Öncelikle hukuk devleti, yurttaşlık hakkı, çocuklarının geleceği, torunlarının da yaşayabileceği bir ülke için “Hayır” diyecekler.
Ancak “Evet”çiler, neden “Evet” diyeceklerini açıklamakta zorlanıyorlar.
Bu yüzden de “Evet” deme nedenlerini açıklayamadan, yaşanan sürecin doğal bir oluşumu olarak göstermek istiyorlar “Evet”i.
Bu yüzden de belden aşağı vurmayı öncelikleri yapmışlar. Sosyal medya mesajları şu kıvamda örneğin:
“Hayır diyenlere bir bakın. CHP, FETÖ, HDP, PKK… Sırf bunlarla aynı safta olmamak için EVET.”
Çünkü zaten fiilen var olan bir tek adam rejimini dünyanın en çarpık anayasal anlayışına uydurmayı savunmak pek öyle kolay bir iş değil.
Aslında “Evet” diyerek fiilen var olan statükoyu resmileştirmiş olacaklar.
Bir tek adam rejimine, amansız bir diktatörlüğün kapısını açacak bir anayasa değişikliğine “Evet” diyeceklerini dolaylı da olsa kabul ediyorlar. “Çift başlılığa son vereceğiz” tezini işlemek zaten parlamenter rejimi “tek başlı” bir “tek adam rejimi”ne dönüştürecek olmanın itirafı..
Daha da sıkışırlarsa en çok eleştirdikleri tek parti dönemine, milli şeflik makamına sığınıyorlar.
Bunların hepsi çaresizliğin itirafı.
Bu nedenle “Evet”e çağıran sloganlarının içi boş, kof ve anlamsız.
İki örnekle anlatmak mümkün bu tezi.
Bir sloganın peşine düşmüşler topluma “Evet”i kabul ettirmek için.
“EVET. Güçlü bir Türkiye için biz varız, peki ya sen de var mısın”
İkincisi de şu:
“Geleceğimizi birlikte kazanacağız. EVET.”
Duyan da sanacak ki bu sloganları atan “taze iktidar adayı” bir parti. Sanki 15 yıldır iktidarda değilmiş gibi kendini yeniden ambalajlayıp topluma “güçlü Türkiye”, “kazanılmış gelecek” vadediyor.
Şimdi bu iki sloganı tamamen tersine çevirelim ki, içlerinin ne kadar boş olduğu ortaya çıksın:
“HAYIR. Güçlü bir Türkiye için biz varız, peki ya sen de var mısın?”
“Geleceğimizi birlikte kazanacağız. HAYIR.”
Tam tersine çevrilebilir birkaç slogana sığınıp bu halka “Evet” dedirtmek pek öyle kolay görünmüyor.
Elbette iktidar sahipleri bu gerçeği biliyor. Bu yüzden daha da ileri gidiyorlar. “Hayır”ın “Evet”lerin önünde olduğunu gördükçe işi aynen 7 Haziran, 1 Kasım seçimleri öncesinde olduğu gibi tehdide vardırıyorlar.
Daha önceki gün yazmıştım. Cümlem aynen şöyleydi:
“Evet’lerin Hayır’lardan fazla çıkması için devletin de desteğiyle ülkeyi büyük bir çatışma alanına dönüştürecekler.” (24 Ocak 2017, gazeteduvar.com.tr)
Bu yazının üzerinden yarım gün bile geçmeden, yani daha yazının mürekkebi kurumadan Başbakan Yardımcısı, Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş sağolsun bizi yanıltmadı, aynen söyledi:
“Bundan sonra da suikastler, canlı bombalar, vesaireler bunlar devam edebilir. Allah’ın izniyle referandumda büyük oranda ‘evet’ çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler.” (24 Ocak 2017)
Aynen 7 Haziran seçimleri öncesi Erdoğan’ın “Verin 400’ü bu işi huzur içinde çözelim” demesi gibi.
Dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “HDP barajı aşarsa çözüm süreci biter” demesi gibi…
Bütün Türkiye, hatta dünya gördü ki, 400 verilmediği için koskoca ülkenin huzuru kaçtı. HDP barajı aşınca çözüm süreci bitti. Türkiye bir kan gölüne döndü.
Zaten bu yüzden atmıştı Burhan Kuzu 8 Haziran’da “Millet kaosu seçti” tweetini.
1 Kasım’da “huzur ve istikrar” vadederek yeniden iktidara gelen AKP, bu kez sadece iç çatışmayla yetinmeyip fiili ve fiziki olarak da Suriye savaşının bir parçası oldu.
Şimdi de kalkmışlar “Evet”in kazanması halinde “terör örgütlerini susturacaklarını” vadediyorlar.
Çünkü “Evet”i savunmak için kaba ve gülünç malzemelerle kampanya yapmanın ötesine geçecek bir estetik ve entelektüel birikimleri yok.
Bu yüzden “Evet”çilerin yanında “Hayır” kampanyası yapanlar, Gezi’nin “orantısız zeka” kullanan isyancılarına daha çok benziyor.
“Evet”çiler de bu kaba ve gabi halleriyle ancak Gezi’deki direnişçilerin çadırlarını yakan zabıta olurlar.
Eminim, “Hayır”cıların Gezicilere, “Evet”çilerin de çadır yakan zabıtalara benzemesi birilerini iyice çıldırtacak. Yine “Gezi zekalı” diye hakaret etmeye kalkacaklar. Aslında bu bir iltifat. Esas hakaret de başkalarının size “Çadır yakan zabıta zekalı” demesi.
Herkesin yeni adı Hayır’lı olsun!
Celal Başlangıç
Gazete Duvar