OHAL rejiminin aç bırakarak teslim alma
amaçlı İhraçlara karşı işe dönmek talebiyle Nuriye Gülmen ve Semih Özakça,
sürdürdükleri açlık grevi direnişi 160.gününde, artık hayati tehlike sınırına
gelmiş bulunuyorlar. Gelinen aşamada bu direniş sermaye devleti tarafından bir
irade savaşına çevrilmiş durumda. Açlık grevinin talepleri üzerinden bir gündem
oluşmasının önüne geçmek için her şey yapılıyor. Düzenin kirli provokatörleri,
trolleri bu amaç için yoğun bir çaba içerisinde.
Bununla birlikte Nuriye ve Semih’in
tutsaklıkları bir işkenceye, tutsak edildikleri yerler ise bir işkencehaneye
çevriliyor. En temel insani ihtiyaçlarını karşılamaları engelleniyor. Hastaneye
nakilleri bile bu işkencenin bir başka seansına çevriliyor. Açlık grevi 150'li
günlerdeyken ve yanlarında ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olabilecek
bir refakatçi olması gerekirken artık bu imkandan yoksunlar. Hapishanede
birlikte kaldıkları, kendilerine yardımcı olan arkadaşlarından, yoldaşlarından
koparılarak güya tedavi amaçlı bir hastaneye nakledildiler.
İşkenceli geçen bu nakil işleminin
ardından tutsak edildikleri hastanede de baskılara maruz kalıyorlar. Temizlik
yapmaları için gereken ihtiyaçlar kendilerine verilmiyor. Kendilerine verilen
eşyaların içine döner ekmek reklamı yapan broşürler konuluyor. İletişim hakları
engelleniyor. Devletin ilgili görevlileri aynı zamanda bir infaz olacak olan
zorla müdahale için bekliyorlar.
Onlar bu ve daha fazla işkenceyi her gün
yaşarlarken, AKP iktidarı artık ölüm sınırına gelen direnişçilere verilecek her
türlü desteği engellemeye çalışıyor. Nuriye ve Semih ile dayanışma eylemleri
yasaklanıyor. Ankara ve ardından İstanbul’daki eylemlerin yasaklanmasının
gerisinde ise, açlık grevindeki kamu emekçilerinin durumunun kritikleştiği bir
aşamada doğabilecek kitlesel tepkilerin önünün önceden kesilmesi amacı yer
alıyor. Nuriye ve Semih yazılı tişörtlerin giyilmesine yasak getirenler,
yapılacak açıklamalarda adlarının geçmesinin bile gözaltı nedeni olacağını
söylüyorlar.
Görünen o ki, AKP iktidarının korkuları
gün be gün büyüyor. Bu nedenle iyice zayıfladıkları ve sıkıştıkları bir evrede
toplumsal bir talep etrafında harekete geçmiş milyonları karşılarında görmek
istemiyorlar. Haziran Direnişi’nin kâbusuyla yaşamak onları yeterince
korkutuyorken, bu korkularını gerçeğe dönüştürecek en küçük bir kıvılcımı daha
çakılmadan söndürmek, ezmek istiyorlar.
Yaşanan her yeni gelişme, işçi ve emekçilerde
biriken hoşnutsuzluk adeta yeni bir toplumsal patlamanın zeminini
güçlendiriyor. Tam da bu noktada, on milyonlarca insanın rahat bir nefes
almaları için zorlu mücadele eşiklerinden kazanımla geçmeleri gerekmektedir.
Sokağa yansıyacak tepkiler en önemli basamaklardan biridir. Bu eylem
basamaklarından tırmanmak gerekmektedir. Çünkü merdivenin sonu özgürlüğe
yaslanmaktadır.
Nuriye ve Semih’in sürdürdükleri açlık
grevi direnişinin AKP tarafından tercümesi de böyledir. 15 Temmuz’da
kalelerinin içeriden nasıl sarıldığını gören Erdoğan AKP’si, kale duvarlarında
kurulu düzeni de tehlikeye sokacak bir gedik açılmasını engellemek için elinden
geleni yapmaktadır.
Bu yüzden Nuriye ve Semih’in
taleplerini, KHK’larla işinden olan on binlerce kamu emekçisi ve işçinin
talepleriyle birleştirmek gerekmektedir. Nuriye ve Semih’in taleplerinin kabul
edilmesi için verilecek mücadele, çalışma hakları elinden alınan on binlerce
emekçinin sokakta mücadele ortaklığını yaratma mücadelesi olacaktır. OHAL ve
KHK’ları da hedefine alan bu mücadelenin en önemli kazanımı, işçi sınıfı ve
emekçiler açısından tam da bu nedenle önemlidir.